Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye'nin Dış Politikası Nasıl Olmalı? 

Necmettin Erbakan

Batı uzun yıllar ne dedi? 

"Biz yeryüzünde bütün insanlara ve ül­kelere saadet getirmek istiyoruz. Ama ne ya­palım ki karşımızda bir doğu bloku var. Bu komünistler bizimle soğuk harp yapıyorlar. Bi­zim insanlığa yapacağımız hayırlı hizmetlere mani oluyorlar. Bunun için biz istediğimiz saa­deti getiremiyoruz. 

Öyle mi? Peki:

İşte buyrun en az 5 yıldan beri Komü­nizm iflas etti. Sovyetler Birliği dağıldı. Ve sö­zünü ettikleri soğuk harp ortadan kalktı.

Peki, Ey Batı!

Hadi bakalım işte. Şimdi zahiren yeryü­zünün tek gücü oldunuz. Herşey elinizde ve kontrolünüzde, bu iddia ettiğiniz saadeti niçin getirmiyorsunuz?

En az 5 yıl oldu. Bu 5 yıl esnasında siz, ülkelere, insanlara ve yeryüzüne ne getirdiniz?

Saadet mi? Yoksa zulüm mü?

Buyrun Bosna'da yaptığınız nedir? Çifte standart, iki yüzlülük, hile, desise, katliam. Hepiniz   bir  oldunuz.   Sırf Müslüman

olduğu için "Avrupa'nın ortasında bir Müslil-man devlete, yönetime ve topluluğa razı olamayız" diyerek, insanlık tarihinde eşine ender rastlanan bir katliamı, bir zulmü yürütüyor­sunuz. 

Aynı şeyi 500 yıl evvel de aynı sebep­lerden aynı şekilde Endülüs'le yapmıştınız, Girifte yapmıştınız, Kıbrıs'ta yapmıştınız.

Daha 4 yıl evvel "Irak BM'nin kararla­rını dinlemiyor" diye 40 günde 100 bin ton bomba yağdırdınız. Peki şimdi aynı bombaları Sırpların üzerine niye yağdırmıyorsunuz?

Bosna katliamı böyle sürerken, Ermeni­lerin batı desteğiyle Azerbaycan'daki Müslü­man kardeşlerimize yaptıkları katliam ve zu­lümler hala devam etmektedir.

Ermeniler batının desteği ile Azerbay­can'ın en az dörtte birini işgal etmişlerdir. Yüzbinlerce Azerbaycan'lı kardeşimizi yerin­den, yurdundan göçe zorlamış, Kafkas dağ­larının soğuğunda çadırlar içinde sürünmeye mahkum etmişlerdir.

Bu zulümler bitmeden bu sefer batı desteğiyle Ruslar Müslüman Çeçenistaıia saldırdılar.

Sebep yine, sadece Çeçenistan'm dini­ne bağlı, şuurlu Müslüman bir halka sahip ol­ması.

Groznı'deki başkanlık binasının şu an­daki halini gösteren fotoğraf batının nasıl bir zalim olduğunun fotoğrafıdır.

Bu katliamlar devam ederken batı bü­tün gücüyle şimdi Kıbrıs'ı tekrar Bosndya çe­virmek için her türlü hile ve oyuna başvur­maktan geri durmuyor. 

Bunlar yapılırken Amerikan ve Rus yet­kilileri İstanbul'a gelip Patrikle görüşüyorlar. Patriğe, Lozan antlaşmasına tamamen zıt ola­rak siyasi bir hüviyet vermeye, aynı Vatikan gibi İstanbul'da müstakil bir devlet haline ge­tirmeye çalışıyorlar.

Böylece, Bizans oyunları ve entrikaları planlıyorlar.

Avrupa Parlamentosu da aynı oyunları desteklemek için her türlü hileye başvuruyor.

Yapılan bir incelemeye göre şu anda yeryüzünün en az 300 yerinde sıcak harp ve çatışmalar, katliamlar, tecavüzler ve şiddet ey­lemleri 5 yıldan beri azalmıyor, tam tersine hızla artıyor.

Bütün bunlara ilaveten batı tamamen haksız olarak Irak'a konan ambargoyu devam ettiriyorlar. Ve Libydys haksız yere ambargo koyup, bu ambargonun şartlarını gittikçe daha da ağırlaştırıyorlar.

Cezayir halkı demokratik yoldan Islami şuurdaki yöneticileri iş başına getirmek istedi, batılılar başta Fransa olmak üzere Cezayirin içişlerine karışarak müdahale ettiler. Ve askeri bir diktatörlük rejimi kurarak Cezayir'i sömür­meye çalışmak istiyorlar.

Tabii yine batılıların desteği ile Filistin' deki ve Keşmir'deki 50 yılı aşkın zamandır de­vam eden zulümler ve katliamlar azalmıyor, gün geçtikçe artmaya devam ediyor. 

İşte Batı!..

Apaçık her şeyiyle ortada.

Yaşadığımız son 5 yıl da bir kere daha açıkça gösteriyor. Dünyanın huzuru ve barışı ve insanlığın saadeti batının eline ve insafına bırakılamaz.

Niçin,

Çünkü;

Bugünkü batı medeniyetinin kökü eski Roma'dan, Roma medeniyeti eski Yunan'dan, Yunan medeniyetinin kökü eski Mısır'dan yani Firavunlardan gelmektedir.

Dolayısıyla bugünkü Batı; Roma, Yu­nan, Mısır ve Firavunlar aynı temel karaktere sahip bir zihniyeti temsil etmektedir.

Bu zihniyetin ana karakteri kuvveti üs­tün tutmaktır.

Ve incelendiği zaman görülür ki kuvve­ti üstün tutan bu zihniyetlere göre hak 4 se­bepten doğmaktadır:

1- Kuvvet, 2- Çoğunluk, 3- İmtiyaz, 4-Çıkar 

İşte asırlar boyu ne zaman ki bu zihni­yetler yeryüzünde maddi gücü ele geçirmiş­lerdir, o zaman bütün insanlık huzursuz ol­muş, hep zulüm hakim olmuştur. 

Buna mukabil 5000 yıllık insanlık tari­hinde saadet dönemleri de yaşandı. 5000 yıl evvel Mezopotamya'da İbrahim Aleyhisselam öncülüğünde hakkı üstün tutan medeniyet kuruldu. İnsanlar mesuttu.

Mısırlılar, Kadeş Harbi'nden sonra bu saadeti yıktılar, zulüm düzeni kurdular.

Firavunların en güçlü zannedildiği bir anda İbrani diyarında Musa (A.S.) tarafından Hakkı üstün tutan medeniyet yeniden kurul­du. İnsanlık yeniden mesut bir dönem yaşadı.

Bu medeniyeti Yunanlılar tahrip etti.

Yunanlıların en kuvvetli zannedildiği bir anda bu sefer Filistin'de İsa (A.S.) öncülü­ğünde yeniden Hakkı üstün tutan medeniyet kuruldu. Ve insanlık tekrar saadete kavuştu. 

Romalılar "Bizde Hıristiyan olduk" de dikleri halde hıristiyanlığı değiştirdiler ve bu medeniyeti tahrip ettiler.

Romalıların en kuvvetli zannedildiği bir anda Hz. Muhammed (A.SJırı öncülüğünde yeniden Hakk'ı üstün tutan İslâm Medeniyeti kuruldu. Ve insanlık en az 1000 yıl bu mede­niyetin ışığıyla saadet buldu.

Müslümanların Viyana'yı kuşattığı bir sırada batıda Rönesans başladı. Batı yavaş ya­vaş maddi gücü ele geçirdi ve en az 3 asırdan beri batının kontrolündeki dünya, kuvveti üs­tün tutan bir zihniyetle inim inim inlemekte­dir.

Görüldüğü gibi, 5000 yıllık tarih de ne zaman Hak üstün tutulduysa insanlığın saadet bulduğunu, ne zaman kuvvet üstün tutulduy­sa insanlığın zulüm içinde inlediğini göster­mektedir. 

Ve insanlık tarihi hep bir saadet, bir zulüm, bir gündüz, bir gece dönemi şeklinde bugüne kadar gelmiftir.

Şimdi bulunduğumuz   nokta,   yeryü zünde yeniden Hakkı üstün tutan bir medeniyetin   doğum   noktasıdır.   Ve   bu   çektiğimiz ızdıraplar aslında doğum sancılarıdır. 

5000 yıllık insanlık tarihinin gösterdiği gibi, zulüm üzerine kurulan düzenler yaşaya­mazlar, Komünizm gibi Kapitalizm de çöke­cektir, zail olacaktır. 

Şimdi, 5 yıllık ve 5000 yıllık bütün olay­ların ortaya koyduğu bu gerçekler karşısında Türkiye'nin dış politikası ne durumdadır? Hal­buki ne olmalıdır konusunu belirtmeliyiz.

Şimdi bu açıklamalardan sonra şu ger­çekleri belirtebiliriz!

Açık bir gerçektir ki, 50 yıldan beri Türkiye'yi yöneten batı taklitçisi yönetimler şahsiyetli bir dış politika yerine batıya bağlı bir "dışgüdüm " örneği sergilemişlerdir.

Sadece batının taşeronluğunu yap­mışlardır. 

İşte Bosna'da, Adriyatikte NATOemrin- deki gemisi ile Türkiye hâlâ nöbet tutuyor.

Aman bif Müslüman ülke Bosna'ya si­lah yardımı yapmasın.

Diğer yandan, Batılıların Bosna'yı yo>-ketrrte planlarına sadece destekçi oluyor bu taklitçiler, Batının emriyle Ermenistan'ı buğ­dayla besleyen, elektrikle besleyen bunlardır.

Buna mukabil, kardeşimiz Azerbay­can'a 3 helikopter vermeyen yine bunlardır. 

Batının emriyle Somali'ye asker gön­deren bunlardır. İsrail'e gidip "Aız'ı Mev'ut" te­minatı verenler bunlardır.

Şuursuz bir şekilde, adeta çılgın bir zih­niyetle, kendi ülkesini kayıtsız şartsız batıya teslim edip, sömürttürmek için can atanlar, halkından, parlamentosundan ve kendi parti­lerinden dahi izin almadan  Gümrük Birliği diye hazırlanan yeni Sevr Anlaşmasina imza koyanlar bunlardır. Vaktiyle komünizm tehlikeşi ve Sovyetler tehdidi ileri sürülerek batıya  bağımlı politika yürütülüyordu. Şimdi ise yeni uydurmalarla ülkemiz halkını aldatarak bu politikalar sürdürülmektedir. Sürdürülüyor da ne oluyor? 

Ülkemiz batı planlarına alet olarak kul­lanılıyor. Ülkemiz somurtturuluyor, ezdirili­yor. Devletimiz borç ve faiz altında batırılıyor.

Halbuki Türkiye'nin dış politikasında temel esas 6 milyar insanın saadetidir ve biz şerefli tarihimiz boyunca bu yolda en büyük hizmetleri yapmış bir milletiz.

Bugün Türkiye'ye düşen görev, Hakkı üstün tutan yeni bir medeniyetin kurulmasının öncülüğünü yapmak, dış politikamızın temel esası olması gereklidir.

Bunun için, nasıl dünyada çeşitli blok­lar kunıluyorsa, Türkiye de Dünya İslam Bir­liğinin öncülüğünü yapmalıdır. Bu birliğin kuruluşu için 5 adım bir an evvel gerçekleş­melidir. 

1.  Müslüman Ülkeler Birleşmiş Millet­ler Teşkilatinm kurulması,

Bu teşkilatta sadece 56 bağımsız ülke değil, aynı zamanda başka yönetimler altında yaşıyan Müslüman topluluklar temsil edilmeli­dir. Yani, 1.5 milyar müslüman topluluğu bu İslam Birleşmiş Milletlerinde yer almalıdır.

2.   Müslüman Ülkeler Askeri İşbirliği Teşkilatı, yani İslam NATOsu,

3- Müslüman Ülkeler Ortak Pazarının kurulması,

4.  Müslüman Ülkelerin Kendi Para Bi­rimine geçmesi,

5.  Müslüman Ülkeler Kültür İşbirliği Teşkilatinm kurulması. 

Böylece yeryüzünde Hakkı üstün tutan ve Adil Düzen'i savunan bir gücün teşekkülü. Bu hedeflere yürünürken şu gerçekler gözönünde bulundurulmalıdır. 

Avrupa Birliği önce 3 devletle başladı.

Papa 12. Pio, Alman Başbakanı Adene-auer, Fransa Başbakanı Schuman ve İtalya Başbakanı De'gas Pery'i 1954'de Roma'da ya­pılan katolik toplantısında yanına çağırdı ve 3'ü de katolik olan bu evlatlarını "Asırlar boyu birbirinizle harp ettiniz. Şimdi artık ABD'de olduğu gibi bir araya gelip tek devlet olun. Bir hıristiyan birliği kurun ve birbirinizle harp etmekten vazgeçin"dedi.

Bu talimat üzerine Roma anlaşmasının esasları hazırlandı. Artık ortak pazar kurulur­ken Hollanda, Belçika ve Lüksenburg ta bun­lara katıldı. Böylece birlik 6 devletten oluştu, sonra 9'a ve 13'e çıktı.

 

İşte, İslam Birliği'de böyle gerekirse Müslüman Ülkelerin bir kısmı ile başlar ve di­ğerlerinin katılımı ile devam eder.

Her ne kadar batılı ülkeler, Müslüman ülkeler arasına fitneler sokmaya çalışmış ve bunda kısmen muvaffak olmuşsa da bu ihtilaf birkaç yönetim arasındadır. Geniş halk yığın­ları arasında' tam bir inanç ve şuur birliği var­dır.

Onun için Dünya İslam Birliğinin alt yapısı hazırdır.

Peki efendim, Türkiye olarak böylece batı bırakılır da İslam Birliğine yönelinirse ki­mi örnek alacağız, hangi modele gideceğiz? sorusu dahi çocukça bir sorudur. Bu sorunun cevabı için 3 konunun açıklanmasında yarar vardır.

T. Siz taklitçiler, illa taklitçi olmaya mec­bur musunuz? 

2.   Mutlaka bir örnek arıyorsanız ec­dadınızı örnek alın. Köhnemiş Bizans yerine inanç, ilim, teknik ve hamleci Sultan Fatih'i ve onun medeniyetinin ulvi prensiplerini örnek alın. 

3.    Bugün Müslüman Ülkelerin pek-, çoğunda gördüğümüz geri kalmışlık, tıpkı Groznideki başkanlık binasının şu andaki du­rumu gibi Müslüman Ülkelerin ne olduğunu değil, batının nasıl sömürücü olduğunu göste­rir.

Çünkü Müslüman Ülkeleri bu hale batılılar getirdi. İşte bir misal :

Ne zamanki İngilizler Hindistan'da artık bağımsız Müslüman bir Pakistan devletinin kurulmasının kaçınılmaz hale geldiğini tesbit ettiler. O zaman Müslüman Pakistan'a ait topraklarda sulama sistemini değiştererek bu ülkeyi çoraklaştırdılar ve ülkeyi Pakistanlılara böyle teslim ettiler.

Öyle bir sulama tesis ettiler ki, toprağın 2 metre derinliğindeki tuzları nebat kökle­rinin bulunduğu bölgeye topladılar.

Pakistanlılar yıllardan beri toprağı yeni­den yıkamak için didiniyorlar.

Şimdi, dünyanın en münbit Pakistan topraklarında iyi tarım yapılamıyorsa bundan dolayı Pakistanlılar suçlanabilir mi? 

Sonuç 

Türkiye'nin dış politikasının temel esas­ları :

1. Yeryüzündeki 6 milyar insanın hepsi­nin saadetini esas almalı.

2.  İnsanlığın saadeti için kaba kuvvetin değil hakkın üstün tutulması gerekir.

3.  Komünizm gibi kapitalizmden saadet olmaz. Saadet için Adil Düzen gereklidir.

4.  Yeryüzünde Hakkı üstün tutmak ve Hakkı korumak için Türkiye'nin öncülüğün­de İslam Birliği kurulmalıdır.

5.  Bu birlik kimsenin aleyhine, kimseye karşı kurulmuyor. Haksız tecavüzleri kaldır­mak ve herkese hakkını vermek için kurulu­yor.

6.  Bütün ülkelerle ve bloklarla iyi mü­nasebetler, dostluk, ticari münasebetlerin ge­liştirilmesi ve dayanışma ana hedeftir. 

Yani, temel prensip bugünkü batının yaptığı gibi, İslam düşmanlığı değil, bütün in­sanların Allah'ın kulu olduğunu dikkate ala­rak hepsine şefkat, hepsine merhamet, hepsi­ne iyilik olmalıdır.

Buna biz "Yeni Bir Dünya" diyoruz ve Cenab-ı Haklan işte bu 7e/»' Bir Dünydyı yani, Mutluluk Dünyasıhı diliyoruz.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005