Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türk Bankacılık Sistemi 

Türk Bankacılık Sistemi, merkezinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) olan, karma ekonomi düzeni içinde ve bu düzene uygun yapıda faaliyet gösteren bir sistemdir. Ülkemizde, banka dışı finansal aracıların batı ülkelerindeki düzeyde gelişmemiş olması nedeniyle bankalar, Türk Mali Sistemi’nin temelini oluşturmakta ve halkın tasarruflarının toplanması ve bunların kullanım alanlarına yönlendirilmesini sağlamak üzere önemli bir rol oynamaktadırlar (Çevik, 1992: 156). Ticaret bankaları, sistemin hâkim kuruluşlardır (Zaim, 1995: 257). Banka dışı finansal aracıların yeterince gelişmemiş olması, sistemin oligopolistik piyasa yapısında ve uzmanlaşmadan uzak bir şekilde faaliyet göstermesine yol açmaktadır.

Türk bankacılık sistemi, 19. yüzyıla kadar uzanan köklü bir bankacılık geleneğine dayanır. Ancak, asıl gelişme son 20 yıl içerisinde gerçeklemiştir. Özellikle 1980 yılında başlayan ve ekonomimizi radikal bir biçimde etkileyen süreç, doğal olarak bankaları da çok yakından etkilemiştir. Bu dönemde uygulanmaya başlanan serbest piyasa ekonomisi her sektörde   olduğu   gibi,   “bir   hizmet   sektörü   olan”   bankacılık   sektöründe   de   kendini hissettirmiştir (İpçi ve Karan, 1998: 33–38). 

Diğer taraftan oligopolistik piyasa yapısında, mevduat bankacılığı ağırlıklı faaliyet gösteren, kâr artışı ve aktif kalitesinin yükseltilmesine yönelik politikalar uygulayan, çok şubeli bir yapıya sahip, dinamik ve yeniliklere açık özellikler sergilemektedir (Altunbaş ve Sansu, 1996: 78). Bu açıdan mevduat bankacılığı ve çok şubeli yapı, özellikle 1980’li yıllarda kendini göstermeye başlamıştır. 

Oligopol piyasalarda, birkaç büyük işletmenin piyasa egemenliği bulunmakla birlikte, işletmeler arasında rekabetçi davranışlar söz konusu olabilmektedir. Bu durumda işletmelerin rekabet açısından genel olarak benimsediği yöntemler reklam, farklı satış teknikleri veya yeni ürünlerin piyasaya sürülmesi yoluyla ürün farklılaştırması yaratmaktır (Özdicle, 1997: 31).

Türkiye’de 1980’li yıllarda, işleyen bir piyasa mekanizmasının yaratılmasına, geliştirilmesine ve güçlendirilmesine yönelik olarak kurumsal altyapının oluşturulmasında önemli adımlar atılmıştır. Finansal hizmetlerde serbestleşmenin önemli aşamalarından olan fiyatların piyasalar tarafından belirlenmesi sağlanmış, bankaların faaliyetlerinin düzenlenmesi, izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin olarak uluslararası standartlara uyum yönünde düzenlemeler yapılmıştır. Özel sektör tarafından finansal kurumlara yatırım yapılmasını cazip hale getiren bir ortam yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak, finansal sektörde serbestleşmenin önemli aşamalarından olan finansal kurumların denetim sonuçlarına ilişkin kararların zamanında ve etkin olarak alınması sağlanamamıştır. Ayrıca, kamu sektörü finansal sistemdeki yoğun faaliyetini/etkisini doğrudan ve dolaylı olarak sürdürmüştür. Bütçe disiplini sağlanamamış, fiyat istikrarını hedefleyen bir para politikası uygulanamamıştır (Altan, 2001: 48). 

Uygulanan ekonomi politikaları yanında, 1980’lerde başlayan mevduata en yüksek faizi verme (pozitif reel faiz), günümüzde de devam etmektedir (Sansu, 1996: 3). Daha çok mevduat toplamak ve buradan sağlanan fonları daha yüksek faiz oranlan ile plase etmek amacıyla, tasarruf sahiplerine ve kredi talep edenlere mümkün olduğunca yakınlaşma eğilimi, çok şubeli bankacılığın gelişmesine yol açmıştır. Pozitif reel faiz politikası ile birlikte çok şubeleşme politikaları, bankacılıkta kaynak maliyetlerini de yükseltmiştir. 

Bu çok önemli eksikliklere rağmen, 1990’lı yıllara, finansal sektörde serbestleşmenin son aşaması olarak kabul edilen sermaye hareketlerini serbest bırakan bir düzenleme ile girilmiştir. 1960’lı yıllardan sonra çok şubeli büyük bankacılığa doğru bir gelişim olmuştur. 7129 sayılı yasanın, bankaların en az %25 sermayesine sahip bulundukları iştiraklerine açtıkları kredi limitinde üst sınırın kaldırılması hükmünü içeren 38.maddesi ile birlikte, 1970’li yıllardan itibaren bankaların yönetimi özel holdinglerce ele geçirilmeye başlamıştır (Parasız, 1997: 94).

Kasım 2000 tarihinde bankacılık sisteminde yaşanan likidite krizi genişleyerek bankacılık krizine dönüşmüş, Şubat 2001 de ise para krizi meydana gelmiştir. Cumhuriyet tarihinin en önemli krizi olarak tarihe geçen bu krizler finansal liberalizasyon sonucu oluşan makroekonomik istikrarsızlık ve kırılgan, sığ bankacılık sisteminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Krizin temel belirleyici dinamiği finansal liberalizasyon sonrası ortaya çıkan makroekonomik ve mikro ekonomik sorunlar olmakla beraber; 2000 yılında uygulamaya konulan istikrar programının tasarım ve uygulama yanlışlarını öne çıkaran yaklaşımlar da mevcuttur. 

2000–2001 krizleri, finansal sistem, özellikle bankacılık sistemi üzerinde büyük tahribatlar yaratmıştır. Kriz sonrası dönemde uygulamaya konulan “Bankacılık Sistemi Yeniden   Yapılandırma   Programı”    finansal   sistem   reformunun   başlangıç    noktasını oluşturmaktadır. Yeniden yapılandırmayı oluşturan unsurlar: 

Kamu bankalarının yeniden yapılandırılması

Mali bünyesi zayıflayan bankaların TMSF’ye alınarak çözümlenmesi

Özel bankaların güçlendirilmesi

Gözetim ve denetim çerçevesini güçlendirici ve sektörde etkinliği artırıcı düzenlemelerin yaşama geçirilmesi (Akçokoca, 2002: 3). 

BDDK’nın kurulması sektörde etkin düzenleme ve denetlemenin olacağını dair kanıların güçlenmesine neden olmaktadır. Özel bankalara sermaye desteği sağlanması; kamu bankalarının aktif kalitelerini artıracak önlemler alınması (kredi faiz oranlarının piyasa şartlarında belirlenmesi, görev zararlarının tasfiyesi) finansal sistemin istikrar ve sağlamlığını sağlamaya yönelik önemli adımlar olarak gözükmektedir. Denetim çerçevesini güçlendirici düzenlemeler (sermaye, risk düzenlemeleri, muhasebe standartları, bağımsız denetim) TBS en önemli sorunlarından olan etkin olmayan düzenlemenin önüne geçilmesinde büyük fırsatlar sağlamaktadır. 

Türkiye de Merkez bankası dışında kalan bankalar, çeşitli kriterlere göre sınıflandırmaktadır. 6 Aralık 2006 dönemi itibariyle, Türk Bankacılık Sistemi içerisinde toplam 47 adet banka faaliyetlerine devam etmektedir. TBB bankaları; Özel yasalarla kurulmuş bankalar, Yatırım ve Kalkınma bankaları, Ticaret ve Mevduat bankaları ve Yabancı bankalar olmak üzere dörtlü bir sınıflandırmaya tabi tutmaktadır (Şahin, 1997: 268–269). 

Fakat günümüzde gerek mali yapıları, gerekse kurumsal yapıları itibariyle sermayelerine göre bankalar göz ardı edilemeyecek bir seviyeye ulaşmıştır. Özellikle Türk finansal sistemi içinde bu bankaların payı %80’lere varmaktadır. Bu nedenle sermayelerine göre bir sınıflandırma esas alınırsa Kamu Sermayeli Bankalar ve Özel Sermayeli Bankalar olmak üzere ikiye ayrılır 

a-Kamu Sermayeli Bankalar 

Sermaye paylarındaki çoğunluk hisseleri doğrudan ya da dolaylı olarak devletin elinde olan bankalar bu kategoriye girer. “T.C. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Türkiye Kalkınma Bankası” kamu sermayeli bankalardır. Bu bankalar Türk bankacılık sistemi içersinde önemli bir kaynağı elinde bulundurmaktadır. Kamu sermayeli bankalar bankacılık sistemi içersindeki bütün hizmetleri sunabilmektedirler (Aslan ve Hotamışlı, 2007: 197). 

b-Özel Sermayeli Ticari Bankalar 

Türk Bankacılık Sisteminde faaliyette bulunan Özel Sermayeli Ticari Bankalar “faaliyet süresi, sermayesi, aktif büyüklüğü, şube sayısı, İMKB’de işlem görmesi” gibi özellikleriyle Türkiye’de faaliyette bulunan bankalar içersinde sektörde önemli bir yere sahiptir (TBB, 2002: 11-12). Ayrıca çağdaş bankacılığın gerektirdiği bütün hizmetleri vermekte olan bu bankalar, sektördeki “yenilik ve uygulamaları” belirlemede öncü konumda olan büyük ölçekli bankalar olarak nitelendirilmektedir. Özel Sermayeli Ticari bankaların sektör içindeki payı %61 oranındadır. Ayrıca sektördeki toplam aktiflerin %56’sını, toplam mevduatın %61’ini ve toplam kredilerin de %61’ini oluşturmaktadır. Yine toplam aktif büyüklüklerine göre 20 milyar doların üzerinde aktif büyüklüğüne sahip 1, 10–20 milyar dolar arasında olan 2, 5–10 milyar dolar arasında olan 4 bankadan 3’ünü “Özel Sermayeli Ticari Bankalar” oluşturmaktadır (Yazgan, 2002: 13–19).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005