|
Türkiye’de
Eğitim ve İşgücü Piyasası
İstihdamın sektörel dağılımında kaymalar (hizmetler
sektöründe yoğunlaşma) söz konusu olmuş, işgücünün
nitel yapısında (vasıflı işgücü ihtiyacı) değişim
görülmüştür. Ayrıca üretim ve yönetim
tekniklerindeki gelişmeler de bu oluşuma eşlik
etmiş, yüksek teknolojiye dayanan yeni üretim
koşullarının gerçekleşebilmesi, temel istihdam
edilebilirlik bilgi ve becerileriyle donatılmış
nitelikli işgücünü gerekli kılmıştır. (Kılıç, 2006:
1)
Günümüzde
endüstri iyi eğitilmiş insan talebi yaratmıştır. İş
piyasasındaki rekabete dayalı olarak eğitim sistemi
daha çok sayıda insana daha fazla beceri sağlayacak
biçimde genişlemiştir. Türkiye’de eğitim gelişmiş
ülkelerden farklıdır ve Türkiye’nin temel
meselelerinden biridir. (İçli, 2001: 65)
İstihdam olanaklarının iyileşmesi ve yeni
mesleklerle istihdam yaratılması, eğitim kurumlarını
da kendilerine çeki düzen vermeye ve yeni bölümler
açmaya zorlamaktadır. Kolaylıkla istihdam olanağı
bulunan bir eğitim kurumundan mezun olma isteği,
bütün mesleki okullara olan eğitim talebini artırıcı
etki yapmıştır. Türkiye’de üniversite-sanayi
işbirliğinin geliştirilmesi, öteden beri kalkınma
planlarında yer almıştır. Ancak bu ilişkilerin
gelişmesi de hızlı bir seyir takip edememiştir. (Bircan,
1998: 563)
Eğitim,
değişim sürecindeki toplumlarda bu değişimi
kolaylaştıran önemli bir etkendir. Büyüme sürecinde,
hızlı rekabetin yeni boyutlarında, topluma uygun
istihdam politikaların oluşturulmasında, bireysel
gelişme ve yurttaşlık değerlerinin
kazandırılmasında, öteden beri aktif roller üstlenen
eğitim süreci, büyümede, hızlı rekabetin yeni
boyutlarında, topluma uygun istihdam politikalarının
oluşturulmasında itiraz edilemeyecek yeni görevler
üstlenebilecektir. (Bircan, 1998: 564)
Eğitim
aynı zamanda, işgücü piyasası için aktif bir politik
araçtır. Eğitimin temel işlevleri arasında, işgücü
piyasasının ihtiyaçlarına göre mesleki becerilerin
iyileştirilmesi ve geliştirilmesinde, esnek bir
işgücü piyasası ortamına gerekli uyumu sağlayıcı
rolü yadsınamaz. (Bircan, 1998: 564)
İşsizlikle mücadele konusunda, gençlere meslek
kazandırarak uzun süreli işsizlere de başka
sektörlerde iş bulma olanakları sağlayıcı
beceriler
kazandırılmasında,
eğitim yine önemli bir araçtır. Bu bağlamda eğitim
yaşam boyu süren bir konuma da ulaşmıştır. Zira,
eğitim genel kültür kazandırıcı özelliği yanında,
özellikle de bilgi üreten, üretilen bilgi ve
teknolojiyi kullanabilen bilinçli bireyler olarak
yetiştirmeye doğru yönelmektedir. (Bircan, 1998:
564)
Eğitim,
istihdam açısından, işgücüne katılma oranını da
olumlu etkilemektedir. İşgücünün önemli bir
göstergesi de işgücüne katılma oranıdır. Nitelikli
işgücü talebi eğitim talebini olumlu yönde
etkilemektedir. Türkiye’de işgücünün nitelik ve
niceliğinin geliştirilmesi, istikrarlı bir ekonomik
ve sosyal denge arayışında en önemli unsur olarak
değerlendirilmektedir. İnsan kaynağının göreli
bolluğuna paralel olarak üretimde de emek yoğunluğu
egemendir. (Bircan, 1998: 566)
Hızlı
nüfus artışı, tarımdan sanayileşmeye geçiş sürecinin
sürmesi, eğitim sisteminden kaynaklanan nedenler,
yatırım ve sermaye yetersizlikleri, işgücü
piyasasının kendine özgü yapısı ve ekonomik
darboğazlar, dış ticaret hadleri, enflasyon ve rant
ekonomisi, uluslar arası konjonktür, iç göçler, genç
nüfus yapısı gibi çok sayıda değişkenden etkilenen
işsizlik, makro ekonomik istikrarın sağlanması ile
orta ve uzun dönemli akılcı istihdam ve eğitim
politikaları ile çözülebilecek bir sorundur. (Bircan,
1998: 566)
Bilim, bilgi
üretimi ve teknoloji ve eğitim yolu ile elde edilen
iyi yetişmiş insan kaynağı, artık temel üretim
girdileridir. Türkiye’nin en önemli potansiyeli
insan kaynaklarıdır. (Bircan, 1998: 569)
Türkiye’deki herkesin talebi daha iyi eğitim ve daha
çok iş imkânıdır. Ancak ülkemizde beşeri sermaye
stokunda eksiklikler vardır. Türk İnsanı’nın
ortalama eğitim seviyesi 7 yıldır, öğrencilerin
sadece yüzde 11’i yüksekokullarda öğrenim
görmektedir. Oysa AB ülkelerinde orta eğitimli nüfus
yüzde 85’dir. (DB ve DPT, 2006)
Ülkemizde eğitim sisteminin durumunun tespitinde
elde edilen verileri şöyle sıralayabiliriz: (DB ve
DPT, 2006)
1-Okullaşma
genel olarak arttırılmalı, özellikle kızların
okullaşma oranında artış sağlanmalı, yaşam boyu
eğitim desteklenmelidir. Ülkemizde yaşam boyu eğitim
imkânı bulan yetişkinlerin çalışan nüfusa oranı % 2,
AB ülkelerinde ise % 12’dir.
2-Okul
öncesi eğitime katılım Türkiye’de % 15,
Yunanistan’da % 75’dir.
3-Okul kalitesi yükseltilmelidir.
Öğrenci/öğretmen oranında 25’e erişilmelidir.
4-Türkiye’de
eğitim harcamaları, GSMH’nın % 7’sine tekabül
etmektedir. Bu oran dünya ortalamasının üzerindedir.
Ancak bu harcamaların büyük kısmı, kişilerin özel
eğitim harcamaları, hayatta hiçbir işe yaramayacak
birtakım bilgilerin edinilip sadece ÖSS sınavında
başarılı olabilmek için verimsiz bir alana,
dershanelere kaymıştır.
5-ÖSS,
lise çağındaki gençlerin hedefini değiştirmektedir.
Bu da ortaöğretimin kalitesini düşürmektedir.
6-Okullar başarılarından
dolayı ödüllendirilirken başarısızlıklarından dolayı
da sorumluluk almalıdır.
7-Sistem
öğrenmeye odaklı olmalıdır, müfredat ve öğretmen
eğitimi revize edilmelidir.
8-Ülkemizde
okullarda edinilen becerilerle çalışma hayatında
talep edilen beceriler birbirini tutmamaktadır.
Meslek liseleri iş piyasasının hedeflerine
odaklanmalı, sanayi ile daha yakın işbirliği
yapmalıdır.
R. Horn’a
göre, Türkiye’de ortaöğretim programlarına kaydolan
öğrenciler toplamın yüzde 60’ı seviyesindedir.
Mesleki eğitim alanı lise çağı öğrencilerinin oranı
ise % 40’tır. Almanya ve Türkiye’nin aksine, ABD’de
orta öğrenimde mesleki eğitim yoktur. Almanya’da ise
yaklaşık öğrencilerin yüzde 60’ı orta öğrenimin
başlangıcında mesleki eğitime yöneltilmektedir. Yani
ortaöğrenim seviyesinde mesleki eğitime yöneliş
konusunda dünyada genel kabul görmüş, doğru kabul
edilen bir sistem yoktur. Her ülke, kendine uyan
sistemi seçmelidir. (Aktaran: DB ve DPT, 2006)
Z. Selçuk’a
göre, mesleki eğitime 1960’lardan kalma yöntemlerle
devam edilmemelidir. İşverenlerle bir araya
gelinmeli, iş dünyasının ihtiyaçları saptanmalı,
bunlara göre öğrenci yetiştirilmelidir. (Aktaran, DB
ve DPT: 2006). Staj programları düzenlenmeli,
öğrencilerin pratik yaparak iş hayatına geçişi temin
edilebilmelidir. İŞ-KUR tarafından uygulanan staj
programı bu konuda yapılan çalışmalardan bir
tanesidir ancak geliştirilmeye ihtiyacı vardır.
Endüstri
meslek lisesi mezunları yeterince yetişmemektedir.
Birçok meslek lisesi mezunu verilen işleri yağlı
kara işi tabir ederek ret etmekte ve masa başı
işleri aramaktadır. Mesela Afrika Kıta’sında bir
maden bölgesi olan Katanga’ da hep hukuk tahsili
yapıldığı tespit edilmiştir. Bir memleket ne kadar
geri ise ellerinin iş
sahasında
kirlenmemesine o kadar ehemmiyet veriyor demektir.
Bunu önleyici psikolojik telkinleri memleketimizdeki
okullara sokmamız sanayi kalkınmamız için son derece
önemlidir. (MESS, 1979: 50-56)
Türkiye’de
eğitimle ilişkilendirilen işsizlikle mücadele
politikaları arasında işsizlere kısa süreli dar bir
alanda meslek eğitimi verme çok kullanılan bir
uygulamadır. İŞ-KUR tarafından uygulanan meslek
edindirme kursları bu alanda yapılan çalışmalardan
bir tanesidir. Öte yandan belli bir alanda yüksek
maliyetle ve uzun sürelerle mesleki eğitim almış
olanların işsizler içindeki yerinin yüksekliği bu
tür politikaların uygulanmasının işsizlerin önemli
bir kesimi için güç olacağını göstermektedir.
(Aksoy, 2008: 136)
Türkiye’nin
istihdam programları olmadan yapacağı eğitim
harcamalarının kaynak kaybına yol açma ihtimali
yüksek bulunmaktadır. (Çilek, 2009: 2)
İnsan kalitesi yükselen toplumun ekonomisi, iç
düzeni, dış politikası, kültür ve sanatı da
kendiliğinden yükselir. Dolayısıyla hiç zaman
kaybetmeden mümkün olan tüm kaynakları insan
sermayesinin kalitesinin artırılmasına dönük
yatırımlara sevk etmelidir. Önümüzdeki dönemde iyi
bir eğitim planı yapılıp uygulamaya konulursa,
Türkiye insan sermayesi bakımından son derece zengin
bir ülke konumuna gelebilir. (Öğütçü, 2004: 5)
Türkiye’nin
içinde bulunduğu hızlı değişim süreci, işgücünün
yeniden yapılandırılması açısından okula devamı daha
da önemli hale getirmektedir. Bu nedenle zorunlu
eğitim yıllarının uzatılmasının yanı sıra mesleki ve
teknik eğitim programlarının da geliştirilmesi
zorunludur. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı özel
ihtisas komisyonu raporuna göre; sanayileşme
politikaları açısından önem taşıyan mesleki ve
teknik eğitimde, kalkınma planlarında öngörülen
hedeflerin gerisinde kalınmıştır. Bu ise sanayileşme
süreci önündeki dar boğazların çözümünü
güçleştirmektedir. Altyapı eksikliği ile atölye ve
meslek dersleri öğretmenlerinin yetersizliği mesleki
ve teknik eğitimin plan hedeflerine ulaşmasını
engelleyen faktörler arasındadır. Mesleki ve teknik
eğitimin okul sistemi içindeki gelişimi Türk
sanayinin işgücü gereksiniminin karşılanması
açısından önemlidir. (İçli, 2001: 69)
Ülkemizde mesleki teknik eğitimin büyük bir kısmı
kamu kesimi tarafından yerine getirilmektedir.
Verilen eğitimin nitelik ve etkinliği konusunda
ciddi tartışmalar yapılmaktadır. Sınırlı ülke
kaynaklarını kullanarak yapılan ve ayrıca
genel eğitime
nazaran oldukça daha pahalı olan mesleki teknik
eğitimde yaşanan nitelik ve etkinlik sorununun
temelinde, iş yaşamı ile eğitim kesimi arasındaki
kopukluk ve koordinasyonsuzluk birinci derecede rol
oynamaktadır. Türkiye’nin 1996-2000 dönemine ilişkin
hedeflerini belirleyen Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında da, öğretim programlarının bilimsel
esaslara göre ve iş yaşamının ihtiyaçlarıyla uyumlu
şekilde geliştirilemediği belirtilerek güçlü ve
dinamik bir ekonomi için bunun gerçekleştirilmesinin
elzem olduğu vurgulanmaktadır. (Sulkalar, 2003)
Türkiye’de
işgücünün gerekli niteliklere yeterince sahip
olmadığı öteden beri bilinmektedir. Bunun belli
başlı nedenleri; yükseköğrenimde okullaşma oranının
düşük olması, kırdan kente hızlı göç ve hizmet içi
eğitim yetersizliğidir. Bir ülkede her kademe
eğitimde okullaşma oranı arttığı halde işsizlik
oranı düşmüyorsa, eğitim sistemi sorunlu demektir.
Modası geçmiş ve uygulanabilir olmayan teorilerin
tekrarından ibaret eğitim sistemi işsizliği
azaltmayabilir. Eğitimin işsizliği azaltabilmesi
için yenilikçi, bilgi üreten ve bilgiyi işe
dönüştüren bir yapıda olması gerekir. (Demir ve
Bakırcı, 2005: 3)
1997’de
çıkartılmış bir eğitim yasasıyla Türkiye’deki ilk ve
ortaokullar birleştirilerek sekiz yıllık bir
ilköğretim, 2005-2006 yılında çıkarılan bir yasayla
da lise ve dengi okullar dört yıla uzatılmıştır.
Kişinin eğitim sürecinde edindiği nitelikleri,
eğitim ekonomisi ve iş ve meslekle ilgili
araştırmalarda genel eğitim ve mesleki eğitim
programlarının tamamlanmasıyla birlikte edinilen
bilgiler, beceriler ve mesleki tecrübeler olarak
tanımlanmaktadır. O bakımdan uygunluk ve nitelik
kavramları kısmen birbirleriyle örtüşmektedir. Bir
kişinin nitelikleri arasında, işyerindeki işlerin
yapılabilmesini sağlayan tüm yetenek, beceri ve
bilgileri sayılabilmektedir. (Latsch, 2000: 52)
Türkiye’de
işgücü istihdamında gözlemlenen ikilemin, bir başka
deyişle iş dünyasının bir yandan nitelikli işgücü
sıkıntısı çekerken; öte yandan yeterli bilgi ve
beceriye sahip olmayanların oluşturduğu işsizler
kitlesinin varlığı ile ortaya çıkan paradoksun
giderilmesi eğitimi zorunlu kılmaktadır. Bundan
başka, istihdam edilmeye uygun nitelikte, bilgili ve
becerili insan yetiştirmeye, verimliliğe yönelik
mesleki öğretim ve eğitim kanalıyla hem işçilerin,
hem yöneticilerin kalitesini artırmaya yönelik
eğitim programları; halkın duyarlılığının ve
verimlilik bilincinin
artırılması,
özellikle gençlerde verimlilik bilincini yaratmaya
ve gençliği verimli çalışmaya hazırlamaya dönük
istihdam öncesi eğitim her kademedeki okullar ile iş
alemi arasında sıkı bir işbirliğini öngörür. Böyle
bir işbirliği, eğitim kurumları ile özel sektör
kuruluşlarının fiziksel kapasitelerinden, insan
kaynaklarından daha rasyonel yararlanılmasını, teori
ve pratiğin birlikte yürütülmesini, iş alemi ile
eğitim kurumları arasında karşılıklı bilgi ve
deneyim akışını sağlar. İşbirliği, öğrencilere mali
destek ve eğitimden sonra iş bulma ve uygulama yapma
olanağı verir. (Doğan, 1987: 233)
Eğitim
harcamalarının ekonomik tasnife göre dağılımı
incelendiğinde, harcamalar içinde en yüksek payı
personel harcamalarının aldığı görülmektedir.
Ülkemizde 1923 yılında 12.200 öğretmen görev almakta
iken 2004 yılında kamu kesimindeki öğretmen sayısı
631.392 olmuştur. 2004 yılında eğitim hizmetlerine
ayrılan 16.574 katrilyon TL’nin 11.439 TL’si
personel harcamalarında, 3.633 katrilyon TL’si cari
harcamalarda, 1.502 katrilyonu da yatırım
harcamalarında kullanılmıştır. (Karaarslan, 2005:
48)(Tablo)
Tablo: 1997-2004 Yılları
Arasındaki Eğitim Harcamalarının Konsolide Bütçe ve
GSMH İçindeki Payları
Yıllar |
1997 |
1998 |
1999 |
2000 |
2001 |
2002 |
2003 |
2004 |
Konsolide Bütçe
İçinde Eğitim Harcamalarının payı |
11,94 |
12,38 |
11,79 |
10,10 |
8,71 |
9,64 |
10,30 |
11,82 |
GSMH
İçinde Eğitim Harcamalarının Payı |
3,27 |
3,61 |
4,23 |
3,76 |
3,98 |
4,05 |
4,06 |
4,00 |
Konsolide Bütçe/GSMH |
27,39 |
29,18 |
35,88 |
37,19 |
45,66 |
42,06 |
39,38 |
33,83 |
Kaynak: Maliye Dergisi Sayı
149 Mayıs-Aralık 2005
Aktaran: Karaarslan, 2005: 45
Ülkemizde okul öncesi eğitimden yüksek eğitime kadar
geniş bir yelpazede 19,4 milyon öğrenci
bulunmaktadır. Bu öğrenciler 53.874 okulda 710.900
öğretmen tarafından eğitilmektedir. Bu rakamların da
gösterdiği üzere ülkemizde genç bir nüfus vardır.
Öğrenci sayısının yarısından fazlası henüz eğitim
çağının başında ilköğretim çağında yer almaktadır.
Ayrıca kamu görevlileri içerisinde en ağırlıklı yeri
eğitim
görevlileri tutmaktadır. Toplam kamudaki
görevlilerin % 35’i eğitim alanında çalışmaktadır. (Karaarslan,
2005: 43).
Bu rakamlardan;
ülkemizde kamu harcamaları içerisinde eğitim
harcamalarının çok önem taşıdığı ve önümüzdeki
yıllarda da bu alanda gerek yatırım ihtiyacı gerekse
personel ve cari harcamaların artırılarak
sürdürülmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Nüfusu yaşlanan Kıta Avrupa’sı Ülkeleri’nin en
önemli sorunlarından biri sosyal güvenlik
harcamaları ve bunların finansmanıdır. Ülkemizde ise
genç nüfusun iyi bir şekilde eğitilmesi ve planlı
olarak belirli alanlara yönlendirilmesi ile eğitimin
finansmanı önümüzdeki en önemli sorunlardan bir
tanesidir. (Karaarslan, 2005: 43). Gelir seviyesinin
düşük ve gelir dağılımının son derece bozuk olduğu
ülkemizde, kamu kesiminden eğitime ayrılacak
kaynaklar büyük önem arz etmektedir. (Karaarslan,
2005: 70)
İ.G. Yumuşak’a göre, nüfusun niteliğinin
artırılmasına yönelik harcamaları içeren eğitim
yatırımlarının fiziki yatırımlara göre daha az
verimli olduğu düşüncesi artık terk edilmektedir.
Beşeri sermaye yatırımları olarak tanımlanan ve
bireylerin bilgi ve becerilerini geliştirme aynı
zamanda da sağlık açısından iyi olma haline yönelik
olarak yapılan harcamaların büyük bir bölümü yatırım
harcaması olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu
harcamaların çoğu kişisel olarak gelir akımını
olumlu yönde etkilediği gibi özellikle eğitim
harcamaları makro ekonomik büyüklükleri olumlu yönde
etkilemektedir. Nitekim eğitim yatırımları gelir
dağılımındaki adaletsizliği düzeltmekte, işsizliği
azaltmakta, verimliliği artırmakta, tarım ve sanayi
sektörlerinin yeni teknolojilere adaptasyonunu
hızlandırmakta ve bölgesel kalkınma projelerine
önemli destekler sağlamaktadır. (Aktaran: Karaarslan,
2005: 5)
Bugün
Türkiye’de eğitimin içinde bulunduğu sorunların
boyutu sağlıklı bir eğitim hizmetinin
gerçekleştirilmesine olanak sağlamaktan çok uzaktır.
Eğitimin sorunlarının çözümü eğitim hakkının
toplumsal bir hak olduğu, bu hakkın eşitlikçi bir
kamusal alan ve buna bağlı kamusal kaynak
kullanımıyla sağlanabileceği ön kabulünün olduğu bir
noktadan başlayabilir. Kamusal kaynakların toplumsal
gereksinimler yerine diğer alanlara kaydırılması ve
giderek daha fazla kaynak aktarımının eğitim başta
olmak üzere tüm sosyal nitelikli alanlardan
sağlanması sorunların kalıcı ve çözüm üretilemez
noktalara ulaşmasına neden olmaktadır. (Karaarslan,
2005: 71)
|