|
Türkiye – Suriye İlişkileri
Türkiye ve Suriye; Eski Kara Kütleleri'nin tam
kesişme noktasında yeralan iki komşu ülke.
Aralarında 877 km.lik bir kara sınırı bulunmakta. Bu
sınır, Türkiye'nin aynı zamanda en uzun ülke kara
sınırını oluşturuyor.
19.yüzyıl Osmanlı döneminden günümüze kadar,
Türkiye'nin gündeminden düşmeyen Suriye; özellikle
1946 yılında Suriye'nin bağımsızlığına kavuşmasından
itibaren "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."
özdeyişinin özüyle hiç bağdaşmayan bir tutum
sergilemiş ve bu tutumunu bugün de devam
ettirmektedir.
Bir avuç azınlığın yönettiği Suriye, aslında bir
İslam ülkesidir. Türkiye'de bir İslam ülkesi
olduğuna göre, Suriye ile olan ilişkileri gayet iyi
olması gerekirken, aksine sürekli yapay sorunlarla
iki ülke arası sürekli gergin tutulmaya özen
gösteriliyor. Sanki bu gerginliğin sürekli ve
şiddetli kalması için, birileri daima ateşi
körüklüyor.
Oysa bu iki ülkenin insanları aynı dine mensup
insanlar. Aslında iki ülkenin halkları birbirlerine
dost ve kardeş gözüyle bakıyorlar. Yaşlı bir suriye
insanını, eğer Osmanlı'dan bahsederseniz, hemen
gözleri buğulanıveriyor. Gerçeği görebilen Suriyeli
ilim adamları, Suriye'nin bugün içinde bulunduğu
kaosu ve çektikleri sıkıntıları, hep geçmişte
Osmanlı'ya yapılan ihanetin bedeli olarak
görüyorlar.
Suriye ile Türkiye arasında, bugün uluslararası
platformlarda görece hiçbir sorunu bulunmamaktadır.
Ancak Suriye yönetiminin yersiz ve yanlı tutumları
ile, ille de bir sorun ortaya atılıyor. Suriye'nin
kuruluşundan bugüne, Suriye gündeminden düşmeyen
Hatay Sorunu ve bugünlerde bir yenisi eklenen Su
Sorunu. Aslında iddia edilen bu iki sorun üzerinde,
Suriye yetkilileri haksız olduklarını kendileri de
biliyorlar. Ancak bugünkü mevcut diktatörlük
rejimini koruyabilmek için, halkın dikkatlerini
başka yönlere kaydırma yöntemi olarak bu sorunları
öne sürekli gündemde tutuyorlar.
Burada hemen şu sorular akla geliyor. Acaba Suriye,
Türkiye'ye saldırabilir mi? Türkiye ile Suriye
arasında bir savaş çıkar mı? Eğer savaş olursa,
nasıl sonuçlanır? İşte tüm bu soruların cevabını
net olarak verebilmek için, her iki ülkeyi
karşılaştırmak ve aralarındaki yapay sorunları
irdelemek ve güç dengelerini ortaya koymak
gerekiyor.
Konum Açısından Türkiye ve
Suriye
Türkiye ve Suriye, ikisi de bir Ortadoğu ülkesi.
Ancak pek fazla zengin petrol rezervleri
olmadığından, bu iki ülke;Petrol Ortadoğu'sundan
ayrı tutuluyor.
Türkiye, Asya kıtasının güneybatı ucunda, Anadolu
yarımadası üzerinde yeralır. Topraklarının bir
bölümü, Avrupa'nın güneydoğusunda yeraian Balkan
yarımadasının bir kısmını oluşturan Trakya'da
bulunur. Bu yönüyle, Türkiye hem Asya ve hem de
Avrupa ülkesidir.
Matematik konum olarak Türkiye, yaklaşık 26a-452
doğu boylamları ile 36-42 kuzey enlemleri arasında
yeralır. Doğudan batıya 76 dakikalık bir zaman
farkı vardır. Yüzölçümü 814.578 Km2.dir.
Ortadoğu'da bağımsız bir ülke olan Suriye'nin resmi
adı, "el-Cumhûriyetü'l-Arabiyetu s-Suriye" yani
Suriye Arap Cumhuriyeti' dir .Suriye, Akdeniz'in
doğu kıyı şeridinde yeralır. Doğudan Irak, güneyden
Ürdün, güneybatıdan İsrail, batıdan Lübnan ve
Akdeniz, kuzeyden ise Türkiye ile sınırı vardır.
Yüzölçümü 185.180 km2.kadardır.
Türkiye ve Suriye, hem karadan ve hem de Akdeniz
limanları ile denizden bağlantılıdır. Öte yandan,
Türkiye açısından kutsal topraklara (Mekke ve
Medine) ulaşan karayolu güzergahının Suriye
topraklarından geçmesi, bu iki ülkeyi birbirine
yaklaştırmaktadır.Öte yandan, Suriye'nin Avrupa
ülkelerine olan kara bağlantısı da, Türkiye
üzerinden gerçekleşebiliyor. Yani Türkiye,
Suriye'nin Avrupa'ya açılan bir penceresi.
Türkiye ve Suriye'yi yüzölçümü itibariyle
karşılaştırılırsa, Türkiye; Suriye'nin yaklaşık 4,5
katı kadar büyük.
Doğal Şartlar Açısından Suriye
ve Türkiye
Türkiye'nin yeryüzü şekilleri, çok engebeli ve
dağlıktır. Bu özelliğini, üçüncü zamanda Doğu Avrupa
Platformu ile Afrika ve Arabistan platformlarının
birbirine yaklaşmaları sonucunda kazanmıştır. Bu
nedenle, Türkiye'de dağlar, doğu-batı doğrultusunda,
sıralar halinde uzanır. Kuzeyde Karadeniz, güneyde
Toros dağlan yeralır. Bu dağlar, Avrupa'daki Alpler
ile Asya'daki Himalayalar'ı birbirine bağlar.
Ülkenin orta kesiminde nisbeten yüksek ve kapalı
bir havza bulunur. Burada Konya ovası vardır. Doğu
Anadolu bölgesinde ise oldukça yüksek platolar
yeralır. Ülkenin ortalama yükseltisi 1132 m.
kadardır. Bu yükseltisi ile kıtaların en yücesi olan
Asya (1010 m.)' dan bile yüksektir.
Toros dağlan, Anadolu'ya çok fazla Sami ırkının
nüfuz etmesini önlemiştir. Bunun aksine ters yöndeki
hareketi yani Türkler'in Suriye'ye doğru nüfuzunu
engelleyememiştir.
İsrail'den Türkiye'ye dek, kıyı boyunca uzanan
Anti-Lübnan dağlan, Suriye'nin batısında yeıalan
dağlık bir kuşaktır. Bu dağlar, kıyıya paraleldir.
Golan tepelerini de içine alan Cebel-Druz güneyde
yeralır. Güneydoğu bölgesi ise boş ve kurak bir
plato görünümündedir.Ülkenin büyük bir bölümünü
çöller oluşturur. Kısacası Suriye, Akdeniz
kıyıları, kırık hat, dağ silsileleri ve çöller
tamamen tezatlık oluşturur.
Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'ndeki platolar ve
düzlük alanlar, suriye topraklarında da devam
ederler. Yani iki ülke arasındaki bu sınır doğal
olmayıp, tamamen siyasi bir sınırı oluşturmaktadır.
Türkiye, orta kuşakta yeralmakta ve üç tarafı
denizlerle çevrili bulunmaktadır. Konum itibariyle
ülke, Akdeniz iklim alanı içindedir. Sözkonusu bu
iklimin özelliği kışları ılık ve yağışlı, yazları
sıcak ve kuraktır. Bu iklim şartları tam olarak
Akdeniz ve Ege bölgelerinde görülmektedir.
Yükselti, enlem ve yeryüzü şekilleri iklimi
etkilemekte ve ülkenin her tarafında Akdeniz iklimi
görülmemektedir. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde step iklimi, Doğu Anadolu'da şiddetli
karasal iklimi, Karadeniz bölgesinde ise ılıman
okyanus iklimi hüküm sürmektedir. Marmara bölgesinde
ise, Akdeniz, Step ve ılıman okyanus iklimleri
arasında bir geçiş iklimi şartları yaşanır.
Oysa Suriye'nin iklimi oldukça kurak ve sıcaktır.
İkilimin olumsuzluğu Suriye insanı ve tarımı
üzerinde büyük etkisini gösterir.İklim bakımından
Türkiye, Suriye'den daha elverişli şartlara
sahiptir.
Gerek Türkiye'de ve gerekse Suriye'de; toprak ve
bitki örtüsü özellikleri, yeryüzü şekilleri ve iklim
ile sıkı bir bağlantısı vardır. Türkiye'nin Akdeniz
bölgesinde, Tena Rosa'lar üzerinde maki formasyonu
gelişmiştir. Toros dağlarında Kızılcam ve Karaçam
ormanları yeralır. Ancak bu ormanlar, tarla açma ve
yangınlar nedeniyle gün geçtikçe azalmaktadır. İç
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da step toprakları
üzerinde, step (bozkır) bitkileri örtüsü
gelişmiştir. Genelde ilkbaharda yeşerip, yaz sonu
kuruyan bu otsu bitkiler, haziran ayında
çiçeklenmekte ve bölge rengarenk bir görünüm
kazanmaktadır. Doğu Anadolu'da ise, Yüksek dağ
çayırları hakimdir. Karadeniz bölgesine geçilince
gür bir orman örtüsü vardır. Daha ziyade, kayın,
gürgen, kestane, kızılağaç, ladin ve köknarın yaygın
olduğu nemcil ormanlar yetişmektedir. Marmara
bölgesi iklimde olduğu gibi geçiş tipi bir bitki
örtüsü özelliği taşır. Ergene havzasında step, Güney
Marmara'da maki, kuzey ve doğu Marmara'da
Karadeniz'in etkisiyle orman hakimdir. Oysa
Suriye'nin Anti Lübnan dağlarının Akdeniz'e bakan
yamaçlarının çok az bir bölümü hariç, diğer
bölgeleri bitki örtüsü bakımından oldukça fakirdir.
Ülkenin büyük bir bölümünü oluşturan Suriye Çölü,
bitki örtüsü bakımından çok fakir bölgeleri teşkil
eder. Kısacası; Türkiye'nin zengin orman rezervleri
varken, Suriye bu kaynaklardan yoksundur.
Akarsular ve göller bakımından Türkiye, bölge
ülkeleri arasında en zenginidir. Başlıca önemli
akarsularını; Fırat, Dicle, Kızılırmak, Yeşilırmak,
Çoruh, Sakarya, Büyük Menderes, Küçük Menderes,
Gediz, Susurluk, Seyhan, Ceyhan ve Göksu oluşturur.
Bu akarsular üzerinde birçok baraj yapılmıştır.
Fırat nehri üzerinde kurulan Atatürk (817 Km2.)
ve Keban (675 Km2.) baraj gölleri, Van
(3713 Km2.) ve Tuz (1500 Km2.)
gölünden sonra üçüncü ve dördüncü sırada yeralırlar.
Van, Tuz, Beyşehir (656 Km2.), Eğirdir
(486 Km2.), İznik (298 Km2.),
Burdur (200 Km2.), Manyas, Acıgöl, Ulubat,
Çıldır ve Hazar başlıca doğal göllerdir.
Fırat nehri, Türkiye topraklarını terkettikten
sonra, Suriye topraklarına girer. Nehir, Suriye
toprakları içersinde kuzey-batı-güneydoğu
doğrultusunda akar. Ebu Kemal şehri yakınlarında,
ülke topraklarını terkederek, Irak topraklarına
girer. Suriye'de, nehir üzerinde Tebke Barajı
bulunmaktadır. Öte yandan, Lübnan toprakları içinden
kaynağını alan Asi ırmağı, Suriye'nin batısında
güney-kuzey doğruytusunda akarak, kuzeyde Türkiye
topraklarına girer. Amik Ovası'nı sulayarak
Akdeniz'e dökülür. Dolaysıyla, akarsular bakımından
Türkiye ve Suriye birbirine bağlantılıdır.
Tarih İçinde Türkiye ve Suriye
Coğrafî anlamda mekân adı olarak "Türkiye" kelimesi,
ilk defa Bizans kaynaklarında kullanılmıştır,
ö.yüzyılda, Bizanslılar; Orta Asya'ya "Türkiye"
adını vermişlerdir. Büyük Türk göçleriyle birlikte,
Türkiye sınırları hayli genişlemiştir. 10. yüzyıla
gelindiğinde, İdil (Volga) ırmağından Orta Asya'ya
kadar olan geniş topraklar, Türklerin yaşadığı
bölgeler olmuş-tur.Bu nedenle bu bölgeler de,
Türkiye sınırları içine alınmıştır. İdil (Volga)
ırmağının batısında kalan bölüme "Batı Türkiye";
doğusunda kalan tapraklara da "Doğu Türkiye"
denilmiştir. 13. yüzyılda Mısır ve Suriye
topraklarında Türk Devleti kurulunca , Türkiye
sınırları içine Mısır ve Suriye de ilave edilmiştir.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra, Anadolu Yarımadası
da Türkiye sınırları içine girmeye başlamıştır. Ve
nihayet Selçuklu ve "Osmanlı İmparatorlukları
zamanlarında, Türkiye sınırları hayli
genişlemiştir. 20. yüzyıl başlarında, Birinci Dünya
Savaşı sonunda, Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu
yarımadası toprakları üzerinde yeni bir Türk devleti
kurulmuş; ve adına "Türkiye Cumhuriyeti" denmiştir.
Üç kıtanın buluştuğu bir noktada yeralması nedeniyle
Suriye'nin yaklaşık M.O 2500 yılından beri çok
önemli stratejik bir konumu olmuştur. Değişik
yönetimlerden sonra M.S. 630Tarda Müslümanların
eline geçti. 1401'de bölge şehirleri, Moğollar
tarafından yağma edildi ve 1516'dan sonra 400 yıl
boyunca Osmanlı yönetiminde kaldı. Birinci Dünya
Sava-şı'ndan sonra,Nisan 1920'de, San Remo
konferansında, Fransız Milletler Topluluğu'nun
mandasına (A Tipi Mandalık) girdi. 1941'de ülkede
cumhuriyet ilan edildi. 1944 yılında da tam
bağımsızlığına kavuştu. Fransa'nın ülkeden
çekilmesiyle birlikte darbeler dönemi başladı ve 20
yılda tam 6 büyük darbe geçirdi. 1958-61 arasında,
kısa bir süre için Birleşik Arap Cumhuriyeti içinde,
Mısır ile birleşti. 1963'de tek siyasal parti olan
Baas Partisi yönetimi ele geçirdi. En son darbeyi
yapan Albay Salih el-Cedid (1966), 1970'de devlet
başkanlığını Hafız Esed'e devretti. 1970'en bugüne
24 yıldır , ülkeyi Esed yönetmektedir. 1967
Arap-İsrail savaşında, Suriye İsrail'e gereken önemi
vermediğinden stratejik değeri olan Golan
tepelerini kaybetti. 1975-76 Suriye-Lübnan Savaşı
diğer Arap ülkelerini Suri-ye'den uzaklaştırdı.
Ülke, 12 Mart 1973 tarihli anayasa ile
yönetilmektedir. Yönetim, nüfusun % 11'ini oluşturan
Nusayrîlerin elindedir. Yönetimde açıkça sosyalist
Baas Partisi'nin etkinliği görülür. 1973 anayasasına
göre ana gücü başkanın elinde bulundurduğu 186 üyeli
bir halk meclisi vardır. Silahlı kuvvetler,
istihbarat, eğitim ve birçok devlet kuruluşunda,
Nusayrîler görev yapmaktadırlar. Parlemanto, Baas
Partisi'nin güdümündedir. Daha doğrusu Suriye
denilince akla; "Nusayrîler-Baas Partisi-Esed"
üçgeni gelir. Ülke'de resmi din islamiyet ve hristiy
anlık, resmi dil ise Arapça'dır.
Tarih içinde, Anadolu ile Suriye arasında sıkı
ilişkilerin olduğu görülür. Hititlilerin Suriye ve
Mısır halkları ile ilişkilerinin olduğu kaydedilir.
Şam-Halep-Konya-İstanbul hattı, aynı zamanda önemli
bir kültür alışveriş hattını oluşturmuştur.
Türkler'in Suriye topraklarına ilk kez yerleşmeleri,
1243 tarihinde olmuştur. Anadolu selçuklu Ordusu,
1243 tarihinde Kösedağ savaşında Moğollara
yenilince, Anadolu Türkmen boyları, Memlûk
Sultanlığına bağlı Suriye'ye göçederek
yerleşmişlerdir. Daha sonra Sultan Baybars
zamanında, 40.000 kişilik Türkmen topluluğu Halep
bölgesine gelerek yerleşmişlerdir. Yavuz Sultan
Selim'in 1516'da gerçekleştirdiği Mısır Sefe-ri'nin
ardından , tüm Suriye toprakları, Osmanlı
Hakimiyetine girmiştir. Sözkonusu bu hakimiyet 1918
yılına kadar, tam 402 yıl boyunca devam
etmiştir.Yani yakın tarihin büyük bir bölümünde,
Suriye bir Türk Yurdu olmuştur.
Nüfus Dengeleri Bakımından
Suriye ve Türkiye
Türkiye, nüfus bakımından hızla artan bir ülkedir.
1927 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, ülkede
13,6 milyon insan yaşamaktayken, 1990'da bu nüfus
56,4 milyona yükselmiştir. Matematik nüfus
yoğunluğu 1990'da Km2.ye 73 kişi
düşmektedir. Yine 1990 sayımına göre nüfusunun %
47'sini 0-19 yaş grubu yani çocuk nüfus
oluşturmaktadır. % 21'ini 20-34, % 27'sini 35-64 ve
% 5'ini ise 65 ve daha yukarısı yaştakiler teşkil
eder. Diğer bir ifadeyle ülkenin % 68'i çocuk ve
gençlerden meydana gelir. Ülke toplam nüfusunun
(1990), % 41'i kır, % 59'u şehir yerleşmelerinde
yaşamaktadır. Türkiye'nin en büyük şehri İstanbul'un
nüfusu 7 milyona yaklaşmıştır. İstanbul aynı zamanda
Türk Dünyası'nın en kalabalık şehridir. Avrupa ile
Asya'nın birleştiği dar bir boğazın her iki
yakasında kurulmuş olan İstanbul, aynı zamanda
kıtalararası bir şehirdir. Başkent Ankara ise,
ülkenin ikinci kalabalık şehridir (2,5 milyon).
Türkiye'nin eğitim ve öğretim durumu yıl geçtikçe
iyileşmektedir. Nüfus arttıkça okul sayısı hızlı
bir şekilde artış göstermektedir. Buna rağmen okulu
ya da öğretmeni olmayan köy bulunmaktadır. 1989 - 90
öğretim yılında, 51.170 adet ilkokul, 7.185 adet
ortaokul, 2.542 adet meslek ve Öğretmen Lisesi ve
387 adet yüksek okul vardı. Aynı yılda yaklaşık 6,8
milyon ilkokul, 2,8 milyon ortaokul, 830 bin meslek
ve 644 bin ise yüksek öğretimde olmak üzere toplam
öğrenci sayısı 11,1 milyonu buluyordu, öğretmen
sayısı ise 415.925 idi. Diğer bir ifadeyle ülke
nüfusunun %20'ye yakını eğitim ve öğretim
görmektedir. Kuşkusuz bu durum, ülkenin çok genç bir
nüfus yapısı olduğunu gösterir.
Türkiye'de kır yerleşmelerinden geçici yerleşme
şekilleri oldukça fazladır. Bunlardan bazıları;
Yayla, Kom, Oba, Mezra, Pey, Banı, Bağ ve bahçe
evleridir. Mahalle en küçük idari birimdir. Ülkede,
36 bini aşkın köy yerleşmesi vardır. İl yönetimi
bakımından 76 il'e ayrılmıştır. İzmir, Adana, Bursa,
Konya, Eskişehir, Samsun, Trabzon, Diyarbakır,
Erzurum diğer önemli şehirlerdir.
Suriye'nin nüfusu 1976'da 7.585.000 dolayında iken,
1990'da 12.116.000'e ulaşmıştır. Önemli kentleri;
başkent Şam (1.361.000), Halep (1.308.000), Humus
(464.000), Laz-kiye (258.000) ve Hama (214.000)'dır.
Bugün yaklaşık olarak 12,2 milyon kişi olan nüfusun
yarısı şehirlerde oturmaktadır. Halkın eğitim
seviyesi ise, oldukça düşüktür. Okuma-yazma
bilmeyenlerin oranı % 32'yi aşmaktadır. Ülkede,
Ermeniler'den başka diğer azınlıklara okul açma
yasağının uygulanması, azınlıkların eğitimden
faydalanmasını engel teşkil etmektedir.
Başkent Şam'ın asıl adı Dımaşk (lâtince Damas)'dır.
Şam'ın nüfusu 1899 yılında bile 150.000'i aştığı
bilinmektedir. Bugün ise, nüfusu 1.3 milyonu
aşmaktadır.
13.Yüzyılda Türkistan ve Horasan'dan gelen
Türkmenler tarafından kurulan Halep, lö.yüzyılda
Ortadoğu'nun en önemli ticaret merkeziydi. Halep'in
nüfusu bugün de hızla artmaktadır.
Hama şehri ise, bağ ve bahçeleriyle ünlüdür.Yine
17.yüzyılda, Asi nehrinin kenarında mevcut olan
3.000'den ziyade sulama dolaplarından (Arapça adı;
Naure), bugün için 32 tanesi çalışmakta ve Hama
şehrinin simgesini oluşturmaktadır. Ancak Şubat
1982'deki Sindirme Harekatı sırasında , Hama
şehrinin dörtte biri tamamen yıkılmıştır.
Suriye'de yaşayan toplam nüfusun % 89'unu Araplar
oluşturmaktadır. Bunu % 6 ile Kürtler izler.
Ermeniler % 2, Türkler ise % 1 nisbetindedir. Dinî
yapı ise oldukça farklıdır. Sünnî Müslümanların
oranı % 75 dolayındadır. % 77'ini Nusayrîler, %
10'unu hristiy anlar ve % J'ünü Dürzi Ismailîler
oluşturur.
Nüfus dengeleri bakımından iki ülke
karşılaştırıldığında, Türkiye'nin Suriye'den kat kat
büyük ve etkili olduğu görülür. Herşeyden önce
toplam nüfus miktarları karşılaştırılırsa,
Türkiye'nin nüfusu, Suriye nüfusunun yaklaşık 5
katıdır. Eğitim, sağlık, şehirleşme bakımından,
Türkiye; Suriye'den çok yüksek düzeydedir.Dini yapı
bakımından iki ülke birbirine çok benzerlik
göstermektedir.
Hama Katliamı
Aşık karalı mısın, candan yaralı mısın, Nedir
sendeki bu hal, yoksa Hama'11 mısın?
Diye, savaş türkülerine konu olan Hama Katliâmı,
asrın katliâmı olarak bilinir ve bugünkü Suriye
Yönetimi'nin kendi insanına uyguladığı ve gururla
andığı insanlık dışı bir kuşatma harekâtıdır.
Toplam 70.000 kişinin şehit edildiği Hama Katliâmı,
tam üç kez tekrarlanmış (Nisan 1980, Nisan 1981,
Şubat 1982) ve en son yapılan katliâm 2 Şubat
1982'de başlamış ve tam 27 gün sürmüştür. Toplam
248 füze rampası, hafif ve ağır silahlarla
donatılmış 25.000 askerle harekat yapılmıştır.
Diri diri toprağa gömme, bağırsakları parça parça
oluncaya kadar pompa ile karnını şişirme, aletlerle
kafanın sıkıştırılarak parçalama, tanklarla ezme,
köpeklere parçalatma, aile fertlerinin önünde kadın
ve kızların ırzına geçme, aile reislerini
çocuklarının önünde öldürme ve daha nice nice akla
hayale gelmedik işkencelerin yapıldığı Hama
Katliamı, Suriye'nin tarihine silinmeyecek derecede
yazılmış bir kara lekedir. İşte bu kara lekenin
hesabını mutlaka zamanın Suriye yönetimi er geç
verecektir. Bunu, âmâ bir Hama'lı şöyle
haykırmaktadır; "Zalim Esad Merih' e çıksa,
denizlerin dibine girse, taşların kovuğuna gizlense
Allah'ın izniyle zulmen katledilen onurlu
mücahitlerin intikamını mutlaka alacağız. Allah
büyüktür."
Ekonomik Dengeler Bakımından
Türkiye ve Suriye
Türkiye'nin temel iktisadi yapısını tarım ve
hayvancılık oluşturur. Ülke topraklarının %
36.2'sini Ekili-dikili alanlar, % 11.2'sini çayır ve
meralar, % 26.2'sini ise ormanlar teşkil eder. Her
yıl ortalama 17-20 milyon ton buğday üretilir. Konya
ovası, aynı zamanda bir tahıl ambarıdır. Bağdaydan
sonra üretimi yapılan tahıl, arpadır. Pamuk (616.000
ton), Tütün (243.000 ton), Fındık (320.000 ton),
Zeytin (720.000 ton), Üzüm ve İncir önemli tarımsal
ihraç ürünleridir.İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da
koyun, Doğu Anadolu'da sığır yetiştiriciliği
önemlidir. Özellikle son yıllarda Ege ve Marmara
bölgelerinde besi hayvancılığı önem kazanmaktadır.
1992 yılı itibariyle ülkede; 40,4 milyon baş koyun,
12 milyon baş sığır beslenmektedir.
Türkiye'de tarım arazisinin yüzölçümü 27,6 milyon
hektar kadardır. Bunun 13,5 milyon hektarında
suJamalı tarım yapmak mümkündür. Ancak sulanabilen
mevcut arazi miktarı ise 5,3 milyon hektar
dolayındadır.
Kuraklık,
dış yatırımların azlığı ve askeri harcamaların
fazlalığı gibi nedenler, tarım ve hayvancılığa
dayalı Suriye ekonomisinin gelişmesine engel
oluştururlar. Ülke halkı yeterli ekilebilir alana
sahiptir ve nüfusun yaklaşık % 65'inin geçimi
toprağa bağhdır.Buğday, arpa gibi tahıllar (17.500
ton), pamuk, şekerpancarı ve tütün gibi sanayi
bitkileri üretilir. Koyun (14 milyon baş), keçi (1
milyon baş) sığır (756.000 baş) yetiştirilir. Tarım
1973'de hizmete açılan ve 240.000 hektar arazinin
sulanması planlanan Fırat Projesi sayesinde bir kat
daha canlılık kazanmıştır. Ancak yine de, ülke
topraklarının % 60'ını çöller oluşturur.
Tarım ve hayvancılık bakımından
karşılaştırıldığında, Türkiye'nin Suriye'ye göre
önemli bir potansiyeli olduğu anlaşılır. Mesela
Türkiye'nin 17-20 milyon ton buğday üretimine
karşılık, Suriye'nin toplam tahıl üretimi ancak 17
bin ton kadardır. Türkiye, Suriye'nin 4 katı fazla
koyun, 15 katı sığır varlığı bulunmaktadır. Bu
üstünlük, diğer tüm tarım ürünlerinde gözlenir.
Türkiye'nin tarım ve hayvancılıktan sonra en önemli
diğer gelir kaynaklarını, madencilik, sanayi ve
turizm oluşturmaktadır. Önemli madenleri, Bor(l,2
milyon ton), krom(l,4 milyon ton), demir(4,4 milyon
ton), bakır(3,8 milyon ton), taşkömü-rü(2,7 milyon
ton), Linyit(44 milyon ton) ve kükürt'dür. Petrol
üretimi azdır. Ancak büyük oranda beyaz kömür (hidro-elekt-rik)
rezervine sahiptir. Demir-çelik, besin, dokuma,
giyim, maden, otomobil ve petro-kimya sanayi
kolları gelişmiştir. İç tarafını çevreleyen
denizler, dağlar, akarsu ve göller ile zengin
tarihi ve kültürel zenginlikleriyle Türkiye, adeta
bir turizm cennetidir. Ülkeye ziyaret eden turist
sayısı yıl geçtikçe artmaktadır.
Suriye'nin en önemli yeraltı kaynağı petrol ve doğal
gazdır. Yatakların çoğu, kuzeydoğuda Irak sınırı
yakınındadır. Ayrıca fosfat, demir, asfaltit gibi
madenlerin de yer aldığı Suriye'de özellikle diğer
Arap ülkelerinden sağlanan yardımla, tekstil,
çimento, şeker ve konserve sanayi gelişmiştir.
Türkiye, Suriye'ye göre daha çok sanayileşmiş bir
ülkedir. Bunda, ülkenin sahip olduğu kaynaklar ve
planlı bir kalkınmanın uygulanmasıdır.
Türkiye'de sulama sorununu çözümlemek için, 1955
yılından bugüne baraj yapımına hız verilmiş ve 90'ı
aşkın baraj inşa edilmiştir.
Ülke'de, kısa adı G.A.P. olarak bilinen ve Güneydoğu
Anadolu Projesi anlamına gelen entegre proje
tamamlandığında, 27 milyar Kwh. tutarında elektrik
enerjisi üretebileceği hesaplanmıştır.
Yatırımlarına 1976'da başlanan ve 2006 yılında
bitirebileceği varsayılan bu proje ile, 15 baraj ve
18 hidrolik santral yapımı gerçekleştirilecektir.
Ayrıca toplam 7,5 milyon hektar arazi daha sulamah
tarıma açılacaktır.
Ticari Dengeler Bakımından
Türkiye ve Suriye
Türkiye'de karayolu, demiryolu, denizyolu ve
havayolu taşımacılığı oldukça gelişmiştir. Ülke içi
ve kıtalararasındaki gelişmiş bir ulaşım ağı
sayesinde, dış ticaret hacmi yıl geçtikçe
artmaktadır. Gıda, dokuma, giyim, maden ürünleri
satarken, makine, elektronik eşya, ulaşım araçları
gibi mamul maddeler ile petrol alır. Ülkenin, diğer
Türk Dünyası ülkeleriyle ticari ilişkisi, son
yıllarda hızlı bir şekilde gelişmektedir.
Dışsatım maddeleri içinde pamuk birinci sırayı,
tahıl ikinci sırayı alır. Ülkenin ticari ilişkisi
daha ziyade; İtalya, Sovyet Rusya, Japonya, A.B.D ve
Fransa iledir.
Suriye toplam ithalatının % 6'sini Türkiye ile
gerçekleştir-mesiyle birlikte ihracatı pek önemli
değildir. Komşu iki ülke olmasına rağmen, ticaret
pek gelişmiş değildir. Bunda da, iki ülke arasında
yaşanan gerginlikler büyük rol oynamaktadır.
Hatay Sorunu
Aslında bugün için Hatay Sorunu diye bir sorun yok.
Çünkü bu sorun tarihte halledilmiş. Çünkü bu sorun,
dünya gündemini, 1. Dünya Savaşı'nm sonlarından 1939
yılları arasında meşgul etmiş. Kuşkusuz bunun da
baş sebebi, Hatay ili'nin İskenderun gibi Doğu
Akdeniz'e açılan önemli bir li-maninin olması. Musul
petrolllerini boru hattı ile, Akdeniz, Atlas ve
Avrupa ülkelerine ulaştıran en kestirme yol
güzergahının başlangıç noktasını İskenderun Limanı
oluşturuyor. İşte bu öneminden ötürü, Hatay bölgesi;
Fransa ile İngiltere arasında sürekli çekişme konusu
olmuş.
İngiltere, bölgedeki nüfuzunu artırmak için 1916
yılı Sykes-Picot görüşmelerinde, Mekke Şerifi Şeyh
Hüseyin'in oğlu Faysal'a büyük destek sağlar.
Faysal, 1918 yılının Ekim ayında Halep'i, Aralık
ayında ise Antakya yönetimini ele geçirir. Ancak
hemen ardından (Aralık 1918) Fransız askerleri,
iskenderun ve Antakya havalisini işgal ederler. 20
Ekim 1921'de, Ankara Antlaşması ile, bölgede kısmen
özerk İskenderun Sancağı kurulur. Daha sonra, 29
Mayıs 1937'de, Hatay Cumhuriyeti kurulur ve
Cumhuriyetin Bayrağı Türk bayrağının benzeridir.
Tek farklılık bayrağın üzerindeki yıldızın içinin
rengi kırmızıdır. Hatay halkının isteği ile, 7
Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı yasa ile, Hatay ;
Türkiye'ye bağlanır ve bir il oluşturulur.
O tarihten bugüne, Hatay; Türkiye Cumhuriyeti'nin
bir ili olmuştur.Yaklaşık 5402 km2.lik
bir yüzölçüme sahip olan bu ilimizin, bugün 1
milyondan fazla nüfusu bulunmaktadır. Öte yandan,
Hatay; önemli sanayi merkezlerimizden biri olan
İskenderun ile Amik Ovası gibi tarımsal değeri
yüksek bir ovaya da sahiptir. Osmanlı dönemi de
dahil edilirse, Hatay; yaklaşık olarak 500 yıllık
bir Türk toprağıdır.
Suriye toprakları ise, 1918 yılında Osmanlı
egemenliğinden çıktıktan sonra, Nisan 1920'deki San
Remo konferansında, "A TİPİ MANDA" kimliği altında ,
Fransa'ya bağlanıveriyor ve bu mandalık 1946 yılına
kadar, 26 yıl devam ediyor. Yani, Hatay'ın il olarak
Türkiye'ye bağlandığı tarihlerde, bağımsız bir
Suriye devleti bile yok. Ancak, Suriye; Hatay
bölgesi üzerinde sürekli hak iddia etmekte ve bunu
her fırsatta gündeme getirmektedir. Hatta Suriye,
okullarında okutulan Coğrafya kitaplarında ve
haritalarında, Hatay; Suriye'nin bir ili olarak
gösterilmektedir. Bu tarihi yanılgıyı, çoğu
müslüman Arap ülkelerinin kitap ve atlaslarında da
görmek mümkündür.
Türkiye Suriye Su Sorunu
Türkiye, Güneydoğu Anadalu Projesi'ni başlamasıyla
birlikte ortaya atılan bu sorun, gerçek dışıdır.
Suriye, Hatay Soru-nu'nda olduğu gibi, dereyi
görmeden paçayı sıvamıştır. Dünya 1994
İstatistiklerine göre, kişi başına düşen yıllık su
miktarının Türkiye'de 3.000 m3.iken, Suriye'de 3.500
m3.'ü geçmesi, hangi ülkenin su ihtiyacı olduğunun
bir açık göstergesidir. Buna rağmen, Türkiye,
Suriye'ye Küçük Su Projesi ile, Seyhan ve Ceyhan
nehirlerinin sularını Suriye topraklarına akıtmayı
planlamaktadır. Böyle bir projeye karşı, Suriye'nin
tutumunun gayet dostane olması gerekirdi.
Yine Türkiye Güneydoğu Anadolu Projesi çerçevesinde,
Fırat'dan Suriye topraklarına yetecek derecede su
vermeyi taahhüt etmektedir. Bunun aksine Suriye,
Amik Ovası'nı sulayan Asi ırmağının sularını her yaz
mevsimi kesmekte ve tarımsal üretimi sekteye
uğratmaktadır. Türkiye, bu olayı nota ile
çözümlemeye çalışmaktaysa da, her yıl Suriye bu
tutumunu devam ettirmektedir.
Askeri Güçler Bakımından Türkiye
ve Suriye
Türkiye'nin (1990), toplam 647.000 askerî personeli
vardır. Bu gücün % 81'1'i kara, % 8,5'u deniz ve %
10,4'ü hava ordusuna ayrılmıştır Askerî harcamaların
Gayri Safî Millî Ha-sıla'daki payı (1988), % 3,9
olup, dünya ortalamalarının (% 5,0) altındadır.
Suriye'nin ise (1989), toplam 404.000 askerî
personeli bulunmaktadır. Bu gücün % 74,3'ü kara, %
1,0'i deniz, % 24,7'si hava ordusunda görev
yapmaktadır. Askerî harcamaların Gayri Safî Millî
Hasıla'daki payı (1987), % 11,9 olup, dünya
ortalamalarının (%5,4) hayli üstündedir.
Türkiye, Askerî alanda yapmış olduğu harcamalar,
dünya ortalamalarının altında olmasına rağmen,
Savunma Sanayi'sini kısmen kurmuştur. Suriye ise,
askeri silah ve mühimmatının tamamını dışarıdan
satın almaktadır.Özellikle 1990'lı yıllara kadar,
savunma alanındaki tüm alımlarını Sovyet Rusya'dan
satın almış ve mevcut gelirin büyük bir bölümünü
silah alımına ayırmıştır. Bu nedenle, Suriye insanı
bugün büyük bir ekonomik kriz içindedir.
Askerî güçler dengesi bakımından Türkiye, suriye ile
kıyaslanamayacak kadar üstündür. Herşeyden evvel
savunma sanayisini kısmen de olsa kurmuş olması,
herhangi bir savaş anında silah altına alabileceği
asker sayısının Suriye'den kat kat üstün olması,
Suriye'nin Türkiye'ye karşı bir tehdit unsuru
olmasını ortadan kaldırmaktadır. Ancak tüm bu
gerçeklere rağmen, Suriye Yönetimi, sürekli dev
aynasında görmektedir. Burada Suriye Yönetimi'ne, şu
atasözünü hatırlamakta fayda vardır; "Halep ordaysa,
arşın buradadır. Atla da boyunu görelim."
Sonuç
Suriye'nin yakın geçmişten bugüne, Türkiye'ye karşı
izlediği tutum gözden geçirilirse, hiç de dostane
davranmadığı gözlenir. Özellikle, Suriye'nin
Güneydoğu'da cereyan eden Terör odaklarını destekler
bir tavır sergilemesi, hiç hoş karşılanacak bir
tutum değildir.
- Suriye Devlet Başkanı, burada Şerif Hüseyin ve
oğlu Faysal'a vaadedilen toprakların (ki vaad edilen
ve Türkiye sınırları içinde kalan topraklar, Türkiye
yüzölçümünün % 10'unu, yani 90.000 km2.lik
bir alanı kapsar) peşine düşmüş gibidir. Oysa,
kendinin ve tüm Suriye halkının yaşadığı tüm Suriye
topraklarının, dört yüz yıldan fazla Osmanlı Türk
hakimiyeti altında kaldığını hatırına bile
getirmez. Suriye yöneticileri, İngilizler ile
dostluk kurmaya çalışan Şerif Hüseyin'in oğlu
Faysal'm Suriye topraklarından kovuluş hikâyesi ile
Suriye'nin Osmanlı idaresi altındaki günlerinin
hatıralarını içeren Tarih kitaplarını iyi
okumalıdır. Belki o zaman, gerçek dostun kim
olduğunu, iş işten geçmeden anlama fırsatı bulurlar.
İşte o zaman, belki Hatay ve Su sorunlarının yapay,
dayanaksız ve gereksiz olduğunu anlarlar ve
terörizmi desteklemekten vazgeçerler. Bugünün Esad
Yönetimi, her ne kadar, Türkiye'yi bir düşman gibi
görmektey-se de, müslüman Suriye halkı, Türkiye'yi
ve Türk kardeşlerini sevmektedirler. Esad'in
zulmünden kurtulmak için, adeta bir kurtarıcı
beklemektedirler. Dileğimiz bu gerçeği, mevcut
Suriye yönetiminin iş işten geçmeden anlaması ve
Türkiye'ye karşı dostane ilişkilere girişmesidir.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|