Suyun 21. Yüzyılda Tarım ve Enerji Sektörlerindeki Ekonomik
Önemi
SU, dünya üzerindeki yaşamın en
temel unsurudur. Suyun yaşamsal
önemi, günümüzde sosyal, çevresel,
stratejik ve ekonomik boyutlarıyla
birlikte ele alınmaktadır. Bu bağlamda,
kullanılabilir su kaynaklarının çeşitli
etkiler sonucunda azalması, konunun öneminin
artmasına yol açmıştır.
Su konusu, farklı boyutlarıyla pek çok
uluslararası ve bölgesel kuruluşun
gündeminde yer almaktadır. Bu konulardan
biri, suyun ülke ekonomileri için taşıdığı
önemdir. Su, sadece ekonomik bir meta olarak
değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ya da
fiyatlandırılmasının ne şekilde yapılacağı
gibi konuların ötesinde; ülke
ekonomilerinde, pek çok sektörde temel girdi
olarak kullanılması sebebiyle ayrı bir
ekonomik değere sahiptir. Bu çalışmada
öncelikle, suyun, kullanım alanları
itibariyle ülke ekonomilerinde ve
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasındaki
rolü açıklanacaktır. Burada gelişmekte olan
ülkelerde suyun tarımsal kullanımdaki
önemine değinilerek, özellikle Çin ve
Hindistan'ın su kaynakları yönetimi ve bunun
ekonomik büyüme beklentilerine etkileri
üzerinde durulacaktır, ikinci olarak, iklim
değişikliği ve kuraklığın su kaynakları
üzerindeki olası etkileri ele alınacak,
ardından çok uluslu şirketlerin konuya
bakışı aktarılacaktır. Son olarak, su
kaynaklarına ilişkin gelişmeler karşısındaki
durumun bir değerlendirmesi yapılacaktır.
Su Kaynaklarının Azalması
Dünyadaki tatlı su kaynakları sınırlıdır. Dünya
ortalaması halen 8549 m3 olan kişi başına düşen
yıllık su miktarının, artan nüfus karşısında, 2050
yılında 4380 m3'e düşmesi beklenmektedir. Her ne
kadar bu oran, önemli bir su sıkıntısına işaret
etmiyor gibi görünse de, tatlı
su kaynaklarının yer ve zamana bağlı olarak eşit
biçimde dağılmamakta olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, 2030 yılına gelinmeden dünya
üzerinde 3 milyar insanın su kıtlığı ile karşı
karşıya bulunacağı öngörülmektedir. Bugün Çin'de
2206 m3, Hindistan'da 1754 ms
olan kişi başına düşen su miktarının, nüfus ve gelir
artışına bağlı olarak su talebinin yükselmesi
sonucunda önemli ölçüde azalması beklenmektedir.
Kişi başına düşen yıllık su, kullanılabilir su
miktarı açısından önemli bir gösterge olmakla
birlikte, insanların günlük ihtiyaçları için
doğrudan kullandıkları suya erişim anlamına
gelmemektedir. Bir havzadaki su kaynaklarının
kullanılabilirliği, söz konusu havzadaki yıllık
akışın uzun donemdeki miktarının, havzada yaşayan
insan sayısına bölünmesiyle elde edilir. Kişi başına
düşen su miktarının 1000 rn3'ün altında
olması durumunda su kıtlığı. 500 m:"ün
altında olması durumunda ise aşırı su kıtlığı ortaya
çıkar. Bu eşik değerler, tarımsal, enerji ve sanayi
üretimi amaçlı, evsel ve çevresel ihtiyaçlar için
gereken yıllık yaklaşık su değerleridir.
2050 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi'nde
yaklaşık 1 milyar insan için kişi başına yıllık 650
m3 su düşeceği tahmin edilmektedir.
Dünya'da nüfus artışının 2004 -2030 döneminde
Ortadoğu ülkelerinde %1,7, Çin ve Hindistan'da ise
sırasıyla %0,4 ve %1,1 olarak gerçekleşeceği ve
dünya üzerindeki nüfusun toplamda %'l artacağı
öngörülmektedir.
Buna karşılık, tatlı su kaynaklarında aynı dönemde
iklim değişikliği ve kuraklığa bağlı olarak önemli
bir azalma meydana geleceği düşünülmektedir. Bu
oranlar, ciddi bir su kıtlığı anlamına gelmektedir
ve birçok etkisinin yanında önemli ekonomik sonuçlar
doğurması beklenmektedir.
Suyun Ülke Ekonomileri için Önemi
Esasen, suyun ekonomik bir meta olarak
değerlendirilmesi ve yönetilmesi gerekliği ilk kez
1992 yılında Dublin'de düzenlenen "Su ve Çevre
Uluslararası Konferansında belirlenmiştir. Anılan
Konferans'ta kabul edilen "Dublin İlkeleri"nde su,
ekonomik faaliyetlere katkı sağlayan ve bu bağlamda
her farklı kullanım alanında ekonomik değeri olan
bir yarar olarak kabul edilmiştir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde su,
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında ve
yoksullukla mücadelede önemli bir rol oynamaktadır.
Tarım sektöründen kaynaklanan gelirlerdeki artış pek
çok gelişmekte olan ülkede, yoksullukla mücadelede
önemli bir araç olarak öne çıkmaktadır.
Bunun sebebi, suyun yaşamsal öneminin yanı sıra,
hemen her üretim faaliyeti için en önemli
girdilerden birini teşkil etmesidir. Dünya'da tatlı
su kaynaklarının yaklaşık %70'i tarım sektöründe
(tarımsal sulama ve gıda üretiminde), %22'si enerji
üretiminde (hidroenerji üretimi ve enerji
santrallerinin soğutulmasında, %8'i ise evlerde ve
iş yerlerinde (içme suyu, sağlık, temizlik vs.
amaçlı) kullanılmaktadır.
Tarım Sektöründe Su Kullanımı
Suyun dünya ekonomisi içindeki en önemli etkisi
tarımsal üretimdeki öneminden kaynaklanmaktadır.
Halen dünyada tatlı su kaynaklarının
yaklaşık %70'i tarımsal sulama ve gıda
üretiminde kullanılmaktadır. Bu oran gelişmekte olan
ülkelerde %90'lara ulaşabilmektedir. Kullanılabilir
su miktarına bağlı olarak tarımsal üretimin
etkilenmesi kaçınılmazdır.
Nüfus artışına bağlı olarak artan gıda talebi,
tarımsal üretimin yükselmesi yönünde baskı
oluşturmakta, bunun sonucunda küresel su arzı
üzerindeki yükü ağırlaştırmaktadır. Sulu tarım
yoluyla, 2030 yılına kadar, günümüzde üretilene
ilave olarak ihtiyaç duyulacak gıda miktarının
yaklaşık %60'ının üretilmesi beklenmektedir.
Tarım ve benzeri faaliyetler birçok gelişmekte olan
ülke için kritik öneme sahiptir. Örneğin
Hindistan'da reel yurtiçi hasılanın %21'i tarımsal
faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. Güney Asya
ülkelerinde tarım sektöründe çalışanların toplam
çalışan nüfus içindeki oranı %61'dir. Ekonomik
faaliyetlerin tarım sektöründe yoğunlaşması esasen,
düşük gelir seviyesiyle de ilintilidir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün
çalışmaları, 2030 yılına kadar sulu tarım yapılan
alanların 2004 yılına oranla %20 artacağını ortaya
koymaktadır. Böyle bir durumda, tarımsal üretim için
ihtiyaç duyulacak yeni su kaynaklarının kullanımı
gittikçe daha pahalı hale gelecektir. Su
kesintilerine bağlı olarak tarımsal üretiminde
meydana gelecek azalma sonucu 2030 yılında dünya
nüfusunun %55'nin gıda ithalatına bağımlı olacağı
öne sürülmektedir. Bu durum Afrika'dan sonra
özellikle Çin'in kuzey bölgesinin gıda güvenliğinin
garanti edilmesini gerektirecektir.
Çin, son dönemde tarımsal üretime dayanan bir
ekonomiden endüstriyel üretim odaklı bir ekonomi
haline gelmektedir. Nüfus yoğunluğunun kırsal
kesimde nispeten daha düşük iken kentlerde çok
yüksek olması, üretim ve tüketim için gereken su
miktarı ve kalitesinde önemli etkilere sebep
olmaktadır. Özellikle ülkenin kuzeyinde, Ningxia,
Gansu, Shanxi and Jilin bölgelerinde su kesintileri,
ekonomik büyüme ve nüfus artışına bağlı olarak
artmaktadır. 1 998 - 2004 döneminde Çin'de kuraklığa
bağlı olarak meydana gelen zarar reel yurtiçi
hasılanın %1,2'sine tekabül etmektedir. Tarımsal
verimliliğin 2020 - 2080 döneminde, sulama yapılan
arazilerde %1,5 ile %7, yağışlarla beslenen tarım
arazilerinde ise -1,1% ile 12,6% oranında azalacağı
tahmin edilmektedir. Bu durum gelecekte Çin'in
üretim kapasitesini ve ekonomik büyümesini
etkileyecek önemli bir unsurdur.
Hindistan da, su kaynaklarının geleceği konusunda
büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Hindistan, suyun
kullanımı ve yönetimi konusunda ciddi değişikliklere
gitmezse, ekonomisinin ve insanlarının ihtiyaç
duyduğu su altyapısını idame ettirmek ve yeni su
altyapı ihtiyaçlarını inşa etmek için gereken mali
kaynakları bulamayacaktır. Bu durum, dünyadaki pek
çok ülke için farklı koşullarda olmakla birlikte
geçerlidir.
Gelişmekte olan ülkelerde tarımsal sulama geleneksel
yöntemlerle yapılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde
uygulanan püskürtmeli sulama ve damla sulama
teknikleri suyun kullanımında en etkin yöntemlerdir.
Bunun yanı sıra tuzdan arındırma ve atık suların
yeniden kullanılması yöntemleri de tarımsal sulamada
etkinliği artıracak önlemlerdir. Bu yöntemlerin
verimli kullanılması halinde 2030 yılına kadar artan
su talebinin yarısının karşılanabileceği öne
sürülmektedir. Ancak bu sulama sistemlerinin yatırım
maliyetleri (hem ilk yatırım hem de gelişmekte olan
ülkelerde bu sistemlere suyun düzgün biçimde
ulaşması için gereken genel su altyapısının
yenilenmesi maliyetleri) oldukça yüksek olmaktadır.
Tarımsal alandaki su tüketimini azaltmak
için alınan önlemler genellikle yeterli
olmamaktadır, gelişmiş ülkelerde, su kaynakları
yönetimi nispeten daha etkin iken, gelişmekte olan
ülkelerde su kaynakları iyi yönetilememektedir. Bu
ülkeler, bugünkü durumda bile yıllık su taleplerini
karşımaya yetecek su depolama kapasitesine sahip
değildir. Pek çok gelişmekte olan ülkede su
altyapısı için gereken maliyet çok yüksek olmakla
birlikte bütçe içinde su sektörüne ayrılan pay ile
sulama sistemleri, baraj yapımı ve yer altı sularına
ilişkin yapılan yatırımlar düşük kalmakta; su
kullanımı için istenen ücretler azalmaktadır.
Suyun etkin fiyatlandırılmasının, suyun verimli
kullanılmasında önemli bir rol oynayacağı
kuşkusuzdur. Suyun doğru fiyatlandırılması tarımsal
su kullanımını şekillendirecek önemli bir araç
olmakla birlikte tarımsal ürünlerin fiyatlarında
artışa sebep olabilecektir. Bu sebeple, gelişmekte
olan ülkelerde suyun fiyatlandırılması konusu büyük
önem taşımaktadır.
Su kaynakları yönetimi üzerindeki baskıları artıran
bir başka unsur, özellikle tarımsal ürünlerde
ülkelerin ticaret engellerini kaldırmalarıdır.
Gelişmekte olan ülkeler için, tarımsal ürünlerin
ihracatından elde edilen döviz girdisi, sadece gıda
sektörü için değil tüm ülke ekonomisi için ihtiyaç
duyulan ara mamullerin ithalatını finanse
etmektedir. Eğer tarım sektöründeki ticaret
engelleri kaldırılırsa, bu durum tarımsal kullanım
için ayrılan suyun fiyatının artmasına neden
olacaktır. Bu durumda, modern sulama teknikleriyle
tarım yapılan ülkeler diğerlerine kıyasla daha
avantajlı olacaklardır.
İklim Değişikliğinin Su Kaynakları Üzerindeki
Etkileri
İklim değişikliği ve kuraklığın en belirgin etkisi
su kaynakları üzerinde olacaktır. Dünya üzerindeki
genel sıcaklıkta iki derecelik bir artışın
yaşanması, güney Afrika ve Akdeniz gibi bölgelerde,
kullanılabilir su miktarında %20-30'lara varan bir
azalmaya sebep olacaktır. Sıcaklıktaki artışın beş
dereceye ulaşması durumunda, Hindistan ve Çin'e akan
nehirlerin kaynağını oluşturan Himalaya
Dağları'ndaki buzullar eriyecek ve Çin nüfusunun
yaklaşık dörtte birinin ve Hindistan'da yaşayan yüz
milyonlarca insanın kullanılabilir suya erişim
imkanı büyük oranda azalacaktır.
İklim değişikliğinin yaratacağı etkiler sonucu, bazı
bölgelerde yağışların artması ve nehir akışlarının
yükselmesi beklenmektedir. Ancak bu durumda, söz
konusu artış, nehirlerdeki su depolama kapasiteleri
yeterli olmayacağından, önemli bir getiri
sağlamayacaktır. Öte yandan, kuraklık dönemlerinde,
yağışların azalmasına ve nehir akışlarının düşmesine
ilaveten buharlaşmanın da artması, toplamda,
kullanılabilir su miktarını azaltacaktır.
Örneğin, ıklım değişikliği sonucu Hindistan'ın yağış
rejiminde mevsimsel dalgalanmaların artacağı
öngörülmektedir (Hindistan'da halen yıllık
yağışların %50'si 15 gün içinde düşmektedir). Yağış
miktarlarındaki değişimler sonucunda Hindistan'ın
kuzeyindeki tarımsal üretimde %70'lere varan bir
azalma meydana gelmesi beklenmektedir. Oysa
Hindistan'ın nüfus oranındaki artışın mevcut
eğilimini sürdürmesi halinde 2030 yılma kadar 1,5
milyara ulaşması beklenen nüfusu için, her yıl ilave
5 milyon ton gıda üretimine ihtiyacı bulunmaktadır.
Tarım sektörü, istihdam konusunda diğer ekonomik
sektörlere oranla daha az esnektir. Tarım sektöründe
bu esnekliğin düşük olması, iklim değişikliğinin
etkileri sonucunda yaşanması muhtemel bir küçülmede,
bu sektörde çalışan insanların başka sektörlerde
istihdam edilmelerinin zor olacağı anlamına
gelmektedir. Bu sebeple, tarım sektöründe
çalışanlar, iklim değişikliği ve kuraklıktan diğer
sektörlerde çalışanlara oranla daha fazla
etkileneceklerdir.
Eğer ülkeler su kaynaklarının yönetimlerini, 21.
yüzyılda karşılaşılacak ikim değişikliği ve
kuraklığa bağlı değişimleri gözeten bir anlayışla
yeniden ele almazlarsa, yeni koşullara ayak uydurmak
konusunda gereken malı kaynaklan bulmakta gelecekte
daha da zorlanacaklardır.
Çok Uluslu Şirketler
Çok uluslu şirketler uzun dönemli stratejilerinde,
sürdürülebilir üretimi sağlamak için tarımsal su
kullanımı konusunu ön plana çıkarmaya
başlamışlardır. Nestle, Starbucks, Chiquita ve Kraft
gibi şirketler, tedarik zincirlerinde su
verimliliğini gözeten politikalar uygulamaktadırlar.
Bu amaçla Kraft ve Chiquita, tarımsal üretimde
sürdürülebilirliği izleyen, kar amacı gütmeyen bir
kuruluş olan "Rainforest Alliance" ile işbirliği
yapmaktadırlar. "Rainforest Alliance", tarımsal su
kullanımı yöntemlerini inceleyerek, alınabilecek
tasarruf tedbirlerini araştırmaktadır.
İngiltere'de de iş çevrelerinin önerileri
doğrultusunda, artan su talebi karşısında "Waterwise"
isimli Çevre, Gıda ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
desteklenen bağımsız bir su danışma organı
oluşturulması kararlaştırılmıştır. "Waterwise"in
önümüzdeki beş yıl içinde İngiltere'deki su talebini
azaltmak amacıyla şirketlere suyun etkin kullanımı
konusunda tavsiye niteliğinde görüş sağlaması
öngörülmektedir.
Ingiltere'de büyük çiftlikler ve hidroelektrik
şirketlerinin faaliyetleri, ülkenin su tüketiminin
yaklaşık %40'ını oluşturmaktadır. İngiltere'nin 2004
yılında gıda ve içecek endüstrisinde faaliyet
gösteren şirketlerinin yıllık su tüketimi 312 milyon
m3, elektronik şirketlerinin ise 247 milyon m3
olarak gerçekleşmiştir. "Waterwise"ın bu konudaki
çalışmaları, gıda endüstrisinde, sebze ve meyvelerin
yıkanması için kullanılan suyun filtrelenerek
yeniden kullanılması sonucunda %80"lere varan su
tasarrufu sağlanacağını ortaya koymuştur. Öte
yandan, keza ingiltere'de suyun daha etkin
kullanılması için yapılacak yatırımlarda şirketlere
vergi muafiyeti verilmektedir.
Hidroenerji Üretimi
Hidroenerji, halen dünyada potansiyelinin oldukça
altında kullanılan bir enerji kaynağıdır. 2004
yılında dünya üzerinde hidroenerji potansiyelinin
sadece %31 'i kullanılabilmektedir. Gelişmiş
ülkelerde, bu oran %80'lere varmakta ancak örneğin
Hindistan'da ekonomik olarak kullanılabilir
hidroenerji potansiyelinin sadece %20 si
kullanılmaktadır. Bu oran diger ulkelerle
kıyaslandığında çok düşüktür.
Dünya birincil enerji talebi 2004 yılında 11,204
milyar ton petrol karşılığı olarak gerçekleşmiştir.
Bu oran içinde hidroenerjinin payı 242 milyon ton
petrol karşılığı olmuştur. Uluslararası Enerji
Ajansı'nın, mevcut enerji yatırımlarında bir
değişikliğe gidilmemesi halinde gerçekleşeceği
öngörülen senaryosunda, 2030 yılında dünya birincil
enerji talebinin 17,095 milyar ton petrol karşılığı
olması ve bunun 408 milyon ton petrol karşılığının
hidroenerjiden kaynaklanması öngörülmektedir.
Uluslararası Enerji Ajansı'nın, enerji verimliliğine
ilişkin ülkelerin yapmayı öngördükleri politikaları
uygulamaları halinde ise, 2030 yılında dünya
birincil enerji talebinin 15,405 milyar ton petrol
karşılığı olarak gerçekleşmesi ve hidroenerjinin
bunun içindeki payının bu kez 422 milyon ton petrol
karşılığına çıkması beklenmektedir.
Dünya elektrik üretimi 2004 yılında 1 7 408 tws
olarak gerçekleşirken, hidroenerjinin bunun içindeki
payı toplam elektrik üretiminin %16'sına tekabül
ederek 3682 tws olmuştur. Uluslararası Enerji
Ajansı'nın, mevcut enerji yatırımlarında bir
değişikliğe gidilmemesi halinde gerçekleşeceği
öngörülen senaryosunda, 2030 yılında toplam elektrik
üretimi 33 750 tws'ye çıkarken, hidroenerjiden
üretilen elektriğin toplam içindeki payının %14'e
düşmesi ve 4749 tws olarak gerçekleşmesi
öngörülmektedir.
Öte yandan, ülkelerin enerji verimliliğine ilişkin
politikaları uygulamaları durumunda, 2030 yılındaki
toplam elektrik üretiminin 29.835 tws olarak
gerçekleşebileceği ve hidroenerjinin bunun içindeki
payının 2004 yılındaki %16'lık oranı koruyarak 4903
tws olması beklenmektedir.
1999 yılında hidroenerji, elektrik üretiminde ikinci
büyük kaynak iken 2004 yılında dördüncü sıraya
düşmüştür. Hidroenerjinin, dünya enerji üretimindeki
payının yükselememesinin sebeplerinden biri, 2030
yılına kadar ülkelerin hidroenerji potansiyellerini
kullanmak için gereken yatırımları yapamayacak
olmalarıdır. Bu durum, ülkelerin mali kaynaklarını
bu yatırımlara yönlendirmemelerinin yanı sıra başka
sebeplere de dayanmaktadır. Gerçekten, geçtiğimiz 15
yıl içinde pekçok büyük hidroenerji santrali projesi
çevresel ve sosyal kaygılarla
gerçekleştirilememiştir. Dünyada hidroenerji
potansiyelinin kullanılamaması, gelecekte ülkelerin
ekonomik büyümeleri için ihtiyaç duyacakları temiz
ve sürdürülebilir enerjinin istenilen düzeyde
üretilemeyeceği anlamına gelmektedir.
Sonuç
Dünya üzerindeki su kaynaklarının
kullanılabilirliği, iklim değişikliği ve kuraklığın
yaratacağı etkiler sonucunda azalacaktır. Bu durum,
nüfus artışı ve ekonomik büyüme sonucunda ortaya
çıkacak su talebinin karşılanmasında ciddi sorunlar
meydana getirecektir. Esasen nüfus artışı sonucu
ihtiyaç duyulacak gıda talebinin karşılanması
meselesi, tarımsal üretimin ana girdilerinden olan
suyun nasıl etkin kullanılabileceğine ilişkin
ekonomik bir sorundur. Bu sorunun, önümüzdeki 25 yıl
içinde, gelişmekte olan ülkeleri ve özellikle hızlı
nüfus artışıyla birlikte ekonomik büyümesini
sürdürmeyi hedefleyen Çin ve Hindistan'ı bir
çıkmazla karşı karşıya bırakması beklenmektedir.
Hidroenerjinin, ekonomik büyüme sonucu artan enerji
talebinin karşılanmasındaki önemi, konuya ayrı bir
boyut katmaktadır. Öte yandan, bu gelişmelere uyum
sağlamak için yapılması gereken su altyapı
yatırımları için yeterli mali kaynaklar tahsis
edilememektedir. Ülkelerin, su kaynakları
yönetimlerinde, bu hususları bütüncül bir yaklaşımla
yeniden değerlendiremedikleri takdirde ortaya
çıkacak yeni koşullara uyum sağlamalarının maliyeti,
bugüne kıyasla çok daha yüksek olacaktır.
KAYNAKÇA:
Addressing China's Growing Water Shortages and
Associated Social and Environmental Consequences,
Background note for the World Bank Report entitled
"China's Development Priorities", 2006, Development
Research Group, The World Bank,
Approaches to Private Participation in Water
Services Toolkit, 2006, The World Bank,
Financial Times Ltd., Fiona Harvey, 1 September
2005,
Financial Times Ltd., Sarah Murray, 22 March 2007,
Renewables In Global Energy Supply, January 200,
International Energy Agency Fact Sheet,
Shaping the Future of Water for Agriculture, A Sourcebook for Investment in Agricultural Water Management,
2005, The World Bank,
Stern Review On The Economics Of Climate Change,
The Economist Intelligence Unit Ltd., 2005, 2006,
The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC)
Fourth Assessment Report "Climate Change 2007 :
Physical Science Basis,
World Energy Outlook, 2006, International Energy
Agency.
Kaynak:
Muammer Hakan CENGİZ - Uluslararası Ekonomik
Sorunlar Dergisi
|