|
Türkiye – Kıbrıs İlişkileri
Adının topraklarında bol miktarda bulunan bakirli
pirit (Kupfer insel) madeninden geldiği bilinen
Kıbrıs adası; yaklaşık 34-35 Kuzey enlemleri ile
32-34 Doğu boylamları arasında yeralır. Ada
üzerinde yeralan Baf yerleşmesi ile Mısır'ın
İskenderiye şehri arasındaki mesafe 460 km., Arnavut
burnu ile Rodos arasındaki mesafe 390 km., Kıbrıs -
Atina arası 650 km., Çifte burnu ile Suriye kıyıları
arasındaki mesafe 173 km. iken, Türkiye'nin Anamur
burnu ile Girne arası sadece 65 km. kadardır.
Adanın en uzak mesafesi olan güneydeki Larnaka bile,
Türkiye kıyılarına uzaklığı 108 km.yi ancak bulur.
Bu itibarla, Kıbrıs adası tamamiyle Türkiye'nin
doğal sınırları içersinde kalır.
Kıbrıs , Akdeniz içersinde Sicilya (25.461 km2.)
ve Sardunya (23.800 km2.) adalarından
sonra üçüncü büyük bir adadır. Yüzölçümü toplam
9.251 kiridir. Bu yüzölçümü ile ada, Samsun ilimizin
büyüklüğü kadardır.
Kıbrıs adası, Osmanlı hakimiyetine girinceye kadar
(1571), Doğu Akdeniz'de sadece bir deniz üssü
görevini üstlenirken, Türk hakimiyetiyle birlikte
önemli bir kültür merkezi olmuştur. Nitekim bugün
adada mevcut olan tarihi yapıların çoğunluğu
Osmanlı dönemine aittir. Ancak Suveyş kanalının
açılmasından sonra, Kıbrıs adası gerek jeopolitik ve
gerekse je-ostratejik açıdan büyük önem kazanmıştır.
Çünkü ada, Avrupa-Ortadoğu-Uzakdoğu ticaret yolunu
kontrol altına alan bir coğrafî konumda
yeralmaktadır. Bu nedenledir ki, İngiliz
Başbakanlarından Dısraeli; "Kıbrıs adası, Batı
Asya'nın anahtarıdır." demiştir. Öte yandan yine
Batı dünyasında yaygın olan bir görüş de şudur; "
Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz'de yeralan hareketsiz
bir uçak gemisidir."
Kıbrıs adasındaki insanlığın yerleşim tarihi,
Anadolu yarı-madasıyla paralellik gösterir. Daha
Neolitik çağa ait kazı buluntularında, Kıbrıs
seramikleri ile Anadolu seramikleri arasında çok
yakın benzerlikler tesbit edilmiştir. M.Ö. 2300
yıllarını kapsayan dönemlerde, Anadolu'dan Kıbrıs
adasına bir kavimin göçerek yerleştikleri
bilinmektedir. Kıbrıs adası, M.Ö. 1500 yıllarından
M.S. 1500'lü yıllara kadar, 3000 yıllık süreç
içersinde, sırasıyla Mısır, Hitit, Aka, Dor, Asur,
Pers, Roma, Bizans, Mısır Memlükleri ve
Venediklilerin egemenliği içersine girmiştir.
Müslüman Arapların adaya akınları, 7. yüzyılda
başlamış ve 10. yüzyıla kadar devam etmiştir. Zaman
zaman da kısa süreli olarak Müslümanların
hakimiyeti altında kalmıştır. Sözkonusu müslüman
akınları sırasında, Peygamberimizin Halası Ummü
Haram, adada Kiûum yakınlarında, atından düşerek
şehit olmuş ve bugün " Hala Sultan Tekkesi" adiyle
bilinen yerde bulunan kabri, Müslümanların ziyaret
yeridir.
Yavuz Sultan Selim, 1517'de Mısır'ı fethetmesiyle
birlikte, Mısır Memlüklülerine vergi ödemekte olan
Kıbrıs , hukuken Osmanlı İmparatorluğu'na geçti.
Ancak adanın fethi, 1571 yılında gerçekleşmiştir.
Osmanlı ordularının adayı fethettiği sırada, adada
yoğun bir kilise baskısı vardı ve halkın durumu çok
kötüydü. Katolik Kilisesinin Ortodoks Kilisesi
üzerindeki yoğun baskısını, o dönemin Kıbrıs
Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Kipriyanu, Staria
Dıs Kipru adlı kitabında şu notları kaydeder; "
Kıbrıs, Türkler tarafından fethedilmesinden, ada
rumları çok memnun kalmışlardır. Zira kaldırılan
milli ve dini imtiyazlarına ancak Türkler sayesinde
tekrar kavuşmuşlardır."
19. yüzyıla kadar Kıbrıs halkı huzur ve refah içinde
yaşar. Bunu Hamilton Long eserinde; "Kıbrıs, Osmanlı
vilayetleri içinde en mükemmel idareye sahiptir."
diyerek teyid etmektedir. Ancak 19. yüzyılın
ortalarına doğru İngiltere, Batı Asya'nın anahtarı
niteliği taşıyan bu adayı ele geçirmek için Doğu
Hindistan Kumpanyası yetkililerinden rapor ister.
Yetkililerden birinin verdiği raporun özeti
şöyledir; " Kıbrıs'a sahip olmak, İngiltere'ye
Akdeniz'de fevkalade kazançlar sağlayacak, doğu
ticaretinin gelecekteki kaderi İngiltere'nin eline
geçecektir. Mısır ve Suriye derhal İngiltere'ye tabi
olacaklar. İngiltere, Türkiye'yi devamlı kontrol
altında bulundurulacak ve Rusya'nın bu bölgeye
sızması durudurulacaktır. Ayrıca Kıbrıs'ın üzümü ve
bu arada içkisi, ipeklisi ve nadir ürünleri
İngiltere'nin olacak , bunun ötesinde Mısır'ın
"şekerini, pamuğunu, pirincini, Anadolu'nun tütün ve
pamuğunu dağıtım hakkını eline alacaktır."
İngiltere, bu araştırma sonucuna göre artık Kıbrıs'a
göz dikmiştir. İngiltere Dış İşleri Bakanı Lord
Derbey'in; "Kıbrıs adası politik ve barışçı yollarla
mutlaka ele geçirilmelidir." tezi hızlı bir şekilde
işlenir. Ve nihayet 4 Haziran 1878'de imzalanan
Savunma Antlaşması gereğince, İngiltere, Kıbrıs
adasına bayrağını diker. 1923 Lozan Barış
Antlaşması'nın 21. maddesi gereğince, Kıbrıs'ta
yaşayan Türk'lere iki yıllık bir seçme hakkı
tanınmış ve sürenin bitiminde Kıbrıs vatandaşı olmak
istemeyen binlerce Türk, adayı terketmek zorunda
kalmıştır. Yaşanan bu büyük göç sonucu, sayıları
iyice azalan Kıbrıs Türkleri üzerine tedhiş
hareketleri yıllar boyu devam etmiş ve nihayet 1974
Barış Harekâtı ile noktalanmıştır. Sonuçta 1983'de ,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
Kıbrıs'ta ilk nüfus ile ilgili bilgileri 1572
yılında rastlıyoruz. O yılda yapılan Nüfus Sayımı
sonuçlarına göre, adada 150.000 yerli, 30.000 Türk
askeri yaşamaktaydı. 1771'de ise, 47.000'i müslüman
Türk olmak üzere, toplam 84.000 kişi bulunmaktaydı.
1881'de, adanın nüfusu 186.173 olarak tesbit
edilmiş ve bu nüfusun % 29'a yakını (51.632 kişi)
Türk nüfus teşkil ediyordu. Ancak adanın İngiltere
verilmesinden sonra Türk nüfusu azalmaya yüz
tutmuştur. Oysa.Türkler'in oranı, 1771'de % 50'den
fazla iken, 1891'de % 25'e, 1911'de % 19'a, 1922'de
ise %16'ya düşürülmüştür. 197l'e gelindiğinde doğal
nüfus artışları sebebiyle, Türk nüfusunun oranı
nisbeten artmıştır (% 18).
Bugün için adada, iki ayrı devlet bulunmaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yüzölçümü 3.355 km2.,
nüfusu (1993) ise 171.500 kişi kadardır. Güney
Kıbrıs Rum Kesi-mi'nin ise, yüzölçümü 5869 km2.,nüfusu
574.000 dolayındadır.
Kıbrıs adasının en önemli ekonomik gücünü, tarım ve
turizm oluşturur. Turunçgiller başta olmak üzere,
her çeşit Akdeniz meyve ve sebzesi yetişmektedir.
Akarsuların kaynak kesimleri Güney Kıbrıs Rum
Kesimi'nde yeralmış olması ve Rumlar'ın akarsuların
yönlerini bent ve barajlarla değiştirmesi
sonucunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde,
özellikle sulama suyunda büyük sıkıntılar
yaşanmaktadır. Adadaki mevcut turistik tesislerin %
65'i, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde
kalmıştır. Bu sebeble, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin yıllık turizm geliri, yıl geçtikçe
artmaktadır. Zaten gelen turistlerin % 80'i
Türkiye'den gelenler oluşturur.
Kıbrıs adası, İngiltere için Asya'ya açılan bir
anahtar ve Doğu Akdeniz'de duran hareketsiz bir
gemi, Yunanistan için emniyet ve müdafa için gaye,
Türkiye için bir yaşama konusudur. Adanın
jeostratejik açıdan, Türkiye sınırları içinde
olması, konunun boyutunu ve önemini kat kat
artırmaktadır. Bundan dolayıdır ki, 1974 yılında,
Türk Mehmetçiği, ada için canını ortaya koymuştur.
Nice canlar verilerek alınan Kızey Kıbırs
toprakları, artık bir Türk yurdudur.
Can kardeşi, kan kardeşi, din kardeşi, dil kardeşi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının
dünya ülkelerince tanınması, Ortadoğu ve dünya
barışı için önemli bir adım atılmış olacaktır. Bu
gerçeği, Türkiye ne pahasına olursa olsun dünyaya
duyurmalı ve hiçbir zaman en ufak bir pazarlık
konusu dahi yaptırmamalıdır. Bu konuda yapılacak çok
küçük bir hata bile, Türk Mehmetçiği'nin canına ve
kanına büyük bir ihanet olur. Şehitlere yapılan
ihanetin bedeli de kuşkusuz çok ağır olur.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|