Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında
İzmir İktisat Kongresi'nin Yeri ve Önemi
Araştırma Görevlisi, Muhammed Karataş
Giriş
Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlı devletinin maddi
ve manevi mirası üzerine kurulmuştur. Cumhuriyetin
kurulması ile gerçekleştirilen sosyo-ekonomik
gelişme cumhuriyet idaresinin ekonomik ve toplumsal
yapısını köklü değişikliklere uğratmıştır. Ekonomik
yapı, Osmanlı devleti ekonomisinin içerisinde ve
onun üzerinde bir nevi onun devamı imiş gibi
oluşmuştur. Onun için yeni ekonomik yapının hukuki
yönü zamanla gelişen sektörlere bağlı olarak uzun
bir süreç içerisinde özgünleşti. Cumhuriyetin
ekonomik alandaki gelişimini analiz etmek için
devralınan ekonomik yapıyı iyi sentez etmek gerekir.
Yeni Türk devletinin kuruluşunda ekonomik ve sosyal
devrimlerle politik devrimlerin yapılması ve
yerleştirilmesi önemli bir yer teşkil etmektedir.
Öyle ki ekonomik devrimlerin gerçekleştirilebilmesi
için ülkenin ne birikmiş sermayesi ne de sermaye
bulup işletecek müteşebbisi vardı. İcraat bekleyen
bir hayli köklü problemler mevcuttu. Ekonomik
kalkınmada hızlı toplumsal değişimlerin
gerçekleştirilmesi zorunluluğu altında yeni iktisat
politikası stratejileri gerekiyordu. Bunun için
başta o zamanki dünya koşullanna göre
şekillendirilecek ekonomik yapı modellerini kuracak
istikrarlı bir siyasi irade ve yönetim gerekiyordu.
Ülkede istikrarlı bir siyasi irade sağlanır
sağlanmaz başta Atatürk olmak üzere ekonomi
kurmaylan hemen yeni ekonomik düzenin kurulması
için kolları sıvadılar.
Atatürk ülkenin içinde bulunduğu mevcut durumu
söylev ve demeçlerinde şöyle dile getirmektedir:
"Uçurum kenarında yıkık bir ülke...Türlü
düşmanlarla kanlı boğuşmalar...Yıllarca süren
savaş...Ondan sonra içeride ve dışarıda saygı ile
tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve
bunları başarmak için arasız devrimler... İşte Türk
genel devriminin kısa bir deyimi."
Atatürk'ün de ifade ettiği gibi yeni kumlan
devletin kendine özgü politikalan olması
kaçınılmazdı. Çok geçmeden ekonomi alanında da
değişim süreci başlatılmış oldu.
I.
Mevcut Durumun Analizi
Ülke geri kalmış, fakir ve sermayeden mahrumdu.
Ülkede sanayi denebilecek tesisler de mevcut
değildi. Bankacılık, demir yollan, dış ticaret vs.
sektörler yabancıların ellerinde idi. Hatta ulaşım
sektörü çökmüş, ulaşım güçlükle sağlanıyordu.
Esasen, savaşlar sonucunda iyice kötüye giden
ekonomi düzeltilmeden ülkenin siyasal bağımsızlığı
tehlikeye girdiği için, yani ölümle yaşamak arasında
tercih yapılması zorunluluğu önce savaşarak ülkenin
bağımsızlığının sağlanmasını ve korunmasını
sağlamıştır. Doğrusu da buydu ve ilk olarak siyasal
bağımsızlık ilkesi egemen olmuştur.
Atatürk bu gerçeği dile getirirken şöyle
haykırmaktaydı: "Bu durum karşısında bir tek karar
vardı: o da, ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız
yeni bir Türk devleti kurmak". Ülkenin düşmüş
olduğu kötü şartlar nedeniyle eleştirilerini ve
kaygılarını dile getirenlere yine Atatürk şöyle
seslenmektedir: "Asıl zaferden sonra başlayacağım."
Bu cümleler hakikaten yüklerle anlam taşımaktadır.
Nitekim Atatürk, yapılanların ve yapılacakların
gayet iyi bilindiğini, programlar ile planlar için
de zamanı geldikçe gündeme getirip uygulanacağını
söylüyordu.
Gerçekten o günlerde ülkenin içinde bulunduğu durum
çok kötü, insanlar bırakınız karnını doyurmayı,
bannacak bir ev dahi bulamamaktaydı. Bu dehşeti
zamanın imar ve iskan bakanı şöyle dile
getirmektedir:® "Her yer haraptı. Barınacak sığmak
bile yoktu. Evler yıkılmış, yollar geçilmez hale
gelmişti. Halk en basit vasıtalardan da mahrumdu. El
sanatlarını umumiyetle temsil eden gayri Türk nüfus
ortada yoktu. Halk her şeyi devletten beklemek
zorunda idi. Milli mücadele devrinde tekalifi
milliye olarak halktan alınanlar mevcudu
tüketmişti. Vergiler çok ağırdı ve mükellefin bu
vergileri ödemesi çok zordu. Devletin başka
gelirleri de yoktu. Bir fasit daire içinde
olduğumuzu görmemek mümkün değildi. Lozan'da elde
ettiklerimizi de karşımızdakilerin hazme-demeyeceğinin
idrakinde idik.
Yine ülkenin ne denli kötü bir başlangıçla baş başa
kaldığını ekonomik bir anlatımla dile getiren A. H
. Hanson'a göre" Türkiye "sermaye tipi düşük bir
iktisat ve onun yanında derin bir sermaye eksikliği
ve bundan da derin bir teknik bilgi eksikliği ile
baş başa kalmış" bulunuyor.
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin kurul-duğu yıllarda,
Türkiye ekonomisi uzun yıllar süren-savaşlar
sonucunda son derece zayıf bir durumdaydı. Bu
yıllarda Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir bu
günkü dolar değeri ile 250-300 dolar civarında ,
1924 yılı gerçek Gayri Safi Milli Hasıla ise 114.9
milyon TL dolayındaydı. Bu nedenle de gerekli
tasarruf ve yatıranlar yapılamamaktaydı. Ülkenin
gelişmesi için alt yapı yatırımları
yapılamamaktaydı. Fakat bütün zorluklara rağmen
başta Atatürk olmak üzere ülkenin kurtarıcıları ve
ileri gelenleri iktisadi gelişmenin zorunluluğuna
ve gereğine inanıyorlardı.
Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin durumunu bu şekilde
dile getirdikten sonra yeni yapılacakları özlü bir
şekilde belirtmektedir. " Süngü ve silahla, kanla
elde ettiğimiz zaferden sonra kültür, bilim,
teknik, iktisat gibi alanlarda zafer kazanmak için
çalışacağız. Ulusa refah ve mutluluğu getirecek bu
alanlarda başarıya yürüyebilmek ise yalnız bir şarta
dayanır. Bu şart bulunmaz ise o alanlarda
basanınız imkansızdır. Bu şart şudur: Ulusun
doğrudan doğruya kendi egemenliğine kendinin sahip
olmasıdır".
Bu dönemde ülkedeki kalifiye eleman yetersizliği,
sermaye yokluğu, kültür , teknolojik gerilik ve
ekonomik düzensizlik de gösteriyor ki hızlı bir
şekilde ekonomik yapılanmaya gidilmesi gerekiyordu.
II. Ekonomik Yapılanmanın Oluşturulmasında Atatürk'ün Etkinliği ve
İzmir iktisat Kongresi'nin Önemi
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik bakımdan
yeniden yapılandırılması zorunluluğu altında
sektörel bazda kalkınmaya gidilecektir. Sektörler
arasında tarımın ayrı bir yeri vardır. Atatürk
tarımsal problemlere özel önem vermiştir. Aşağıda
belirtilen sözlerinden de hassasiyeti daha iyi
anlaşılıyor: "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi,
gerçek üretici olan köylüdür. O halde herkesten daha
fazla refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve
layık olan köylüdür." Cumhuriyet ekonomisinin
en önemli özelliklerinden birisi de doğduğu
ortamdaki ekonomik yapmın tarımsal bağımlılığı
fazla olması idi. Bunun bilincinde olan Atatürk
izmir İktisat Kongresi'nde tarıma önem verdiğini
şöyle dile getirmektedir: "Kılıç kullanan kol
yorulur, fakat saban kullanan kol her zaman
kuvvetlidir. Yine büyük arazisi olanların
çıkarlarını gözeteceğine dair Tarsus'ta yapmış
olduğu bir konuşmada: " Şimdiye kadar sizi anlayan,
sizin büyük ruhunuzu takdir eden bu arkadaşınızın
sizin için, sizin refahınız ve istikbaliniz için
neler düşündüğünü, bundan sonra da inşallah maddi
semereleriyle öğrenmiş olacaksınız."
Adana Türkocağı'nda onuruna verilen bir şölende ise,
" Vicdanlı, saf ve nazik kalpli... muhterem
çiftçiler. Yeni intihabı çok mühim bir vatan
meselesi olarak telakki ediniz... Bana gelince
millet tekrar beni intihap ederse bu yeni meclise
dahil olurum... vazifemi emniyetle yapabilmek için
bir Halk Fırkası teşkili emelin-deyim. Fırkanın
programını... bütün millete bildireceğim. Memnun
olursanız, iyi bulduğunuz yerler olursa onu kabul,
memnun olmadığınız yerler(i)... tashih ederim."
Hakikaten Atatürk'ün " Milli egemenlik ekonomik
egemenlikle pekiştirilmelidir" sözünden yeni
Türkiye Cumhuriyetinin ekonomik hayatının
düzenlenmesi ve işlevsel fonksiyonlarının
geliştirilmesine özel önem verdiği iktisadi ve
toplumsal gelişme için ülke genelinde bilinçli bir
toplumsal taban oluşturmaya çalıştığı
anlaşılmaktadır. Çünkü; Türkler tarih boyunca
yenilikçi olmuşlar, ilişki kurdukları milletlerin
kültürlerinden ve bulgulanndan şayet bilimsel,
mantıki bir anlam ifade ediyor ve spontane değilse
bunlardan da esinlenmişlerdir. Avrupa kapılarına
dayandıklarında Bizans'tan türlü taktikleri ve
tımar sistemini, Venedik'ten kadırga yapımını ve
donatımını, yine Avrupa'dan havan ve topu vs.
almışlardır. Hatta ilişki içinde bulundukları
toplumların kültürlerinden de yararlanmaları ve
kendi sosyokültürel yaşantılarının da yabancılarca
referans alınması onların tarihin derinliklerinden
itibaren yeryüzünün saygın, şerefli ve cihanşümul
bir millet olmasını sağlamıştır, ingiltere büyük
elçisi Busbecq'in 1560 yılında aşağıda söylediği
sözleri "Dünyada hiçbir ulus Hıristiyanlar
tarafından icat edilen top, havan ve diğer bir çok
şeyleri kullanmalarıyla da kanıtlandığı gibi,
yabancıların yararlı icatlarından yararlanmada
Türklerden daha büyük bir isteklilik
göstermemiştir. Bununla beraber şimdiki halde,
matbaayı kullanmaya veya saat kulesi dikmeye yön-lendirilemezler.
Çünkü kutsal yazıların, kendi kutsal kitaplarının,
basıldıklannda, yazı olmaktan çıkacağını; saat
kulesi dikilirse müezzinlerin otoritelerinin ve
eski dini törenin bundan zarar göreceğini
zannederler" ifadesiyle böyle terakkiperver bir
milletin yanlış yönlendirilmeleri halinde ne denli
taassuba düşebileceğini idrak etmiştir. Maalesef, bu
doğru idrak Osmanlı imparatorluğunun yıkılması
sebeplerinin araştırılması ile örneklenebilir.
Tarih boyunca sürekli siyasi ve ekonomik
gelişmelere oldukça duyarlı olan Türk devletlerinin
ekonomiye yeterince ilgi göstermediğini söyleyen
Atatürk " Yeni Türkiye Dev-leü iktisadi bir devlet
olacakür". Yine; " Hayat demek iktisat demektir"
sözleri ile kendisinin ekonomiye önem verdiğini ve
ekonomik yapının bir an önce kurulması gerektiğini
söylemiştir.®) Bu bakımdan Atatürk'ün ekonomi
politikası, çok sevdiği milletinin çağdaş uygarlık
düzeyine ulaştırılması hedefine yöneliktir. Geçimini
en ilkel metotlarla, tanmdan sağlamaya çalışan
yoksul ve eğitimsiz bir toplum, yerli ürünler
yerine, ithal mallarını korumayı amaç edinen bir
gümrük rejimi, demir ve deniz yollan ile en önemli
sektörlere hakim ve faaliyet gösteren yabancı
şirketler , ülkedeki ticaret ve sanayi
faaliyetlerinin tamamına yakınını ellerinde
bulunduran yabancıların da ülkeyi terk etmeleri,
daha da önemlisi devleti hapseden Düyun-u Umumiye
nedeniyle mevcut ticari faaliyetleri tamamen durmuş
bir ülke konumundaki Türkiye'de her şeyi yeniden
inşa etmek gerekiyordu. Bütün bu problemlerin
çözümlenebilmesi için ve yeni kurulacak devletin
ekonomi politikasına yön verebilecek önlemlerin
tespiti için 17 Şubat- 4 Mart 1923 tarihleri
arasında İzmir'de Banka-Han olan binada kongre
yapıldı.
Yeni kararlar alabilmek ve mevcut durumu
alabildiğince hızlı bir şekilde iyileştirerek
sağlıklı bir iktisadi düzen oluşturabilmek için
eldeki kaynakların bilinmesi mecburiyetinde İktisat
Vekaleti'nce iktisat amillerinin karşılaşmasını ve
çözüm yollarını bulmak amacıyla İzmir'de İktisat
Kongresi toplanması kararlaştırılmıştır. Atatürk
kongrenin fahri başkanlığını yapmıştır.Kongrede
bayındırlık problemleri, şirketler, işçilerin
durumu, bankalar, gümrük politikası ve Avrupa'daki
öğrenim konulan ele alınarak çeşitli kararlara göre
ekonomik hayatın özel teşebbüsün liderliğinde ve
hamiyetinde, liberal ekonomik rejim çerçevesinde
sürdürülmesi kararlaştırıldı. Fakat, devletin
ekonomik hayata özendirici ve düzenleyici olarak
her zaman yön vermesi kararlaştırıldı.03'
Kongreye her yerden gönderilecek (tüccar, sanatkar,
amele, şirket, banka, çiftçi mümessili)
katılacaktır. Daha açık bir ifadeyle kongreye her
kazadan birisi tüccar, birisi şirket, birisi
sanatkar , birisi amele, birisi banka, üçü çiftçi
olmak üzere 8 kişi çağrılmıştır. Kongre 17 Şubat
1923 tarihinde saat 10'da bini aşkın delege, beş
yüzü kadın olmak üzere üç binden fazla dinleyiciyle
görkemli bir şekilde açılmıştır.
Kongre gündeminin oluşması kongreye bırakılmışsa da
İktisat Vekaleti ve öteki gruplar çalışmalara yön
vermek ve isteklerde bulunmak açısından önceden
sunulmak üzere birer rapor da hazırlamışlardır
İktisat Vekaleti Raporunda Değinilen Konular
Şunlardır
-
Türkiye ekonomisinde batıdaki gibi büyük kuruluşlar
mevcut değildir. Bunun sebebi ise tanm, sanayi ve
ticari olmak üzere tüm işletmeler için yeterli kredi
kaynakları sağlana-mamasıdır. Bu nedenle şiddetle
ticari bankalara ihtiyaç vardır.
-Üretim sisteminin düzenlenmesi ve üretimin hızlı
bir şekilde artırılması.
- Dış ticarete yeni düzenlemelerin getirilmesi ve
milli iktisat düşüncesi hakimiyetinin sağlanması.
- Dış ticarete konacak gümrük vergilerinde amaç
kamu geliri sağlamak değil, ülke ekonomisinin
çıkarları düşünülecektir.
- Bu amaçla "Devlet için iktisadi sahaları açmak ve
devletin idare devleti halinden çıkarak iktisat
devleti haline geçmesini temin edecek yolları aramak
ve göstermek"07'
- Ülkede hızlı bir şekilde ulaşım şebekesi inşa
etmek. Amaç; ürünleri sadece ucuz üretmek değil, aym
zamanda süratle naklini de yapmak gerekmektedir.
İzmir İktisat Kongresi'ne bir diğer rapor da Milli
Türk Ticaret Birliği tarafından sunuldu. Raporda
aşağıdaki talepler gündeme getirilmiştir.
-
Üretim sisteminin geri kalmışlığı vurgulanıyor.
- Himayeci bir gümrük sistemi isteniyor.
- Türk sahillerinde kabotaj hakkının Türk bayrağı
taşıyan gemilere verilmesi.
- Tekel sisteminin terk edilmesi.
- Milli sermayeli bir büyük tedavül bankasının
kurulması. Gerekirse hükümetin de hissedar edilmesi.
- Ticari hayatın iyileştirilmesi ile ilgili
yasaların acilen çıkartılması.
-Yabancı sermayenin gelmesine ülke menfaatlerine
zarar vermeyecek şekilde izin verilmesi.
-Ticaret ve Sanayi Odalannın günün şartlarına göre
yeniden düzenlenmesi.
- İhracatın artırılması için resmi ve yarı resmi
iktisadi kuruluşların kurulması.
- Kambiyo düzenlemesi ve iyileştirilmesi.
- Temettü vergisinin değiştirilmesi.
- Ekonomi ile ilgili alınan kararlarda Ticaret ve
Sanayi Odalarının ve iktisat erbabının fikrinin
alınması.
- istanbul Ticaret Mektebi'nin iyileştirilmesi ve
ülkede yeni ticaret mekteplerinin açılması.
Kongreye, hükümet, işçi kuruluşları ve tüccarlann
dışında değişik görüşlere sahip kişisel ve tüzel
raporlar da sunulmuştur. Genel olarak bütün
raporların ortak konusu yeni ekonomi doktrinini
oluşturma olmuştur. Atatürk kongreyi aşağıdaki
konuşmasıyla açmıştır.
"Ulusumuzun yükselme ve gerileme nedenlerini
ararken tarih, bir çok siyasal, askeri ve sosyal
nedenler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok bütün bu
nedenler sosyal olaylarda etkilidirler. Bir ulusun
doğrudan doğruya hayatıyla ilgili olan, o ulusun
iktisadiyatıdır...Gerçekten Türk tarihi
incelenirse, yükselme ve gerileme nedenlerinin
iktisadi sorunlardan başka bir şey olmadığı derhal
anlaşılır."
Atatürk iktisadi olarak geri kalmışlıktan
bahsederken "Osmanlı hakanları... bütün fiil ve
hareketlerini hayaller ve emeller üzerine bina
ettiler. İç örgütlenmeyi dış politikaya uydurma
zorunluluğu ortaya çıkınca, zaptettikleri yerlerdeki
unsurları olduğu gibi tutmak zorunda kaldıktan
başka, onlara istisnalar, imtiyazlar bahşettiler.
Asıl unsur yani Türkler ise, seferberde, fütuhat
meydanlarında dolaştırıldı, bu suretle bu asli
unsur kılıçla fetih yaparken raptedilen yerlerin
halkı sabanlarına yapışıyor ve toprakları üzerinde
çalışıyorlardı. Fakat efendiler, fütuhat yapanlar
eninde sonunda yerlerini sabanla fütuhat yapanlara
bırakmaya mahkumdurlar.
Atatürk'ün ekonomi politikası yeni Türkiye
Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık seviyesine
çıkartılmasıdır. Örnek alman ekonomik refah düzeyi
ise Batı Avrupa toplumları düzeyidir/21'
Her zaman milletinin muasır medeniyetler seviyesine
çıkması için çalışan Mustafa Kemal konuşmasını şöyle
sürdürmüştür: "Hakimiyeti milliye hakimiyeti
iktisadiye ile tersin edilmelidir... Siyasi ve
askeri muvaffakiyetler ne kadar büyük olursa olsun,
iktisadi zaferle tetviç edilmezse semere-i netice
payidar olamaz. En kuvvetli ve parlak zaferimizi de
tetviç eden nafıayı temin için hakimiyeti
iktisadiye-mizin temin ve tarsini lazımdır. Bence
Halk devri iktisat devri mefhumu ile ifade olunur.
Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur,
milletimiz müreffeh ve zengin olsun. Bence yeni
devletimizin, yeni hükümetimizin bütün programları ,
bütün esasları iktisat programından çıkmalıdır,
çünkü... dediğim gibi her şey bunun içinde
mündemiçtir. Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle
talim ve terbiye etmeliyiz, onlara bu suretle ilim
ve irfan vermeliyiz ki, alemi ticarete, ziraat ve
sanatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında
müsmir olsunlar, müessir olsunlar, ameli bir uzuv
olsunlar. Bundan dolayı, maarif programımız gerek
iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek
bütün şeyler bu nokta-i nazara göre olmalıdır.
Maarif programlarımız gibi, şuabat-ı devlet için
tasavvur olunacak programlar dahi, iktisat
programına istinat etmekten kendini kurtaramazlar.'
Atatürk'ün bu konuşmasından mevcut durumu iyi tahlil
ettiği ve gelişmelere karşı ne kadar hakim olduğu
anlaşılmaktadır. Öyle ki ekonomik soamların
tartışıldığı bir kongrede
yeni Türk Devletinin bir başka sorunu eğitimde de
çok ciddi köklü değişikliklerin yapılması, bu
alanda yapılanmalara gidilmesi gerektiğini dile
getirmektedir Çünkü eğitim anahtar görevi görür.
Kalifiye eleman sorununun çözülmesi eğitim ve
öğretimle olur.
İzmir iktisat Kongresi'nin önemini Atatürk özlü bir
anlatımla dile getirmiştir:
"Milli egemenlik ekonomik egemenlikle
pekiştirilmelidir. Bu kadar büyük amaçlara bu kadar
kutsal ve ulu hedeflere, kağıtlar üzerine yazılı
genel kurallarla istek ve hırslara dayanan
buyruklarla varılmaz. Bunların bütün olarak
gerçekleştirilmesini sağlamak için tek kuvvet, en
kuvvetli temel ekonomik güçtür. Siyasi ve askeri
zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik
zaferlerle taçlandırılmazlarsa, kazanılacak
başarılar yaşayamaz, az zamanda söner. Bu kuvvetli
ve parlak zaferlerimizi de taçlandıracak olan
bayındırlık yolunda sonuç alabilmek için, ekonomik
egemenliğimizin sağlanması ve güçlendirilmesi
gerekir."
Daha sonra yapılan iktisat kongreleri, özellikle de
3. iktisat Kongresi'nde sanki Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki o sıkıntılı günlerin
tekrar hatırlanması ve mevcut durumu tahlil
niteliği taşıması nedeniyle önemlidir Çünkü hala
hedef aynıdır. Türkiye Cumhuriyetini nasıl daha
ileri götürebiliriz ?
izmir iktisat Kongresi'nin önemini daha iyi
anlayabilmek için Atatürk'ün İktisat Politikasının
temel özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir
- Para Politikası
- Bütçe ve Maliye Politikası
- Yatırım Politikası
- Dış Ekonomik ilişkiler Politikası.
Atatürk'ün hedeflediği temel amaçlar ise şunlardır
- imtiyazsız ve tarafsız bir biçimde bütün halkın
refahını yükseltmektir.
- Toplumun mümkün olduğu kadar kısa sürede
kalkınabilmesi için ekonomik ve sosyal kalkınmaya
öncelikli yaklaşmaktır.
-Piyasa ekonomisinin yerleşmesi sağlanmalı ve bu
nedenle devlet doğrudan endüstri, ticaret vs.
yapmalı ve isterse piyasanın kurallarına uymalıdır.
- Piyasanın işlerliğe kavuşmasını sağlayan rekabet
kuralları kalkınma planı içinde ele alınmalıdır.
-Denk bütçe politikası uygulanmalı. Devletin
itibarının en yüksek düzeyde olması sağlanmalıdır.
Anti-enflasyonist politika izlenmelidir.
-Tam istihdamın sağlanmasına çalışılacak. Mevcut
koşullarda en iyiyi yapmak ve gerçekleştirmek için
istihdamın yeterli düzeyde sağlanması gerekmektedir.
Bu nedenle Cumhuriyet ekonomisinin genel özelliği
hızlı bir şekilde kalkınmaya öncelik verilmesidir.
Bu yapılırken ise çok istikrarlı ve dengeli atılım
politikaları izlenmiştir.
Özellikle ülke ekonomisinde sanayileşme hamlesi
vakit kaybetmeden başlatılmıştır/28'
Çünkü; başta Atatürk olmak üzere yeni Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruculannın ülkenin bu kötü
durumundan kurtanlması ve ileriye götürülmesi
düşüncelerinin ne denli isabetli olduğunu anlamak
için o günlerin ekonomisinin incelenmesi gerekir/29'
Kongrenin Kurtuluş Savaşından sonra ve Cumhuriyetin
ilanından hemen önce yapılması önemini oldukça
anlamlı yapmaktadır. Bu nedenle yeni kurulacak
devletin ekonomisinin doktrinsel yönünün
oluşturulması için anlamlı bir misyon yüklenmistir.
Atatürk, kongrenin oluşturulma amacı olarak şunlan
söylemiştir: "Nasıl ki Erzurum Kongresi, felaket
noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak konusunda
Misak-ı Milli'nin ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun
ilk temel taşlarını sağlamakta etkin ve müteşebbis
olmuşsa Kongrenizde milletin ve memleketin yaşam ve
gerçek kurtuluşuna neden olacak kanunun temel
taşlarını ve esaslarını hazırlayıp ortaya koymak
suretiyle tarihe geçecek ve çok değerli bir
hatırayı gerçekleştirecektir."00' Yeni
kurulacak bir devletin halkının varlığını
sürdürmesine imkan sağlayacak maddi alt yapının
kurulması ve yeni yapılanmanın toplumun temel
ekonomik kesimlerince benimsenmesi vazgeçilmez
şarttır. Onun için kongrede katılan grupların
önerilerinin yer aldığı genel nitelikli bir
"iktisat Misak-ı" kabul edilmiştir. Liberal iktisat
sisteminde eşitsizlik düşüncesi ağırlık kazanınca,
özel kesimin de tek başına yetersiz kalması
nedeniyle kalkınma hamlelerinin devlet öncülüğünde
gerçekleştirilmesi benimsenmiştir/31'
Kongre sonunda ülke gerçekleri düşünülerek ekonomik
kalkınmanın gerçekleşmesinde "Karma Ekonomi"
sistemi mecburi bir şart olarak ortaya çıkmıştır.
Ancak 1929 yılma kadar geçen dönemde ülkedeki
ekonomik faaliyetlerin Liberal iktisadi Sisteme daha
yakın olduğu görülmüştür. 1929 Dünya Ekonomi
Krizinin sebep olduğu olumsuz gelişmeler nedeniyle
siyasi otoritenin tercihi devletçilik yönünde
olmuştur.
Kongre'nin izmir'de toplanmasının nedeni olarak;
Ege bölgesinin Kurtuluş Sava-şı'nda gösterdiği
bölgesel direniş hareketinin etkili olabileceği
düşünülmektedir. Ege bölgesinin kanıtlanmış direniş
potansiyelinin farklı bir gelişme ve mücadele süreci
içinde değerlendirilme isteğinin etkili olduğu
belirtilmektedir.02' Yine izmir bir
liman kentidir ve ekonomik iş yoğunluğu ile
potansiyeli fazladır. Ayrıca düşman 9 Eylül'de
izmir'de denize döküldü. Ülkenin düşmandan
temizlenerek vatanın tapusunun son kez geri
alındığı yerin İzmir olduğu unutulmamalıdır.
Sonuç
Yeni bir devlet teşkilatı esasına oturtulacağı
sistemin kendine özgü ekonomi politikası
benimsemesi, sistemin alt yapısının oluşturulması
açısından zorunludur. Özellikle yeni Türk devletinin
çağdaş muasır medeniyetler arasındaki aynlan yerine
bir an önce oturabilmesi için siyasal bağımsızlığın
ekonomik bağımsızlıkla desteklenmesi gerekirdi.
Mamafih devralınan ekonomik durum ülke ekonomisinde
çok büyük sıkıntıların varlığının haberlerini
veriyordu. Ülkede hem siyasal yapılanma hem de
ekonomik yapılanma toplumun bütün kesimlerini
içine alacak şekilde oluşturulacaktı.
Osmanlı devleti zamanındaki sosyo-si-yasal oluşumun
etkisi ile Türk topluluğu ilgilenmiyordu. Ülkedeki
ticari faaliyetlerin tamamına yakını gayri-Türk
toplulukları tarafından yürütülüyordu. Kurtuluş
Savaşı öncesi ve sonrası ülkedeki bu grupların göç
etmeleri sebebiyle ekonomik faaliyetler durma
noktasına geldi. Gerek tarım sektörü gerekse sanayi
sektöründe dönemin teknolojisini bulmak
imkansızdı. Faaliyetler ilkel metotlarla
yürütülüyor, üretim durma noktasına gelmişti. Bu
gerçekler başta Atatürk olmak üzere yeni Türk
devleti kurucularını yokluk içinde olan ülke
ekonomisini ihya etmek için harekete geçirdi. Böyle
zorluklar içerisinde yapılan İzmir iktisat
Kongresi, Cumhuriyet Türkiye'sinin bugünkü
gelişmiş çağdaş ülkeler seviyesine gelmesinde
ekonomik atılımın ilk misyonunu üslenmesi
nedeniyle tarihsel önem arz etmektedir.
|