Tüketicinin Korunması ve İade Hakkı
Tüketicinin korunması gerekliliği üzerine bugüne dek
yazılıp çizilenlerin çeşitliliği, konunun önem ve
ciddiyetini vurgulayabilecek yeni ifade biçimleri
bulmayı güçleştiriyor. Güçlük yalnızca uygun ifade
arayışında değil. Anavatan iktidarının, tüketicinin
korunmasının yasalarla değil serbest piyasa
ekonomisinin kurallarıyla sağlanabileceği şeklindeki
görüşü, bu konuda radikal çözümler ve öneriler
üretmeyi de pratik açıdan gereksiz kılıyor. Ancak
bu, tüketicinin korunması için yeni yaklaşımlara ve
önerilere engel oluşturmuyor. Aksine, mevcut
koşullarda ve yürürlükteki yasalarla çerçevelenmiş
alan içerisinde yeni çözüm arayışlarına yönelmenin
gerekliliğini ortaya koyuyor.
Ülkemiz kamuoyunda, Tüketicinin Korunması denilince
akla ilk gelen çözüm, Tüketici Dernekleri veya
Birlikleri şeklinde organize olan Kıta Avrupası
modeli. Avrupa'da yaygın olan ve tüketicilerin
(özellikle ev kadınlarının) oluşturdukları dernek
veya birliklerin kitle haberleşme araçlarından
yararlanarak yine tüketicileri yönlendirmeye
çalıştıkları bir model bu. Modelin özü "Üretimin
olduğu gibi tüketimin de kapitalist sistemin kendi
iç dinamikleriyle yönlendirilip denetlenmesi
gerektiği" görüşüne dayanmakta. Bugün bir kısım işçi
kuruluşları ile tüketim kooperatiflerinin,
ülkemizde tüketicinin korunması için savundukları
görüşler de bu modele uygun. Nitekim, bazı dernek ve
vakıfların yayımlamaya başladıkları "Tüketici"
dergileri, savunulan önerilerin ilk uygulama
girişimleri.
Bu modele karşı olan görüş, ülkemizin bugünkü
gelişmişlik düzeyinde, yukarıda savunulan modelin
suistimale açık niteliği dolayısıyla
uygulanabilirliğinin bulunmadığı doğrultusunda. Bu
ikinci görüş sahiplerinin (ki çoğunluğunu sosyal
demokrat çizgideki sendikacılar oluşturmakta),
tüketicilerin etkin oldukları model yerine kamu
görevlilerinin ağırlıkta bulundukları bir model
arayışı içerisinde oldukları biliniyor.
Kuşkusuzdur ki, tüketicinin gerçek anlamda
korunabilmesi, Kartel ve Tröstlere karşı alınacak
yasal önlemlerden başlayarak kalite ve maliyet
kontrollerine kadar uzanan ayrıntılı bir dizi yasal
önlemin alınmasını gerektirmekte.
Ancak, radikal sayılabilecek bu tür ayrıntılı
çalışmalara girişmeden, cari hukuki yapı içerisinde
de sorunun çözümüne katkı imkanı mevcut gözükmekte.
Nitekim, bu yazımızın amacının; tüketicinin
korunması olayına radikal çözümler arayışı değil,
veri kapitalist-liberal sistemin kurallarıyla
sınırlandırılmış hukuki yapı içerisinde geçerli ve
pratik bir çözüm arayışı oluşturmakta.
Ülkemizde tüketicinin korunması için yürürlükte
bulunan hukuki metinlerin çeşitli yasalarda dağınık
bir biçimde yer aldığı biliniyor. Ölçüler ve Ayar
Kanunu, Ticarette Tahsisin Men'i ve ihracatın
Murakabesine Dair Kanun, Belediyeler Kanunu, Ticaret
ve Sanayi Odaları Kanunu, Türk Parasının Kıymetini
Koruma Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret
Kanunu bu konudaki ana hukuki metinleri oluşturuyor.
Bu yasalardan özellikle Türk Ceza Kanununun 363'ncü
maddesi ile Türk Ticaret Kanunu'nun 58 ve 64'ncü
maddeleri, tüketicilerin korunması açısından etkin
hükümler içeriyor.
Ceza Kanunu'nun söz konusu 363'ncü Maddesi aynen
şöyle;
"Bir kimse ticaret yaptığı sırada müşterisine bir
şey yerine aynı şey olmak üzere diğer bir şey veya
menşe ve evsafı ve miktarı beyan veya mukaveleye
aykırı olarak bir şey verirse altı aydan bir yıla
kadar hapis ve onbin liradan ellibin liraya kadar
ağır para cezasına mahkum olur."
Daha açık söyleyişle, satıcının müşterisine verdiği
malın, marka, nitelik ve miktar olarak belirtilenden
farklı olması halinde müşteri, doğrudan doğruya
savcılığa başvurabilmekte ve bu eylemi satıcının
altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına
çarptırılmasına neden olabilmekte.
Türk Ticaret Kanunu'nun 64'ncü maddesinin ikinci
fıkrası da benzer bir şekilde;
"... kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine
tercih edilmesi için şahsi durumu, emtiası, iş
mahsulleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında
kasten yanlış veya yanıltıcı malumat verenlerin,
müşterilerin talebi halinde bir aydan bir yıla kadar
hapis cezasıyla cezalandırılacağı" hükmünü
içermekte.
Burada da, müşterinin satiri aldığı bir malın
tanıtma broşüründe veya reklamında belirtilen
niteliklere (kalite özelliklerine) sahip bulunmaması
halinde, firma yetkililerinin bir aydan bir yıla
kadar hapsi söz konusu.
Örneği somutlaştırmak gerekirse, 1 kaşık bulaşık
deterjanıyla 100 tabak yıkanabilir şeklindeki
reklamın gerçeği yansıtmadığının tesbiti halinde, bu
deterjanı satın alanların başvurusu üzerine firma
yetkililerinin bir aydan bir yıla kadar hapse mahkum
edilmeleri mümkün.
Aynı şekilde örneğin, 4 kilo yerine 3 kilo mal
satanlar ile belirli bir marka yerine taklitlerini
satanlar ise Türk Ceza Kanununun 363'ncü maddesi
hükmü çerçevesinde cezalandırılabilmekte.
Görüldüğü üzere, tüketicinin korunabilmesi için
yasalarda yer alan cezai hükümler oldukça yeterli
düzeylerde. Eksiklik sadece bu hükümlerin
işletilmelerinde karşılaşılan bazı sorunlarla
ilgili. Kanımızca değinilen bu eksikliğin de kamuoyu
aydınlatma ve eğitim çalışmalarıyla kısa sürede
giderilebilmesi imkan dahilinde gözükmekte.
Bu durumda geriye, tüketicinin satıcıya karşı
yalnızca fiyat açısından korunması olayı kalmaktadır
ki, tek maddelik bir yasayla fiyat korunmasının
kısmen de olsa sağlanarak sorunun çözümüne önemli
düzeyde katkıda bulunulabilir.
Bir malın satın alınmasından itibaren geçecek
belirli bir süre içerisinde (ki bu süre 3 ila 7 gün
olarak belirlenebilir) iadesinin uygun görülmesi ve
bunun yasal zorunluluk olarak öngörülmesi halinde;
ne tüketicinin fiyat açısından korunması için yeni
yasalar çıkarılmasına gerek kalacak, ne de pek çok
yasada dağınık halde bulunan fiyat tesbit hükümleri
ile cezai müeyyidelerin uygulanmasına ihtiyaç
hissedilecektir.
Kesilmek, biçilmek ve parçalanmak suretiyle
bütünlüğünü yitirecek mallar ile süratle bozulması
mümkün gıda maddeleri dışındaki tüm mallar için
getirilecek bu imkan tüketiciyi, öngörülen iade
süresi içerisinde fark edilebilecek fahiş fiyat
taleplerine karşı koruyacak, tüketici ayrıca, beğeni
değişimi nedeniyle de satın aldığı malı iade hakkına
kavuşmuş olacaktır.
|