|
Türkiye, Tarım Ülkesi mi?
Türkiye, dünya üzerinde yeralan ülkelerden sadece
biri. Konum olarak, eski kara kütlelelerinin
(Asya-Avrupa-Afrika) kesişme noktasında yeralıyor.
Yüzölçümü ise 814.578 km2.yi buluyor. Bu topraklar
üzerinde, 1990 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre;
56,5 milyon nüfus yaşamaktaydı. Bugünkü verilere
göre, toplam nüfusun 65 milyonu aştığı
belirtilmektedir. Yine 1990 sayımlarına göre, toplam
nüfusun 24 milyonu, toplam sayısı 35.239'u bulan
köy yerleşmelerinde yaşıyordu.
Yine tahmini rakamlara göre, ülkemizde 1990
sayımlarına göre; 23.1 milyon kişi tarımla
uğraşmakta ve ülkenin toplam tarım arazisi ise
280.000 km2.yi buluyordu. Böylelikle tarımsal nüfus
yoğunluğumuz 83 kişi kadardı. Tarımsal yoğunluğun
Çin'de 500, Hindistan'da 250, Hollanda'da 110,
İtalya'da 130, komşumuz Yunanistan'da 120 olduğu
hatırlanırsa, ülkemizin tarımsal nüfus yoğunluğunun
henüz doyma noktasına ulaşmadığı görülmektedir.
Ote yandan ülkemizde 1927 sayımlarına göre toplam
çalışan nüfusun % 90'ı tarım sektöründe
çalışmaktayken, 1990'da oran % 50'ye düşmüştür. Bu
düşüş, çalışan nüfusun daha ziyade hizmetler ve
sanayi sektörüne kaymasıyla açıklanabilir. Nitekim
1927'de çalışan nüfusun % 6'sı Sanayi, % 5'i
hizmetler sektöründe çalışmaktayken, 1990'da % 14'ü
sanayi, % 36'sı hizmetler sektöründedir. Bu yükseliş
kuşkusuz hızlı bir şehirleşmenin sonucudur. 1927
yılında toplam şehirsel nüfusun oranı % 24'ü
civarındayken, bu oran 1990'da % 60'a ulaşmıştır.
Türkiye'nin tarım arazisi, 1950'li yıllarda 154.470
km2 en, çeşitli yollardan tarım
arazilerindeki iyileştirme sonucunda, 1990'da
280.000 km2.yi bulmuştur. Ancak hızlı
nüfus artışı ve bu nüfus artışının ihtiyaç duyduğu
yerleşim alanı temini sonucunda da, heryıl ortalama
olarak 250.000 hektar tarım arazisi yok olmaktadır.
Bütün bu değerlerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye;
bir çok sorunları ile birlikte, bir tarım ülkesidir.
Gerçekten tarımında anlaşılmaz ve oldukça girift
olan sorunları vardır. Bunların başında; parsel
büyüklüğünün gittikçe azalması, tarımsal
ürünlerdeki verim düşüklüğü, gübreleme, ıslah,
ilaçlama, pazarlama gibi çok çeşitli organizasyon
eksikliği gelir.
Ülkemizde, tarım alanlarının miras yolu ile intikali
sözkonusudur. Bir ailenin büyüğü vefat edince,
mevcut tarım arazisi, miras yolu ile tüm mirasçılar
arasında eşit olarak bölünür. Özellikle, yerleşme
birimine yakın olan parsellerin değerli oluşu ve bu
parsellerden her mirasçının hak istemesi, sonucu
mevcut arazi parçalara ayrılmaktadır. Nesilden
nesile, parçalana parça-lana artık, yerleşme
birimlerimizin yakın çevresinde, bir evlek (250 m2)
ve hatta evlekten daha küçük parseller
bulunmaktadır. Sözkonusu bu parseller arasında,
mirasçılar arasında çıkan sınır sorunları
neticesinde, 1- 1,5 m. genişliğinde bir arazi sınır
olarak kabul edilmektedir. Tarım dışı bırakılan bu
sınır bölgeleri, tarımsal arazi toplamını ve verimi
oldukça olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun için
arazi toplulaştırması şarttır.
Tarımsal arazilerin kulllanımında, ülke genelinde
anlaşılması son derece güç bir çeşitlilik ve
farklılık göze çarpar. İşte bu çeşitlilik ve
farklılığı, ülke genelinde seyahat eden bir japon
heyetinin karşılaştığı olay çok güzel açıklar. Japon
heyeti, önce İç, doğu ve Güneydoğu bölgelerini
gezerler. Nadasa bırakılmış ve hatta tamamen tarım
dışı bırakılmış arazileri görünce hayrete düşerler
ve "Türkiye, çok geniş tarım arazisine sahip. Arazi
o kadar çok ki, yarısını boş bırakıyorlar." diye bir
sonuca varırlar. Neyse gezi güzergâhı Karadeniz
Bölgesi'ne geçer. Bayburt'tan Gümüşhane'ye ve oradan
Harşit vadisi boyunca Karadeniz sahiline inerler.
Gümüşhane'nin Harşit vadisi boyunca gezi ekibi, mola
verir. Mola sırasında karşıda cereyan eden bir olay
dikkatlerini çeker ve seyredilmeye koyulurlar. Olay
şöyledir; Harşit vadisi oldukça dik ve sarptır.
Gümüşhane'nin köylerinden birinde yaşayan bir
kadın, içine kocasını oturtduğu ip bağlı sepeti,
yardan aşağı salkıtır. 50 m. kadar sarkıtttıktan
sonra, kocası sepetin içinden çıkar ve uçurumun
kenarında bulunan avuçiçi kadar araziyi çapalamaya
başlar. Japon heyeti, rehberlerinden bu kişilerin ne
yaptıklarım öğrenmek isterler. Rehber; "Tarım
yapıyorlar" deyince, Japon heyet başkanı; "Hayret,
burası Türkiye değil mi? Türkiye çok garip bir
ülke? Türk İnsanı'nı anlamak oldukça güç. Bir
yanda, tarım dışı bırakılan araziler varken, öte
yanda ölüm pahasına da olsa, avuçiçi kadar araziyi
işlemeye çalışıyorlar. Böylesi, dünyanın hiçbir
ülkesinde görülmez." der. Gümüşhane yöresinde,
mizahi olarak anlatılan'bu olay, ülkemizin
tarımındaki çarpıklığı açıkça ortaya koyar.
İşte böyle, neyimiz düzgün ki... Herşeyimiz
kendimize özgü. Gariblikler, karmaşıklıklar ve
tezadlar ülkesi, Türkiye... Tarım sistemimiz,
herhangi bir Avrupa ülkesi ile kıyaslandığında,
insanın dudağı uçuklar. Buna rağmen, Türkiye;
tutturmuş ben Avrupalı'yım diye. Lafla peynir
gemisinin yürümeyeceğini ve Türkiye'nin Avrupalı
olamayıcağını, Avrupalılar anladılar amma,
içimizdekiler bu gerçeği bir türlü kavrayamadılar.
Aksini savunan varsa, hodri meydan. Türkiye'nin
sorunları miting meydanlarından anlaşılmaz. Sorunlar
köy köy dolaşılıp, yerinde yapılan anketlerle belli
olur.
Gerçekten, ülkeyi yönetenler, Türkiye'yi; Avrupa
standardına kavuşturmak istiyorlarsa, bol laf değil,
köklü icraatlar yapsınlar. Son olarak, tarım ülkesi
olan Türkiye'nin en önemli ihraç maddesi olan tarım
ürünlerinin Gümrük Birliği dışı bırakılması son
derece düşündürücü ve üzücüdür. Ancak biz yine de
tekrarlayalım. Ülkemiz kalkınma-sı için köklü icraat
alanlarından biri, kuşkusuz kırsal kalkınma ve
tarımsal modernizasyondur.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|