Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye Neden Kalkınamıyor? 

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne, halkın ve yöneticilerin birbirlerine en çok sordukları soru şu; " Türkiye Cumhuriyeti kurulalı 70 yılı aştı. Ülke olarak, İkinci Dünya Sa-vaşı'na da katılmadı. İkinci Dünya Savaşı'na katılıp ve mağlup olan Almanya ve Japonya, 50 yılda dünyanın en kalkınmış ül­keleri arasına girdiler. Türkiye, ise hâlâ kalkınmakta olan ülke­ler arasında yerini alıyor. Acaba, Türkiye neden kalkınamıyor?" 

Gerçekten öyle. İkinci Dünya Savaşı'nda, Almanya ve Japonya yerle bir olmuş, tüm askeri gücünü kaybetmişti. Adeta bu iki ülke, birer harabeye dönmüştü. Ancak savaşın bitiminden sonra hızlı bir kalkınma temposuna girdiler ve bugün dünyanın en kalkınmış ülkeleri arasında yerlerini aldılar. Özellikle sana­yi alanında, bu iki ülke büyük bir devrim yaptılar. Makina Sa­nayi alanında Almanya, Elektronik ve Bilgisayar Sanayi alanın­da Japonya en büyük gücü oluşturdular. Ya Türkiye? 

Türkiye'nin kalkınamamış olmasının başlıca sebebleri arasında, tarihi, coğrafî, sosyal ve psikolojik nedenler yer al­maktadır. Türkiye'nin Yakın Tarihi'nde yaşanan olaylar, kal­kınma hızını büyük ölçüde etkilemiştir. Özellikle Osmanlı İm­paratorluğu'nun son dönemindeki savaşlarda peşpeşe büyük yenilgilerin yaşanması ve bu yenilgilerin Birinci Dünya Savaşı ile noktalanmasıdır. Peşpeşe yenilgiler sonucunda, Osmanlı'nın Ordu düzeni iyice zayıflamış ve Çanakkale Savaşı öncesinde, Osmanlı ordusundaki asker sayısı iyice azalmıştı. Bu nedenle, Çanakkale Savaşı'na büyük oranda bilim adamı katılmak zorunda kalmıştır. Savaş esnasında, öğrencisiyle, hocasıyla tümü Çanakkale cephesine gittiğinden, İstanbul ve diğer Osmanlı şe­hirlerindeki medreseler, okullar ve üniversiteler kapanma nok­tasına gelmiştir. Sonuç olarak, ülke savunması için, yüzbinlerce bilim adamı ve bilim adamı adayı olan genç nesil şehit olmuş­tur. Nitekim Milli Şairimiz Mehmed Akif Ersoy' un ; "Bir hilâl uğruna Ya Râb ne güneşler batıyor?" diye vurguladığı güneş­ler, bilim adamı ve bilim adamı adayı olan genç nesildir.

Oysa, Almanya ve Japonya, Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmüş olduğu bu elim duruma düşmemiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları esnasında, tüm Alman ve Japon bilim adamları ülke dışına çıkarılmış ve savaş sonrası tekrar yurtlarına döne­rek, çalışmalarına kaldıkları yerden başlayarak devam etmişler­dir. Dolayısıyla kalkınmasına kısa süre ara veren Almanya ve Japonya, kaldığı yerden devam etmişlerdir. Türkiye için durum böyle değildir. Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, ülke savaş enkazı altında ezilmekte ve bilimsel çalışmalar durma noktasındadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan harf devrimi ve bu devrimi Anadolu halkının ilk anda benimsememiş olması, duraksama dönemini biraz daha uzatmıştır. 

Türkiye'nin kalkınamamasında etkili olan diğer bir neden coğrafîdir. Gerçekten ülkemizin coğrafî yapısı, diğer kalkınmış ülkelere hiç benzemez. Özellikle Almanya ve Japonya'da coğrafî yapı yeknesaklık gösterirken, ülkemizde çeşitlilik arze-der. Coğrafî yapısında pek fazla çeşitlilik olmayan Almanya ve Japonya için, hazırlanan tek bir kalkınma modeli yeterli olmuş­tur. Ancak ülkemizin coğrafî yapısı, tek bir kalkınma modeli­nin uygulanmasına imkân tanımaz. Çünkü Türkiye; 7 büyük coğrafî Bölge, 21 coğrafî Bölüm ve çok sayıda coğrafî yöreler­den oluşmaktadır. Birbirine çok yakın olan yöreler içinde bile oldukça belirgin farklılıklar görülmekte ve bu toprak parçacık­ları alt yörelere veya yöreciklere ayrılmaktadır. Örneğin İğdır yöresi Ağrı ve Kars yöresine, Erzurum yöresi Erzincan yöresine hiç benzemez. Hele Çoruh ve Kelkit nehirleri boyunca, kısa mesafelerde, birbirlerinden oldukça farklı yöreler yeralmaktadır. Bu farklılık, Anadolu'nun her tarafında görülmektedir. Anadolu, küçük bir toprak parçası değil, adeta dev bir kıtanın sıkıştırılmış halidir. İşte bu nedenledir ki; yerli ve yabancı lite­ratürlerde, Anadolu'nun adı; "Küçük Asya (Minör Asia)" ola­rak geçer. 

Coğrafî özellikler bakımından koskoca bir kıta özelliği gösteren Türkiye'de, tek bir kalkınma modeli uygulamak im­kansız ve yersizdir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, ülkeye getirilmek istenen ithal kalkınma modelleri, malesef ülkenin bu özelliğinden dolayı uymamıştır. Bu sebeble, kalkınma süreci içinde tamiri imkansız hatalara düşülmüştür. Bugün Türkiye genelinde, temeli atılıpta çürümeye terkedilen, hizmete giripte atıl durumda olan sanayi tesislerinin sayısı oldukça fazladır. 

Sosyal ve pisikolojik olarak, Türkiye; hızlı kalkınma süre­cinin içine bir türlü girememiştir. Türk İnsanı, sürekli olarak horlanmış ve küçümsenmiştir. Bir zamanlar tüm dünyaya hük­meden bir millet için; "Türk İnsanı, bir toplu iğne bile yapa­maz." denilerek, sanayileşme ufku kapatılmıştır. Öte yandan, kalkınmanın temel taşını oluşturan bilim adamlarına gereken önem verilmemiş ve bilimsel araştırmalara yeterince yatırım yapılmamıştır. Bilimsel araştırma yapamayan bilim adamları, toplum içinde saygınlığını yitirmiştir. 

İstanbul'un fethedilmesinden sonra şehre girişte, çiçek su­nanlara; "Bunları hocam Akşemseddin'e veriniz." diyen Fatih Sultan Mehmed, Hocasının atının ayağından sıçrayan çamurlu kaftanını, "Bu kaftanı ölürken kefenimin yanına koyunuz." di­yen Yavuz Sultan Selim gibi yöneticileri, henüz genç Türkiye Cumhuriyeti yetiştirememiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nde analar, henüz Fatih'ler, Yavuz'lar, Kanuni'ler doğuramamıştır. Yine analar, Fatih gibi bir padişahı eğiten Akşemseddin'ler ye­tiştirememiştir. 

Türkiye Cumhuriyeti, bugün içinde bulunduğu kalkınma-mışlık sendromunu aşmak istiyorsa, herşeyden önce tarihinden ders almalıdır. Türkiye için uygulanacak olan kalkınma model­leri, ülkenin coğrafî yapısından kaynaklanan çeşitliliğe uyum sağlamalıdır. Türk İnsanı, kalkınma yolunda düşmüş olduğu ezikliği ve aşağılık duygusunu aşmalıdır. Genç Türkiye'nin genç nesli, kendine güvenmelidir. Bilime ve bilim adamına ge­reken önem verilmelidir. Aksi takdirde, Türkiye; kalkınma yo­lunda daha uzun yıllar emeklemeye devam edecektir. Bu gerçek böyle biline... 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005