Türkiye’de Döviz
Kuru Politikaları
Cumhuriyetin ilk
yıllarından günümüze kadar yürütülen kur rejimleri
ve politika uygulamaları ana hatlarıyla
incelendiğinde, uzun süre devam eden sabit kur
rejimlerinin ağırlıkta olduğu görülmektedir.
Türkiye’de 24 Ocak 1980’de
alınan ekonomik tedbirler paketine kadar döviz kuru
1 ABD doları= 26.50 TL olarak devam etmiş ve bu
tarihte kur rejiminde değişikliğe gidilerek sürünen
parite rejimine geçilmiş ve 1 ABD dolarının değeri
70 TL’ye yükseltilmiştir. Uluslararası piyasalar ve
para piyasalarındaki gelişmeler göz önüne alınarak
1980 yılı içerisinde kurlar 16 defa
değiştirilmiştir.
1981’den itibaren tek kur
uygulamasına geçilmiş, döviz kurları Merkez Bankası
tarafından günlük olarak ilan edilmeye başlanmıştır.
29 Aralık 1983’te
yürürlüğe giren Türk Parasını Koruma Kullanma
Hakkındaki Karar ile Türkiye’de uygulanmakta olan
kambiyo rejimi önemli ölçüde liberalize edilmiştir.
Ticari bankalara kambiyo işlemlerinde Merkez
Bankası’nın ilan ettiği kurların dışında bir kur
uygulayabilme olanağı sağlanmıştır.
1988 yılı Ağustos ayında
mali piyasalarda yapılan değişiklik ile döviz
kurlarının piyasa koşulları altında tespiti
sistemine geçilmiştir. Bu amaçla Merkez Bankası
bünyesinde Döviz ve Efektif Piyasaları kurulmuştur.
Günümüz kur rejimi tercihini ve kur politikasını
derinden etkileyen en önemli değişiklik ise 1989
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan TPKK hakkında 32
sayılı karar ile gerçekleşmiştir. 32 sayılı karar
tam konvertibiliteye geçiş kararı olarak da kabul
edilmektedir. Söz konusu karara göre, Türkiye’de
yerleşik kişilere bankalar, özel finans kurumları ve
yetkili müesseselerden istedikleri kadar döviz satın
alma ve bunu yurt dışına transfer izni verilmiştir.
Bu karar ile sermaye hareketlerinin
serbestleştirilmesinden sonra kısa vadeli sermaye
girişleri hızlanmıştır. 1991’de Körfez Krizinin de
etkisiyle TL reel olarak değer kaybetmiştir. 1992’de
kurlardaki dalgalanma önemli ölçüde önlenmiştir.
1993’ün son aylarından itibaren piyasadaki fazla TL
likiditesi ve açık pozisyon kapamaya yönelik döviz
talebi, döviz kurları üzerinde baskı oluşturmuştur.
1994 yılında uygulamaya
başlanan istikrar programının bir parçası olarak kur
politikasının, enflasyonun düşürülmesinde nominal
çapa olarak kullanılması öngörülmüştür. 1995 yılı
başında IMF ile bir stand-by anlaşması imzalanmış ve
yapılan anlaşma çerçevesinde, 1 ABD Doları ve 1.5
Alman Markı olarak tanımlanan kur sepetinin aylık
değerinin, öngörülen enflasyon oranları kadar
arttırılması kararı alınmıştır. 1995 yılında Merkez
Bankası, kur sepetinde öngördüğü artışı
gerçekleştirebilmek için döviz piyasalarına satım
yönünde müdahalede bulunmuştur. Bu yıl ilk defa
gerçekleştirilen uygulama ise Merkez Bankası’nın
vadeli döviz işlemleri (forward)
gerçekleştirmesidir. Söz konusu işlemler piyasadaki
devalüasyon beklentilerinin kırılmasına neden
olmuştur.
1996 yılında ise Merkez
Bankası döviz kuru politikasını uygulamakta olduğu
para politikası çerçevesinde şekillendirmiştir. Bu
çerçevede oluşturulan kur politikasında reel döviz
kurundaki dalgalanmayı en aza indirgemeye
çalışmıştır. Reel kurlarda dalgalanma minimize
edilmeye çalışılmış ancak reel değerlenmenin önüne
geçilememiştir. Merkez Bankası’nın 1996’da finansal
istikrarı sağlarken döviz kuru politikalarını
kullanmakla bir bakıma, bankaların, döviz
yükümlülüklerinin artmaya başladığı bir dönemde kur
risklerini azaltmalarını sağlamıştır.
Merkez Bankası 1997 ve
1998 yılında da aylık nominal devalüasyon oranını
öngörülen enflasyon oranına paralel olacak şekilde
belirlemeye devam etmiştir.
2000 yılı başında IMF ile
stand-by anlaşması imzalanarak üç yıllık bir program
uygulamaya konulmuştur. 2000 yılında uygulanmaya
başlanan programda, kur rejimi enflasyon hedefine
yönelik uygulanmaya başlanmıştır. 1995’den 2000’e
kadar kur ayarlamaları tahmin edilen enflasyona göre
tespit edilirken, 2000 yılı başında kur artış
oranları, hedeflenen enflasyona göre tespit edilmiş
ve uygulanmıştır.
2000 yılında uygulanmaya
konulan 3 yıllık program çerçevesinde kur rejiminde
de iki dönemli bir uygulama stratejisi
geliştirilmiştir. İlk 18 aylık dönemde artış oranı
önceden ilan edilmiş kur rejimi uygulanırken,
programın 8 aylık ikinci döneminde bant uygulamasına
geçilmesi öngörülmüştür. Bant sisteminde öngörülen
bant genişliğinin aşamalı olarak arttırılması
öngörülmüştür. Kur bandının kademeli olarak
genişlemesi öngörülürken, kurun bant içerisindeki
hareketlerine Merkez Bankası’nın müdahalesi
olmayacağı belirtilmiştir. Programın ikinci
yarısında uygulanacak bant sisteminin uygulanmakta
olan sabit kur rejiminden çıkış stratejisi olduğu
belirtilmiştir.
Kasım 2000’in son
haftalarında oluşan kriz havasını kontrol altına
almak isteyen Merkez Bankası 4.3 milyar ABD $
karşılık TL vermiştir. Ancak bu paranın olduğu gibi
Merkez Bankasına geri dönüp döviz rezervlerinin
azalmasına yol açması üzerine hem net iç varlıklar
tavan değerinin üstüne çıkılmış, hem de dış
varlıklar taban değerinin altına inilmiştir. Devreye
giren IMF’nin de baskısıyla Merkez Bankası
piyasaları fonlamaktan vazgeçti. 19 Şubat 2001
tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı ile gerçekleşen ve
piyasalara olduğu gibi yansıtılan siyasi buhran,
zaten kırılgan olan finansal piyasalarda yeni bir
likidite krizine yol açmıştır. Merkez Bankası
rezervleri 5 milyar $ azalmış ve sonunda 23 Şubat
2001 günü Merkez Bankası kur çıpasının terk
edildiğini ve serbest kur rejimine geçildiğini
açıklamak zorunda kalmıştır. 23 Şubat günü TL, ABD
doları karşısında ortalama yüzde 28 değer yitirmiş,
kur 685.000 TL/ABD dolarından ortalama 958.000
TL/ABD dolarına yükselmiştir.
Türkiye’de serbest
dalgalanan kur rejimine planlı bir geçiş olmaması ve
dövize hücum sonrasında bunun gerçekleşmesi
nedeniyle çok sancılı bir süreçten geçilmiştir. 2001
yılında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile ülke
ekonomisinin krizden çıkmasına yönelik önlemler
alınmıştır. Programla uygulanacak kur politikasının
özellikleri, kur sepetinin bir yıl süreyi kapsayacak
şekilde günlük olarak açıklanması ve kur sepetinin 1
dolar +0,77 Euro olarak devam ettirilmesidir. 2002
yılından itibaren sık sık müdahale edilen bir kur
rejimi uygulanmayacaktır. 2002-2004 yıllarında 2001
krizinden sonra yenilenen stand-by anlaşması ile bu
kez dalgalı kur politikasına geçilmiştir. Dalgalı
kur rejimine devam edilecek. Kurlara hiçbir şekilde
müdahale edilmeyecek. Sadece aşırı dalgalanma
görüldüğünde alış veya satış yönünde müdahalelerde
bulunabilecektir.
Global likidite
koşullarının etkisiyle ortaya çıkan döviz arzındaki
azalmaya bağlı olarak, döviz piyasası derinliğinde
azalma ve kurlarda dalgalanmaların gözlenmesi
üzerine 16 Mayıs 2006 tarihinden itibaren günlük
döviz alım ihaleleri geçici olarak durdurulmuştur.
2008 yılında da uygulanan
kur politikasında, Merkez Bankası, 2002-2005 yılları
arasında kısa vadeli faiz oranlarının temel politika
aracı olarak kullanıldığı örtük enflasyon
hedeflemesi rejimini uygulamıştır.
2009 yılında da enflasyon
hedeflemesi ile birlikte dalgalı döviz kuru rejimi
uygulamasına devam edilmiştir. 2002 yılından
itibaren ilan edilmekte olan yıllık para ve kur
politikaları duyurularında belirtildiği üzere, bu
rejim altında döviz kurları bir politika aracı ya da
hedef değildir ve piyasadaki arz ve talep
koşullarına göre belirlenmektedir.
Yıllara Göre Döviz
Kurları
Yıllar |
Döviz Kurları |
2000 |
675.000 |
2001 |
1.446.000 |
2002 |
1.660.000 |
2003 |
1.400.000 |
2004 |
1.348.000 |
2005 |
1.34 (YTL’ye geçilmiştir.) |
2006 |
1.41 |
2007 |
1.16 |
2008 |
1.53 |
2009 |
1.49 |
Kaynak:
TCMB Döviz Kurları
1 ABD Doları döviz kuru
esas alınmıştır.
Dalgalı
döviz kuru uygulamasında korunması gereken bir kur
seviyesi olmamasına rağmen, güçlü döviz rezerv
pozisyonuna sahip olmak, ekonomilerde
karşılaşılabilecek iç ve dış şokların olumsuz
etkilerinin giderilmesine ve ülkeye duyulan güvenin
arttırılmasına büyük katkı sağlamaktadır.
|