Teknoloji ve Ticaretin Değişen Yapısı
1980'li yıllardan itibaren büyük hız kazanan
teknolojik ilerleme ve yenilikler sadece dış
ticaretin ve sermaye hareketlerinin altyapısını
kolaylaştırmakla kalmadı, rekabetin de en önemli
unsuru haline geldi. Üretim faaliyetlerini
taşeronlaştıran gelişmiş ülkeler teknolojik
üstünlüklerini rekabetçi avantaj noktasında çok iyi
kullanıyorlar. Zaten yeni global üretim
organizasyonu da bu minval üzere işliyor.
AR-GE faaliyetlerine büyük yatırımlar yapma imkanına
sahip olan gelişmiş ülkeler, sürekli teknolojiyi
yenileyerek rekabetçi avantajı ellerinde tutmaya
devam ediyorlar. Gelişmekte olan ülkelere devredilen
emek-yoğun üretim süreçleri bu ülkelerde kısıtlı
bir istihdam ve büyüme sağlasa da uzun vadede
gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkın kapanması
imkansız görünüyor.
Gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaretindeki
payları küreselleşme sürecinde yükselmiştir, ama bu
gelir artışına dönüşmemiştir. Bir başka ifadeyle
dünya imalat sanayii gelirinden gelişmekte olan
ülkelere düşen pay bu ülkelerin dünya imalat
sanayii ürünleri ticaretindeki paylarıyla orantılı
değildir. Bunun sebebi bu ülkelerin üretim
zincirlerinin sonlarında yer alan düşük
katma-değerli işleri yapmakta oluşlarıdır.
Bu sorunun aşılabilmesi için gelişmekte olan
ülkelerin üretim zincirlerinin üst basamaklarına
doğru tırmanması, yani yerli katma-değeri yüksek
üretim aşamalarına geçmeleri gerekmektedir.
Türkiye'nin İhracatında ileri teknoloji ürünlerinin
ihracatı 1990'da % 7 iken, 2000'li yıllarda % 15'i
ancak bulmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler
arasındaki sıralamada ise hem orta teknolojili hem
de yüksek teknolojili ürünlerde 7. sırada
bulunmaktadır.
Küreselleşme ve Kitle İletişim Araçları
Medyanın değişim yönünde teknolojinin çok önemli bir rolü var.
Yazılı medya çok büyük maliyetleri gündeme
getirmiyordu. Bu yüzden medyanın, çoğulcu bir
yapısı vardı. Ama elektronik devrimle birlikte
medyanın bu çoğulcu yapısı kaybolmaya ve
merkezileşmeye başladı. Elektronik medyada yayın
yapabilmek çok büyük maliyetler gerektiriyor.
Yazılı medya da elektronik medya ile rekabet
edebilmek için kabuk değiştirmek durumunda kaldı,
ve kartellerin elinde merkezileşti.
Bugün medyanın iş dünyasının bir parçası haline geldiğini ve bu
anlamda asli rolüne yabancılaştığını söyleyebiliriz.
Kitlelerin sesi olması gerekirken, büyük merkezi
güçlerin ve kartellerin borazanı olarak
kullanıldığını çok açık görebiliyoruz.
Maxwell ve Murdoch ailesi gibi bazı uluslararası tekeller
küreselleşme sürecinde uluslararası kamuoyunu
yönlendirir duruma gelmişlerdir. Bu medya tekelleri
yüzünden ABDliler ve Avrupalılar Bosna'daki,
Çeçenistan'daki, Afganistan'daki ve Irak'taki
vahşetten gereği gibi haberdar olamamakta,
gerçekleri görememektedir. ABD ve Avrupa
kamuoylarına yansıyan sadece Yönetimlerin ve
Pentagon'un gerçeği olmuştur. Ellerindeki gücü
kullanarak, "ayrık otları" tabir ettikleri muhalif
sesleri hemen aforoz etmekte ve kitleleri bu
muhalif söylemlerin değersizliğine ve
geçersizliğine kolayca inandırabilmektedirler.
Kısaca ifade etmek gerekirse, çok kanalılık global
serbest pazar yanlılarının beklediği gibi çok
seslilik getirmek yerine iletişim kanallarını belli
grupların eline mahkum etmiştir. Benzer bir süreç
Türkiye'de de yaşanmaktadır. Türkiye'de de medya son
20 yılda merkezileşme eğilimine girmiş ve medya
kartelleri oluşmuştur. Türkiye'de satılan yazılı
basın ürünlerinin % 90'ı, merkez medyaya aittir ve
gündemi belirleme gücünü maalesef bunlar ellerinde
tutmaktadırlar.
|