|
Türk Lirası Değerleniyor (Mu!)
Geçtiğimiz hafta içinde, ekonomide işlerin iyi
gitmesi sonucunda (!) Türk Lirası'nın son 25
yılın en yüksek değerine ulaştığı, iftihar vesilesi
olarak, halka duyuruldu. Ne gariptir ki, YTL
değerlenirken döviz tevdiat hesabında pek bir
kıpırdanma yaşanmıyor. Bu yazıda bu konuyu kısaca
tartışırken, önce haberin niteliğine ve veriliş
şekline bir göz atmak sonra da haberin doğruluk
derecesine göre, böyle bir oluşumun ekonomi ve
halkımız açısından ne anlama geldiğini irdelemek
istiyorum.
2- PARANIN İKTİSADİ GELİŞİMİ
1936 yılında Keynes'in ünlü Genel Teori'sinin
yayımlanması ile paranın üçüncü işlevi de ekonomi
yazımına girmiş oldu. Neooklasiklere göre sadece
değişim aracı ve servet saklama aracı olarak
işlevlendirilen para, bu kez spekülatif amaçla da
kullanılabilir bir meta olma işlevini de kazanmış
oldu. Böylece, para da, herhangi bir mal gibi
piyasada değeri olan ve alınır-satılır bir meta
olarak ekonomide işlerlik kazanmış oldu. Aslında.
paranın spekülatif bir meta olması Keynes teorisinin
bir sonucu olmayıp, borsaların gelişmesi paraya bu
niteliği kazandırmış idi. Bilindiği gibi, Keynes'in
kitabına esin kaynağı olan 1929 Krizi de ABD'de
borsa krizi ile başladı. Bundan 7 yıl sonra, Keynes,
paranın bu yeni işlevini akademik dille
kavramsallaştırdı ve bu mekanizmanın çalışma kural
ve koşullarını formüle etti. Bilindiği gibi, bu
teori ile, faiz de yeni bir tanıma kavuşuyordu; neo-klasiklere
göre yatırım tasarruf eşitliğini sağlayan faiz
haddi, Keynes teorisine göre, para, spekülatif
alandaki para arzı ile spekülatif para talebinin
oluşturduğu fiyattır.
3-
DOLAR KARŞISINDA YTL'NiN DEĞERİ VE İNCELENMESİ
Bu açıklamanın ışığı altında, bir meta olarak görülen
paranın da bir piyasası olduğu ve bu piyasadaki arz
ve talep koşullarına göre fiyatının belirlendiği
açıktır. Tartışmamızı anlaşılabilir bir zemine
oturtabilmek için para piyasasını iki katmanlı
olarak ele almak daha doğru olur. Birinci katmanda
YTL ile Dolar'ın karşılaştığı piyasa, ikinci
katmanda ise, spekülatif para talebi ile para
arzının karşılaştığı piyasa yer almaktadır. Analitik
açıklamalara aşağıda yer vermek üzere, burada hemen
sonucu söylemek gerekirse, birinci katman piyasada
Dolar miktarının artması, buna karşın YTL miktarının
aynı hızda artmaması, doğal olarak, Dolar karşısında
YTL'nin değerini yükseltir; ikinci katman piyasada
ise, spekülatif para talebinin para arzının üzerinde
gerçekleşmesi de faiz haddini yukarıya çeker.
Görülüyor ki, iki katman piyasadaki sonuçlar Türkiye
için tutarlı ve geçerlidir. Şöyle ki, Dolar
karşısında YTL aşırı değerlidir; YTL üzerindeki faiz
haddi de oldukça yüksektir. Bütün mesele, söz konusu
mekanik sonuçların hangi politikalar sonucunda
oluştuğu ve bu oluşumların ekonomik altyapı ile
ilişkisi ve sosyo-ekonomik etkilerinin ne
olduğudur.
Medyada verilen bilgilere göre, YTL, Dolar
karşısında, farklı fiyat ölçümlerine göre, son 20 -
25 yılın en yüksek değerini bulmuş. Yani, tersinden
bakarsak, Dolar. YTL karşısında son 20 - 25 yılın
en düşük değerine İnmiş. Dolar, bizim İrademiz
dışında nedenlerle uluslar arası piyasalarda değer
kaybederken, YTL/Dolar paritesini kullanırken bu
paritede dış faktörleri elimine edip salt iç
politikaların rolünün hesaplanması gerekir. Aksi
halde, doların uluslararası piyasalardaki
dalgalanmalarının sonucu da hesaplamalarda
içselleştirilmiş olur
Yukarıda da belirtildiği üzere, paralar da, diğer
mallar gibi, kendi piyasalarında oluşan arz ve
talebe göre değerlenirler. Eğer, gizli enflasyon
hedeflemesi amacıyla, piyasaların daralmasını ve
ekonomide bazı kesimlerin çökmesini göze alarak para
arzı sıkı bir şekilde denetleniyorsa. bu malın
benzeri diğer mallarla değişim oranı (yani değeri),
doğal olarak, yükselir. Buna karşın, yüksek kamu
açığını ve giderek yükselen carı açığı çılgınca
finanse edebilmek için yüksek faiz ödeniyorsa, buna
bağlı olarak ekonomiye giren yabancı para miktarı da
artıyorsa, doğal olarak, YTL değer kazanır. Buna bir
de, Dolar'ın uluslararası piyasalardaki seyri
eklenirse, Dolar'ın değer kaybı hızlanabilir de. Bu
durumu ekonomideki iyileşmelerle değil de. bazı
patolojik gelişmelerle açıklamak daha uygun olur.
Zira cari açık giderek yükseliyorsa, ekonominin bazı
kesimleri çökmüşse emekçiler ayakta ise, işsizlik ve
yoksulluk giderek yaygınlaşıyor, her geçen yıl
ramazan çadırları büyüyorsa, herhalde YTL'nin Dolar
karşısında değer kazanmasını ekonomide işlerin iyi
gitmesine değil, tam tersine, kötü giden işlerin
sonuçlarını ötelemek için kullanılan ekonomik
araçlara bağlamak daha doğru olur.
Paradan altı sıfır attıktan sonra, bir zamanların
"beşlik simit"inin 30 35 kuruşa çıkmış olduğunu
gördük.
işlerin iyi gittiği söylenen ekonomide, simitin YTL
ile değişim oranında, simit belki de doların önünde
seyretmektedir. Ya da, doların artış hızı enflasyon
hızının önünde seyretmiş demektir.
Kabul edelim ki, YTL'nin dolar karşısında değer
kazanmış olması, Türkiye ekonomisinin gelişme
seyrinin ABD ekonomisinin gelişme seyrinden daha
iyi olması sonucunda değil, maliyetleri toplumun bir
kesimine yıkarak, toplumu baskılayan politika
dayatmalarının sonucunda oluşmuş, hiç de toplumun
hayrına olmayan, olumsuz bir gelişmedir. Bir defa,
bu durum dış ticaret dengesini iyice bozarak,
ihracatı frenlevip ithalatı yükselterek, halen çok
yüksek seyreden carI açığın daha da yükselmesine yol
açabilir. İkinci olarak, dövizin artış hızının
enflasyonun gerisinde seyretmesi sonucunda büyük
sanayi kuruluşları girdi alımlarında dış dünyaya
yönelirken, KOBİlerin bir bölümünü çökerterek
işsizliğin ve yoksulluğun yaygınlaşmasına neden
olabilir. Diğer yandan, ihracatçı firmalar da, dış
satım kayıplarını, istihdam ve ücret politikalarıyla
emekçilere ve/veya vergi avantajları sağlayarak
devlete yıkabilir. Birinci durumda sosyal sorunlar,
ikinci durumda ise bütçe üzerindeki baskı artar.
YTL' nin aşırı değerlenmesi, dolarla ilgili dış
faktörlere ilaveten, bir yandan ithalatın
ucuzlatılması yoluyla enflasyonu denetleme aracı
olarak, diğer yandan da Dolar' a bağlı borç
mürettebatı ödemelerinde YTL gereksiniminin artışını
frenleyerek bütçe politikasını dengeli götürme
politikalarıyla da ilintilidir. Ancak, bu
politikalar kendi içinde tutarsız olduğu gibi,
ekonominin geleceği açısından da çok tehlikeli
araçlarla gerçekleştirilmektedir. Böyle bir ekonomik
gidiş, siyasetçinin önünü bir dönemlik açabilir, ama
uzun dönemli sonuçlarıyla uygulayıcıların! siyaset
sahnesinden siler.
Dolar'ı spekülatif kazanç aracı olarak gördüğümüzde,
YTL'yi aşırı değerli tutmak, iki açıdan ülke
ekonomisine çok büyük yük yıkar. Bir defa,
enflasyonun altında seyreden dolar spekülatif amaçlı
dolar girişleri üzerindeki faiz haddinin, duruma
göre, nominal faizin de üzerine çıkmasına yol
açabilir. İkinci olarak da, spekülatörler düşük
değerden topladıkları dolar üzerinden anormal
kazançlar sağlayabilmek için ekonomide kriz ortamı
oluşturduklarında, oluşacak krizi önlemede Merkez
Bankası yeterli olabilir mi! Kaldı ki, Merkez
Bankası'nı imdada koşmaya zorlayan politikaları
uygulamak akıl karı olarak görülebilir mi?
IV- SONUÇ
Olumsuz sonuçları uzun dönemde ortaya çıkan ekonomik
araçların aldatıcı parıltıları derhal ışıldar.
Uygulanan politikaların uzun dönemli olumsuz
sonuçlarını çözümleyemeyen halk yığınları, kısa
dönemli parıltılara yem olur. Bunu da siyasetçi kar
sayar!
Kaynak: Prof. Dr. İzzentin Önder – İ.Ü. Maliye
Bölümü
|