Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekonomik Reformlar Bağlamında Tarımsal Destekleme Politikaları

Uzun süredir kamuoyunun gündeminde bulunmayan bir konu IMF heyetinin ülkemize yaptığı son ziyaret nedeniyle tekrar güncellik kazandı. IMF ile sürdürülen müzakerelerde, başta Sosyal Güvenlik Reformu olmak üzere bir dizi reformun uygulamaya konulması gerekliliği dile getirildi. Bu görüşmeler vesilesiyle Tarımsal Destekleme konusu da kara delik nitelendirmesiyle tekrar gündeme taşındı. Ancak, Sosyal Güvenlik ve Vergi alanında reform ihtiyacı ısrarla vurgulanırken, tarımsal destekleme uygula­malarının yalnızca neden olduğu finansman açığı üzerinde durularak, reform önerisi yerine tarımsal sübvansiyonlardan tümden vazgeçilmesi zorunluluğu dile getirildi. Bu değerlendirmeler yapılırken, başta Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığı olmak üzere OECD ve Dünya Bankası raporlarına da bir çok kez göndermelerde bulunuldu. 

Devlet Planlama Teşkilatının bu konuda yaptığı son çalışmaya özellikle dikkat çekilerek, cari fiyatlarla tarıma yapılan toplam desteğin 1996'da 656 Trilyon TL'dan, 1997'de 1 Katrilyon 839 Trilyon Liraya ve 1998 yılında da 4 Katrilyon 94 Trilyon Liraya çıktığı ileri sürüldü. Hatta bu rakamların ayrıntılı bir dökümü de verilerek, 1998 yılı desteğinin 2 Katrilyon 815 Trilyon liralık bölümünün Pazar fiyatı desteğinden, 474 Trilyon liralık bölümünün girdi desteğinden, 769 Trilyon TL'lık bölümünün tarımsal KİT'lere sermaye ve görev zararı olarak yapılan ödemelerden, 36 Trilyon TL'sinin de genel hizmetler kapsamında tarıma yapılan desteklerden oluştuğu ifade edildi.

 Hemen belirtmek gerekir ki Türkiye'nin Gayri Safı Milli Hasılasının %5'i civarında bulunan ve 10 Milyar Dolar gibi büyük bir tutarı ifade eden bu destek iddiası, gerçekçi değildir. Yanlış hesaplama yöntemleri kullanılarak yapılan ve ülkemizin GSMH'sının %14'ünü oluşturan yaklaşık 30 Milyar Dolar civarındaki tarımsal üretiminin üçte birinin kamu kay­naklarıyla finanse edildiği sonucunu ortaya koyan bu çalışma, yeterli ve tutarlı değerlendirilemez. 

1993-1994 yıllarında Hazine tarafından kamuoyuna açıklanan ve buna benzer abartılı değerlendirmeleri içeren bir çalışmanın yetersizliği, yine o tarihlerde yapılan karşı inceleme ile ortaya konmuş ve hatalı sonuçların, hesaplamalardaki mükerrerlikten kaynaklandığı kanıtlanmıştı. Daha sonra­ki benzeri çalışmalarda da sıkça yapılan hatanın, pazar fiyatı desteği amacıyla Birliklere ve tarımsal KİT'lere kullandırılan kredilerin bir de görev zararı olarak mükerreren hesaplara dahil edilmesi olduğu belirlen­miştir. 

Oysa gerçek, Ülkemizde tarımsal desteklemeye ayrılan kaynakların 4 Milyar Dolar gibi makul düzeylerde bulunduğudur. Bu rakam, nüfusunun %3'ü tarım kesiminde çalışan ABD için 40 Milyar Dolar'dır. Avrupa Topluluğunun 88 Milyar Dolar civarındaki bütçesinin de 44 Milyar Dolarlık bölümü tarımsal desteklemede kullanılmaktadır. Dünyanın en korumacı tarım rejimine sahip Avrupa Birliği Tarım Komisyonu tarımsal desteklemeye ayrılan bu denli büyük kaynakların azaltılabilmesi için bazı çalışmalara başlamıştır. Çiftçilerin ateşli protesto gösterilerine ve bazı ülkelerden gelen yoğun tepkilere karşın et destekleme alımlarında %25, süt alımlarında da %10 oranında indirim yapılması ve bazı tarımsal yardımların aşamalı olarak azaltılması karara bağlanmıştır. 18 aydan fazla bir süre devam eden görüşmeler ve tartışmalar sonunda ulaşılan nihai sonuç da budur. Bu önlemlerin Avrupa Birliği Tarımsal Destekleme Programında sağlayacağı tasarrufun, 44 Milyar ECU'lük tarımsal destek bütçe içerisinde 1,5 Milyar Dolarlık bir rakamı oluşturacağı ifade edilmektedir ki bu nokta­da, dağın fare doğurduğu söylenebilir.

Tüm gelişmiş ülkelerde tarımsal destekleme uygulamaları büyük bir yoğunlukla devam ederken Türkiye'de bu konunun sıkça dile getirilmesi gerçekten dikkat çekicidir. Tarımsal desteklemenin her zaman ifade edilen geleneksel gerekçeleri bir yana, bizce en önemli varlık nedeni toplumsaldır. Tarımsal destekleme, yalnızca ülkenin stratejik gıda ihtiyacının sürekli ve güvenli bir biçimde karşılanması, köyden kente göçün önlenmesi için değil toplumsal adaletin, sosyal dayanışmanın sağlanması ve ulusal gelirin hakça paylaşımı için de zorunludur. 

Bugün Türkiye Halk Bankası düşük faizli kredilerle esnaf ve sanatkar­ları hangi gerekçelere dayalı olarak destekliyorsa, T.C. Ziraat Bankası da Türk köylüsünü benzer yöntem ve gerekçelerle desteklemek durumundadır. Her iki konu da temelde toplumsaldır ve günümüzde

tarımsal destekleme politikaları, ulusal gelirin hakça paylaşımını sağlamanın en yaygın ve etkin, çağdaş araçlarıdır. 

Günümüzde artık tartışılması gereken tarımsal desteklemenin gerekip gerekmediği değil, bu konuda hangi modelin daha etkin ve daha düşük maliyetli olduğudur. Çağdaş uygulamalar, Pazar fiyatı desteği modeli -bizdeki adıyla Destekleme Taban Fiyatı yöntemi - yerine, prim sisteminin daha etkin ve gerçekçi bir model olduğunu göstermektedir. 

Günümüz destekleme politikalarında en yaygın olarak kullanılan destekleme taban fiyatı modelinde taban fiyatı, ürün alım kampanyası başlamadan hemen önce veya başladıktan sonra ilan edilmektedir. Bu fiyat esas alınarak tarımsal KİT'ler ve Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri tarafından çeşitli tarımsal ürünler satın alınmakta, ilk işleme yapılarak piyasaya sunulmaktadır.

Bu yöntemde ilan edilen fiyatlar genellikle dünya fiyatlarına göre yük­sek olmakta ve bu nedenle alımlara tüccar, istenen düzeylerde girememek­tedir. Bunun sonucu olarak da Hazine, büyük miktarlarda mali yüke kat­lanmak zorunda kalmaktadır. Buna rağmen üretici üretim safhasında nakit para sıkıntısı çekmekte, yüksek faizle para kullanmakta, ürün bedelini zamanında alamamaktadır. Dolayısıyla uygulamadan hiçbir zaman mem­nun değildir. Bu uygulamadan mali kaynakları yeteri miktarda ve zamanında temin edemeyen Birlikler de memnun görünmemektedir. Halbuki Birliklerin kullandığı düşük faizli Hazine kaynakları nedeniyle sis­tem, kamu açısından da oldukça masraflıdır. Bu durumda açıktır ki, uygula­madan memnun olan taraf yoktur.

Bu gayri memnun kitle bir yana, destekleme taban fiyatı yöntemi, arz fazlası olan fındık ve çekirdeksiz kuru üzüm dışında ülkemizde borsacılığın ve dolayısıyla belgeye dayalı emtia piyasalarının gelişmesini engelleyici etkileri nedeniyle, ekonominin ihtiyaçlarını karşılamaktan oldukça uzaktır. 

Bütün bu nedenlerle, Destekleme Taban Fiyatı yöntemi, arz fazlası olan fındık ve çekirdeksiz kuru üzüm dışında süratle terk edilmeli ve ülkemizde borsacılığın gelişmesini sağlayıcı, belgeli ekonomik düzene geçişi kolay­laştırıcı yeni bir destekleme modeli uygulamaya konulmalıdır. 

Bu model ülkemizde, 1993-1994 üretim döneminde pamukta başarıyla uygulanan Destekleme Prim Sistemidir. Bir Tarımsal Destekleme modeli olarak Prim Sistemi, Fındık ile genelde üretim fazlası bulunan çekirdeksiz kuru üzüm dışında taban fiyatı uygulaması kapsamında bulunan tüm ürünlerde bugün de başarı ile uygulanabilir. Ülke düzeyinde üretim fazlası bulu­nan ürünlerde ekim alanlarının sınırlandırılması bağlamında uygulanacak projeler sonuçlandırılıncaya kadar eskiden olduğu gibi taban fiyatı uygula­ması modeline devam gerekliliği vardır. Bu zorunlu ve geçici uygulamanın dışında destekleme taban fiyatı sistemi terk edilmeli ve bütünüyle prim sis­temine geçilmelidir. Doğru, etkin, çağdaş ve kayıtlı ekonomiyi gerçekleştirici, çok yönlü olumlu sonuçları olan destekleme modeli de budur.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005