Türkiye'de İdarenin Yeniden Düzenlenmesi
Rıdvan Yenişen
Türkiye, gelişen, ilerleyen ve hızla yenileşen bir
ülkedir.
Geriye dönüp baktığımızda her yönden çok
geliştiğimizi söyleyebiliriz.
Gerçek o ki 1920 li yıllarda hemen hemen hiçbir
şeyimiz yoktu. İstiklal mücadelesi veren yüce
milletimiz Osmanlı İmparatorluğunun adeta külleri
üzerinde Türkiye Cumhu-riyeti'ni kurdu. Osmanlı
İmparatorluğu'nun düşüş dönemlerinden itibaren bütün
kaynaklarını htzla tüketip, Balkan, I. Dünya ve en
son Milli Mücadele ile gücünü son damlasına kadar
harcamış fakir bir ülke idik.
1930 lu yıllarda nüfusumuz 15 milyon idi. Bugün ise
nüfusumuz 62 milyon civarında. 2000 li yıllarda
67-70 milyon nüfusa sahip olacağımız tahmin
ediliyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu yıllardan tek
partili dönemi arkada bırakıp çok partili demokratik
hayata geçinceye kadar nis-bi olarak belki çarpıcı
gelebilecek gelişmeler kaydedilmişse de mutlak
değerler olarak ö-nemli bir ilerleme
sağlanamamıştır.
1950 yılından itibaren ülkemizde önemli ekonomik ve
sosyal gelişmeler başlamıştır.
1960 lı yıllardan sonra ülkemiz sanayide oldukça
önemli hamleler yaptı.
Ülkemiz çok partili hayata geçtikten sonra
Demokrasimiz maalesef birkaç kere kesintiye uğradı.
Her defasında her müdahalede vatanı koruma ve
kollama görevi öne sürüldü. Ayrıca demokrasinin
kesintiye uğradığı her dönemde pahalılık ve yokluk
münakaşası yapıldı. Ama her defasında da bir süre
sonra demokrasiye döndük.
İ1980lerın başında ihracatımız Uruna dayalı idi.
Bugün ise sanayi malı ihracatımız toplam ihracatın %
90 ına yaklaşmış duaımda.
Türkiyemiz bugün elektronik eşya, lastik,
buzdolabı, otomobil ve otomobil parçaları dahil 5500
kalem ihraç ediyor, hem Batıya hatta Amerika'ya.
Ekonomideki bu gelişmeye Türk idari yapısının ayak
uydurabildiğini söylemek oldukça zor. Hatta Türk
İdari sistemi Türkiye'deki gelişmenin,
yenileşmenin, ilerlemenin çok gerisinde kalmıştır.
Türkiye'nin idari yapısını ele almaya karar veren
herkes, bu yapının Fransa'dan alındığını ve
Merkeziyetçi bir nitelik taşıdığını hemen görür.
Türkiye 1946'da çok partili parlamenter sistemi
seçmiş, 1950 yılında Demokrasi zaferiyle gerçek çok
partili hayata geçilmiştir. 1961 Anayasası ile
planlı kalkınma dönemi denilen devreye girilmiştir.
1980 li yılların sonlarında ise Avrupa Birliğine tam
üyelik için başvurulmuş, bu yıl yani 1995 yılında
ise Avrupa Gümrük Birliği Anlaşması yapılmıştır.
Bütün bu gelişmelere paralel olarak ülkemiz gerek
merkezi yönetimde, gerekse mahalli idarfelerde
giderek artan bir değişiklik ihtiyacı duymaya
başlamıştır. Daha hızlı bir ekonomik ve sosyal
gelişmeye katkı ve yardımda bulunmayı çağa uygun,
daha hür, daha katılımcı bir demokratik yerinden
yönetim sistemine kavuşmayı gaye edinen yeniden
düzenleme teşebbüslerinden bugüne kadar önemli
sayılabilecek bir sonuç alınamamıştır. Bunda birçok
siyasi, ekonomik, idari ve kültürel faktörlerin
yanı sıra merkezi iktidarların kendi duaımlarını
sarsmak ve zayıflatmak pahasına, mahalli birimleri
güçlendirmekten kaçınmalarının da büyük payı vardır.
Anayasamıza göre "Merkezi İdarenin" Taşra
teşkilatlanması "İl sistemi"ne göre yapılmalıdır.
Anayasamız 11 sistemini esas almıştır. Uzun yıllar
sayılan 67 olan illerimizin sayısı bugün 76 ya
ulaşmıştır.
Serçeği belirtmek gerekirse, bugün ülkemizde bir
yerleşim yerinin İl olmasının kıstasları objektif
olarak tesbit edilmiş değildir. Türkiye'de bir yerin
niçin İl diğer yerin ise neden İlçe statüsünde
bulunduğunu inandıncı şekilde açıklamak oldukça
zordur.
Ayrıca Anayasamızda sadece teknik nitelikteki ve
kamu hizmeti gereği ili aşan çevrede
teşkilatlanmaya izin verilmiş olmasına rağmen
birçok merkezi idare kuruluşu hiç gerek olmadığı
halde bölge teşkilâtı kurma yoluna gitmiş ve
Türkiye'de idare içinden çıkılması zor bir şekil
almıştır.
Bugünkü İl sistemimizin kanuni dayanağı 1949
tarihli "İl İdaresi Kanunu"dur.
1924 Anayasası'na uygun olarak merkezi idarenin
taşrada "İl Sistemi"ne göre teşkilat-landınlması
yapılmış, illerin "Yetki Genişliği" ilkesine göre
idare edilmesini öngören bir sistem tesis
edilmiştir. Bu sistemin gereği olarak Devlet
kişiliği merkezi idarenin bütününü temsil eden ve
hepsine karşı sorumlu tutulan Vali'de toplanmış,
kendisine İlde mevcut bütün kuruluşları (adli ve
askeri teşkilâtlar hariç) teftiş etmek, kamu
hizmetlerinin etkin ve verimli bir tarzda
yürütülmesini temine matuf tedbirler almak görev ve
sorumluluğu yüklenmiştir.
1949 yılında ilde mevcut kamu kurum ve kuruluşları
genellikle ve ağırlıklı olarak genel bütçeye bağlı
daireler şeklindeydi. Bugünün Türkiyesi'nde ise
genel bütçeye bağlı daireler yanında katma bütçeli
daireler ve KİT dediğimiz Kamu İktisadi
Teşekkülleri çok önemli durumdadır. Zaman içersinde
katma bütçeli dairelerle, KİT'lerin ağırlıklı
planlan bölge teşkilâtları şeklinde oluşturularak,
bilinen "İl Sis-temi"nin dışında tutulmuşlardır.
Açıkça belirtmek gerekirse bugün taşradaki
kuruluşların büyük çoğunluğu aslında valiye bağlı
değildir. Yani "İl Sistemi"nin dışın-dadırlar.
Bundan dolayı kamu hizmetleri bir bütün olarak
yürütülememekte, işbirliği ve koordinasyon
sağlanamamaktadır.
Şu anda vali sadece genel bütçeli dairelerin iş ve
hizmetlerinden sorumlu olan bir kişi durumundadır.
Düşüncemize göre bugün idarenin tersizliğinin,
etkisizliğinin, verimsizliğinin hatta hantallığının
ana sebebi Ülkemizdeki idari sistem karışıklığıdır.
Ayrıca Ülkemizde, yetkiler ve kaynaklar merkezde
toplanmış bulunmaktadır.
Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatını ve mahalli
idareleri yeniden düzenlemek lazımdır. Merkezin
yetkileri devredilmeli, kaynaklar mahalline
aktanlmahdır.
İl sayısı 100 civarına yükseltilmeli, fakat bu iller
gruplandinlarak 15-16 bölgede toplanmalıdır. Bu
teşkil edilecek bölgelerde, kamu hizmetlerinin
tamamının belli bir coğrafi klanda koordineli bir
şekilde yürütülmesi sağlanmalıdır. Yerinde devamlı
yapılacak etkin kontrol çok faydalar getirecektir.
Ülkemizde mahalli idareler bilindiği gibi, Köyler,
Belediyeler ve İl Özel İdareleridir.
Beldelerde halk, kendi yöneticilerini, Belediye
Başkanlarını, Belediye Meclislerini, Köylerde ve
Mahallelerde, Muhtar ve İhtiyar Heyetlerini
seçmektedir. İl çapında ise, İl Genel Meclislerini
seçmektedir.
Bilindiği gibi Mahalli İdareler, demokrasinin
köküdür ve ülkemizde bunlar demokrasi okulu
görevini de görmektedirler.
Ama bugün Köy İdarelerinin, 11 Özel İdarelerinin
etkili birer yönetim olduğunu söylemek mümkün
değildir. İmkânları, kaynakları yok denecek
seviyededir.
Merkeze bağlı birimlerin imkân yetki ve kaynakları
vakit geçirilmeden mahalline devredilip,
kaydırılmalıdır.
Adalet, Milli Savunma, Güvenlik ve Ulaştırma
birimleri hariç merkezin yetkileri asgariye
indirilmelidir. Merkezin personeli, araç, gereç ve
ödenekleri mahalli idarelere devredilmelidir. Bu
düzenleme bir anlamda demokratikleşmenin de esası
olacaktır. Bu yeni idari yapıda vali ve kaymakamlar
şimdilik hükümetin yegâne temsilcileri olmalıdır.
Ayrıca "İl Sistemi"ni koruyarak teşkil edilecek
"Bölgeler" ileride seçilmiş valilik sistemini de
gündeme getireceklerdir.
Türkiye kesin olarak idari reform yapmak
mecburiyetindedir. Geleneklerimiz bakımından
milletçe sahip olduğumuz hasletler yönünden
"Başkanlık Sistemi" veya "Yarı Başkanlık
Sistemi"nin tartışılması gerekmektedir.
Kanaatimizce,
Mahalli İdarelerin mali yapılarının
güçlendirilmesi, idari özerkliğe kavuşturulması ve
bu idarelere gerçekçi kaynakların aktarılmasının
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "Üni-ter" yapısıyla
ters düşen bir yanı yoktur. Türkiye'nin Milli
Bütünlüğü ve güvenliği lıerşeyin üstündedir.
Bizim ısrarla savunduğumuz husus kamu hizmetlerinin
çağa uygun olarak etkin, çabuk ve verimli şekilde
yapılmasını sağlayacak idari yapıyı kurmaktır.
Bu idari reformu yapmak için son yıllarda çağdaş
dünyada gerçekleştirilen reformları iyice
incelememiz gerekir.
Fakat geçmişte olduğu gibi bunları aynen kopya
etmek değil, edinilen tecrübeler ışığında, kendi
yapımıza uygun düzenlemeler yapmak gerekmektedir.
Meselâ Tanzimattan beri örnek aldığımız Fransa'da
sürekli olarak mahalli formlar yapılmış, özellikle
1982 yılında mahalli idareler günümüz demokrasi
anlayışına uygun çağdaş bir yapı kazanmıştır. Bu
örnek incelenebilir, ve yapılanlar gözönüne
alınabilir.
Türkiye'mizin idari yapısını ve yapılacak
reformları T.B.M.M. başta olmak üzere, ilgili bütün
çevreler, üniversiteler tartışma konusu yapmalıdır.
Bu önemli ve hayati konu çeşitli zeminlerde ele
alınıp, etraflıca tartışılmalıdır.
Türkiyemizin idari yapısı çağımızın değişen
şartlanna ve Demokrasinin gerçeklerine uygun olarak
fazla vakit geçirilmeden yeniden düzenlenmelidir.
Türkiye 2000 li yıllarda Dünyamızın Lider ülkeleri
arasında şanlı yerini almak istiyorsa, idari
reformu vakit geçirmeden gerçekleştirmelidir,
|