|
Türkiye’de
Finansal Sistemin Yapısı ve İşleyişi
Çalışmamızın ilk bölümünde, finansal sistemi
oluşturan unsurlardan ve finansal gelişme ekonomik
büyüme ilişkisi açısından bu unsurların
fonksiyonlarından ayrıntılı biçimde bahsetmiştik.
Finansal sistemi genel olarak finansal aracılar ve
sermaye piyasaları şeklinde ikiye ayırmış; hem
finansal aracıların hem de hisse senedi piyasaları
bağlamında sermaye piyasalarının finansal sistemin
işleyişindeki fonksiyonlarını analiz etmeye
çalışmıştık. Buna karşın finansal sistemin
işleyişinde finansal aracıların mı yoksa sermaye
piyasalarının mı daha etkin bir rol üstlendiği
konusuna değinmemiştik. Bir başka deyişle “büyüme
açısından bankalar mı yoksa finansal piyasalar mı
daha etkin bir rol oynamaktadır?” sorusunun cevabını
vermemiştik. Bu soru bizi “banka-temelli” ve “piyasa
temelli” finansal sistem ayrımına götürmektedir. Bu
ayrım sadece gelişmekte olan ve gelişmiş finansal
sistem ayrımı çerçevesinde değil; aynı zamanda iki
gelişmiş finansal sistem açısından da
olabilmektedir. Örnek vermek gerekirse; finansal
sistemleri gelişmiş olan ülkelerden Fransa, Japonya
ve Almanya banka temelli finansal sistemlere
sahiplerken; A.B.D ve İngiltere sermaye piyasası
temelli finansal sistemlere sahiptirler. Bu bağlamda
amacımız öncelikle Türk finansal sistemini oluşturan
unsurların neler olduğunu ortaya
koymak; bu unsurların
zaman içindeki gelişimlerine kısaca değinmek ve Türk
finansal sisteminin işleyişinin banka ya da piyasa
temelli olup olmadığını belirlemektir.
Türkiye’de
finansal sistemin işleyişi; yani tasarrufların
yatırıma dönüşüm süreci temel olarak bankalar ve
hisse senedi piyasaları üzerinden olmaktadır.
Türkiye’de
finansal sektörün toplam aktif büyüklüğü Haziran
2009 itibariyle 967,8 milyar TL’ye ulaşmıştır.
Yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi finansal
sistemin en büyük bileşeni bankacılık sektörüdür.
Tablonun en sağ sütununda Haziran 2009 itibariyle
bankacılık sektörünün aktif büyüklüğünün tüm finans
sektörünün % 79,4’üne tekabül ettiğini görmekteyiz.
İkinci en büyük bileşen olan TCMB ise tüm aktiflerin
% 11’ini teşkil etmektedir. Diğer bileşenler olan
finansal kiralama, faktoring, tüketici finansmanı
şirketleri, menkul kıymet aracı kuruluşları, menkul
kıymet, gayrimenkul ve girişim sermayesi yatırım
ortaklıklarının finansal sektör içindeki payları yok
denecek kadar azdır. Sigorta, emeklilik şirketleri
ve menkul kıymet yatırım fonlarının payları küçük
olmalarına rağmen giderek artmaktadır. Bu
şirketlerin de birçoğunun bankalara ait olduğu
düşünülürse, Türkiye’de finansal sistemin en önemli
bileşeninin bankalar olduğu çok açıktır.
Bunun dışındaki
en büyük finansal yatırım aracı % 11,7’lik pay ile
devlet iç borçlanma senetleridir. Hisse senedi
piyasasında değerlendirilen tasarruf miktarı ise tüm
yurtiçi yerleşiklerin finansal sisteme aktardıkları
miktarın sadece %5,2’sini kapsamaktadır. Yurtdışı
yerleşiklerin ise finansal sisteme aktardıkları
miktarın % 61,5’lik kısmı hisse senedi piyasasında
değerlendirilirken; % 26,5’lık kısmı devlet iç
borçlanma senetlerine gitmektedir. Mevduatların payı
ise % 10,7’dir. Tablonun en sağındaki sütunda ise
Haziran 2009 itibariyle yurtiçi ve yurtdışı
yerleşiklerin finansal sisteme aktardıkları 676.859
milyon TL miktarındaki değerin tüm finansal sistem
içinde nasıl dağıldığı oransal olarak verilmektedir.
Bu dağılıma göre bu miktarın % 86’sı yurtiçi
yerleşiklerden, % 14’ü yurtdışı yerleşiklerden
gelmektedir. Bu miktarın % 62’si mevduat olarak
(mevduat+döviz tevdiat+kıymetli maden hesabı)
bankacılık sektöründe değerlendirilmektedir.
DİBS’lerin (devlet iç borçlanma senetleri), hisse
senetlerinin ve yatırım fonlarının alım-satım
işlemlerinde genel olarak bankaların ya da
bankaların sahip oldukları aracı kurumların hizmet
verdikleri düşünüldüğünde, finansal yatırımların çok
büyük bir kısmı bankalar aracılığıyla yapıldığı
sonucuna ulaşmak kaçınılmazdır. Hisse senedi
piyasasına giden varlıkların ise tüm finansal
yatırımlar içerisindeki oranı % 10,1’dir.
|