Tarım Ekoloji Enformasyon
Prof. Dr. Orhan Kavuncu
Genetik Kopyalama 1997 yılının gelişmesi.. Bir
yumurta hücresinin çekirdeğini boşaltıyorsunuz,
kopyalamak istediğiniz canlının bir
hücresini.elektro şokla veya füzyonla bu evsahibi
hücreye zerkediyorsunuz. Koyunu kopyalayanlar,
kopyalayacakları koyunun meme hücresini almışlar..
Bunun yerine embriyo-nal veya fetal bir hücreyi de
kullanmanın mümkün olduğunu söylüyorlar. Sonra bu
yeni in vitro zigotu, yine in vitro
çoğaltıyorsunuz.
Sonra da yavru hücreleri sun'i dölleme yapar gibi
koyunların ana rahmine koyuyorsunuz. Çekirdek
transfer edilmiş bu yeni hücre burada bir zigot
vazifesi görüyor ve sür'atle bölünerek farklı
organları meydana getirecek şekilde embriyonal
farklılaşmayı gerçekleştiriyor.
Şimdi artık meselâ Borola geninin diğer koyun
ırklarına transferi için masraflı klâsik
çiftleştirme, seleksiyon veya moleküler gen
transferi yöntemlerine gerek kalmayacak, sanı-labilir.
Çekirdek Transferi Yöntemi diye ifade edebileceğimiz
bu kopyalama yöntemi ile, meselâ karamanlarımızın
Borola doğurması mümkün olacak. Ancak Borola'nın çok
doğurma özelliği ile Karaman'ın meselâ dayanıklılık
özelliklerini aynı yavruda toplamanın başka
tekniklere de ihtiyacı olduğu açık.
Genetik kopyalama deyiminin bu çekirdek transferi
yöntemini tam karşıladığı söylenemez. Çünkü
çekirdek dışı genetik materyalin varlığını bugün
biliyoruz. Bu genetik materyalin ebeveynden döle
geçiş mekanizmaları hakkındaki bilgilerimiz de,
çekirdek içi materyal hakkındaki bilgilerimiz kadar
net değil. Ancak net olan bilgimize göre, çekirdeği
boşaltılmış yumurta hücresinin sitoplazmasında
evsahibi canlıya ait bu "extrachromosomal" genetik
materyal, genetik kopyası yapılması tasarlanan
canlıya, evsahibi yumurtanın bazı özelliklerini
kazandırmış olmalıdır. Dahası, bazı ana genlerinin
yavaı üzerindeki özel etkileri de yavruyu tam bir
kopya olmaktan çıkarabilir.
Son yıllarda bilgisayar ve elektronik
teknolojisindeki gelişmeler, genetik çalışmaların
ilerlemesinde ciddi katkılarda bulunuyor. Elektron
mikroskobu sayesinde moleküler hücre çalışmaları çok
ciddi ilerlemeler kaydetti. Bilgisayarlarda hemen
bütün canlıların genetik kütüphanesini oluşturmak
mümkün; birçoğu da yapılmış durumda.
Elektronik teknolojisindeki ve onun bilgisayarlara
uyarlanmasındaki bu son gelişmeler sibernetik
mantığın ürünü olarak algılanabilir. Ancak
sibernetik mantık da bugüne ka-darki işleyiş
istikameti bakımından sona gelmiş gibi görünüyor.
Daha ileri sonuçlar elde edebilmenin bir yolu,
sibernetiğin feedback mekanizmasını iki istikametti
hale getirmektir. Şimdiye kadar canlıdaki
özellikleri taklit ederek gelişmeler kaydedildi.
Şimdi bu gelişmelerden geriye doğnı, yani
bigisayardan canlıya doğru bir yol geliştirmek
zamanıdır.
Bilgisayar biliminde bu anlamda atılmış ciddi
adımlar, "artificial intelligence" diye bir alt
disiplin doğurdu. Bir canlının DNA sequen-ce'i
bilgisayarda analiz ediliyor. DNA'nın ebeveynden
döle geçişi sırasındaki bütün yeni kombinasyon
ihtimalleri bilgisayar tarafından çok kısa bir
zamanda ortaya konabiliyor. 1955'lerden sonra
bilgisayarda Monte Carlo si-mulasyon tekniklerini
kullanarak, analizi yapılamayan stokastik
prosesler, olasılık yoğunluk fonksiyonları formüle
edilememiş istatistik dağılımlar yapay olarak
üretilebiliyordu.
1977'de ben de doktora tezimi, benzeri bir genetik
problemi bilgisayarda simule ederek yapmıştım. 30
generasyon seleksiyon yaptığınızda erkekli dişili
çoğalan bir populasyo-nun akıbeti ne olacaktı?
Populasyonun büyüklüğü, seleksiyonun entansitesi,
genlerin kromozomlar üzerindeki dağılımı,
aralarındaki uzaklık, gibi bir çok faktör ve tesadüf
faktörü diye ifade edilen kontrol edemediğimiz çevre
faktörlerinin stokastik etkisi, problemin analitik
bir difference veya differansiyel fonksiyonunu
ortaya koymanızı güçleştiriyordu.
1955'lerde genetikte ve istatistikte kullanılmaya
başlanan bu simulasyon yöntemleri, bilgisayar
bilimindeki bu suni zekâ (artificial intelligence)
alt disiplininin ilk uygulamaları idi.
Bugün kesin olarak bildiklerimiz ile
bilmediklerimizi ayırdetmek ve bilmediklerimizin
bir sıralamasını, dökümünü yapmak için de
bilgisayarlardan yararlanılabilir. Çekirdek içi
genetik materyalin hangi özellikleri ne zaman
determine ettiği bildiklerimiz setini, "develop-mental
noice" denilen farklılaşma problemleri ise
bilmediklerimiz setini oluşturuyor.
Bir canlının gelişmesi sırasında ortaya çıkan hücre
ve doku farklılaşmasında çekirdek içi genetik
materyalin rolü de tam olarak çözülebilmiş değil
ama, yüzümüzde kaşımızı oluşturan ve etrafındaki
epitel dokuda meselâ, yanyana iki hücreden birisinin
kaş için kıl çıkarmasına, öbürünün çıkarmamasına
sebep olan farklılaşma "developmental noice" diye
biliniyor ve bu konudaki bilgimiz son derece az. Bu
farklılaşmanın, çekirdek dışı sitoplaz-mik
unsurlarla açıklaması yapılmaya çalışılıyor.
Bilgisayar simulasyonu ile, binlerce model
geliştirmek ve bunlardan gerçeğe en yakın olanlarını
seçmek mümkün olabilir. Burada sibernetik mantık,
iki taraflı bir feedback mekanizması ile yapılmış
bir bilgisayar programını devreye sokabilir. Yani
bilgisayarda geliştirilmiş modeli gerçek canlıyla
karşılaştırarak düzeltmek, yeni modeli tekrar
gerçek canlıyla karşılaştırmak gibi. Yani sibernetik
şimdiye kadar canlıdan makineye doğru bir taklit
yöntemi idi. Şimdi makineden canlıya, canlıdan
makineye bir bilgi akışı söz konusudur.
Genetik bilimindeki bu gelişmelerin tarımla ilgisi
açık. Yüksek verimli ve kaliteli ürünler elde etmek
tarımsal çalışmaların hedefi. Tarımsal ürünler ise
neticede canlı veya canlıdan elde edilen ürünler.
Tarımsal canlıların genetik yapısını verim ve kalite
yönünde iyileştirmek tarımda, ıslah çalışmaları
diye bir alt disiplini oluşturuyor.
Yirminci yüzyıl tarımsal üretimde kullandığımız
ilâç ve gübre gibi kimyasal maddelerin çevreyi
kirlettiği, böylece ekolojik dengeleri bozduğu bir
dönem oldu. Parfüm sanayiindeki, nükleer
denemelerdeki hırs, bu bozulmayı dev boyutlara
ulaştırdı. Yaşlı dünyamızın yirmibirinci yüzyıla
taşıdığı en büyük problem bu ekolojik bozulma ve
çevre kirliliği problemidir.
Yirmibirinci yüzyıla elbette sadece problem
taşımıyoruz. En büyük avantaj, enformasyon
teknolojisi ve genetik bilimindeki ilerlemelerdir.
O halde önümüzdeki yüzyılın bilim dünyasında
öncelikli alanlar bu problemler ve avantajlar
yumağında gizlidir.
Tabii burada bir de zihniyet meselesinden bahsetmek
gerekiyor. Yirminci asrın problemli ekolojisi kimin,
daha doğrusu hangi zihniyetin eseridir? Çok kazanma
hırsı ile, parası olanlar dışında kimsenin
umursanmadığı kapitalist zihniyet dünyayı bu hale
getiren zihniyetlerden bir tanesidir. İnsanın
ihtiyaçlarını sonsuz varsayan bu zihniyet, buna
karşılık nimetleri sınırlı gördü ve bunları sadece
parası olanların istifadesine sundu
Sosyalist sistem ise, insan ihtiyacını hiçe sayan
bir umursamazlıkla, dünya nimetlerini, sosyalist
düzenin en iyi ve en büyük olduğunu ispatlamak
uğrana çarçur etti.
Problemin sebebi olan zihniyet, problemi çözme
niyetini taşımaz. İnsanın ihtiyaçlarını, kanaatkar
bir insan modeli ile, sınırlı gören ve bu yüzden de
nimetlerin herkese bol bol yeteceğini öngören bir
zihniyet yirmibirinci yüzyılın mimarı ve hekimi
olacaktır.
Bilgisayarın, enformasyon teknolojisinin, moleküler
genetikteki dev ilerlemelerin, katilin elindeki
bıçak mı, yoksa doktorun elindeki neşter mi
olacağı, yirmibirinci yüzyılda hangi zihniyetin
dünyaya hakim olacağına, yani bu imkânlara sahip
olacağına bağlıdır.
|