Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ve Halka
Açılma
Kooperatifçilik uygulamalarımızdaki yerleri ve
etkinlikleri oldukça sınırlı olan Tütün Tarım Satış
Kooperatifleri ile hazırlanmasındaki temel anlayış
yönünden
1163
sayılı Kooperatifler Kanunundan pek de farklı
olmayan Tarım Kredi Kooperatifleri hariç tutularsa,
ülkemiz mevzuatında iki ana Kanuna göre oluşmuş iki
ayrı kooperatif kavramının mevcut bulunduğu
söylenebilir. Bunlar;
Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri ile 1163
sayılı Kanununa tabi Kooperatiflerdir.
Bu iki çeşit kooperatif arasındaki farklılıkları
ortaya koyabilmek için yasal tanımlardan hareket
etmek yeterli değildir. Zira, her iki çeşit
kooperatifin de, hukuki metinlerde belirlenen
amaçlan arasında temelde önemli farklılıklar
mevcuttur. Farklılık, kooperatiflerin faaliyetlerini
ve özellikle Devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen
hükümlerdedir.
2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri
Kanunu, 1935 yıllarında ekonomi politikasına hakim
olan "Devletçilik" anlayışının tabii bir sonucu
olarak, devletin oldukça yakın vesayeti altında
bulunan bir kooperatif modeli oluşturmuş, daha sonra
ve 1985 yılında 3186 sayılı Kanunla getirilen
değişikliklerle de 2834 sayılı Kanunun ana sistemine
dokunulmaksızın bu sistemin aksayan bazı yönlerine
işlerlik kazandırılması amaçlanmıştır. Buna
karşılık, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 1969
yılının liberal yaklaşımına paralel bir biçimde,
Devlet ile ilişkileri oldukça sınırlı bir kooperatif
kavramını model olarak benimsemiştir. Tarım Satış
Kooperatiflerinin Devlet adına destekleme
alımlarıyla görevlendirilmeleri, zaten yasal olarak
devletin yakın gözetimi altında faaliyet gösteren bu
kuruluşların çok daha yoğun ve karmaşık bir biçimde
devletin vesayeti altına girmeleri sonucunu
doğurmuştur.
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin, devletin
yakın gözetim ve denetimi altında çalışan, bir
anlamda güdümlü olarak nitelendirilebilecek
kuruluşlar olmalarına karşılık, 1163 sayılı Kanuna
tabi kooperatifler, liberal anlamdaki
kooperatifçiliğin ülkemizdeki uygulama biçiminin
örnekleridir.
2834 ve 3186 sayılı Kanunlara göre faaliyette
bulunan Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri, kendi
kooperatif ortaklarının ürünlerini değeri pahasına
satın alıp, bunları bazı işlemlerden geçirdikten
sonra iç ve dış piyasalarda satarak değerlendirmek
ve böylece meydana gelen fiyat farklarını
üreticilere yansıtmak amacıyla kurulmuşlardır.
İlk kuruldukları 1935 yılından bugüne kadar gittikçe
artan bir tempo ile gelişip büyüyen ve bugün
ekonomimizde önemli bir yer işgal eden bu Birlikler,
1964 yılına kadar genellikle yukarıdaki amaca uygun
olarak çalışıp faaliyet göstermişlerdir. Bu tarihten
sonra Devlet Destekleme Alımlarının daha kapsamlı
olarak uygulamaya konulması üzerine Birlikler asıl
fonksiyonlarını yitirmişler, kar ve zarar
ortaklarına ait olmak üzere önemli ihraç ürünlerini
değerlendirme görev ve sorumluluğundan saptırılarak,
belirli bir ücret karşılığında sadece destekleme
alımlarını yürüten adeta birer komisyoncu durumuna
gelmişlerdir. Bu durum, onları genel kurullarında
ortaklarına hesap verme sorumluluğundan kurtararak
çalışmalarını karlılık ve verimlilik ilkeleri dışına
itmiş ve aynı zamanda bir israf özentisi içerisine
sokmuştur.
Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin,
üretici temsilcileri tarafından yönetilen kuruluşlar
olması, bunların, Birliğe ait alımlardan doğacak
zararların ortaklara yansıtılacağı endişesiyle
göstermeye zorunluluk duyacakları özeni, Devlet
destekleme Alımları uygulaması sırasında
göstermemelerine neden olmuş, nasıl olsa zararların
Devletçe karşılanacağı düşüncesi yöneticilerin
tutumlarında etkin rol oynamıştır.
Hatta bazı Birliklerde, bu kabil uygulamalarda bir
adım daha ileri gidilerek, kooperatiflerin,
destekleme alımları ile ilgisi bulunmayan
harcamaları dahi Hazine hesaplarına gider
kaydedilmiştir.
Bakanlıkça atanan genel müdürlerin sık sık değişen
hükümetlere paralel değişiklikler göstermesi de,
bunların politik istikrarsızlıktan etkilenmelerine
ve kısa bir süre sürdürülebileceklerine inandıkları
görevleri sırasında, önce politik ağırlıklı
işlemlere yönelmelerine neden olmuştur. Ekonomik
kaygıların ve dolayısıyla hazine menfaatlerinin arka
plana itilmesi, Birlik faaliyetlerinde savurganlığa,
aşırı istihdama, gayri ticari işlemlere yol
açmıştır.
Böylece, onbinlerce üreticinin ortak olduğu ve
çeşitli ürünler üzerinde çalışan bu Birliklerin
gerçek fonksiyonları, liberal anlamda
kooperatifçilik faaliyetlerine yönelik olmaktan
ziyade Devlet Destekleme Alımlarını yürütmeye
yönelik "Devlet Ofisi" benzeri bir yapı arz etmeye
başlamıştır.
Devlet Destekleme Alımlarının özellikle 1960'h
yıllardan sonra ağırlıklı olarak Tarım Satış
Kooperatifleri Birliklerince yürütülmesinin ortaya
çıkardığı bu ve benzeri sorunlar, her yıl giderek
artan bir gelişim göstermiştir.
Gerek Devlet Destekleme Alımlarının kapsam ve
niteliği, gerekse Tarım Satış Kooperatifleri
Birliklerinin kuruluş amaçlarından sapmış
fonksiyonel yapıları, 1980'li yıllarda bu iki kavram
üzerinde yenibaştan düşünme gereğini ortaya çıkarmış
ve başlangıç önlemleri niteliğinde olmak üzere
Devlet Destekleme görevinin bu kooperatiflerden
alınması ve kapsamının da daraltılması yoluna
gidilmiştir.
Alınan önlemlere ve özellikle Birliklerce yürütülen
Devlet destekleme Alımları görevinin - tiftik keçisi
dışında - bu kuruluşlardan alınmasına
(kaldırılmasına) karşın Tarım Satış Kooperatifleri
birliklerinin sorunları çözümlenememiş ve aynen
devam etmiştir.
Bu durumun temel nedeni kuşkusuz, uzun yıllar süren
büyük boyutlardaki devlet destekleme alım-satım
işlemlerinin ortaya çıkardığı dev organizasyon
yapısının, destekleme alımlarının sona
erdirilmesiyle atıl bir biçimde ortada kalması ve
zaten o tarihlere kadar Devlet Destekleme Alımları
nedeniyle karlılık ve verimlilik ilkeleri göz önünde
bulundurulmaksızın işletilen bu işletmelerin, Devlet
desteğinin çekilmesinden sonra mevcut organizasyon
ve işleyiş yapısıyla serbest piyasa kuralları
içerisinde çalışmaya uyum sağlayamamasıdır.
Bu uyumsuzluk nedeniyledir ki Birlikler, 31.3.1992
tarihi itibariyle T.C. Ziraat Bankasına, büyük
bölümü kendi adlarına yaptıkları sınai ve ticari
işlemlerden kaynaklanan 12 Trilyon lira borç yükü
altına girmişlerdir.
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin, serbest
piyasa ekonomisi kuralları içerisinde,
karlılık-verimlilik ilkeleri çerçevesinde başarılı
bir faaliyet sergileyememelerinin kuşkusuz
tartışılabilir pek çok nedeni vardır. Ancak, serbest
piyasa ekonomisine uyumda gereken sürat ve
esnekliğin gösterilememesi, Tarım Satış
Kooperatifleri Birliklerinin bugün içerisinde
bulundukları olumsuz durumun başlıca nedenleri
olarak gösterilebilir.
Nedenler böylece belirlenince, çözümlerin de buna
paralel bir biçimde ve aşağıdaki şekilde ortaya
konulması mümkündür.
1)
Devlet Destekleme Alımları görevi göz önünde
bulundurularak düzenlenmiş bulunan
2834
ve"
3186
sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri
Kanunu bütünüyle yürürlükten kaldırılmalı ve bu
kooperatiflerin de
1163
sayılı Kooperatifler Kanununu hükümleri dahilinde
faaliyet göstermeleri sağlanmalıdır.
2)
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin, Devlet
destekleme Alımları nedeniyle T.C. Ziraat Bankasına
olan ve
31.3.1992
tarihi itibariyle
12
Trilyon civarında bulunan borçlan en kısa zamanda
tahkim edilmeli ve bu amaçla hazırlanarak TBMM'nden
geçmiş bulunan tasarının yasalaşmasından sonraki
uygulama işlemleri süratle sonuçlandırılmalıdır.
Bu surette, T.C. Ziraat Bankasının gerçekte
kooperatif Birliklerinden değil Hazine'den olan
12
Trilyon lira tutarındaki bu alacağının,
1163
sayılı Kooperatifler Kanununa tabi kılınacak
kooperatiflerin hesaplarında yer almasının,
kooperatiflerin ticari işlemleri yönünden yaratacağı
olumsuz etkiler de giderilmiş olacaktır.
3)
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin, sahip
oldukları dev boyutlu işletmelerin (aktif biçimde
faaliyetlerine devam eden
14
Birliğe ait
31
adet sınai işletme), bir anonim şirket bünyesinde
organize edilerek, bu işletmelerin serbest piyasa
kuralları içerisinde karlılık-verimlilik ilkelerine
göre faaliyet gösteren birer ticari işletme haline
dönüşmeleri temin edilmelidir.
Böylece;
a) Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin
sınai işletmeleri, serbest piyasa koşullarına uyum
konusunda daha süratli ve esnek hareket
edebilecekleri hukuki bir yapıya kavuşacaklardır.
b) Birliklerin şirketleşen sanayi
işletmelerinin pay senetleri, Birlik ortaklarına
Birlik sermayesindeki payları oranında dağıtılacak,
böylece sermayenin tabana yayılması genel
politikasının, tarımsal ürün üreticilerini hedef
alan ilk özel uygulaması da gerçekleştirilmiş
olacaktır.
c) Büyük sanayi işletmelerinin, Tarım Satış
Kooperatifleri Birliklerinin bünyesinden
ayrılmasıyla Birlikler, çalışma koşullan yönünden
oldukça önemli ölçüde rahatlığa kavuşacaklardır.
Bugün Devletin, Birlikler üzerinde yakın gözetim ve
denetimde bulunmasına imkan veren 2834 ve 3186
sayılı Kanunların yürürlükten kaldırılmasıyla ve
1163 sayılı Kooperatifler Kanununun getirdiği
bağımsız ve esnek çalışma sistemiyle Birlikler,
ortaklarının sorunlarıyla daha ilgili ve
ortaklarıyla daha iç içe, eski yapıda olduğu gibi
birer Devlet Ofisi değil gerçek anlamda birer
kooperatif konumuna geleceklerdir.
Kanımızca bu önlemler, üreticilerin ürünlerinin en
iyi şekilde değerlendirilmesini sağlamak ve
etkinliği artırmak amacıyla kurulan Tarım Satış
Kooperatifleri Birliklerinin, kuruluş amaçları
yönünden hizmet veren, rasyonel bir şekilde çalışan
ve kendi kendilerine yeten gerçek kooperatifler
haline gelmelerine etkili bir biçimde katkıda
bulunacaktır.
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin, Devlet
Destekleme alımlarına uygun bugünkü organizasyon
yapısının, ileride destekleme alımlarının
kapsamının genişletilmesi halinde engel
oluşturacağı düşüncesi de burada karşı görüş olarak
ileri sürülebilir. Kanımızca, Toprak Mahsulleri
Ofisi gibi uzman bir devlet destekleme kuruluşu
faaliyetini sürdürdüğü sürece böyle bir kaygı
içerisinde bulunmaya gerek yoktur. TMO, yıllardır
tecrübe kazanmış personeli, yerleşmiş bürokratik
gelenekleri ve organizasyon durumu itibariyle Devlet
Destekleme Alımlarını, Tarım Satış Kooperatifleri
Birliklerinden daha başarılı, verimli ve rantabl bir
biçimde yürütebilecek güçtedir. Böyle bir uygulama,
Hazine menfaatleri yönünden olduğu kadar, üreticiye
götürülecek hizmetin niteliği yönünden de daha
başarılı sonuçlar ortaya koyabilecektir.
|