Türkiye-Avrupa
Birliği Ekonomik İlişkileri
ABSTRACT
In this article the development of the Turkish-European
Union economic reIatiofis with respect to the process of the
full membership is examined. it is found that, there is no
problem in the Turkish economy as far as Kopenhagen economic
criteria are concemed. However, there are serious problems in
the Turkish economy as far as the realization of Maastrich
criteria are concemed. it is found that the re are potential
economic benefıts of both sides that can be exploited since the
economies of Turkey and the European Union are complementary. In
order to realize this potential it is necessary to accelerate
the process of the full membership of Turkey. For this both
sides should take certain measures that are disscussed in the
article.
Giriş
Aralık-2002
tarihinde Kopenhagen'da toplanan Avrupa Birliği Konseyi
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerini
başlatma talebini Aralık 2004 tarihinde toplanacak Avrupa
Birliği Konseyi toplantısında ele almayı kararlaştırmıştır. Bu
karar Türkiye'nin tam üyelik sürecinin gecikmesine neden
olacaktır. Ancak Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tam üyelik
müzakerelerinin başlaması Türkiye-Avrupa Birliği ekonomik
ilişkilerinin gelişimi ile yakından bağlantılıdır. Bu nedenle
Türkiye-Avrupa Birliği ekonomik ilişkilerinin kapsamlı bir
biçimde analiz edilmesi gereklidir. Türkiye-Avrupa Birliği
ekonomik ilişkilerinin bugün geldiği noktayı irdeleyebilmemiz
için Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihi gelişimine
kısaca bakmamız faydalı olacaktır.
Avrupa
Ekonomik Topluluğu 1 Ocak 1958 tarihinde kurulmuştur. Türkiye
Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılabilmek için Temmuz 1959
tarihinde bu Toplulukla müzakerelere başlamıştır. Türkiye 12
Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile Avrupa
Birliği ile Türkiye'nin zaman içinde başaracağı ekonomik
gelişmeye bağlı olarak gerçekleştirilecek tam üyeliği amaçlayan
bir ortaklık ilişkisi kurmuştur. Ankara Anlaşması ile ilgili iki
hususun altının çizilmesi gereklidir. Birinci olarak Ankara
Anlaşmasının amacı Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna
Üye olmasıdır. İkinci olarak Türkiye'nin tam Üyeliğinin ne kadar
sürede gerçekleşeceği Türkiye'nin göstereceği ekonomik
performansa bağlı olacaktır. Türkiye'nin hızlı bir ekonomik
gelişme göstermesi ve böylece tam Üyelik sürecinin hızlanması
için, Avrupa Birliği, dayanışma ilkesi çerçevesinde gerekli mali
yardımları Türkiye'ye yapmayı Üstlenmiştir.
Türkiye'nin
tam üyeliğinin üç aşamada gerçekleşmesini öngören Ankara
Anlaşması 1 Ocak 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Hazırlık
dönemi olarak nitelendirilen birinci aşama 1964-1972 yıllarını
kapsamıştır. Bu dönemde Türk ekonomisinde istikrar içinde hızlı
bir ekonomik gelişme sağlanmıştır. Avrupa Ekonomik Topluluğu bu
dönemde Türkiye'ye öngörmen mali yardımları yapmış ve tarım
ürünlerinde Türkiye'nin Topluluğa ihracatını arttıracak bazı
önemli imkanlar sağlamıştır. Avrupa Ekonomik Topluluğunun
sağladığı bu imkanlar bu dönemde Türkiye'de hızlı bir ekonomik
büyümenin gerçekleşmesine önemli katkı yapmıştır.
Türkiye'nin
tam üyeliğinin sağlanmasındaki ikinci aşama Türkiye ile Avrupa
Birliği arasında gümrük birliğinin oluşturulması sürecidir.
Nitekim, Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında gümrük birliği
oluşturulmasını amaçlayan Katma Protokol Anlaşması i Ocak 1973
tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Gümrük
Birliği Oluşturulması Süreci
1 Ocak 1973
tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol Anlaşması Türkiye ile
Avrupa Topluluğu arasında gümrük birliğinin hangi sürede ve ne
şekilde gerçekleştirileceğini detaylı bir biçimde belirtmiştir.
Buna göre Avrupa Topluluğu tek taraflı olarak Türkiye'den ithal
ettiği sanayi mallarında ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük
vergilerini sıfırlamış ve bazı ürünler hariç kotaları
kaldırmıştır. Böylece Avrupa Topluluğu piyasası Türk
ihracatçılarına açılmış ve Avrupa Topluluğu Türkiye'ye
ihracatının gelişmesi ve böylece ekonomik büyümenin hızlanması
yönünden tek taraflı olarak önemli bir imkan sağlamıştır. Buna
karşılık, Katma Protokol Anlaşmasında Türkiye'nin 22 yıllık bir
dönem içinde Avrupa Topluluğundan ithal edeceği sanayi
mallarında ve işlenmiş tarım ürünlerinde kademeli olarak gümrük
vergilerini sıfırlaması ve kotaları kaldırması öngörülmüştür.
Katma Protokol Anlaşması ayrıca işgücü ve sermayenin serbest
dolaşımı, rekabet ve teşvik politikasını ve mali yardımları
düzenleyen çok önemli hükümleri kapsamaktadır. Nitekim, Katma
Protokol Anlaşması çerçevesinde Avrupa Topluluğu 1981 yılına
kadar Türkiye'ye taahhüt ettiği mali yardımları yapmıştır.
Türkiye Katma
Protokol Anlaşması ile Avrupa Topluluğuna taahhüt ettiği
yükümlülükleri yerine getirmekte ciddi zorlukla karşılaşmıştır.
Bunun temel nedeni Türk ekonomisinin uygulanan yetersiz ve
yanlış ekonomik politikalar nedeniyle giderek ekonomik krize
doğru sürüklenmesi olmuştur.
Bilindiği gibi
dünya ekonomisi 1974 yılında birinci petrol krizine girmiştir.
Petrol fiyatları bir anda dört misli artmış ve petrolün varil
fiyatı üç dolardan 12 dolara yükselmiştir. Türkiye bu gelişmeyi
göz önüne alarak para, maliye, döviz kuru ve teşvik
politikalarında gerekli düzenlemeleri yapamamıştır. Bunun
sonucunda Türk ekonomisinde enflasyon giderek hızlanmaya ve
döviz darboğazı ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye'nin bu
dönemde yaptığı diğer bir hata ithal ikamesine dayalı
sanayileşme politikasının giderek sınırlarına gelindiğini
zamanında algılayamamış olmasıdır. Bilindiği gibi Türkiye 1963
yılı başından itibaren beş yıllık kalkınma planlarını uygulamaya
koymaya başlaması ile ithal ikamesine dayalı bir sanayi
politikası izlemeye başlanmıştır. Bu politika başarılı olmuş ve
Türkiye'de sanayi sektörü hızlı bir gelişme göstermiştir. Ancak,
1975 yılına geldiğinde ithal ikamesine dayalı sanayileşmenin
sınırlarına gelinmiş ve sanayi sektöründe darboğazlar ortaya
çıkmaya başlamıştır. 1974 yılında ortaya çıkan petrol krizi bu
süreci hızlanmıştır. Buna rağmen Türkiye ihracata dönük bir
sanayi politikasına geçme eğilimini gösterememiştir. Bilindiği
gibi Türkiye ancak ekonomik krize girdikten sonra i 980 yılından
itibaren ihracata dönük sanayi politikası uygulamaya
başlamıştır.
Bütün bu
ekonomik gelişmelere bir de siyasi istikrarsızlığın eklenmesi
sonucunda Türkiye Katma Protokol Anlaşması çerçevesinde taahhüt
ettiği yükümlülükleri yerine getirmeye zorlanmaya başlamıştır.
Türkiye bu zorlukları aşacak iktisat politikalarını uygulamaya
koyma yerine tarihi bir hata yaparak 25 Mayıs 1978 tarihinde,
1979- 1983 yılları arasında Avrupa Topluluğuna olan
yükümlülüklerinin dondurulmasını talep etmiş ve 1979 yılının
başında Katma Protokol Anlaşmasında öngörülen Türkiye-Avrupa
Topluluğu ekonomik ilişkileri dondurulmuştur. Ecevit hükümetinin
yaptığı bu hatadan 4 Şubat 1980 tarihinde Demirel Hükümetinin
Katma Protokol Anlaşması yükümlülüklerinin dondurulması kararını
geri çekmesi ile dönülmüştür. Bilindiği gibi Türkiye
ekonomisinin içine düştüğü krizden çıkabilmesi için para,
maliye, döviz kuru ve yapısal düzenleme tedbirlerini kapsayan
bir istikrar programını 24 Ocak 1980 tarihinde uygulamaya
koymuştur. Bu çerçevede sanayi politikası değiştirilmiş ve ithal
ikamesine dayanan sanayi politikasından dışa açık ve ihracat
dayalı sanayi politikasına geçilmiştir. Bütün bu gelişmelere
bağlı olarak da Avrupa Topluluğu ile ekonomik ilişkilerin
dondurulması kararı kaldırılmıştır.Bu kararların uygulamaya
konması ile Türk ekonomisinde görülen düzelme ve gelişmeler
Türkiye'nin Avrupa Birliğine olan taahhütlerini kademeli olarak
yerine getirmesine imkan vermiştir.
Bu dönemde Türkiye'nin yaptığı diğer bir tarihi hata,
Yunanistan'ın Avrupa Topluluğuna tam üyelik için başvuru
yapmasına karşın Türkiye'nin Avrupa Komisyonu'nun istemine
rağmen tam üyelik için başvuruda bulunmaması olmuştur.
Türkiye'nin o dönemde tam üyelik için başvuruda bulunmasının
sonucu ne olabilirdi? Bu konuda kesin bir tahmin veya analizde
bulunmak pek mümkün değildir. Ancak, Türkiye'nin tam üyelik
başvurusu, Yunanistan ile birlikte ele alınacağı için
Yunanistan'ın tam üyelik sürecini ciddi bir biçimde
etkileyeceğini söyleyebiliriz. Bu gelişmenin Türkiye'ye belli
kazanımlar getireceğini kabul etmek doğru bir yaklaşım
olacaktır. Ancak, bu imkan tam üyelik başvurusu yapmadığı için
kaybedilmiştir.
Yunanistan'ın
1981 yılında Avrupa Topluluğuna tam üye olması Türkiye - Avrupa
Topluluğu ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Nitekim,
Avrupa Topluluğuna tam üye olan Yunanistan'ın olumsuz tutumu
nedeniyle Avrupa Topluluğu 1981 yılından itibaren Türkiye'ye
mali yardımda bulunmamıştır.
Türkiye'de
1980 yılı başından itibaren uygulamaya konan liberal dış ticaret
politikası, esnek döviz kuru politikası, giderek serbestleşen
kambiyo sistemi ve yapısal düzenleme tedbirleri Türk
ekonomisinde ciddi düzelme ve olumlu gelişmeler ortaya
çıkarmıştır. Ekonomik büyüme hızlanmış, enflasyon belli ölçüde
kontrol altına alınmış ve döviz dengesi büyük ölçüde
sağlanmıştır. Türkiye'nin alt yapı imkanları başta haberleşme ve
ulaştırma olmak üzere önemli ölçüde geliştirilmiştir. Türk
ekonomisinde ortaya çıkan bu olumlu gelişmeler Türkiye'nin Katma
Protokol Anlaşmasında üstlendiği yükümlülüklerini yerine
getirmesine imkan vermiştir. Böylece Türkiye Avrupa Topluluğu
ekonomik ilişkileri Ankara ve Katma Protokol anlaşmalarında
öngörüldüğü biçimde rayına oturmuş ve olumlu bir biçimde
gelişmeye başlamıştır. Türk ekonomisinin hızla dış rekabete
açılmasına karşın ihracatını geliştirmesi ve dış ödemeler
bilançosu dengesini sağlaması Türk ekonomisinin rekabet gücü
kazandığı ve Avrupa Topluluğu piyasalarında rekabet edebileceği
görüşünü kuvvetlendirmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda Türkiye
14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Topluluğuna tam üye olarak kabul
edilmesi için başvuruda bulunmuştur. Avrupa Topluluğu Komisyonu
Türkiye'nin tam üyelik talebini 2,5 yıl gibi uzun bir süre
incelemiş ve 18 Aralık 1989 tarihinde hazırladıkları raporu
açıklamışlardır. Rapor öne sürdüğü ekonomik ve politik
gerekçeler nedeniyle Türkiye'nin tam üye olamayacağı sonucunu
ortaya koymuştur. Avrupa Topluluğu Konseyi Avrupa Topluluğu
Komisyonunun hazırladığı bu raporu kabul ederek Türkiye ile tam
üyelik müzakerelerinin başlatılmaması kararını vermiştir.
Avrupa
Topluluğu Komisyonunun Türkiye'nin tam üyeliğe kabul edilmemesi
için öne sürdüğü ekonomik gerekçe bugün yaşanan gelişmelere ışık
tutacak niteliktedir.
Avrupa
Topluluğu Komisyonunun raporunda, Türkiye'nin tam üye olması
halinde Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Tarımsal Kalkınma
Fonu ve Avrupa Sosyal Fonu gibi yapısal fonlardan ve Avrupa
Topluluğu bütçesinden Türkiye'ye çok büyük miktarda finansman
kaynağı aktarılması gerekliliğinin ortaya çıkacağı belirtilerek,
bu miktarda mali kaynağın Avrupa Topluluğu tarafından Türkiye'ye
aktarılmasının pek mümkün olmadığı belirtilmektedir.
Bunun yanında raporda Türkiye'de makroekonomik
istikrarın sağlanamaması, Türkiye'nin tam üyeliğini olumsuz
yönde etkileyen bir ekonomik faktör olarak belirtilmektedir.
Türkiye'nin
Avrupa Topluluğu'na tam üye olması halinde Türkiye'ye
aktarılacak mali kaynaklarla ilgili olarak ilk kantitatif analiz
Londra'da bulunan Ekonomik Politika Araştırma Merkezi (The
Center for Economic Policy Research) tarafından 1990 yılı
verileri esas alınarak yapılmıştır(l). Bu araştırma sonuçlarına
göre eğer Türkiye 1990 yılında Avrupa Topluluğu'na tam üye
olsaydı Türkiye'ye 1990 yılında net olarak aktarılacak mali
kaynak 8 milyar 368 milyon Euro olacaktı. Avrupa Topluluğu bu
büyüklükte mali kaynağı Türkiye'ye aktarma eğiliminde olamadığı
için Türkiye'nin 1987 yılında yaptığı tam üyelik başvurusuna
olumlu bakmamış ve bu hususu temel ekonomik gerekçe olarak
göstermiştir.
Avrupa
Topluluğu Komisyonu 18 Aralık 1989 tarihli raporunda tam üyeliği
ret ettikten sonra Türkiye'nin Avrupa Topluluğu ile olan
ilişkilerinin Ankara ve Katma Protokol Anlaşmaları çerçevesinde
gümrük birliğinin oluşturulmasının gerçekleştirilmesi şeklinde
geliştirilmesini önermiştir. Lizbon'da 26-27 Haziran 1992
tarihinde toplanan Avrupa Birliği Konseyi bu öneriyi
yinelemiştir. Böylece Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük
birliğinin kurulması müzakereleri başlamıştır.
Türkiye ile
Avrupa Birliği Arasında Gümrük Birliğinin Kurulması
Türkiye ile
Avrupa Birliği arasında gümrük birliği kurulması müzakereleri
Ankara ve Katma Protokol anlaşmaları çerçevesinde yürütülmüş ve
6 Mart 1995 tarihinde Ortaklık Konseyince gümrük birliği kararı
imzalanmıştır. Bu anlaşma Avrupa Parlementosu tarafından
onaylandıktan sonra 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Burada
öncelikle belirtilmesi gereken husus gümrük birliğinin geniş bir
kapsama sahip olduğudur. Bunun temel nedeni Avrupa Birliğinde 1
Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi
anlaşmasına dayanılarak çıkartılan 282 adet yönetmelik ve
direktif ile 1992 yılından itibaren Tek Pazar kurulmuş
olmasıdır. Avrupa Birliğinin Tek Avrupa Senedi Anlaşması ile Tek
Pazar haline gelmesi Türkiye ile Avrupa Birliği arasında kurulan
gümrük birliğinin kapsamını genişletmiştir. Özellikle Türkiye,
gümrük birliği çerçevesinde Avrupa Birliğinin uyguladığı rekabet
politikasına bütünüyle uyum yapmak yükümlülüğünü üstlenmiştir.
Gümrük
birliğinin ekonomik etkilerini tartışmadan önce kapsamını kısaca
incelememiz faydalı olacaktır.
- Türkiye Avrupa Birliğinden ithal ettiği sanayi
ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük vergilerini,
fonları ve miktar kısıtlamalarını kaldırmıştır. Buna karşılık
gümrük birliğinin uygulamaya girmesi ile Avrupa Birliği"
Türkiye'ye uyguladığı bütün kotaları kaldırmıştır. Bu uygulama
Türkiye açısından Avrupa Birliğinin kota uyguladığı tekstil ve
konfeksiyon sanayii sektörü için çok önemli olmuştur.
- Türkiye gümrük birliği çerçevesinde Avrupa
Birliğinin ortak dış ticaret politikasını uygulamaktadır. Bu
çerçevede Türkiye üçüncü ülkelere Avrupa Birliği ortak gümrük
tarifesini tatbik etmektedir. Böylece Türkiye üçüncü ülkelere
uyguladığı ortalama koruma oranını % 18'den Avrupa Birliği
ortalama koruma oranı olan % 5'e çekmiştir.Bunun yanında Avrupa
Birliğinin serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkelerle
Türkiye’de serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Türkiye,
İsrail, Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Macaristan Slovakya, Çek
Cumhuriyeti, Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya ile serbest
ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Mısır, Tunus ve Fas gibi
ülkelerle müzakereler devam etmektedir.
- Türkiye gümrük birliği çerçevesinde Avrupa Birliği
ortak rekabet politikasını uygulamaktadır.
Bu çerçevede rekabetin korunması, tüketicinin
korunması, sanayi ve, fikri mülkiyet haklarının korunması ile
ilgili yasa ve yönetmelikler çıkartılmış ve teşvik sistemi
Avrupa Birliği teşvik sistemine uyumlandırılmıştır. Avrupa
Birliğinde beş temel amaçla teşvik verilmektedir.
Araştırma ve teknoloji geliştirmek için verilen
teşvikler Çevrenin korunması için verilen teşvikler
Sektörlerin yeniden yapılandırılması için verilen
teşvikler Bölgesel gelişmenin sağlanması amacı ile verilen
teşvikler
- Türkiye,
Avrupa Birliği ortak standartlar politikasını uygulamaktadır.
Türk sanayi ürünlerinin Avrupa Birliği Tek Pazarında teknik
engellerle karşılaşmaması için ortak standartlar politikasına
uyum yapılması gereklidir. Ortak standartlar politikası sanayi
ürünleri standartlarının belirlenmesini, test edilmesini ve
belgelendirilmesini kapsamaktadır. Firmaların sanayi ürünlerinin
test ve belgelendirme işlemlerini akredite edilmiş ve bu konuda
uzmanlaşmış kuruluşlara yaptırması gereklidir.
Avrupa Birliği
ortak standartlar politikası çerçevesinde gerekli yasalar ve
yönetmelikler çıkartılmış ve Türkiye Akreditasyon Kurumu
kurulmuştur. Teknik mevzuat uyumu ile ilgili yapılan
düzenlemelerden biri CE uygunluk işareti ile ilgili çıkartılan
yönetmeliktir. Bilindiği gibi CE işareti taşıyan bir ürün Avrupa
Birliğinde herhangi bir teknik engelle karşılaşmadan serbest
dolaşım imkanına sahiptir.
Gümrük
Birliğinin kapsamı ile ilgili bu açıklamalarımızdan sonra gümrük
birliğinin ekonomik etkilerini tartışmamız Türkiye Avrupa
Birliği ekonomik ilişkilerinin gelişiminin analizi yönünden
faydalı olacaktır.
Gümrük birliğinin temel statik etkisi ticaret
saptırıcı ve ticaret yaratıcı etkileridir. Gümrük birliğinin
kurulması ile Türkiye gümrük vergilerini ve fonları Avrupa
Birliğine üye ülkeler için kaldırdığı için ticaret saptırıcı ve
ticaret yaratıcı etkilerin Avrupa Birliği lehine olarak ortaya
çıkması beklenen bir gelişme olarak düşünülebilir. Acaba bu
etkiler beklenen şekilde ortaya çıkmış mıdır? İstatistiki
verilere baktığımızda 1996 yılında Türkiye'nin Avrupa
Birliğinden yaptığı ithalatın bir önceki yıla göre % 34,7
oranında arttığını görüyoruz. Avrupa Birliğinin Türkiye'nin
toplam ithalatındaki payı 1995 yılında % 47,2'den 1996 yılında %
52,9'a yükselmiştir. Bu veriler gümrük birliğinin ilk yılında
Avrupa Birliği lehine çok güçlü ticaret saptırıcı ve ticaret
yaratıcı etkilerin ortaya çıktığını göstermektedir. 1996 yılında
Türkiye'nin Avrupa Birliğine ihracatı % 3,6 oranında artmıştır.
Gümrük birliği ile Avrupa Birliğinin Türkiye'ye uyguladığı
kotaları kaldırması çok sınırlı bir ticaret yaratıcı etki ortaya
çıkarmıştır. 1996 yılından sonra Türkiye ile Avrupa Birliği
arasında dış ticaretin yani ithalatın ve ihracatın dengeli bir
biçimde arttığını görüyoruz.
Sonuç
Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik
sürecinin hızlandırılarak, Türkiye Avrupa Birliği ekonomik ve
ticari ilişkilerinin, her iki tarafın ekonomik çıkarlarına uygun
olarak geliştirilmesi için gerek Türkiye'nin ve gerekse Avrupa
Birliğinin atması gereken adımlar vardır.
Türkiye uygulamaya koyduğu üç yıllık istikrar
programını kararlılıkla uygulayarak ekonomik istikrarı ve
Maastrich
ekonomik kriterlerinin gerçekleşmesini
mutlaka sağlamalıdır. Böylece ekonomide yaşanan belirsizlik ve
güvensizlik ortadan kaldırılacaktır Bu durumda Türk ve Avrupa
Birliği firmalarının Türkiye'de ortak yatırım yapmasının ve
Türkiye'ye yabancı sermaye girişinin önü açılacaktır.
Türkiye piyasa
ekonomisinin bütün kurum ve kuruluşları ile etkin bir şekilde
işlemesini sağlayacak yapısal düzenlemeleri yapmaya devam
etmelidir. Türk ekonomisinin rekabet gücünü arttıracak
teknoloji, eğitim, teşvik politikalarının ve alt-yapının
geliştirilmesine birinci öncelik verilmelidir.
Avrupa Birliği bugüne kadar uyguladığı Türkiye'nin
tam üyeliğini geciktirmek politikasına bir son vermelidir.
Aralık 2002 tarihinde yapılan Avrupa Konseyi toplantısında
Türkiye'nin tam üyeliğini geciktirme politikasının uygulanmasına
devam edildiğini ve Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin
başlamasının en erken 2005 yılına bırakıldığını görüyoruz.
Bundan önceki bölümlerde yaptığımız analiz ve açıklamalar bu
uygulamanın her iki tarafın ekonomik çıkarlarına aykırı olduğunu
ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği Türkiye'nin taqı üyelik
sürecini hızlandıracak biçimde Türk ekonomisinin büyüklüğünü göz
önüne alarak Türkiye'ye mali yardım yapmalıdır. Avrupa Birliği
2000-2003 arasında tam üyeliğe uyum için Türkiye'ye yılda 150
milyon Euro yardım yapmıştır. 2004 yılında bu miktar 350 milyon
Euro'ya çıkartılacaktır. Ancak, Türk ekonomisinin büyüklüğü göz
önüne alındığında bu miktar yetersizdir. Bu konuda Avrupa
Birliği dayanışma ilkesine uygun olarak davranmalıdır.
Kaynak: Orhan MORGİL
|