|
Tasarrufun Anlamı Tüketimi Kısmaktır
Tasarruf,
tüketimin karşıtıdır. Veri bir gelir düzeyinde
tüketim artınca tasarruf azalır, tüketim azalınca
tasarruf artar. Tasarrufun amacı sermaye birikimini
artırmak ve gelecekteki gelir düzeyini
yükseltmektir. Diğer bir deyişle, tasarrufa yönelen
bir toplumda, bir dönemde bireyler sıkıntı çeker,
fakat bu sıkıntının karşılığı, bir sonraki dönemde
gelir artışı olarak elde edilir. Görülüyor ki,
tasarruf bir tahrip ya da bir yıkma hareketi
değildir, tam ters, kaynaklan artırmaya yönelik bir
yapma ve inşa hareketidir. Tasarruf, bir birikim
sağlama çabasıdır. Birikim ise, sermaye stoğunu
eriterek, ona zarar vererek değil, fakat tüketimi
kısarak sağlanır.
24 Ocak ve 5 Nisan karalarında tasarruf adı altında
bir kesim üzerinde yıkma eylemi uygulandı. Ücretleri
aşın derecede bastırırken, hem özel kesimde hem de,
daha yoğun olarak, kamu kesiminde ciddi bir beşeri
sermaye tahribatı yapıldı. İnsan gücü eritildi. Bu
uygulama bazı makina ve binaları tahrip
faaliyetinden farksızdır. Makina ve binaları tahrip
ettiğimizde, toplumun sermaye stoğu nasıl azalıyor
ise, insanın beyin ve kol gücünü işsiz
bıraktığımızda ya da ücretlerini aşırı derecede
bastırdığımızda, da aynı şekilde, toplumsal
sermayeyi eritip, üretim kapasitesini kısmış
oluyoruz. Bunun adına tasarruf değil, tam ters,
sermaye tahribi denir.
Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik güçlüklerden,
ağırlıklı olarak, kendi kaynaklarına dayanarak ve
birikim kapasitesini yükselterek çıkış yolu
bulabilir. Bu durumda Türkiye'nin yapması gereken,
bir yandan üretim kapasitesin artırmak, diğer yandan
da üretimin büyük bir bölümünü birikime ayırmaktır.
Bunun yolu ise, tüketimi kısmaktan geçmektedir.
Bir ülkede eğitim ve sağlık elemanlarına anlamlı
ücret ödenmez ise, çocukları teslim edebileceğimiz
insan bulamayız. Oysa eğitilmiş, sağlıklı bir nesil
yetiştirmek en büyük yatırımdır. Türkiye böyle bir
yatırım yoluna girmemiş olduğu gibi, elinde kalmış
ya da tesadüfi faktörlerle yetişmiş olanları da
ihraç ediyor. Bu politikalar böyle devam ederse,
"Ali'nin külahı Veli'ye" işi yapan finans kesimine
en yetenekli genç beyinleri göndeririz. Hiçbir ülke
ise fınans kesimi ile ya da off-shore bankacılığı
ile bir yere varamamıştır, nerede kaldı ki 60
milyonluk Türkiye! Her sirke bir palyaço gerekir,
ama sirkteki palyaço sayısı cambaz sayısını geçerse,
o sirk sirk olmaktan çıkar, bu duruma hayvanlar
bile güler!
Özelleştirmeye de aynı mantıkla yaklaşıyoruz. Mevcut
bir fabrika el değiştirdiğinde, ülkede yatırım
yapılmış olmaz. Bu fabrika dış sermayeye
satıldığında ise, yeni bir yatırım yapılmadığı
gibi, ilerki dönemlerde kar transferi de ortaya
çıkacak demektir. Bunun anlamı, sermayeden
yemektir.
Tasarruf yapmak ile, harcamaları kısmanın her
durumda aynı anlama gelmediğini, Türkiye'yi
yönetenler ve güçlü çevreler nasıl olur da bilmez.
Sanıyorum ki. sorun böyle bir cehaletten değil de,
gaflet ve güç ilişkileri içinde sürdürülen sorumsuz
ve çıkarcı politika ve uygulamalardan
kaynaklanmaktadır. Gerçek tüketim kaynaklarına
gidemeyenler, sıkıntıyı, sermaye kaynaklarını
eriterek aşmaya çalışmaktadır. Ne kadar ters ve
kendi bindiği dalı kesen bir politika!
Çözüm hep aynı noktaya getirmektedir, bizi: Aydın ve
ilerici halk kesimleri hem siyasal hem de ekonomik
güç odaklarında mutlaka söz sahibi olmalıdır. Ancak
o zaman, bugün, tasarruf adına gerçekleştirilen
beşeri sermaye tahribatı durdurulur ve gerçek
anlamda tüketim kısılarak, tasarruf sağlanır.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|