Türk
Bankacılık Sektöründe Yaşanan Mali Riskler
Bankalarda
çeşitli kaynaklardan elde edilen fonlar, yatırım
alternatifleri arasında dağıtılır. Dağıtım
yapılırken alınacak kriter, her alternatifin
risklilik derecesi ve buna karşılık getiri
miktarıdır. Bankacılık sektöründe riskler, genelde
likidite yetersizliğinden, faiz oranlarının ya da
döviz kurlarının dalgalanmasından, borçların geri
ödenmemesinden ve ekonomik değişmelerden
kaynaklanabilir. Aktif yönetiminde, bir bankanın
karşılaşacağı riskleri çok iyi bilip, ona göre aktif
dağılımı yapması gerekmektedir.
Bankacılık
sektöründe karşılaşılabilecek riskler, içsel ve
dışsal riskler olmak üzere iki başlık altında
incelenebilir. Sektörün kendi yapısından kaynaklanan
risklere içsel riskler denilirken, sektörün
dışındaki olaylardan meydana gelen risklere ise,
dışsal riskler denilmektedir. İçsel ve dışsal
risklerde, kendi aralarında alt kısımlara
ayrılırlar. Bankacılık sektöründe karşılaşılan risk
grupları içerisinde en önemlisi ise, mali riskler
denilen, bankaların ve sektörün kendi yapı ve
operasyonlarından kaynaklanan risk grubudur. Bu
riskler faiz riski, kur riski, kredi riski, piyasa
riski, sermaye yetersizliği riski ve likidite riski
olmak üzere altı başlık altında incelenebilir.
Faiz Riski
Gerek nominal gerekse reel faiz oranlarındaki
hareketlenmelerden kaynaklanır. Faiz riski, aktif
kalemleriyle pasif kalemleri arsında vade ya da faiz
bazında bir uyumsuzluk olması veya değişken faizli
mali yükümlülüklerin gelecekteki nakit akımları,
gelir-gider üzerinde belirsizliğe yol açması halinde
ortaya çıkar.
Türk
bankacılık sektörünün, kısa vadelerde faize duyarlı
pasiflerinin faize duyarlı aktiflerinden daha fazla
olması, yabancı kaynakların varlıklara göre daha
kısa sürelerde, yeniden fiyatlandırılması sonucunu
doğurmaktadır.
Varlık
ve yükümlülüklerin yeniden fiyatlama dönemlerindeki
bu uyumsuzluk, aktif ve pasiflerin faiz oranı
değişikliklerine karşı olan duyarlılıklarını
arttırmaktadır. Diğer yandan bankalar, faiz
oranlarının artma eğilimi gösterdiği dönemlerde,
repo yoluyla düşük faiz getirili kamuya ait menkul
kıymetlerini, daha yüksek getirili olanlarla
değiştirmek suretiyle, faiz riskini kontrol altında
tutmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca sektörde, swap gibi
bazı türev enstrümanlar da, bu amaca yönelik olarak
kullanılmaktadır.
Kur Riski
Kurlardaki değişmelerden
kaynaklanan kazanç ve kayıplarla ilgilidir. Kur
riski, yabancı paraya dayalı işlemlerde, yabancı
paraların yerli paraya ya da birbirlerine karşı
değerlerinin değişmesi halinde ortaya çıkar, sonuçta
bu da kar veya zarara yol açar.
Kur riskine ilişkin
olarak, Türk Lirası, faiz oranlan ile Türk
Lirası'nın nominal değer kaybı arasındaki fark,
bankaların döviz cinsinden kaynaklarını Türk Lirası
veya alternatif yatırım araçlarına dönüştürmesinin
en büyük nedenidir. Türkiye'de kur riskine bağlı
açık pozisyon izleme uygulaması 1985 yılında
başlamıştır. Çeşitli güçlük ve kayıplarla
karşılaştıktan sonra, Türk bankacılık sektörü, kur
riski konusunda yeterince
bilgi ve deneyim sahibi
olmuştur.
Ayrıca TCMB'de, yaptığı birçok yasal düzenlemeyle,
bu riski azaltma yönünde önlemler almış ve
uygulamaya koymuştur.
Kredi Riski
Bu risk, potansiyel kayıplar
açısından büyük bir önem taşır. Kredi riski
müşterilerin geri ödeme sıkıntısına düşmelerinden
kaynaklanır. Yani kullandırılan kredinin geri
dönmeme halini ifade eder. Kredinin geri dönmemesi,
borcun tamamen veya kısmen kaybına neden olur.
Mali riskler arasında
en önemli olanı ve Türk bankalarının yönetimine en
çok dikkat ettiği risk, kredi riskidir. Türk
bankacılık sektörü, yıllar boyunca kredi riskine
gereken önemi vermektedir. Ancak sektörde artan
rekabet, risk alma açısından da bazı sonuçlar
doğururken, bankaların kredi stratejilerini yeniden
gözden geçirmelerinin gereği de ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak, kredi riskinin bir bütün olarak ele
alınması bankacılık sektörünün giderek daralan
uluslararası finansman ortamına rağmen, donuk
alacaklarının seviyesini düşük tutarak kredi riskini
yönetebileceğini ortaya koymuştur.
Likidite Riski
Bankalar, taahhütlerini
zamanında yerine getirebilmek amacıyla,
mevcutlarında nakit değerler ya da likiditesi yüksek
fınansal araçlar bulundurmak durumundadırlar. Eğer
bir banka, taahhütlerini karşılayabilecek söz konusu
araçlara sahip değilse, likidite riski ile karşı
karşıya demektir. Bu risk, özellikle kısa vadeli
varlıklarının yine kısa vadeli taahhütlerini
karşılayamama durumunda ortaya çıkar.
Likidite riskine bakıldığında,
mevduat sahiplerinin kısa vadeleri tercih ederken,
yatırım sahiplerinin yüksek enflasyon beklentileri
ve belirsizliğin yönlendirmesiyle daha uzun vadeleri
araması, Türk bankacılık sektörünün aktif ve
pasiflerinin vade yapılarında da, yansımalara neden
olduğu görülmektedir. Dolayısıyla sektördeki
bankalar, likidite riskine daha duyarlı hale
gelmişlerdir. Özellikle, son dönemlerde
dünya
ekonomisinde yaşanan mali sıkıntılar ve global mali
krizler sonrasında, gelişmekte olan ekonomilerin
birçoğu riskli görülmeye başlanmıştır. Bu durumda,
uluslararası yatırımcılar Türkiye gibi gelişmekte
olan piyasalara yatırım yapma konusunda daha
ihtiyatlı davranmaya ve bu piyasalara, kredi
kullandırımlarında daha seçici olmaya
başlamışlardır. Bunun sonucunda Türk bankacılık
sektörü de, kredi dağıtımlarını azaltarak likit
kalmayı tercih etmiştir.
Genel olarak incelendiğinde,
büyük bankalar küçük bankalara oranla daha az
likidite riski ile karşılaşmakta ve söz konusu durum
iki nedenden kaynaklanmaktadır. Bunlardan birincisi,
büyük bankalarda çekilen mevduatın toplam mevduatın
küçük bir kısmını oluşturma ihtimali daha yüksektir.
Çünkü büyük bankaların mevduatları, küçük bankalara
oranla daha geniş bir alana yayılmaktadır. İkincisi
ise, ölçekleri nedeni ile büyük bankalar, genellikle
bankalararası piyasaya daha iyi faiz oranıyla ve
daha elverişli dönemlerde girmektedir.
Piyasa Riski
Bankaların
sahip oldukları bir ya da birden fazla ticari
varlığın işleme tabi tutulabileceği süre dahilinde,
piyasada meydana gelen beklenmeyen olumsuz
dalgalanmaların sebep olduğu kayıp veya beklenenden
düşük seviyedeki kar halini ifade eder. Piyasa riski
herhangi bir zaman zarfında meydana gelebilir.
Piyasa riskini en aza indirmek, piyasa disiplinin sağlanmasıyla
mümkündür. Piyasa disiplini; piyasadaki kurumlarla
ilgili bilgilerin zamanında doğru ve şeffaf şekilde
alınmasını içerir. Bankacılık sektöründe piyasa
disiplinin sağlanmasıyla birlikte, piyasadaki ilgili
birimler, çok daha sağlıklı değerlendirmeler
yapabilecekler ve böylece istenmeyen riskler en aza
indirilecektir.
Sermaye Yetersizliği
Riski
Bankaların
mevcut sermayeleri ile gerçekleşen risklerinden
oluşan kayıplarını telafi edebilme gücünü ifade
eder. Eğer mevcut sermayesi, söz konusu risklerin
sebep olduğu kayıpları karşılamaya yeterliyse, risk
düşük demektir. Eğer mevcut sermaye, kayıpları
karşılayamayacak durumda ise, risk büyük demektir.
Bu durumda gerekli önlemlerin en kısa sürede
alınması gerekmektedir.
Operasyonel Risk
Banka içi
kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve
usulsüzlüklerin gözden kaçması, banka yönetimindeki
hatalar, bilgi teknolojisi sistemindeki aksamalar
gibi iç nedenler ve banka dışındaki üçüncü
şahıslarla ilgili sahtekarlık olayları, doğal
afetler vb. dış faktörlerden kaynaklanan riskler
operasyonel riskler adı altında toplanmaktadır.
|