Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye’de Enflasyon 

Fiyatların yükselmesi anlamına gelen enflasyon ile Türkiye ilk kez 1939 yılında karşı karşıya gelmiştir. 

1970’lerde petrol fiyatlarının artmasıyla Türkiye enflasyonun yıkıcı etkisiyle yüz yüze kalmıştır. 

1980 yılında fiyat artışlarının nedenleri, baştaki hükümetin izlediği yanlış ekonomi politikaları ile para arzının arttırılması, kamu sektöründe görülen açıkların fazlalaşması, iç ve dış borç faizlerinin sürekli artmasıdır. İşte ekonomide yaşanan bu olumsuzluklar ve bunalımdan kurtulmak amacıyla dönemin hükümeti, IMF’nin temsil ettiği yabancı sermaye çevrelerinin kredi desteğini arkasına alarak ekonomide köklü değişiklikler yapmak amacıyla 24 Ocak 1980’de IMF ile istikrar programı imzalamıştır. 24 Ocak 1980 istikrar programı öncelikle enflasyon ve ödemeler dengesi güçlükleri ile mücadele için hazırlanmış bir tedbirler paketi olarak sunulmuştur. 

24 Ocak istikrar programı uygulamalarının ilk döneminde kısa vadeli amaçlara öncelik verilmiştir. Enflasyon baskısının kırılması ve piyasaların düzene sokulması hedeflenmiştir. 1980 yılındaki yüzde 107.2’lik enflasyon oranının 1981’de yüzde 36.8’e, 1982 yılında ise yüzde 27’ye düştüğü görülmektedir. 1983’de yüzde 30.5 olan enflasyon oranı, bir yıl aradan sonra yüzde 50’ye ulaşmıştır.

1988’e kadar ortalama %40’lar civarında olan enflasyon oranları, 1988’de yüzde 75’e çıktıktan sonra %60’lara yerleşmiştir. Bu durum 1994 yılına kadar aynı oranda seyretmiştir. 

Buna göre öncelikle izlenen parasal politikalar neticesinde enflasyon oranı düşmüştür. Enflasyonun yavaşlamasında en önemli etken, halkın reel alım gücünün azalması ve işsizlik oranının artmasıdır. Alım gücünün azalmasıyla ortaya çıkan enflasyon oranlarındaki azalış iç piyasayı daraltmış ve ihracatta büyük bir artış yaşanmıştır. Bununla birlikte 1980’den sonra Merkez Bankası’nın kredilerinde reel bir azalış olurken ihracat kredileri ise reel bir artış kaydetmiştir. Yine bu dönemde banka kredilerinde de reel bir artış kaydedilmiştir. 

1990’lı yıllarda Türkiye ekonomisinde istikrar bozulmaya başlamış ve enflasyon oranlarının arttığı gözlenmiştir. Ekonomi tam bir belirsizlik içindedir. Bozuk istikrar ve belirsizlik, halkın Türk Lirası’na olan güvenini sarsmış ve devalüasyon beklentisi içinde dövize olan talep artmıştır. 

1994 yılına gelindiğinde enflasyon en yüksek düzeyine ulaşmış, 24 Ocak kararlarıyla uygulanmak istenen sıkı para politikasına rağmen para arzı arttırılmış, kamu açıklarının T.C. Merkez Bankası kaynaklarınca finanse edilmesi hem para arzını arttırmış hem de enflasyonun yükselmesine neden olmuştur. Bu dönemde yine enflasyonu körükleyen nedenlerden biri de etkin olmayan vergi politikalarıdır. 

Mart 1994 seçimleri sona erdiğinde, mali piyasalarda başlayan paniğin ciddi bir krize dönüştüğü ve artık sektörleri içine aldığı bir ortam doğmuştur. İşte ekonominin bu olumsuzlukları ve darboğazları, döviz kurunun sürekli artması ve Merkez Bankasının rezervlerinin bunu karşılayamaması üzerine dönemin hükümeti, 5 Nisan 1994’te yeni bir istikrar programı hazırlamak üzere tekrar IMF ile masaya oturmuştur. Bu programın öncelikli hedefi, piyasalardaki istikrarı sağlamak ve döviz kurlarındaki artış beklentisini önlemekti. Programın diğer amaçları arasında fiyat istikrarının sağlanması, kamu açıklarının giderilmesi, borç oranlarının düşürülmesi, ihracat arttırılarak ödemeler bilançosunun dengeyi getirilmesi, özelleştirmeye ağırlık verilmesi ve ekonomide yapısal değişiklikler yapılarak dengeli bir büyüme ve gelişmenin gerçekleşmesiydi. 1994 yılında enflasyon %149.6 seviyelerindedir.

Uygulanan istikrar programının etkisi ile 1994 yılının ikinci yarısına gelindiğinde ekonomide canlanma meydana gelmiş enflasyon oranının da giderek düştüğü özlenmiştir. 1995 yılına girerken halkı iyimser düşünmeye iten iki büyük beklenti vardır. Birincisi özelleştirme yasasının çıkmasıyla özelleştirme hızlanacak, KİT’lerin yükü azalacak ve dolayısıyla da kamunun borçlanma gereği düşecektir. 

1990’lı yılların sonlarına gelindiğinde ekonomideki iyimser hava yerini tekrar olumsuzluğa bırakmaktaydı. Enflasyon düşüyor derken yeniden baş kaldırmaya başlamıştır. Yapılan fiyat ayarlamalarında, 1998 yılında enflasyonun düşmesine yardımcı olmuyor diye suçlanan özel sektör, 1999 yılında kamu sektöründen daha az zam yapmıştır. Yani bu dönemde enflasyonu artıran yine kamu sektörü olmuştur. Yine bu dönemde bütçe açıkları artmış, devletin iç borcu 25 milyar dolar civarında olmuştur. Enflasyon yine yükseliş sürecine girmiştir. 

Bu olumsuzlukların giderilmesi için IMF ile stand-by anlaşması yoluna gidilmiştir. Yapısal reformlar yerine bir takım makro ekonomik hedefler üzerinde uzlaşma sağlanmıştır. Bunun sonucunda 1998’in Haziran ayında IMF ile yakın izleme anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmanın ana teması; bütçe büyüklüklerinde ve kamu sektörü açığında belli hedeflere ulaşabilmektir. Ancak kendisinden bekleneni verememiştir.

IMF ile başlatılan görüşmeler 1999 seçimlerinden sonra kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin kurulmasının hemen ardından finansal piyasalarda ekonomik istikrarın yakalanabileceği umudunu doğurmuştur. 1999’da IMF ile stand-by anlaşması yapılmamışken IMF’ye niyet mektubuna benzer bir mektup verilmiş ve IMF’nin Türkiye’den talep ettiği yapısal reformların yapılacağı, ek olarak gerekli diğer ekonomik önlemlerin alınacağı konularında taahhütler verilmiştir. Ancak 17 Ağustos deprem felaketi bir yandan ülkenin moralini bozarken, diğer yandan da depremin neden olduğu zararlar kamu finansmanının geleceğini içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Bütün bunların sonucunda 1999 Aralık ayında IMF ile üç yıllık stand-by anlaşması imzalanmıştır 

1 Ocak 2000’de uygulamaya konulan Enflasyonu Düşürme Programının temel amaçları şunlardır: 

-  Tüketici enflasyonunu, yapısal reformlarla desteklenen, birbirleriyle tutarlı, güçlü, itibarlı ve süreklilik arz eden maliye, gelir, para ve kur politikalarının eş güdümlü uygulanması ile 2000 yılı sonunda %25, 2001 yılı sonunda 12 ve 2002 yılında ise %7’ye indirmek,

- Reel faiz oranlarını makul seviyelere indirmek,

- Ekonominin büyüme potansiyelini arttırmak,

- Ekonomideki kaynakların daha etkin ve adil dağılımını sağlamak.

İmzalanan istikrar programının tek hedefi kalıcı bir reel ekonomik büyümeyi sağlamak amacıyla enflasyonu tek haneli rakamlara indirmektir. 

Tablo 1. Yıllara Göre Enflasyon Oranı 

Yıllar                        Enflasyon Oranı 

1980              101.40
1981
               34
1982
               28.4
1983
               31.39
1984
               48.40
1985
               44.95
1986
               34.62
1987
               38.85
1988
               73.70
1989
               63.27
1990
               60.30
1991
               65.90
1992
               70.10
1993
               66.20
1994
              106.26
1995
               89.11
1996
               80.35
1997
               85.73
1998
               84.64
1999
               64.87
2000
               54.92

 
2000 yılından sonra başlayan enflasyonla mücadelede ciddi adımlar atılmıştır. Her istikrar programında olduğu gibi IMF ile yapılan anlaşmanın da en önemli unsurlarından biri, programın kamuoyu tarafından inandırıcılığının sağlanmasıdır. Kamuoyu tarafından inandırıcılığı olmayan bir programın başarı şansı olmamaktadır.
 

Kalıcı ve tek haneli enflasyonla tutarlı bir kamu dengesini sağlayabilmek için çeşitli yapısal reformların uygulamaya konması hedeflenmiştir. Bunlardan bankacılık ve sosyal güvenlik reformları daha program başlamadan yürürlüğe konulmuştur. Bundan sonra tarım ve bütçe reformlarıyla özelleştirme reformları yapılacaktır. Tarım reformu; tarımda fiyat desteklemesinden gelir desteklemesine gidilmesini hedeflemektedir. 

Bütçe reformu bütçenin hazırlanma aşamasından uygulanmasına kadar olan dönemde uyulacak kuralların konulmasını ve bütçe uygulamasının şeffaflaşmasını hedeflemektedir.

Bir finansman kaynağı olarak özelleştirme; 2000 yılında uygulanacak istikrar programının en önemli parçasıdır. 2000 yılı programında 7.6 milyar dolar tutarında özelleştirme geliri hedeflemekteydi. Özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlar arasında Türk Telekom, Petkim, Petrol Ofisi ve Türk Hava Yolları bulunmaktaydı. 

Uygulanan ekonomik programın öngördüğü hedeflerin bir kısmı 2000 yılı sonunda gerçekleşmiş ya da tahminlere yakın çıkmıştır. Ama genel anlamda geçen bir yıllık sürede program kendisinden bekleneni tam olarak verememiştir. Özellikle cari işlemler dengesinin beklenilenin üzerinde çok açık vermesi 2000 yılının son iki ayında piyasalardaki mali krizin boyutlarını da büyütmüş ve kriz inanılmaz noktalara ulaşmıştır. IMF ek destek gerçekleştirmiştir. Aynı programın 2001 yılında da uygulanmasına karar verilmiştir ve IMF bu kez 10 milyar dolarlık bir kaynakla Türkiye’ye destek vermiştir. Bu gelişmeler sonucunda mali piyasalardaki dalgalanmalar biraz olsun giderilmiştir. Ancak faiz oranlarının kriz öncesine göre yüksek düzeyde kalmasıyla, aşırı gecelik borçlanma ihtiyacı duyan kamu bankaları ile portföyünde fazla miktarda iç borçlanma kağıdı bulunduran TMSF kontrolüne alınmış bankaların durumu bozulmuştur. Programın enflasyon hedefi gerçekleşememiştir. Bankaların ve yabancı yatırımcıların birden dövize yönelmeleri üzerine artan talebi karşılamak için Merkez Bankası IMF’den yardım istemiş ancak yardım zamanında gelmemiştir. Krizin ilk gününde T.C. Merkez Bankasından çekilen para 3 milyar dolara ulaşmıştır. Piyasalarda TL sıkıntısı başlayınca Bankalararası Para Piyasasında gecelik repo faizi %200’e yükselmiş, yüksek faizden yararlanmak isteyenler hisse satışları yapmış ve IMKB en düşük seviyesine ulaşmıştır. 

Bankacılık sisteminin iyi işlememesinden kaynaklanan kriz, daha boyutlarını genişletmiştir. Piyasalardaki bu olumsuz gelişmeler sonucu koalisyon hükümeti mali krizi çözmek ve likidite sıkışıklığını giderebilmek için IMF’ye 3. Ek Niyet Mektubunu göndermiştir. Bu niyet mektubu neticesinde 10.4 milyar dolarlık kredi gelmiş ve geçici bir sürelikte olsa likidite sıkışıklığı önlenmiştir.

Fakat yeni yılın ilk aylarında (Şubat) MGK toplantısında yaşanan siyasi kriz piyasaları tekrar bir belirsizlik içine sokarak ekonomik krize dönüşmüştür. MGK toplantı sonrasında yapılan basın açıklamasıyla bir anda TL’den kaçış ve dövize geçiş işlemleri büyük boyutlara ulaşmıştır. 19 Şubat 2001 tarihinde döviz talebi tek gün için 7.6 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. TCMB önce döviz talebine karşı likiditeyi kontrol etmeye çalışmıştır. Ancak piyasalardaki dalgalanmaların önü alınamadığı için 22 Şubat 2001 günü dalgalı kura geçilmiştir. Bu büyük panik karşısında Bankalararası Para piyasasında gecelik faiz önce %3000’e, sonra %7500’e çıkarken, Hazine %144 faiz ile borçlanabilmiştir. Bu yüksek faiz, döviz piyasalarında kısa sürede göreli bir denge sağlamıştır. Bu kriz neticesinde Türkiye ekonomisi yeni bir döneme girdi. Enflasyonu Düşürme Programı sona ermiştir. 15 Nisan 2001 tarihinde açıklanan ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir program yürürlüğe girmiştir. 2001 yılı başında yaşanan krize rağmen, önceki krizlerin tersine enflasyon oranında yükselme olmamıştır. İzleyen yıllarda da enflasyonun düşmeye başladığını görüyoruz. Bütçe açıklarının yüksek değerleri koruduğu dönemde bile enflasyonun düşürülmesinde sağlanan bu başarının altında yatan en önemli etmenin, 2000 yılı başından itibaren uygulanan istikrar programlarının enflasyon beklentilerini kırmaya öncelik vermesi olduğunu söyleyebiliriz

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005