Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye’deki İstihdam Politikaları 

Mal ve hizmetlerin üretimini mümkün kılan ya da üretimde kullanmak zorunda olduğu her şeye üretim faktörleri denilmektedir. Üretim faktörleri içerisinde insanın beyin ve kas gücünü kullanmasına emek denilmektedir. 

Emek piyasasında arz edilen emeğin miktarını belirleyen birçok faktör vardır. Toplam nüfus, nüfusun yaş ve cinsiyet oranı, çalışma hayatını düzenleyen mevzuat, iş arayanların iş ve meslekten beklentileri (sosyal sigorta, kariyer planlaması, çalışma koşulları vb) ve ücret. Bireysel planda düşündüğümüz zaman birey ücret arttıkça arz ettiği emek miktarını arttırır. Zira amaç daha fazla gelir elde etmek daha iyi bir yaşam standardına kavuşmaktır. Ancak insan çalışmakla elde ettiği ücret karşılığında bazı şeylerden fedakârlık yapmaktadır. Çünkü çalışarak geçirdiği zamanı başka şekillerde de değerlendirebilir. Öyleyse bir kimsenin emeğini arz ederken arz miktarını ücretin yanında çalışmanın alternatif maliyeti de belirleyici olmaktadır. 

Bir ekonomi düzeninin yeterli bir biçimde işleyip işlemediği, her şeyden önce, cari ücret karşılığı çalışmak isteyen herkese iş sağlayabilip sağlayamamasıyla ölçülür. Herkese iş sağlayamamak, bir ekonomi düzeni için son derece büyük bir kusurdur. Bu kusur, sadece, işsiz kalan kimselerin maddi ve manevi yoksulluk ve acı çekmelerine neden olmaktan ibaret değildir. Böyle bir durum, aynı zamanda, ekonomi düzeninin, var olan kaynakları tam olarak kullanabilmek ve böylece ulusal refahı olanak içindeki en yüksek düzeye çıkarabilmek konusunda acze düştüğünü de ifade eder. Bu nedenle, işsizlik sigortaları kurulması ve bu yolla işsizlerin kişisel acılarının ve sorunlarının hafifletilmesi, çok yerinde ve zorunlu bir önlem olmakla beraber, böyle bir önlemin, ekonomi düzeninin işsizlik biçiminde dışa vuran başarısızlığını düzeltmek ya da ortadan kaldırmak demek olmadığını göz ardı etmemek gerekir. (Aren, 1992:1)

Türkiye ekonomi tarihine bakıldığında ekonominin daima büyüme eğiliminde olduğu ancak sürdürülebilir büyümenin temin edilemediği buna binaen işsizlik sorununun da önlenemediği görülmektedir. Türkiye ekonomisinde sürdürülebilir bir büyümenin sağlanamamasının ve işsizlik probleminin çözülememesinin ekonomik ve sosyal nedeni vardır.

Bu kısmen kendi sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve politik özelliklerine ve büyük ölçüde üniversal iktisat prensiplerine bağlı bir konudur. İnsanların mesleklere ve talebe uyan biçimde iyi bir eğitim alması verimliliği artırmakta bu da yatırımlarla sağlanacak büyüme hızını artıracaktır. Bu, istihdam lehinedir. (Kılıçbay, 1992: 270)

Ekonomik büyüme politikaları, insani sermaye yatırımlarını dikkate alarak oluşturulup reel anlamda ekonominin büyümesine yönelik olmalıdır. Ancak bu tür ekonomi politikalarının uygulanması ile devamlı bir ekonomik büyüme sağlanabilecek ve işsizlik oranı düşük seviyelere inebilecektir. 

1961 Anayasasında istihdam sorununa çözüm getirmek devletin görevlerinden sayılmış ve ‘iş arayan herkese iş imkânının sağlanmasının devlet tarafından yerine getirileceği’ öngörülmüştür. Yine 1963’den bu yana beş yıllık kalkınma planlarının hepsinde işsizliğin önlenmesine yönelik tedbirler yer almıştır. Ancak çeşitli nedenlerle söz konusu tedbirler yeterince gerçekleştirilememiş ve işsizlerin sayısı artmaya devam etmiştir. Giderek kronikleşen ve daha etkili hale gelen işsizlik sorunu bugün ülke sorunlarının başında gelmektedir. (Yılmaz, 2005: 44) 

2000’li yıllara gelindiğinde, işsizlik oranlarının tüm dünya ülkelerinde iki haneli rakamlara ulaşması, ekonomik, sosyal ve politik anlamda ciddi tehlike sinyalleri vermektedir. 1980-1990 yılları arasında izlenen devletin ekonomiden uzaklaştırılması politikaları sözü edilen 10 yılda ülke ekonomilerindeki özel sektörü teşvik ederek, büyüme oranları arttırmasına rağmen, 2000’li yıllarda yaşanan küresel finansal krizler, ülkeler arası yaşanan sıcak savaşlar ve politik istikrarsızlıklar sonucu, kamu sektöründeki yatırımların azalışı ile birlikte, özel sektördeki yatırım artışlarının işgücündeki artışı karşılayamaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim özellikle Türkiye Ekonomisi’nde 1999 yılından sonra, işgücündeki artışa rağmen, istihdamdaki azalma işsizlik oranlarının daha fazla yükseleceği yönünde sinyaller vermiştir. (Onur, 2006: 14-15) 

İşsizlik ve işsizlerin istihdamı sorunu 1950’li yıllarda Türkiye’nin gündeminde yer almaya başlamıştır. 2001 yılında yaşanan ekonomik krizler işsizlik sorununu daha da ağırlaştırmıştır. Genç nüfus yapısına sahip Türkiye’de işsizlerin % 62’si 15-29 yaşları arasındadır. Bunlar içinde, eğitim ve askerlik sonrası olması nedeniyle 20-24 en kalabalık yaş gurubudur. Türkiye’de işsizlerin eğitim düzeyi genelde düşüktür. Yine büyük bir kısmı vasıfsızdır. İşsiz nüfusun dağılışında en dikkat çekici özellik işsizlerin büyük çoğunluğunun (% 74,8) şehirsel alanlarda yer almasıdır. Şehirlerdeki mevcut işsizlerin yanı sıra, kırdan şehire göçlerle kırdaki açık ve gizli işsizler şehirlere taşınmış ve şehirlerdeki işsiz sayısını giderek arttırmıştır. Kırda ise, açık işsizlerin yanı sıra gizli işsiz olarak tanımlanabilecek eksik istihdam sorunu devam etmektedir. Türkiye’de uzun süredir devam eden kırdan şehre göçlere rağmen, kırda çok sayıda açık ve gizli işsiz bulunması, iş bulmak ve çalışmak gibi ekonomik nedenlerle şehirlere göçlerin devam edeceğini göstermektedir. (Yılmaz, 2005: 43)

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından 2000 yılında yayınlanan ‘Nüfus ve Demografi’ raporuna göre, 2000 yılı itibariyle 14-65 yaş arası çalışma çağındaki nüfusun tarihteki en yüksek orana ulaştığı bir döneme girmiştir. ‘Fırsat penceresi’ adı verilen bu dönem, ülkeler için özellikle iş gücü piyasası açısından ciddi fırsatlar yaratırken, bu fırsatın değerlendirilmesi için en temel koşul, söz konusu nüfusun iyi eğitilmesi ve sürecin ekonomik yatırımlarla desteklenmesidir. (Ekonomistler Plarformu, 2009: 1) 

Zaten kronik bir hal almış olan işsizlik rakamları bu çerçevede Nisan 2009 itibariyle Türkiye genelinde % 16,1 seviyesine ulaşırken, işgücü piyasasına katılım oranının da düşüklüğü ile resmi rakamların çok daha üzerinde bir işsizlik seviyesi ile karşı karşıya kalındığı ortaya çıkmıştır. Bu süreçten en fazla etkilenen kesim ise özellikle gençler olmuştur. 15-24 yaş arası genç nüfusta işsizlik oranı % 30’lara yaklaşmıştır. (Ekonomistler Platformu, 2009: 1) 

S. Özdemir vd. göre, istikrara kavuşmayan kentleşme, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, kamu ve özel sektörde yatırım yetersizliği, işgücü niteliğinin sanayinin ihtiyaçlarına cevap verememesi, işgücünün vasıf seviyesi, faiz ve dış ticaret hadleri, hızlı teknolojik gelişmeler ve artan rekabet ortamında nitelikli işgücü gerekliliği, kapasite kullanım oranındaki yetersizlik, girişimcilere sağlanması gereken eğitim, kredi ve örgütlenme yetersizlikleri gibi çok sayıda faktör ülkemizde işsizliğin boyutunu artırmakta ve işsizlik sorununu karmaşıklaştırmaktadır. (Aktaran: Yılmaz Eser ve Terzi, 2008: 230) 

Türkiye’de beşeri sermaye yatırımlarının yetersiz olması ve bu yatırımları arttırıcı politikaların geliştirilememesi iktisadi büyüme ve dolaylı olarak da işsizlik üzerinde olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Türkiye’de reel yatırımların hızlı nüfus artışı ile birlikte son yıllarda artış göstermesine rağmen, reel yatırımların bu nüfus artışını karşılayabilecek miktara yükselememesi, işgücüne katılma oranını arttıramamıştır. 

M. M. Özaydın’a göre, Türkiye’de bilinçli ve yaygın bir işsizlikle mücadele programı uzun yıllar boyunca uygulanamamıştır. İstihdam politikaları ilk olarak kalkınma programları içerisinde yer almaya başlamış ancak plan metinlerde yer almaktan öteye gidememiştir. (Aktaran: Eser ve Terzi, 2008: 242) 

S. Özdemir vd. göre, Türkiye’de istihdam politikalarının gelişimi incelendiğinde, işsizlikle mücadeleye yönelik önlemlerin ilk Beş Yıllık Kalkınma Planından itibaren tüm kalkınma planlarında yer aldığı görülmektedir. Genel olarak, kalkınma planları değerlendirildiğinde, planlarda işsizliğin temelde ekonomik büyümeye bağlı olarak azaltılabilecek bir problem gibi görüldüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca, planlarda izlenmesi öngörülen birçok politika muğlak ifadelerle yer almakta, bir planda ısrarla üzerinde durulan önlem ve önerilere bir sonraki planda rastlanmamaktadır. Asıl önemlisi hükümet değişiklikleri nedeniyle hazırlanan plan ve projelere genelde süreklilik kazandırılamamıştır. Sonuç olarak ülkemizde planlı dönemden bugüne kadar kapsamlı bir ulusal istihdam politikasının belirlenemediği ve hayata geçirilemediği söylenebilir. (Aktaran: Eser ve Terzi, 2008: 242) 

Hane halkının işgücü piyasasında üstlendiği rol, hane halkının genel refah ve yaşam standardını belirleyen temel bir unsur olmaktadır. 2002-2005 döneminde istihdamın sektörel dağılımında değişim gözlemlenmiştir. Tarım sektörünün istihdam içindeki payı önemli ölçüde azalmıştır. (Çelebi, 2008: 1-2) 

Ülkemizde uzun yıllar işsizliği çözecek sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlanamamıştır. Büyüme ve ekonominin istihdam yaratma kapasitesi yüksek enflasyon, artan kamu açıkları ve yüksek faizler, oynak döviz kurları, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler nedeniyle çok zayıf bir performans göstermiştir. Aynı zamanda, tarım sektöründeki çözülme, işgücünün eğitim düzeyinin düşüklüğü ve işgücü piyasasının yapısal özellikleri ( istihdam üzerindeki vergiler, yatırım maliyetleri, kayıt dışı istihdam) sorunu iyice çözümü zor hale getirmiştir. (Başesgioğlu, 2006: 1) 

ILO’nun Dünya İstihdam Raporu 2004-2005 ve Küresel İstihdam Eğilimleri Raporlarında işsizlikle mücadele politikaları olarak önerilen, işgücü piyasasına katılımın arttırılması, işçi ve işletmelerin taleplere uyum yeteneklerinin geliştirilmesi, beşeri sermayeye etkin yatırım, verimlilik artışı sağlanması, iyi yönetişim, etkin sosyal diyalog gibi tüm ülkelerde etkili olabilecek genel doğruların yanı sıra ülke özelinde etkili olabilecek önlemleri düşündüğümüzde, kamu istihdam hizmetlerinin etkin ve yaygın hale getirilmesi ve de yerel ihtiyaçlar doğrultusunda çeşitlendirilmesi, işgücünün iş piyasası ihtiyaçları doğrultusunda eğitilmesi ve sürdürülebilirlik sağlanabilmesi için sektör-eğitim kurumları ve sosyal ortaklar işbirliğine önem verilmesi, yaşam boyu eğitimin hayata geçirilmesi, istihdam artışı sağlanabilmesi için teşviklerin iller yerine sektörlere verilmesi ve sektör içinde de küçük işletmelere ayrıcalık tanınması, kayıt dışı sektörün kayıt içine alınması için kayıtlı olabilmenin önündeki bürokratik ve yasal işlemlerin kaldırılması, işlem zorunluluğunun en aza indirilmesi ve üretim ve istihdamdaki vergi yükünün hafifletilmesi gibi önlemleri de içeren bir ulusal istihdam politikasının sosyal ortaklarla birlikte tasarlanması ve uygulamaya konulması, işgücüne her yıl en az yarım milyon kişinin katıldığı ülkemizde herhalde zorunludur. (Aktaran: Şahin, 2009: 4) 

Avrupa Birliği’ne girmeye çalıştığımız süreçte birliğe aday ülkelerde de gözlemlendiği gibi tarım sektörünün küçülmesi ile kentlere hızlı bir işgücü göçünün yaşanacağı (kaldı ki uygulanan yanlış tarım politikaları ile bugünden yaşanan) dikkate alındığında yoksullukla mücadele ve gelir dağılımındaki adaletin sağlanması ve sosyal barışın temini açısından yatırım ve istihdam yaratacak politikaların ve nitelikli insan gücüne ulaşmada uygulanacak eğitim politikalarının siyasi polemiğe dönüştürülmeden, bilimsel temele göre hazırlanarak hayata geçirilmesi önem arz etmektedir. (Şahin, 2009: 4)(Tablo:1) 

Tablo-1: Dünyada İşsizlik: 1994, 1999, 2002-2004 (milyon)

 

Yıllar

1994

1999

2001

2002

2003

2004

Toplam

140.3

170.3

174.3

180.9

185.2

184.7

Erkek

82.8

99.5

102.8

107.0

110.0

109.7

Kadın

57.5

70.9

71.5

73.8

75.2

75.1

Kaynak: Küresel İstihdam Eğilimleri Modeli 2005

Aktaran: Şahin, 2009: 5

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005