Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye'de Borç Yönetimi Üzerine Bir Değerlendirme 

Osmanlı İmparatorluğu hariç tutulursa, 1980'1i yıllara gelininceye kadar Türkiye'de borç yönetimi önemli bir gelişme göstermemiştir. Bunun başlıca nedeni Türkiye Cumhuriyeti'nin, Osmanlı İmparatorluğu'ndan devraldığı Düyun-u Umumiye borçlarıdır. 142 milyon Sterlin tutarındaki bu borçlar Türkiye'nin gündeminde 25 yıl süreyle önemli bir yer tutmuş ve bu borçların bunalımını yaşamış olan Cumhuriyetin ilk kuşak siyasal kadroları, yeniden böyle bir durumla karşılaşmaktan çekindikleri için, borçlanmaya ve özellikle de dış borçlanmaya hep soğuk bakmışlardır. Zaman içinde bir gevşeme olmakla birlikte 1980'1i yıllara kadar bu eğilimin etkisinin sürdüğü söylenebilir. 1980 öncesinde yaşanan büyük ödemeler dengesi krizi, Türkiye'yi bir dizi karar almaya yöneltmiş ve sonuçta 24 Ocak Kararları diye adlandırılan bir ekonomik istikrar programı yürürlüğe konulmuştur. Bu kararlar öncesinde başlayan ve daha sonra da devam eden dış borç ertelemeleri, girişilen yapısal uyumlandırma çabalarına yetmediği için yeni bazı dış borçlanmalar zorunlu hale gelmiştir. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın da desteğiyle Türkiye, hem bu uluslararası kuruluşlardan hem de diğer kaynaklardan "dış borçlanmaya yönelmiştir. Yürürlüğe konulan yeni önlemler bir yandan ekonomik istikrarın yeniden sağlanmasına yönelirken öte yandan da serbest­leştirme ve dışa açılma politikaları sonucunda toplumun teleplerinde ve beklentilerinde yükselmeye yol açarak yeni dış borçlanmalara gidilmek suretiy­le altyapı yatırımlarına eğilinmesi zorunluluğunu getirmiştir. Doğalolarak alınan yeni dış borçlar, dış borç servisinin yükselmesine ve zorunlu olarak yeni dış borçlar alınmasına önderlik etmiştir. 1980'lerin son yıllarına kadar büyük ölçüde uluslararası kuruluşlardan ve yabancı devletlerden borçlanan Türkiye, 1987' den başlayarak uluslararası sermaye piyasalarından barçlanmaya da başlamış ve bu konuda hızla yol almıştır.

Türkiye'nin dış borçlanmasıyla ilgili en ciddi değişikliklerden birisi 1989 yılından itibaren gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren dış borç yükü ulaştığı tehlikeli noktadan geri çekilmeye ve Dış Borç/GSMH oranı düşürülmeye başlanmıştır. Böylece Türkiye bir iki yıl girdiği "ciddi borç yükü altındaki ülkeler kategorisinden" tekrar çıkmıştır. Bu olumlu gelişmede Hazine'nin büyük rolü olmuştur. Hazine o dönemde ilan ettiği "dış borçlanmanın dış borç servisiyle sınırlandırılması ilkesini" titizlikle uygulamıştır. Dış borç yüküne dış kredibilite açısından olumlu olan bu gelişme, iç denge açısından benzeri önlemlerin alınmaması nedeniyle, bu kez, bir iç ekonomik istikrar sorununu gündeme getirmiştir.

Türkiye'de dış borçlanmayla ilgili olarak iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki dış borçlanmanın dış borç servisini aşmayacak ve ülkenin kre­dibilitesini bozmayacak şekilde sürdürülmesi, ikincisi ise dış borçlanmanın arttırılması ve buradan sağlanacak kaynakla iç finansman sorununun çözümlenmesi şeklindedir. Kanımızca Türkiye, dış borçlanmasını kredibilite­sini bozmayacak şekilde ve dış borç servisine paralelolarak sürdürmelidir. içfinansman dengesizliklerinin altında yatan vergi toplamada başarısızlık, fon giderlerindeki disiplinsizlik, kamu iktisadi teşebbüslerinin boyutlarını aşan miktarlardaki açıklar ve istihdam ve herşeyden önce mevcut ekonomik sorunları çözmek için gerekli en önemli husus siyasal irade eksikliği sorunları çözülmeden dış borçlanma yoluyla iç ekonomik denge sorununun çözümlenmesi, orta-uzun dönemde artacak dış borç servisi nedeniyle iç ekonomik dengeleri daha da bozacaktır. Nitekim Türkiye özellikle 1993 yılında dış borçlanmayı arttırarak iç finansman dengesizliklerini bu kaynaklarla çözmeyi denemiştir. Gerçekten de 1993 yılının ikinci altı aylık döneminde Türki­ye'nin dış borçlanması 10 milyar $ dolayında artmıştır. Böyle bir sıçramanın bilimsel açıklamasını yapmak mümkün değildir. Üstelik bu kaynak iç finansmanın karşılanmasında kullanılmak suretiyle ileriye yönelik olarak çok daha vahim bir sonuç yaratmıştır. Sadece bu altı aylık dönem göstermiştir ki, ancak iç dengesizliklerin çözümünden sonra, üretken yatırımlarda kullanmak üzere dış borçlanmanın arttırılması doğru bir tercih olarak görünmektedir. Aksi taktirde Türkiye'nin uzun yıllar sonra, Osmanlı imparatorluğu'nun yaşadığı acı deneyleri yeniden yaşaması kaçınılmaz hale gelebilecektir.

İç borçlanmaya gelince, bu konuda önemli yanlışlıklar vardır. Herşeyden önce Türk mevzuatı kısa dönemli borçlanmayı özendirir niteliktedir. Her yıl bütçe kanunlarında Hazine'nin uzun vadeli olarak borçlanabileceği miktarların azami sınırı belirlendiği halde, kısa vadeli borçlanma için herhangi bir yasal limit bulunmamaktadır. Oysa bunun tam tersinin mevcut olması gerekmektedir. Bir başka deyişle asıl sınırlandırılacak borçlanma türü kısa vadeli borçlanma, özendirilmesi gereken, borç servisinı hafifletecek olan uzun vadeli borçlanma olmalıdır. Türk mali mevzuatının temel yasası olan Muhase­be-i Umumiye Kanunu, Düyan-u Umumiye borçlarının olumsuz etkisi altında hazırlandığı için uzun vadeli borçlanmaya getirilecek bir sınırlama o dönem için doğru bir tercih olmuştur. Bugün artık bütün dünya ülkelerinde uygulanan uzun vadeli borçlanmanın kısa vadeli olanlara tercih edilmesi yön­temine imkan verecek bir düzenlemenin yapılması zorunlu görülmektedir.

Türkiye'de iç borçlanmayla ilgili temel karar 1984 yılında alınmış 1985 yılında uygulamasına geçilmiştir. Bu karar, 1985 yılı bütçe kanunu'na gelininceye kadar, bütçeye gelir ve gider yazılan borçlanma anapara giriş ve ödemelerinin, 1985 yılından başlanarak bütçe dışında ayrı bir borç yönetimi hesabı içinde izlenmeye başlanmasına ilişkin kanun değişikliği ile yaşama geçirilmiştir. Yapılan değişiklik sonucu, borçlanma anapara giriş ve ödemeleri bütçe dışına çıkarılmış ve yalnızca faiz ödemeleri bütçe içinde gösteril­meye başlanmıştır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005