Türkiye’de
Ekonomik Büyüme Çerçevesinde Finansal Serbestleşme
2002-2007 yeniden yapılanma
dönemi ve sonrası
Yukarıda
özetlediğimiz tablonun bir sonucu olarak Mayıs
2001’de “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ilan
edilmiştir. Bu programın temel unsurları ise kısaca
şunlardır:
· Enflasyonla etkin mücadeleyi sağlayacak bir para
politikası uygulamak
· Bankacılık sektörü öncelikli olmak üzere
finansal sektörün mali yapısını güçlendirmek
· Maliye politikasını disiplinli şekilde yürütmek
· Tüm ekonomik birimler için etkinlik, esneklik ve
şeffaflık sağlayacak yapısal düzenlemelere girmek
Programın
temel hedeflerinden biri olan enflasyonla mücadele
açısından öncelikle dalgalı kur rejimine
geçilmiştir. Böylece 1990’lı yıllarda yüksek kamu
kesimi açığı ile birlikte yürütülen tahaddüde dayalı
kur rejiminin, Merkez Bankası’nın enflasyonla
mücadelesi üzerindeki olumsuz etkisi ortadan
kalkmıştır. Merkez Bankası’nın dalgalı kur rejimi
altında, fiyat istikrarı hedefli para politikasını
yürütmesi bu anlamda kolaylaşmıştır. Enflasyonla
mücadele açısından kritik bir nokta olan yürütülen
politikanın inandırıcılığı bağlamında, Merkez
Bankası özerk bir yapıya kavuşturulmuş ve araç
bağımsızlığı sağlanmıştır. Para Politikası
Kurulu’nun oluşturulması ve Merkez Bankası’nın temel
amacının fiyat istikrarı olduğunun kanunlaşması bu
anlamda yürütülen para politikasının itibarını
arttırmıştır.
Bir diğer
temel unsur olan kamu maliyesi alanında, faiz dışı
giderlerin azaltılması ve vergi gelirlerinin
arttırılması hedeflenmiştir. Bu bağlamda diğer bir
hedef de milli gelirin % 5,5’i oranında faiz dışı
fazla verilmesi olmuştur. Bu dönemde enflasyonla
mücadelenin Merkez Bankası tarafından başarıyla
yürütülmesi, sermaye girişinin ve TL talebinin
artması sonucunda finansal sistem hızlı bir gelişme
göstermiştir. Finansal sistemin yeniden
yapılandırılmasıyla finansal kuruluşların mali
yapıları güçlenmiş; kamu kesimi borç stokunun milli
gelire oranı azalmıştır. Reel faiz oranları azalmaya
başlamış; faiz harcamalarının milli gelir içindeki
payı düzenli olarak düşmüştür.
Programın
diğer bir hedefi olan esneklik, şeffaflık ve
etkinlik ile ilgili düzenlemeler temel olarak dört
ana gruba ayrılmıştır.
· Mali sektörün yeniden yapılandırılması
· Kamuda şeffaflığın arttırılması ve kamu
finansmanının güçlendirilmesi
· Ekonomideki rekabet ve etkinliğin arttırılması
· Sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi
2002-2007 dönemini
yukarıdaki program çerçevesinde ele aldığımızda;
küresel likidite bolluğu, AB’ye üyelik sürecinin
yarattığı olumlu hava, özelleştirmelerden gelen
ekstra likidite, özellikle MB’nın fiyat istikrarına
yönelik yürüttüğü politikalardaki kararlılık,
bankacılık sektörünün denetlenmesi ve
düzenlenmesindeki etkinlik ve finansal sistemde risk
yönetiminin iyi uygulanması beraberinde hem
makroekonomik değişkenlerde hem de bankacılık
sektörünün mali bünyesinde olumlu gelişmeleri
getirmiştir. Bu dönemde GSYİH 230 milyar dolardan,
660 milyar dolara yükselmiş; kişi başına gelir ise
3,300 dolardan 9,300 dolar seviyesine çıkmıştır.
Dolar bazındaki bu artışta TL’nin yabancı paralara
karşı olan değer kazanması da önemli rol oynamıştır.
Yıllık enflasyon % 30’dan % 8’e düşmüş; kamu kesimi
açığı GSMH’nın % 12,6’sından % 0,1’ine gerilemiştir.
Kamu kesimi borç stokunun milli gelire oranı %
89’dan % 41’e gerilemiş; iç borç stokunun milli
gelire oranı % 55’den % 30’a düşmüştür. Kamu kesimi
dış borç stokunun milli gelire oranı ise % 34’den %
11 seviyelerine düşmüştür. Kamu borçlanma
kağıtlarının faiz oranı (yıllık ortalama, bileşik,
net) % 65’lerden % 17’lere gerilerken; ortalama vade
276 günden 999 güne yükselmiştir. Rakamsal olarak bu
gelişmelerin yanında cari işlemler dengesi dönem
boyunca giderek artan miktarlarda açık vermiştir. Bu
açığın temel nedeni ihracata konu olan ürünlerinin
ithal aramallar ile üretiliyor olması, değerlenen TL
nedeniyle ithalattaki büyük artış ve özel sektör
tasarruf dengesinin pozitiften negatife dönmesi
olmuştur. Özel kesimin tasarruf dengesinin 2002
yılında % 9,9 oranında fazla verirken, 2007’de %
4,9’u kadar açık vermesi bu gelişmeyi rakamsal
olarak gözler önüne sermektedir. Diğer taraftan bu
dönemde kamu kesimi tasarruf dengesi tam tersi bir
gelişme göstermiş ve 2002 yılında % 12,5 açık
verirken, 2007 yılı itibariyle bu açık GSMH’nın %
2,2’si düzeyine gerilemiştir. Kısaca 2002-2007
döneminde Türkiye ekonomisinde borçlu kesim kamu
sektöründen özel kesime dönüşmüştür.
2002-2007 döneminde
yaşanan bu olumlu tablo 2007 Temmuz ayında A.B.D
konut piyasasında başlayan dalgalanmayla yavaş yavaş
bozulmuş; önceki bölümlerde üzerinde uzunca
durduğumuz 2008 yılından itibaren de küresel bir
finansal krize dönüşmüştür. Bu bölümde tekrar
olmaması açısından 2008’de yaşanan bu krizden bir
daha bahsetmek istemiyoruz fakat bu krizin bize
gösterdiği çok önemli bir noktanın üzerinde durmanın
faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu nokta finansal
entegrasyon sürecinin geldiği seviye ile ilgilidir.
2008 krizi sonrası görülmüştür ki, günümüz finansal
sisteminde ülkelerin yaşadığı ekonomik sorunlar
finansal sistemlerin entegrasyonu sonucu çok hızlı
şekilde diğer ülkeleri de etkilemektedir. Bu anlamda
finansal sistemdeki kırılganlıklar artık tek bir
ülkenin değil, küresel finansal sistemin problemi
haline gelmiştir.
|