|
Tüketim Kalıpları ve Tüketicinin
Yeni Yüzü
Aslında zor bir kavramla karşı karşıyayız. İktisat ve işletme, iki
ayrı kavram; son zamanlarda iç içe geçmeye başlayan,
bilim ve disiplin ilişkilerinin felsefik anlamda
ciddi boyutta yaşandığı, yer yer çıkmazlarının
karşımıza çıktığı iki tane kavram. Son yıllarda
yaşanan çatışmalardan birisi de, bu iki kavram
arasında. İktisat bilimi ile uğraşanların işletme
disiplinindeki gelişmeleri ilk başlarda bir parça
reddetmeleri, daha sonra kabullenmeleri konuya
farklılıklar getirmeye başladı. Dolayısıyla, bu iki
kavram boyutunda birçok şeyi açıklamaya çalışıyoruz.
Tüketici kavramı, müşteri kavramı, ürün kavramı, mal
kavramı, o kadar farklı isimlerle karşımıza çıkmaya
başlıyor ki, daha önceden sadece iktisadi bakışla,
ifadelerle değerlendirdiğimiz bu kavramlara, zorunlu
olarak daha mikro boyutlarda bakmaya başladık. Bir
süre direndik, kabullenmedik, karşı koymaya
çalıştık; ama sonunda da maalesef rasyonel tavır
gereği durum netleşmeye başladı. Dolayısıyla tüketim
kalıpları kavramım gerek işletme boyutunda, gerek
iktisat boyutunda ele almak gerekiyor. Yoksa işin
içinden çıkılması çok zor oluyor.
Tüketim kavramı ne, tüketim kalıbı kavramı ne? İki boyutta
irdeleyelim. Bir, makro iktisat boyutunda, bir de
bizim maalesef reel kesim diye çok popüler olan
işletme tanımlamaları boyutunda bakalım. İktisat
bilimi diyor ki; insanların tüketimleri, insanların
yedikleri, içtikleri, kullandıkları, harcadıkları,
yani faydalandıkları mal ve hizmetler belirli bir
doğru üzerinde ya da belli bir eğri üzerinde hareket
eder. Bu doğru veya eğri üzerinde ister kesit
olarak, ister süreklilik olarak bir analize girer,
kantitatif veya kalitatif olarak verileri toplar, o
verileri bir forma döker, bir biçimsel ifadeye
dönüştürürseniz ve bu yaptığınız çalışma eğer
tüketimler ile ilintiliy-se, bu kesiti alır ve
analiz ederseniz. Bir form, bir yapı önünüze çıkar.
Bu yapıya, çok genel ve basit anlamda tüketim kalıbı
diyoruz.
Bir toplulukta yaşayan bütün fertlerin belirli
ürünlerden ne kadar tükettiğini, ne sıklıkta
tükettiğini, hangi zaman dilimlerinde ve nasıl
tükettiğini öğrenip, bu bilgileri toplayıp, daha
sonra bunları yaptığım analizlerde zaman dilimlerine
göre, sosyolojik olgulara göre gruplayarak bir
sonuç, bir tüketim yapısı çıkarırım deniyor. Uzun
yıllar süren çalışmalar sonucunda, Türkiye'deki
insanlann belirli ürün gruplarında ve her bir ürün
grubu içindeki alt kategorilerde, her bir alt
kategorideki maddeler bazında insanların neleri
tükettiği, ne miktarda tükettiği, ne biçimlerde
tükettiği tespit edilmeye başlanmış. Bunu başlangıç
noktasında, mikro iktisat kavramı bile ortada
yok, mikro ölçekli yaklaşımlar gündemde değil, dolayısıyla bütün
modeller, yaklaşımlar, felsefe, kısacası teori ve
uygulama makro boyutta oluşturulmaya başlanmış.
Türkiye'deki uygulama da enteresandır. Dünyadaki
gelişme de çok farklı değil. Bu şekilde insanların o
maddeden ne kadar tükettiği belirlenmiş ve sonuçta
zaman dilimleri itibari ile tüketim kalıpları
oluşturulmuş.
Geliri, tüketime veri teşkil eden olgular bütünü olarak
tanımlayabiliriz. Türkiye çok özeldir. Türkiye'de
hepimizin çok acı şekilde yaşadığı veya gördüğü
gibi; olgu boyutunda üretimin bilgisine sahip
olmadan tüketen bir toplum olduğumuz için,
ülkemizde tüketime veri teşkil eden olgular bütünü
olan üretim, tüketimden kopuk geliştiği için
üretimle tüketim ilişkilerini bir araya getirip
rasyonel çözümlemeler yapmak zorlaşıyor. Türkiye
örneğine sıkça girmemiz gerekecek, çünkü Türkiye
genel yapıdan farklılıklar gösteren bir ülke. Genel
yapıyı anlatırken Türkiye'nin özel noktalarını hep
vurgulamak gerekiyor.
Tüketim kalıpları oluşturulurken gelirden
faydalanılıyor. Çünkü korelasyonu çok yüksek iki
kavram bunlar. Gelire baktığınızda, insanları gelir
gruplarına göre beş kategoriye ayırıyoruz.
"Gelirlerine göre beşe ayırırsak, ayırmayı
başarabili-yorsak tüketimlerine göre de
başarabiliriz" felsefesinden hareket ediyoruz.
Dünyada da bu bilimsel olarak kabul gören bir
yaklaşım. Fakat tüketimdeki belirsizlik, insan
davranışındaki farklılıklardan kaynaklandığından
ötürü her şey karma-şıklaşıyor. İnsanların
gelirlerini tespit ederken daha fazla kayıt altına
alabiliyorsunuz, kısacası ölçümleyebiliyorsunuz.
Buradan hareketle tüketim kalıplarını bulmanız daha
rahat. Buna karşın tüketimde her şey daha kompleks,
daha karmaşık. Gerek tüketim ürünlerinin çok
kompleks olması, gerek tüketim kategorilerinin ve
tavırlarının kompleks olmasından ötürü ölçülmesi çok
zor hale gelmeye başlıyor. Kısacası, gelirin kayıt
altına alınmasında zorluklarla karşılaştığımız gibi,
tüketim kalıplarının ölçümlenmesinde de zorluklarla
karşı karşıya kalıyoruz. Bu beşli gelir grubu,
makro iktisadi anlamda bizim beşli tüketim grubuna
gitmemizi engelliyor. İşte bu noktada işletme
yaklaşımları devreye giriyor, işletme yaklaşımları
karşımıza çıkıyor. Onlar tüketimi şöyle tanımlıyor:
Tüketim sadece tüketiciyle eşdeğer bir kavram. Ben
tüketiciye konsantre olurum, tüketicinin
hareketlerini, eğitimlerini ve bu bağlamda tüketim
miktarlarını tespit ederim. Oysa biz makro boyutta
konuya girerken, tüketiciyi, üretimin hedeflendiği
unsur diye düşünüyorduk. Fakat işletme bazlı
bakıldığında; ne ürettiğiniz önemli değil, neyi ne
şekilde sattığınız önemli mantalitesi geçerli hale
geldiği için, kısacası mal ve hizmetler bütününün
hedeflediği kişinin o mal ve hizmetleri nasıl
algıladığı önem kazandığı -algılamalar savaşı
yaşandığı- için bizim makro boyut bakışlarımız bir
anda un ufak oldu. Onlar dediler ki, siz iktisadi
olarak tüketici tanımını yapıyorsunuz, fakat biz
tüketici tanımını farklı isimlerle ele alıyoruz. Biz
müşteri diyoruz. Müşteriyi kendi arasında farklı
kategorilere ayırıyoruz: Aktif Müşteri ve Potansiyel
Müşteri.
Potansiyel müşteriyi farklı kategorilere ayırıyoruz:
Kaybedilmiş Müşteri,
• Kaybedilip Yeniden Kazanılabilecek Müşteri,
• Kaybedilip Hiç Kazanı lamayacak Müşteri,
• Hazırda Bekleyen Müşteri,
Bilgili ve Bilgisiz Müşteri.
Aktif Müşteriyi ayrı kategorilerde ele alıyoruz:
• İyi Müşteri,
• Kötü Müşteri,
• Nötr Müşteri.
Bunu müşteri boyutunda ele alırken ayrıca İç
Müşteri, Dış Müşteri grubu karşımıza çıkmaya
başladı. Yabancı dildeki kullanımlarında bunu daha
net görüyoruz: Client ve Customer. Bir de ara
müşteri denilen, bünyesinde aynı anda hem alıcıyı,
hem de satıcıyı barındıran müşteriler vardır.
İktisatçıların 'tüketici' diye ortaya attığı,
kalıplarını oluşturduğu kavramlar, mikro boyutta
şekil değiştirerek 'müşteri' haline gelmeye
başladı. İktisatçıların oluşturduğu tüketim kalıbı
yaklaşımları, mikro boyutta müşteri kategorizasyonu
denen bir kavram haline dönüşmeye başladı ve her
birinin satın alma kalıpları, kısacası onların satın
alışları; iktisatta tüketim kalıplarına eşdeğer
olmaya başladı. Kavramsal düzeyde bu tür
farklılıklar ortaya çıktı.
Finans sektöründe hizmet vermeye başlayan
kuruluşlar, bankalar kendi müşterilerini
gruplandırma yoluna giderek; faydalandıkları finans
ürünlerine (kredi kartı, ATM kartları, co-brended
denen kartlar, faiz oranlan) göre kendi
müşterilerini kate-gorize edip, her kategoride ya da
her segmenteki müşterilerine yönelik yeni ürünler,
yeni stratejiler oluşturmaya başladılar.
İktisatçıların 'tüketim kalıbı' kavramı, onlar için
bir yola çıkış noktası, ama yola çıktıktan sonra da
çok gerilerde bırakılan, atılan bir kavram olmaya
başladı. Biz iktisatçılarsa, tüketim kalıbını hâlâ
makro boyutta anlatırken; gerçek hayatta, işletmeler
boyutunda, işletmelerin içinde bu tür yeni kalıp
tanımlamalarını uzun bir süre reddettik. Ama
yaklaşık 1993 yılından beri, bu yeni kalıplar bizim
anlatımlarımızda da şekil bulmaya, yer bulmaya ve
genelleşmeye başladı. Artık daha rahat bir şekilde,
bu iki kategoride kombinasyonlar oluşturabiliyoruz.
Bu noktada, üretim ve tüketim kalıplarını bir arada
ele alabiliriz. Mikro boyutta tüketim kalıbı nasıl
oluşuyor? Yaklaşık 53 tane kriter var. Tüketiciler
bu kriterlere göre inceleniyor. Bu kriterlerden bir
tanesi, söz gelimi, eğitim durumu, bir diğeri vergi
iadesinden faydalanma sıklığı, bir diğeri ise çocuk
sahipliğidir (Bireyin kaç yaşındayken çocuğa sahip
olduğu gibi). Bu tür temel kategoriler itibarı ile,
53 tane kriter bazında tüketiciyle ilgili veri
topluyorsunuz. Bu verilerle ciddi kombinasyonlar
oluşturuluyor, çapraz veri grupları elde ediliyor.
Mesela üniversite mezunu, 30 -35 yaş aralığında,
evli, 2 çocuğu olan, şu sektörde ve şu pozisyonda
çalışan, dayanıklı tüketim mallarına yıllık şu
kadar harcama yapan insanlar, yıllık gıda
ürünlerine şu kadar harcama yapan insanlar gibi
detaylandırılmış verilerdeki ciddi bir
kombinasyonla insanlarla ilgili bilgi alıyorsunuz.
Bu bilgiler daha sonra derleniyor, birtakım
analizlere sokuluyor (segmantasyon analizi gibi).
Türkiye'deki tüketici kalıplarının, 6 ayrı
kategoriye ayrıldığı akademik olarak da kabul
görülüyor.
Dünyada da bu 6 kategori söz konusu. Bunun anlamı,
tüketim kalıplarını ayırırken 6 başlıkta
toplayabiliriz. Fakat bu kalıpların içinde tüketim
kalıbının oluşmasını, netleşmesini belirleyen
sosyolojik, demografik özellikler de var. Bireyin
tüketimi üzerinde salt iktisadi geliri veya
iktisadi durumu değil, aynı zamanda demografik ve
sosyolojik değişkenler de etkili olduğu için,
bunları da baz alarak tüketim kalıpları ölçülmeye
çalışılıyor.
İktisadi açıdan tüketim kalıbını ölçme sürecinde; yine bireylerin
harcamalarının tespiti ve tespit edilmiş
harcamaların kategorizasyonu belirleyici olmaktadır.
Bunun için ilk hareket noktası haneler olarak
alınmış. Hanelere ulaşılıyor, hanelerin hangi
ürünlerden ne kadar tükettiği kayıt altına alınıyor.
Fakat hâlâ ne denli akademik olduğu tartışma
konusudur. Çünkü, insanların hangi ürünlerden, ne
kadar ve ne sıklıkta tükettiğinin tespiti ancak
insanların satın alma esnasında tam olarak
kontrolüyle mümkündür. O esnada ölçmek ne kadar
bilimsel; tartışma konusu. Tüketimi takip etmek,
bilgisayarların olmadığı dönemlerde neredeyse
imkansızdı; harcama esnasında, otomatik kayıt
altına almak imkansızdı. Gelinen aşamada, tüketim
kayıt içine alınabilse de, insanoğlu kayıt dışı
tüketim kısmını gizleyebilmek için, kayıt
dahilindeki harcamalarını kayıt dışı olması
gerekenle eşdeğer tutarak her ikisini birbirini
destekler şekilde götürüyor. Otomatik refleks
halinde oluşan bir şey bu. Dolayısıyla harcamayı
harcama yapılırken, tüketimi tüketim yapılırken
ölçmek en rasyonel tavır.
Hanelere gitme çalışmaları uzun süreli çalışmalar, bir yıllık
çalışmalar. Bir yıl boyunca haneleri izlemeye
alıyorsunuz. Hanelerle çok iyi ilişki kurabilen
kişiler gönderiyorsunuz. Onlar bir yıl boyunca adeta
hanelerde yaşıyorlar. Eve gelen beyin veya çalışan
hanımın, eve gelirken getirdiği ürünler, ürünlerin
alındığı alışveriş noktasının ismi gibi, bütün
tüketim verileri takip edilmeye çalışılıyor.
Dünyanın her yerinde, bireyin tüketimlerini bu
şekilde ölçtüğünüzde, tüketimi ile gelirinin tam
anlamıyla örtüşmediği tespit ediliyor. Gelişmiş
ekonomilerde, kayıt altına alınamamış miktar çok az
olmasına rağmen, var deyip çıkmak olası olsa da,
başka sebepleri de var. Mesela birey harcama
esnasında fiyat değişikliklerine gidebiliyor,
indirim yap-tırabiliyor; tüketicinin böyle bir
yetisi var. Kayıt altındaki kısım, etiket fiyatı
olduğu için, indirim yaparak sanki kayıt dışı
yollarla gelir sağlamış gibi görünebiliyor.
Hanelerde yapılan bu analizlerin sonucunda, makro
boyutta dünyada 6 kategori oluşurken, Türkiye'de
iktisatçıların tüketim kalıplarını 5 kategoriye
ayırdığını, mik-ro düzeyde çalışan iktisatçıların
ise 6 gruba ayırdığını görüyoruz. Bu 6 kategoriyi
ikili karşılaştırma ile ifade etmeye çalışırsak,
işletmeciler bu tüketim gruplarına göre kalıplan
isimlendirirken iniş yıllarını A, B gibi
kullanıyorlar. İktisatçılar ise 1, 2, 3, 4 gibi daha
nümerik değerler kullanılıyor. İşletmecilerin
nümerik kullanımlarında 6 kategori; A, B, Cl, C2, D
ve E kategorileri olarak ifade edilmiş. Bu
kategorilerdeki insanların tüketim kalıpları
çıkarılırken; bunların bütün demografik yapıları
döküldüğü için, aynı zamanda tüketim kalıbı, gelir
kalıbı, gelir durumu ve sosyal standartları da işin
içine giriyor. Tüketim kalıplarındaki en büyük eksik
olan noktalar da burada bir miktar bertaraf edilmiş
durumda. Bu boyutta baktığınızda üçüncü kalıpta,
yani A, B, Cl, C2 kalıbında olanlar orta sınıf diye
ifade ediliyor. Orta sınıfın tüketim kalıpları da
biraz daha farklı şekilde temsil edilmeye
çalışılıyor. Fakat A ve B grupları üst gelir grubuna
dayalı tüketim kalıbı oluşturuluyor. D ve E de en
alt tüketim kalıplarını oluşturuyor. Kısacası,
gelir ve tüketim kalıpları birbirini destekler
nitelikte.
Bu noktada biraz da enflasyon kavramına girelim.
Enflasyon nedir? Fiyat artışı, daha doğrusu fiyat
değişmeleri. Fiyatların artış hızı artıyorsa,
enflasyonun arttığını; fiyatların artış hızı
azalıyorsa, enflasyonun azaldığını söyleriz. Fiyat
değişiminin olması için tüketimin olması lazım.
Tüketimin olduğu her alan, bizi, tüketim kalıbı
kavramı açısından ilgilendiriyor. Enflasyon nasıl
hesaplanır, hangi yöntem kullanılır? İnsanlar
hayatlarını devam ettirmek için tüketmek zorunda
oldukları 7 ürün grubunda toplanıyor. Sonra her bir
grup kendi alt gruplarına ayrılıyor. İnsanlar bu
tüketim alanları içerisindeki maddelerden (pirinç,
biber, elektrik, kira gibi) ne kadar tüketiyorlar?
Eğer bunu bilirseniz, insanların tüketim kalıbını
bulursunuz. Fakat ne kadar, ne miktarda? Bunların
parasal ölçüsünü de eklerseniz enflasyon hesabı
denilen kavramla karşı karşıya gelinir. Kısacası,
öncelikle tüketim kalıbını bulmamız gerekiyor.
Fakat herkes için de aynı değildir. Yani hesaplama
yapmak gittikçe daha kompleks bir hale geliyor.
Bazen düzensiz olarak gelen bir madde, hatalara yol
açıyor. Bu nedenle sürekli toplamanız gerekiyor. Bu
amaçla haneler 1 yıl izlenmeye başlıyor. Maddelerin
ne miktarda alındığını ölçmek gerekiyor. Zaman
içinde ürünler değiştiği için, tüketim kalıpları da
değişiyor. Fakat ürünleri birbiriyle uyumlu hale
getirip, tek bir kategori haline dönüştürmüş
oluyoruz ve insanların tüketim kalıplarını
kuruyoruz. Önem faklılığına, ağırlıklarına göre
katsayılar koyuyoruz ve homojen hale getiriyoruz.
Bununla bir referans grubu alıyor ve buradaki fiyat
artışlarını takip ediyoruz. Bu fiyat artışları,
enflasyondaki artışı ifade ediyor ve bizi,
insanların referans gruplarını ayda iki kez
sorgulamaya yöneltiyor. Toplanan verilerin ağırlıklı
ortalaması alınıp, bir önceki ayın değeriyle
karşılaştırılıp enflasyonun arttığı veya azaldığı
bulunabiliyor.
Üretim kalıbı otomatik olarak güncelleşiyor. Ama biz
onları kayıtlı hale getirdiğimizde,
hesaplamalarımıza dahil ettiğimizde güncelleştirme
oluşuyor. İşte bu değişiklik hesaplamacılar
tarafından yapılmazsa yanlış ölçümlemeler karşımıza
çıkıyor. Nedir bunlar? Eğer toplum içinde kullanımda
olmayan bir maddeyi ağırlıklı olarak
hesaplamalarınıza katıyorsanız, enflasyon sahte enflasyon olarak
karşımıza çıkıyor. Enflasyonun bir çok sebebi
vardır, ama bir sebebi de budur. O zaman biz diyoruz
ki, tüketim kalıplarım güncelleştirelim.
İktisatçılar tüketim kalıplarını güncelleştirmeyi
düşünürken makro baktıkları için, kendi ürün veya
hizmetini satacağı müşteriye odaklanan işletmenin
dar bakışım aşıp, onları da içine alan bir üst
bakışla konuyu toparlamayı istediği için, çoğu kez
işletme yaklaşımları ile ters düşüyor. Oysa ki
yaklaşımlarda hiçbir farklılık yok, yaklaşımlar
aynı.
Tüketim kalıplarını belirlerken hâlâ felsefık olarak
erkeğin dominant olması kadın tüketicinin
profillerinin, eğilimlerinin bilinmemesi erkek-ergil
toplumun tüketim şekillerinin kalıp olmasını
getiriyor. Türkiye'de otomotiv sanayiinin TÜSİAD'la
beraber yaptığı bir çalışmada Türkiye'de otomotiv
sahipleri içerisinde, kadın kullanıcıların oranı
yüzde 25 civarında. Bu oran 1988 yılına kadar yüzde
6. Kadınların girmesi tüketim kalıplarını nasıl
değiştiriyor? Otomotiv sektöründe küçük arabalar
dominant olmaya başlıyor. Aynca ürün tasarım ve
üretiminde çok büyük değişimler yapıyor. Kadının
dominantlığı dolayısıyla, maddeyi ona göre
düzenlemeye başlıyor. Türk toplumunda da bu
değişimleri görüyoruz. Alış veriş kültürümüz
topluluğa dayalıdır, toplu alış verişe dayalıdır.
Tek bir mal için markete gidilmez. Alış veriş
merkezlerindeki yoğunluğu bu nedenle anlayamıyoruz.
Ancak işletmeciler küçüğe odaklandığı için, bunu
daha iyi anlayabiliyorlar. Bunların başarısı, semt
pazarları mantığının büyük mağazalara taşınmasıdır.
Alış veriş merkezleri pazar yeri haline geliyor. Ama
unutulmaması gereken şu: Tüketici değişiyor. Ama
nasıl değişiyor? Geleneklerinde hâlâ geçmişte
öğrendiği, yaptığı, uyguladığı davranışları
unutmamış, onu çağdaş ortama taşıyıp çağdaş ortamda
almaya çalışıyor. Alış şekli aynı, ödeme şekli
farklı olabilir, ürünü farklı bir fizik yapısı
içinde temin etmeye çalışıyor. Böyle bir değişiklik
var. Bu değişiklik tüketim kalıplarının maalesef
sadece su-numsal boyutta değişimini bize getiriyor.
Özde, tüketim kalıplarında çok ciddi değişim
olmamasını da gerektiriyor. Nedir bu? Türkiye'de
hâlâ şöyle bir tüketim alışkanlığı var: Çocukların
her şeyi tam olmadan evlendirilmemesi. Türk
hanelerinin en çok harcama yaptığı 2 olay var:
Sünnet ve düğün. Bu toplumun alışkanlığı böyle
olduğu için, tüketim kalıpları içinde her daim
yenileme pazarı da önemli bir yer teşkil ediyor.
Evlendikten belli bir süre sonra eşyalar değişiyor.
Evlenmeden önce ebeveynlerin baskısıyla alınan
eşyalar yenilenmeye başlıyor. Böylelikle bu tüketim
yapısı bütün tüketim profillerini değiştiriyor.
Satın alma kararını veren ayrı, satın alan ayrı,
parayı ödeyen ayrı; böyle bir yapı yaşanıyor.
Ürünlerin önemi de değişiyor, rasyonel önem
derecelerini göremiyoruz tabii ki. Bu Türkiye'deki
durum; ama dünyada 1996 yılında Don Peppers diye
birisi kitaplarıyla çok öne çıkmaya başlıyor ve çok
popüler bir konu ortaya çıkarıyor: One-to-one market
(bire bir pazarlama). Dediği şudur: Bütün
tüketicilerin tüketim kararlarını verirken kendi
kalıplarına uygun ürünü saptamak için referans
gruplan vardır, referans gruplarına dikkat. Bu da
neyi getiriyor; tüketicinin yeni yüzüne göre bütün
stratejilerini değiştiriyor; Don Peppers'ın
yaptığı gibi. Referans grubuna hükmetmek önemli
oluyor. Bütün makro ve mikro boyutlarda bu iç içe
geçmişliği görebiliyoruz. Ben burada kesip
sorularınızı bekliyorum.
SORU: Kredi kartı yaygınlaşması tüketimi nasıl
etkiliyor?
CEVAP: Türkiye'de birinci kredi kartları, ikinci
kartları var; bir de co-brended kartlar var. 2000
yılma kadar, bunların kullanımındaki büyüme hızı
yüzde 67. Kriz sonrasında ise düşüş var. Makro
düzeyde kredi kartı satışının tüketime olan etkisine
bakalım. Her şeyden önce ülke ekonomisi açısından
çok desteklenmesi gereken bir durum; gelişirse
tüketimi pompalayan değil; tüketimi kontrol altına
alan, tüketimi kayıt içine alan bir özellik
taşıyor.
SORU: Mallar neye göre ayrılıyor? Tüketicinin
tükettiği birkaç mal var ve bu malları belli
aralıklarla değiştiriyor.
CEVAP: Zaten sorunlardan biri de o. Bunlar kesit
veri; kişi başlıyor, kategori değiştiriyor. Bu
kişiler kategori değiştirirken önemli olan, her
kategorinin onun açısından taşıdığı önemi
belirlemek, önem arz eden ağırlıkları bulmaktır.
Ağırlıklar bulunursa, değişiklik, toplumun tümünde
ortalama etrafında toparlanır.
SORU: Genellikle insanların kendiliğinden
gerçekleştirdikleri tüketim söz konusudur. Bir de
zaman zaman bir inisiyatif oluşturmak için tüketim
söz konusu. Bu tür başlıklar üzerinden, bilinç
aracılığı ile tüketimi belirleme çabası ne kadar
etkili oluyor? Ne tür bir başlık altında
inceleniyor? Özel bir etkisi olabilir mi?
CEVAP: Bunu şöyle sorabilir miyiz: İnsanlar tüketim
güçlerini bir yaptırım gücü olarak kullanabilir mi?
Bu tüketim bilinciyle değil, sosyalleşme bilinciyle
ilgili. Bireyler ne kadar sosyalleşmişse ve iktisadi
anlamda da ne kadar geliştiyse, sosya-liteyle
iktisadi yapıyı kombine halde kullanabiliyor. Bugüne
kadar satıcılar yaptırım güçlerini kullanabilirken
tüketiciler tüketim güçlerini yaptırımda
kullanamadılar. Bu sosyalleşmeyle ilgili. Yasal
hakları bir kenara bırakırsak, beklentilere göre
temel amaç tüketim olduğu için tüketimden kaçan o
kitle başka bir yerde, başka bir tüketime
sokulacağı için, netice itibarı ile gene tüketimin
içinde kalacak. Bu nedenle, arzu edilen sonuca
ulaşılacağını tahmin etmiyorum.
SORU: Ülke ekonomisi adına, makro birtakım
düzenlemelerin mi daha ön planda olması gerekir,
yoksa piyasanın kendi koşulları içerisinde makro
anlamda bir dinamik oluşturarak mı ekonomi daha iyi
bir duruma gelecek?
CEVAP: Ben şuna inanıyorum: Mikro anlamda basan
gelmeden makro başarı gelmez. Makro politikalar eğer
işletme bazlı stratejilerle örtüşmüyorsa, başarının
kalıcı olacağına inanmıyorum. Bunu enflasyona da
yansıtıyoruz: Ülkedeki enflasyonu düşürmek
istiyorsanız, önce firma içindeki enflasyonu
düşürmek zorundasınız. İstihdam sorununu aşmak
istiyorsanız, kurum içindeki sorunu aşmanız
gerekiyor.
Yrd. Doç. Dr. Haluk Zülfikar
|