Türkiye'nin Dış Politikası Nasıl Olmalı?
Necmettin Erbakan
Batı uzun yıllar ne dedi?
"Biz yeryüzünde bütün insanlara ve ülkelere saadet
getirmek istiyoruz. Ama ne yapalım ki karşımızda
bir doğu bloku var. Bu komünistler bizimle soğuk
harp yapıyorlar. Bizim insanlığa yapacağımız
hayırlı hizmetlere mani oluyorlar. Bunun için biz
istediğimiz saadeti getiremiyoruz.
Öyle mi? Peki:
İşte buyrun en az 5 yıldan beri Komünizm iflas
etti. Sovyetler Birliği dağıldı. Ve sözünü
ettikleri soğuk harp ortadan kalktı.
Peki, Ey Batı!
Hadi bakalım işte. Şimdi zahiren yeryüzünün tek
gücü oldunuz. Herşey elinizde ve kontrolünüzde, bu
iddia ettiğiniz saadeti niçin getirmiyorsunuz?
En az 5 yıl oldu. Bu 5 yıl esnasında siz, ülkelere,
insanlara ve yeryüzüne ne getirdiniz?
Saadet mi? Yoksa zulüm mü?
Buyrun Bosna'da yaptığınız nedir? Çifte standart,
iki yüzlülük, hile, desise, katliam. Hepiniz bir
oldunuz. Sırf Müslüman
olduğu için "Avrupa'nın ortasında bir Müslil-man
devlete, yönetime ve topluluğa razı olamayız"
diyerek, insanlık tarihinde eşine ender rastlanan
bir katliamı, bir zulmü yürütüyorsunuz.
Aynı şeyi 500 yıl evvel de aynı sebeplerden aynı
şekilde Endülüs'le yapmıştınız, Girifte yapmıştınız,
Kıbrıs'ta yapmıştınız.
Daha 4 yıl evvel "Irak BM'nin kararlarını
dinlemiyor" diye 40 günde 100 bin ton bomba
yağdırdınız. Peki şimdi aynı bombaları Sırpların
üzerine niye yağdırmıyorsunuz?
Bosna katliamı böyle sürerken, Ermenilerin batı
desteğiyle Azerbaycan'daki Müslüman kardeşlerimize
yaptıkları katliam ve zulümler hala devam
etmektedir.
Ermeniler batının desteği ile Azerbaycan'ın en az
dörtte birini işgal etmişlerdir. Yüzbinlerce
Azerbaycan'lı kardeşimizi yerinden, yurdundan göçe
zorlamış, Kafkas dağlarının soğuğunda çadırlar
içinde sürünmeye mahkum etmişlerdir.
Bu zulümler bitmeden bu sefer batı desteğiyle Ruslar
Müslüman Çeçenistaıia saldırdılar.
Sebep yine, sadece Çeçenistan'm dinine bağlı,
şuurlu Müslüman bir halka sahip olması.
Groznı'deki başkanlık binasının şu andaki halini
gösteren fotoğraf batının nasıl bir zalim olduğunun
fotoğrafıdır.
Bu katliamlar devam ederken batı bütün gücüyle
şimdi Kıbrıs'ı tekrar Bosndya çevirmek için her
türlü hile ve oyuna başvurmaktan geri durmuyor.
Bunlar yapılırken Amerikan ve Rus yetkilileri
İstanbul'a gelip Patrikle görüşüyorlar. Patriğe,
Lozan antlaşmasına tamamen zıt olarak siyasi bir
hüviyet vermeye, aynı Vatikan gibi İstanbul'da
müstakil bir devlet haline getirmeye çalışıyorlar.
Böylece, Bizans oyunları ve entrikaları
planlıyorlar.
Avrupa Parlamentosu da aynı oyunları desteklemek
için her türlü hileye başvuruyor.
Yapılan bir incelemeye göre şu anda yeryüzünün en az
300 yerinde sıcak harp ve çatışmalar, katliamlar,
tecavüzler ve şiddet eylemleri 5 yıldan beri
azalmıyor, tam tersine hızla artıyor.
Bütün bunlara ilaveten batı tamamen haksız olarak
Irak'a konan ambargoyu devam ettiriyorlar. Ve
Libydys haksız yere ambargo koyup, bu ambargonun
şartlarını gittikçe daha da ağırlaştırıyorlar.
Cezayir halkı demokratik yoldan Islami şuurdaki
yöneticileri iş başına getirmek istedi, batılılar
başta Fransa olmak üzere Cezayirin içişlerine
karışarak müdahale ettiler. Ve askeri bir
diktatörlük rejimi kurarak Cezayir'i sömürmeye
çalışmak istiyorlar.
Tabii yine batılıların desteği ile Filistin' deki ve
Keşmir'deki 50 yılı aşkın zamandır devam eden
zulümler ve katliamlar azalmıyor, gün geçtikçe
artmaya devam ediyor.
İşte Batı!..
Apaçık her şeyiyle ortada.
Yaşadığımız son 5 yıl da bir kere daha açıkça
gösteriyor. Dünyanın huzuru ve barışı ve insanlığın
saadeti batının eline ve insafına bırakılamaz.
Niçin,
Çünkü;
Bugünkü batı medeniyetinin kökü eski Roma'dan, Roma
medeniyeti eski Yunan'dan, Yunan medeniyetinin kökü
eski Mısır'dan yani Firavunlardan gelmektedir.
Dolayısıyla bugünkü Batı; Roma, Yunan, Mısır ve
Firavunlar aynı temel karaktere sahip bir zihniyeti
temsil etmektedir.
Bu zihniyetin ana karakteri kuvveti üstün
tutmaktır.
Ve incelendiği zaman görülür ki kuvveti üstün tutan
bu zihniyetlere göre hak 4 sebepten doğmaktadır:
1- Kuvvet, 2- Çoğunluk, 3- İmtiyaz, 4-Çıkar
İşte asırlar boyu ne zaman ki bu zihniyetler
yeryüzünde maddi gücü ele geçirmişlerdir, o zaman
bütün insanlık huzursuz olmuş, hep zulüm hakim
olmuştur.
Buna mukabil 5000 yıllık insanlık tarihinde saadet
dönemleri de yaşandı. 5000 yıl evvel Mezopotamya'da
İbrahim Aleyhisselam öncülüğünde hakkı üstün tutan
medeniyet kuruldu. İnsanlar mesuttu.
Mısırlılar, Kadeş Harbi'nden sonra bu saadeti
yıktılar, zulüm düzeni kurdular.
Firavunların en güçlü zannedildiği bir anda İbrani
diyarında Musa (A.S.) tarafından Hakkı üstün tutan
medeniyet yeniden kuruldu. İnsanlık yeniden mesut
bir dönem yaşadı.
Bu medeniyeti Yunanlılar tahrip etti.
Yunanlıların en kuvvetli zannedildiği bir anda bu
sefer Filistin'de İsa (A.S.) öncülüğünde yeniden
Hakkı üstün tutan medeniyet kuruldu. Ve insanlık
tekrar saadete kavuştu.
Romalılar "Bizde Hıristiyan olduk" de dikleri halde
hıristiyanlığı değiştirdiler ve bu medeniyeti tahrip
ettiler.
Romalıların en kuvvetli zannedildiği bir anda Hz.
Muhammed (A.SJırı öncülüğünde yeniden Hakk'ı üstün
tutan İslâm Medeniyeti kuruldu. Ve insanlık en az
1000 yıl bu medeniyetin ışığıyla saadet buldu.
Müslümanların Viyana'yı kuşattığı bir sırada batıda
Rönesans başladı. Batı yavaş yavaş maddi gücü ele
geçirdi ve en az 3 asırdan beri batının
kontrolündeki dünya, kuvveti üstün tutan bir
zihniyetle inim inim inlemektedir.
Görüldüğü gibi, 5000 yıllık tarih de ne zaman Hak
üstün tutulduysa insanlığın saadet bulduğunu, ne
zaman kuvvet üstün tutulduysa insanlığın zulüm
içinde inlediğini göstermektedir.
Ve insanlık tarihi hep bir saadet, bir zulüm, bir
gündüz, bir gece dönemi şeklinde bugüne kadar
gelmiftir.
Şimdi bulunduğumuz nokta, yeryü zünde yeniden
Hakkı üstün tutan bir medeniyetin doğum
noktasıdır. Ve bu çektiğimiz ızdıraplar
aslında doğum sancılarıdır.
5000 yıllık insanlık tarihinin gösterdiği gibi,
zulüm üzerine kurulan düzenler yaşayamazlar,
Komünizm gibi Kapitalizm de çökecektir, zail
olacaktır.
Şimdi, 5 yıllık ve 5000 yıllık bütün olayların
ortaya koyduğu bu gerçekler karşısında Türkiye'nin
dış politikası ne durumdadır? Halbuki ne olmalıdır
konusunu belirtmeliyiz.
Şimdi bu açıklamalardan sonra şu gerçekleri
belirtebiliriz!
Açık bir gerçektir ki, 50 yıldan beri Türkiye'yi
yöneten batı taklitçisi yönetimler şahsiyetli bir
dış politika yerine batıya bağlı bir "dışgüdüm "
örneği sergilemişlerdir.
Sadece batının taşeronluğunu yapmışlardır.
İşte Bosna'da, Adriyatikte NATOemrin- deki gemisi
ile Türkiye hâlâ nöbet tutuyor.
Aman bif Müslüman ülke Bosna'ya silah yardımı
yapmasın.
Diğer yandan, Batılıların Bosna'yı yo>-ketrrte
planlarına sadece destekçi oluyor bu taklitçiler,
Batının emriyle Ermenistan'ı buğdayla besleyen,
elektrikle besleyen bunlardır.
Buna mukabil, kardeşimiz Azerbaycan'a 3 helikopter
vermeyen yine bunlardır.
Batının emriyle Somali'ye asker gönderen bunlardır.
İsrail'e gidip "Aız'ı Mev'ut" teminatı verenler
bunlardır.
Şuursuz bir şekilde, adeta çılgın bir zihniyetle,
kendi ülkesini kayıtsız şartsız batıya teslim edip,
sömürttürmek için can atanlar, halkından,
parlamentosundan ve kendi partilerinden dahi izin
almadan Gümrük Birliği diye hazırlanan yeni Sevr
Anlaşmasina imza koyanlar bunlardır. Vaktiyle
komünizm tehlikeşi ve Sovyetler tehdidi ileri
sürülerek batıya bağımlı politika yürütülüyordu.
Şimdi ise yeni uydurmalarla ülkemiz halkını
aldatarak bu politikalar sürdürülmektedir.
Sürdürülüyor da ne oluyor?
Ülkemiz batı planlarına alet olarak kullanılıyor.
Ülkemiz somurtturuluyor, ezdiriliyor. Devletimiz
borç ve faiz altında batırılıyor.
Halbuki Türkiye'nin dış politikasında temel esas 6
milyar insanın saadetidir ve biz şerefli tarihimiz
boyunca bu yolda en büyük hizmetleri yapmış bir
milletiz.
Bugün Türkiye'ye düşen görev, Hakkı üstün tutan yeni
bir medeniyetin kurulmasının öncülüğünü yapmak, dış
politikamızın temel esası olması gereklidir.
Bunun için, nasıl dünyada çeşitli bloklar
kunıluyorsa, Türkiye de Dünya İslam Birliğinin
öncülüğünü yapmalıdır. Bu birliğin kuruluşu için 5
adım bir an evvel gerçekleşmelidir.
1. Müslüman Ülkeler Birleşmiş Milletler
Teşkilatinm kurulması,
Bu teşkilatta sadece 56 bağımsız ülke değil, aynı
zamanda başka yönetimler altında yaşıyan Müslüman
topluluklar temsil edilmelidir. Yani, 1.5 milyar
müslüman topluluğu bu İslam Birleşmiş Milletlerinde
yer almalıdır.
2. Müslüman Ülkeler Askeri İşbirliği Teşkilatı,
yani İslam NATOsu,
3- Müslüman Ülkeler Ortak Pazarının kurulması,
4. Müslüman Ülkelerin Kendi Para Birimine geçmesi,
5. Müslüman Ülkeler Kültür İşbirliği Teşkilatinm
kurulması.
Böylece yeryüzünde Hakkı üstün tutan ve Adil Düzen'i
savunan bir gücün teşekkülü. Bu hedeflere yürünürken
şu gerçekler gözönünde bulundurulmalıdır.
Avrupa Birliği önce 3 devletle başladı.
Papa 12. Pio, Alman Başbakanı Adene-auer, Fransa
Başbakanı Schuman ve İtalya Başbakanı De'gas Pery'i
1954'de Roma'da yapılan katolik toplantısında
yanına çağırdı ve 3'ü de katolik olan bu evlatlarını
"Asırlar boyu birbirinizle harp ettiniz. Şimdi artık
ABD'de
olduğu gibi bir araya gelip tek devlet olun. Bir
hıristiyan birliği kurun ve birbirinizle harp
etmekten vazgeçin"dedi.
Bu talimat üzerine Roma anlaşmasının esasları
hazırlandı. Artık ortak pazar kurulurken Hollanda,
Belçika ve Lüksenburg ta bunlara katıldı. Böylece
birlik 6 devletten oluştu, sonra 9'a ve 13'e çıktı.
İşte, İslam Birliği'de böyle gerekirse Müslüman
Ülkelerin bir kısmı ile başlar ve diğerlerinin
katılımı ile devam eder.
Her ne kadar batılı ülkeler, Müslüman ülkeler
arasına fitneler sokmaya çalışmış ve bunda kısmen
muvaffak olmuşsa da bu ihtilaf birkaç yönetim
arasındadır. Geniş halk yığınları arasında' tam bir
inanç ve şuur birliği vardır.
Onun için Dünya İslam Birliğinin alt yapısı
hazırdır.
Peki efendim, Türkiye olarak böylece batı bırakılır
da İslam Birliğine yönelinirse kimi örnek alacağız,
hangi modele gideceğiz? sorusu dahi çocukça bir
sorudur. Bu sorunun cevabı için 3 konunun
açıklanmasında yarar vardır.
T. Siz taklitçiler, illa taklitçi olmaya mecbur
musunuz?
2. Mutlaka bir örnek arıyorsanız ecdadınızı örnek
alın. Köhnemiş Bizans yerine inanç, ilim, teknik ve
hamleci Sultan Fatih'i ve onun medeniyetinin ulvi
prensiplerini örnek alın.
3. Bugün Müslüman Ülkelerin pek-, çoğunda
gördüğümüz geri kalmışlık, tıpkı Groznideki
başkanlık binasının şu andaki durumu gibi Müslüman
Ülkelerin ne olduğunu değil, batının nasıl sömürücü
olduğunu gösterir.
Çünkü Müslüman Ülkeleri bu hale batılılar getirdi.
İşte bir misal :
Ne zamanki İngilizler Hindistan'da artık bağımsız
Müslüman bir Pakistan devletinin
kurulmasının kaçınılmaz hale geldiğini tesbit
ettiler. O zaman Müslüman Pakistan'a ait topraklarda
sulama sistemini değiştererek bu ülkeyi
çoraklaştırdılar ve ülkeyi Pakistanlılara böyle
teslim ettiler.
Öyle bir sulama tesis ettiler ki, toprağın 2 metre
derinliğindeki tuzları nebat köklerinin bulunduğu
bölgeye topladılar.
Pakistanlılar yıllardan beri toprağı yeniden
yıkamak için didiniyorlar.
Şimdi, dünyanın en münbit Pakistan topraklarında iyi
tarım yapılamıyorsa bundan dolayı Pakistanlılar
suçlanabilir mi?
Sonuç
Türkiye'nin dış politikasının temel esasları :
1. Yeryüzündeki 6 milyar insanın hepsinin saadetini
esas almalı.
2. İnsanlığın saadeti için kaba kuvvetin değil
hakkın üstün tutulması gerekir.
3. Komünizm gibi kapitalizmden saadet olmaz. Saadet
için Adil Düzen gereklidir.
4. Yeryüzünde Hakkı üstün tutmak ve Hakkı korumak
için Türkiye'nin öncülüğünde İslam Birliği
kurulmalıdır.
5. Bu birlik kimsenin aleyhine, kimseye karşı
kurulmuyor. Haksız tecavüzleri kaldırmak ve herkese
hakkını vermek için kuruluyor.
6. Bütün ülkelerle ve bloklarla iyi münasebetler,
dostluk, ticari münasebetlerin geliştirilmesi ve
dayanışma ana hedeftir.
Yani, temel prensip bugünkü batının yaptığı gibi,
İslam düşmanlığı değil, bütün insanların Allah'ın
kulu olduğunu dikkate alarak hepsine şefkat,
hepsine merhamet, hepsine iyilik olmalıdır.
Buna biz "Yeni Bir Dünya" diyoruz ve Cenab-ı Haklan
işte bu 7e/»' Bir Dünydyı yani, Mutluluk Dünyasıhı
diliyoruz.
|