Türkiye’de
Otomotiv Endüstrisi
Türk Otomotiv Endüstrisi,
ihracat performansı açısından Türkiye Ekonomisi’nin
ilk üç büyük endüstrisi arasında yer almaktadır.
Talebin, ithalat yoluyla karşılandığı bir endüstri
olarak doğan ve daha sonraları ithal ikameci dış
ticaret stratejileriyle gelişmesi öngörülen Türk
Otomotiv Endüstrisi, bugün uluslararası piyasalara
üretim yapabilen bir endüstri seviyesine
ulaşabilmiştir. Türkiye’nin 1 Ocak 1996 tarihiyle
birlikte Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile Gümrük
birliği’ne dahil olması, endüstrinin hitap ettiği
piyasanın genişlemesini beraberinde getirmiş ve buna
bağlı olarak endüstride faaliyet gösteren firma
sayısı artmıştır.
Türkiye’de
1950’li yıllarda montaj sanayi şeklinde yapılanmaya
başlayan otomotiv endüstrisi, 1964 yılında çıkarılan
Montaj İmal Tadil Talimatnamesi ile gelişmeye
başlamıştır (Çoban, 2005: 53). Küreselleşme
eğilimine de bağlı olarak hızlı bir gelişme gösteren
otomotiv endüstrisi, 1996 yılında Gümrük Birliği’ne
girilmesi ile yeni bir yapılanmanın içerisine
girmiştir. Endüstrinin kurulduğu ilk yıllarda
gündeme gelen Montaj Sanayi Talimatı ve 20. yüzyılın
sonlarına doğru söz konusu olan Gümrük Birliği
oluşumu endüstrideki firma sayısının ve buna paralel
olarak üretim kapasitesinin hızlı bir şekilde
artmasını beraberinde getirmiştir.
Türkiye’deki Otomotiv Ana Sanayi Firmaları Hakkında
Genel Bilgiler (2009)
Firrmalar |
Üretim Yeri |
Üretime
Başlama
Tarihi |
Sermaye (Bin Lira) |
Yabancı Sermaye Payı (%) |
Toplam
Alan (Bin m2) |
A.I.O.S. |
Kocaeli |
1966 |
25.419 |
29,74 |
299 |
BMC |
İzmir |
1966 |
500.000 |
0 |
826 |
FORD OTOSAN |
Eskişehir |
1983 |
350.910 |
41 |
1.105 |
Kocaeli |
2001 |
1.600 |
HATTAT TARIM |
Tekirdağ |
2002 |
40.000 |
0 |
172 |
HONDA TÜRKİYE |
Kocaeli |
1997 |
100.000 |
100 |
292 |
HYUNDAI
ASSAN |
Kocaeli |
1997 |
206.220 |
70 |
1.000 |
KARSAN |
Bursa |
1966 |
150.000 |
0 |
200 |
MAN TÜRKİYE |
Ankara |
1966 |
65.000 |
99,9 |
315 |
M. BENZ TÜRK |
İstanbul |
1968 |
275.000 |
85 |
511 |
Aksaray |
1985 |
558 |
OTOKAR |
Sakarya |
1963 |
24.000 |
0 |
552 |
OYAK RENAULT |
Bursa |
1971 |
323.300 |
51 |
510 |
TEMSA |
Adana |
1987 |
210.000 |
0 |
555 |
Sakarya |
2008 |
153 |
TOFAŞ |
Bursa |
1971 |
500.000 |
37,8 |
935 |
TOYOTA |
Sakarya |
1994 |
150.165 |
100 |
917 |
TÜRK TRAKTÖR |
Ankara |
1954 |
53.370 |
37,5 |
282 |
Kaynak:
OSD, 2010a: 1.
Tablo’da Türk Otomotiv
Endüstrisi’nde faaliyet gösteren firmalara ait
coğrafi ve ticari bilgiler yer almaktadır. Tablo
incelendiğinde söz konusu endüstride 15 firmanın 18
üretim tesisiyle faaliyet gösterdiği ortaya
çıkmaktadır. Üretim tesislerinin büyük bir kısmının
Marmara özellikle de Güney Marmara Bölgesi’nde yer
aldığı, bununla birlikte Ankara’da iki; İzmir,
Eskişehir, Adana ve Aksaray’da ise birer üretim
tesisinsin bulunduğu görülmektedir. Diğer taraftan
endüstrinin yaklaşık 3 milyar liralık bir sermayeye
sahip olduğu dikkat çekmektedir. Ayrıca endüstrinin
sahip olduğu sermayenin büyük bir kısmının
yabancı sermayeden oluştuğu görülmektedir.
Türk Otomotiv
Endüstrisi’nde faaliyet gösteren firmalar, sanayi
kuruluşları içerisinde önemli bir yere sahiptir.
İstanbul Sanayi Odası tarafından her yıl açıklanan
en büyük 500 sanayi kuruluşu içerisinde Türk
Otomotiv Endüstrisi firmaları ilk sıralarda yer
almaktadır. 2008 yılına ait verilere dayanılarak
yapılan sıralamada Türk Otomotiv Endüstrisi’nde
faaliyet gösteren firmaların tamamı yer almaktadır.
Yapılan sıralamada ilk üçte 1 firma, ilk onda ise 3
firma yer almaktadır. Bunun dışında en çok kazanç
elde eden ilk 50 şirket arasında 5 otomotiv firması
yer almaktadır (OSD, 2009: 2).
Türk Otomotiv
Endüstrisinin Tarihsel Gelişimi
Türk insanının otomobille
tanışması, 1900’lü yılların başlarında olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, American Foreign
Trade şirketi vasıtasıyla ABD’nin Ford ve Chevrolet
otomobil ve kamyonları; Torino’ya bağlı olarak
İstanbul’da faaliyet gösteren özel bir büro
vasıtasıyla da İtalyan Fiat marka otomobiller
piyasaya sunulmuştur. Diğer taraftan 1929 yılında
Ford firması, İstanbul’da ilk montaj denemesine
başlamış ve kurulan montaj fabrikasında yapılan
üretimin bir kısmının Sovyetler Birliği’ne ihraç
edilmesi öngörülmüştür. 450 işçinin çalıştığı üretim
tesisinde günlük 48 adet kamyon ve otomobil üretim
kapasitesine ulaşılmış; ancak 1930’larda yaşanan
Dünya ekonomik krizinin olumsuz etkileri nedeniyle
hedeflenen ihracat gerçekleştirilememiştir. Bu ve
benzeri sebeplerden dolayı 1934 yılında fabrikada
üretim durdurulmuş ve ilk montaj üretim denemesi
başarısızlıkla sonuçlanmıştır (Bilgin, 1999: 15).
Endüstride yaşanan bu
olumsuz gelişmeye bağlı olarak, 20. yüzyılın
ortalarına kadar otomotiv firmaları Türkiye’ye
üretim tesisi kurma konusunda çekingen
davranmışlardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
Türkiye’nin Marshall yardımlarından faydalanması ve
demiryolu taşımacılığı yerine karayolu
taşımacılığına önem verilmesi; ulaşımda karayolunun
seçilmesine ve şehirleşmeye geçilmesine ortam
hazırlamıştır. Bu çerçevede otomotiv ürünlerine
talep artmış, 1950’li yıllarda bazı otomotiv
üreticileri ithalat yoluyla Türkiye piyasasına
girmeye başlamışlardır (Ayoğlu ve Seyfettinoğlu,
2008: 395).
Türkiye’de 1950 yılında 13
bin 405 adet olan otomobil sayısı, 1960 yılında 45
bin 467’ye yükselmiştir. Aynı dönemde otobüs-minibüs
parkı, 3 bin 755 adetten 10 bin 981 adete;
kamyon-kamyonet parkı da 15 bin 406’dan 57 bin 460’a
yükselmiştir (DPT, 2007: 9). Böyle bir ortamda Türk
ordusunun jip ve kamyon ihtiyacını gidermeye yönelik
olarak 1954 yılında Tuzla’da denizyolu ulaşımına da
elverişli bir alanda kurulan Türk-Willys Owerland
Anonim Ortaklığı şirketi ve Ankara’da kurulan Türk
Traktör montaj fabrikası, Türk Otomotiv
Endüstrisinin kurucu firmaları olarak belirtilebilir
(Azcanlı, 1999: 79). 1955 yılında Türk Otomotiv
Endüstrisi A.Ş.’nin kamyon fabrikası ve daha sonra
da Otosan ve Çiftçiler A.Ş.’nin ikinci ve üçüncü
kamyon fabrikaları, sektörel yatırımların hızlı bir
şekilde ilerlediğini göstermektedir (Bedir, 1999:
79).
Otomotiv endüstrisi
üretiminde en büyük paya sahip olan otomobil üretimi
anlamında ilk girişim ise, Koç Ticaret Şirketi’nin
Ford Motor’un Türkiye genel temsilciliğini alması
ile başlamıştır. Koç Ticaret A.Ş., 1956 yılında
almış olduğu Montaj Hakkına Sahip Bayi statüsüne
bağlı olarak kurduğu montaj fabrikasında günde 8
adet kamyon ve 4 adet otomobil üretim kapasitesi ile
faaliyete başlamıştır (Bilgin, 1999: 15). Bunu
takiben yerli otomobil üretimi için girişimlere
başlanmış ve 1961 yılında Eskişehir Devlet
Demiryolları fabrikasının bir bölümünde Devrim
isimli 4 adet prototip otomobil üretilmiştir (Azcanlı,
1999: 109). 1962 yılında Uzel, Massey Ferguson
lisansı ile İstanbul’da kurmuş olduğu fabrikasında
traktör üretimine başlamıştır (Çoban, 2007: 20).
Türk Otomotiv Endüstrisinin kurulmuş olduğu bu ilk
yıllarda Türk Traktör firmasının ardından Uzel
firmasının da traktör üretimi gerçekleştiren bir
tesis kurması, söz konusu yıllarda Türk sanayisinin
tarım sektörü ağırlıklı yapısının devam ettiğini
göstermektedir.
Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı’nda yer alan Otomotiv Endüstrisinin
Sanayileşmedeki İtici Gücünden Yaralanma ilkesine
uygun olarak yerli katkı oranını artırmaya yönelik
Montaj Sanayi Talimatı hazırlanmış ve 1964 yılında
yürürlüğe girmiştir. Nitekim 1963 yılında 8 adet
olan montaj sanayi kuruluşu, 1967 yılının sonunda
20’ye yükselmiştir (DPT, 2007: 10). 1964 yılında
çıkartılan Montaj Sanayi Talimatı ile birlikte ilk
kayda değer otomobil üretimi, 1966 yılında Anadol
marka otomobilin üretimi ile gerçekleşmiştir. Yıllık
üretimi maksimum 7 bin 200 adet olan Anadol marka
otomobilin üretimi 1982 yılına kadar devam etmiş ve
toplam 87 bin adet üretim gerçekleştirilmiştir
(Bedir, 2002: 26).
1968 yılında Koç Ticaret
Şirketi ile İtalyan kökenli Fiat firmasının
ortaklığında Tofaş, 1969 yılında ise yine otomobil
üretmek amacıyla Oyak Grubu ile Fransız Renault
firması ortaklığında Oyak Renault firmaları
kurulmuştur. Her iki firma da 1971 yılında Bursa
Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim hatlarını
kurmuşlardır (Sönmez ve Sarı, 2009: 1). 1970’li
yıllarda otomobil üretimi için küçük ölçekli
yatırımlara girişilmiştir. Söz konusu dönemde gerek
hammadde ve gerekse yan sanayi ürünlerinde üretim
düzeyi yetersiz kalmıştır. Özellikle otomobil için
ilgili yıllardaki piyasa talebi, büyük ölçekli
üretim tesislerinin kurulması için yetersiz seviyede
kalmıştır (İSO, 2009: 2).
1980’li yıllara kadar
sürdürülen ithal ikamesine dayalı politikalar
nedeniyle Türk Otomotiv Endüstrisi, sadece iç
piyasaya yönelik olarak üretim faaliyetini
sürdürmüştür. 1980’li yıllarla birlikte benimsenen
liberal politikaların da etkisiyle otomotiv
endüstrisinin dışa açık, modern teknolojiyi
kullanabilen, ekonomik ölçeklerde üretim yapabilen,
fiyat ve kalite açısından uluslararası rekabet
gücünü sahip bir endüstri konumuna getirilmesi
amaçlanmıştır. Fakat ilgili dönemde uygulanmakta
olan yüksek gümrük vergileri ve tarifeleri, üretimde
istikrar sağlanmasına fırsat vermekle birlikte,
endüstrinin rekabet gücünü artıramamasına neden
olmuştur (Çoban, 2007: 20).
1990’lı yıllara
gelindiğinde 1994 yılında yaşanan kriz ve 1996
yılında söz konusu olan Gümrük Birliği, endüstri
için önemli gelişmeler meydana getirmiştir. 1994
yılında yaşanan ekonomik krizle otomotiv
endüstrisinde kapasite kullanım oranı yüzde 30’un
altına inmiş, nitelikli işgücünün üçte biri
kaybedilmiş ve sonuç olarak yatırımların ertelenmesi
gibi olumsuzluklarla karşı karşıya kalınmıştır. Söz
konusu kriz sonucunda ilgili endüstride yüzde 50
dolaylarında bir küçülme meydana gelmiştir (Orhan,
1997: 12). Diğer taraftan 1 Ocak 1996 yılında Gümrük
Birliği’ne girilmesi, endüstrinin dışa açık bir yapı
kazanmasına ortam hazırlamıştır. Gümrük Birliği ile
Türk Otomotiv Endüstrisinin hitap etmiş olduğu
piyasanın genişlediğini gören özellikle Uzak Doğu
kökenli firmalar, Türkiye’de üretim tesisi
yatırımlarına yönelmişlerdir. Bununla birlikte 1996
ve 1997 yıllarında artan yurtiçi talebe bağlı olarak
da otomotiv endüstrisi üretiminde önemli artışlar
yaşanmıştır (Görener ve Görener: 2008: 1219).
20. yüzyılın sonuna doğru
Türk Otomotiv Endüstrisi’nde çağdaş üretim
teknikleri uygulanmaya başlanmış, kalite yönetim
sistemleri kurulmuş ve firmalar uluslararası
kuruluşlar tarafından belgelendirilmiştir. Otomotiv
endüstrisi bu dönemde tam rekabet ortamına geçiş
için radikal değişimler yaşamış ve neticesinde
ihracata yönelik ve küresel piyasalarda rekabetçi
bir endüstri haline gelmiştir (İKV, 2007: 10).
2000’li
yıllara gelindiğinde de endüstrideki firma sayısı
artmış, endüstri daha kurumsal bir yapı kazanmış ve
küresel piyasalara hitap edebilen araçlar üretilmeye
başlanmıştır. Diğer bir taraftan da 2002 yılından
sonra tüketicilere daha düşük faiz oranlarıyla daha
esnek bir şekilde taşıt kredisi sunulması, otomotiv
endüstrisine yönelik talebin artmasına ortam
hazırlamıştır. Artan talebin karşılanması anlamında
da sektörel üretim artmış ve endüstri, Türkiye
ekonomisinin ilk üç büyük sektörü içerisinde yerini
almıştır.
|