Türkiye'de Vergi Teşvik Politikalarının Gelişimi
Araştırma Görevlisi Yusuf Kıldiş
Giriş
Gelişmekte olan ülkelerde iktisadi kalkınmayı gerçekleştirme
hedefi ve bu hedef çerçevesinde uygulanan iktisat
politikaları son derece önem taşımaktadır. Bilhassa
özel tasarruf ve yatırımların toplam tasarruf ve
yatırımlar içinde önemli bir pay alamaması.söz
konusu ülkelerde meydana gelen ekonomik
dengesizliklerin başlıca nedenlerinden birini
oluşturmaktadır. Bu çerçevede gelişen devlet
anlayışına paralel olarak iktisadi kalkınmayı
gerçekleştirme yönünde teşvik politikalarının yeri
ve önemi açıkça ortaya çıkmaktadır. Türkiye'nin
içinde bulunduğu yapısal koşullar göz önüne
alındığında sermaye birikiminin yeterli bir düzeye
çıkarılması için tasarrufların artırılması ve bu
tasarruflann verimli yatınmlarda değerlendirilmesi
gerekmektedir. Buna göre ülkemizde vergi
politikalannm etkin kullanımı vergisel teşviklerin
öncelikli alanlara verilmesi daha uygun olacaktır.
Bu çalışmada Türkiye'de vergi teşvik politikalarının
gelişimi, gerek Cumhuriyet öncesi dönem gerekse
Cumhuriyet sonrası dönem incelenmeye ve
değerlendirilmeye çalışılmıştır.
A- Cumhuriyet Öncesi Türk Vergi Teşvik Sistemi
Osmanlı İmparatorluğunun
XIX.
yüzyılın başına kadar devam edegelen en önemli
vergileri tarımdan alınan ve vasıtasız vergiler olan
aşar ve ağnam vergileridir. 1840' da %63' ü bulan
vasıtasız vergiler 1911'lerde %45'e kadar düşmüş ve
bu azalış Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.
14.12.1913 tarihinde çıkarılan "Teşvik-i Sanayi Kanun-u Muvakkati"
ile toplam değeri 1000 lirayı geçen, en az 5HB motor
gücü kullanan sanayi kuruluşlarına, makina-donatım
ile hammadde ve yardımcı maddelerin dış alımında
gümrük vergisi bağışıklığı sağlanmıştır. Ayrıca
sanayi tesisleri için beşbin metrekareye kadar
arazi bağışı, emlak vergisi, öşür bedeli, ruhsatname
harçları, inşaat vergisi muafiyeti ile yatırım ve
işletme ihtiyacı malların gümrük muafiyeti ile
ithali mümkün kılınmıştır. Bu kanuna rağmen o günkü
politik ve ekonomik şartlar altında ciddi yatırım
yapmak mümkün olmamıştır.
B- Cumhuriyetten Sonra Türk Vergi Teşvik Sistemi
1923-1932 döneminde milli gelirden vergiler yoluyla
çok az oranlı bir pay alınarak, özel girişimlerde
sermaye birikimine ve yatırıma olanak sağlanmak
istenmiştir. Dolayısıyla, sanayileşmenin özel
kesimden beklendiği bir dönemde tutarlı bir vergi
alma politikası uygulanmıştır (DEMÎRKAN 1979, s.
24). Bu dönemde en önemli vergisel teşviklerden
biri aşar vergisinin kaldırılmasıdır. Şöyleki; 19.
yüzyılda aşarın oranı % 12.5' a yükseltilmiştir;
Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu oranda
alınmaktaydı. Aşarın başlıca toplama yolu iltizamdı.
Merkezi otoriteye önceden nakit olarak ödeme yapan
mültezimler, verginin alınma zamanı ve
değerlendirme tarzını işlerine geldiği gibi
ayarlama olanağına sahip olduklarından sonuçta köylü öngörülen % 12.5'tan daha fazla
bir oranı vergi olarak ödemek durumunda kalıyordu.
Aşarın kaldırılması, mutlak artığı bir miktar
çoğaltmıştı. Ama daha da önemlisi çiftçilerin bir
kısmını geçimlik üretimden Pazar için üretme
düzeyine getirdi. Ürünün sekizde birlik kısmı
vergiye gitmeyip köylüye kaldığından daha önce
marjinal bir konumda olan ve ancak kendi
ihtiyaçlarını karşılayan köylü tabakası pazarla
dolaysız ilişkiye girdi.
1927 yılında çıkartılan 1055 Sayılı "Teşvik-i Sanayi Kanunu"nda
özel kesime o zamanın koşullarına göre geniş ve
önemli sayılabilecek teşvikler tanınıyordu. Bunlar
içinde vergisel yönü olanlardan başlıcaları; sınai
işletmeleri kuruluş döneminde alınması gereken
vergi, resim ve harçlardan indirim yapılması ve
bağışıklığın sağlanması. Aynı zamanda makine,
tesis, hammadde ve yardımcı madde alım-lannda gümrük
bağışıklığıydı.
Teşvik-i Sanayi Yasa'sının yürürlüğe girdiği
yıllarda varlığını hissettiren, devletçi iktisat
politikası görüşünün iktisadi bunalım döneminde
etkisini artırdığı görülmekte ve 2. Dünya
Savaşının da etkisiyle bu politikanın
1950lere kadar uzandığı bilinmektedir. Sümer-bank,
Etibank, Makine Kimya Endüstrisi, Maden Tetkik
Arama Kurumu gibi Türkiye sanayiinde ağırlığı
bulunan ve bir çoğu Türk sanayiine ara ve ana malı
üretmekte olan kuruluşlar böyle bir devletçilik
politikasının ürünleri olmuşlardır. Bu devletçilik
politikası özel kesim için kuşkusuz özendirici bir
ortamın yaratılmasını engelleyici etkide
bulunmuştur. Bu ortam içinde 1942 yılında yürürlüğü
son bulan Teşvik-i Sanayi Kanunu'nun yerini yeni bir
yasa almayınca, mevzuat ve uygulayıcı kuruluşlar
dağınıklığa terkedilmişlerdir (GÜVEM-Lİ.1981; s.
452). Teşvik-i Sanayi Kanunu yürür- lükten kalktığı
1942 yılında siyasi iktidarın serbest-biçimde el
değiştirdiği 1950 yılına kadar yatırımları teşvik
edici herhangi bir tedbir uygulanmamıştır. Aksine
1946'ya kadar uygulanan harp ekonomisi, 1947 yılına
kadar şiddeti artarak devam eden devletçilik
politikası yatırımlar için caydıncı etki yapmıştır.
Siyasi iktidar 1947'den itibaren ekonomik
politikasında nispi bir libarelleşme başlatmıştır
(Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi,1980, s. 70).
1950'de siyasal iktidar değişmiştir. 1950-1960 döneminde kredi
olanakları artırılmış, dış yardım hazine olanakları
ile birleştirilerek ekonomiye aktarılmış, dış
ticarette girişimciyi yatırım yapmaya özendirici
bir politika izlenmesi, altyapı yapımına büyük hız
verilmesi, tarımsal üretimi özendirici destekleme
fiyat politikasının uygulanması bu ortamın doğuşuna
etkide bulunmuşlardır. Bu dönemde özendirme
önlemleri mevzuatı fazla gelişme göstermemiş
olmasına rağmen sözü edilen elverişli ortam özel
kesimin sanayi yatırımları için özendirme önlemleri
niteliğinde olmuş ve özel kesimin sınai yatırımlara
yönelmesi sağlanmıştır (GÜVEMLİ, 1981, s.452).
Özetle, vergi sisteminin 1923-1960 yılları arasında özel
tasarruflar ve yatınmlar üzerinde olumsuz bir etki
yaptığı söylenemez. Yüksek gelir gruplarının vergi
yükünün düşük olması özel tasarruflar ve yatınm
kararları üzerinde vergilerin sebep olabileceği
herhangi bir olumsuz etkiyi engellemiştir. Buna tek
istisna varlık vergisi olabilir.
C- Planlı Dönemde Uygulanan Vergi Politikalarında Yer Alan
Teşvikler
Türkiye'de özendirme ve yönlendirme önlemleri gerçek anlamıyla
planlı dönemde uygulanmaya başlanmış ve sanayi
ihracatını özendirme önlemlerinden de ilk kez bu
dönemde yararlanmak olanağı bulunmuştur. Kalkınma
planlarının özel kesim için yol gösterici olması ve
uygulama zorunluluğu getirmemesi, bu önlemlerin ayrı
bir mevzuatla ortaya konulmasını zorunlu kılmıştır.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde 19
Şubat 1963 tarih ve 202 Sayılı Yasa ile 193 Sayılı
Gelir Vergisi Kanunu'na bir bölüm eklenmek
suretiyle, yurdumuzda ilk defa olarak yatırım
indirimi uygulaması başlatılmıştır. Yatırım
indirimi, kısa bir tanımlama ile gelir ve kurumlar
vergisi mükelleflerine tanınmış bir vergi
istisnasıdır. Kalkınma planlanna uygun ve kanunda
belirtilen diğer koşullara haiz yatı-rımlann
özkaynaktan karşılanan kısımlarının kanunda
açıklanan bellibir yüzdesi kadar; gelir vergisi ve
kurumlar vergisi matrahından indirilerek vergi dışı
kalmakta böylece kaynaklar, kalkınma planlanna
uygun yatırımlara ka-nalize edilmektedir. 202 Sayılı
Kanuna göre yatırımın özkaynaktan karşılanan
kısmına uygulanacak yatırım indirimi nisbeti genel
olarak % 30, tarımsal yatırımlarda % 40, az gelişmiş
bölgelerdeki yatırımlarda % 50'dir. Böylece
kanunda bir taraftan kaynakların plan hedeflerine
uygun yatırımlara yöneltilmesi, diğer taraftan da
bu yatırımlann gelişmemiş bölgelere kaydınlması
amacı güdülmüştür (EKER, 1995, s. 149).
Türkiye'de, ürünlere ihraç gücü kazandırmak ve müteahhitlik
hizmetlerini özendirmek amacıyla 27.06.1963
tarihinde çıkanlan ihracatı Geliştirmek Amacıyla
Vergilerle İlgili Olarak Hükümetçe Alınacak
Önlemlere Dair 261 Sayılı Kanun, ihracatın teşviki
ile ilgilidir. Adı geçen yasa ihraç ürünlerinin
vergi, resim, harç gibi yükümlülüklerden istisna
edilmesi, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerindeki
vergi yükünün azaltılması ve vergi iadesinden
yararlandırılması konusunda hükümete yetki
vermektedir. Diğer yasa 5383 Sayılı Gümrük
Kanunu'na bağlı olan 25.05.1964 tarih ve 474
Sayılı Gümrük Giriş Tarife Cetvelinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun'dur. Bu yasa ile
Bakanlar Kurulu'na gümrük vergileri ile ithalde
alınan diğer vergi ve resim oranlannı değiştirme
yetkisi tanınmıştır (KAR1UK, 1997, s. 432).
14 Mayıs 1964 tarih ve 474 Sayılı Kanun ile Bakanlar
Kurulu'na yatırım malı sayılan ve ithali uzun vadeli
plan hedeflerine uygun görülecek eşyanın ithalde
alınan vergi resimlerinin (damga vergisi hariç) en
çok 5 yıllık bir devre içinde çeşitli taksitler
halinde tahsiline müsaade etme ve gümrük giriş
tarife cetvelinde gösterilen vergi oranlarında
gerekli değişiklik yapma yetkisi tanınmıştır (DPT
'5. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu
Raporu 1985, s. 18).
İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde ihracatçılar için ihraç
ürünlerinin girdilerinin gümrük vergisinden
muafiyet, 16.08.1969 tarih ve 6/10649 sayılı ve
07.08.1970 tarih ve 7/1117 sayılı "İhracatın Teşviki
ve Geliştirilmesine Dair Karar" çerçevesinde
uygulanmıştır. İhracatı teşvik amacıyla ihracatın
ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin finansmamnda
kullanılmak şartıyla, bankaların kullandırdığı
krediler, banka ve sigorta muameleleri vergisi,
damga vergisi, hal rüsumu ve harçlardan 1968
yılından itibaren adı geçen kararla istisna
edilmiştir.
Bu dönemde teşvik tedbirlerinden yatırım indirimi, gümrük vergi ve
resimlerinin taksitlendirilmesi ve ihracatta vergi
iadesi daha yoğun uygulama alanı bulmuştur. 202
Sayılı Kanun'la uygulama imkanı getirilen yatırım
in-dirimindeki % 30, 40 ve 50 oranları 933 Sayılı
Kanun'la azami % 80'e çıkarılmıştır.
Türkiye'de sanayinin özendirilmesinde önemli bir aşamayı bu yasa
bütünüyle 25.10.1969'a kadar geçerli olmuş ve
önlemlerin uygulanmasındaki dağınıklık giderilmiş,
dış satımda vergi iadesi sistemi getirilmiş, yürütme
tek elde toplanabilmiş, uygulama belgeleri kısmen
basitleştirilmiş ve en önemlisi "teşvik belgesi"
uygulamasına geçilmiştir. Ayrıca bu plan döneminde
sanayi bölgelerinin kurulmaya başlamasının da önemli
bir gelişme olarak ortaya çıktığı görülmektedir (GÜVEMLİ,1981,
s. 456).
Özetle, İkinci Beş Yıllık Planda öngörülen vergi
politikası da birinci ile aynı esaslara dayanır.
Amaçları devlet gelirlerini artırmak ve özel kesimde
kaynakları daha verimli sahalara kaydırmaktır. Vergi
sisteminin verimliliğini artırmak için açıklanan
tedbirler; vergi idaresinin düzeltilmesi, lüks
tüketim vergileri ve istihsal vergisi kapsamının
tekrar gözden geçirilmesidir. Vergi sisteminin
piyasada meydana gelen kaynak dağılımını gelişme
stratejisine uygun
yönde değiştirilmesi için
ileri sürülen teklifler ise gümrük ve istihsal
vergilerinin gözden geçirilerek sınai ürünlerin
maliyetlerine olumsuz etkide bulunan yönlerin
giderilmesi, mevcut vergilerde yatırımların
ihracata dönük ve maliyet yapısı bakımından dış
pazarlarda rekabet edebilecek sanayi dallarına
kaymasını sağlayabilecek ayarlamaların yapılması,
yatırımların öncelik verilen bölgelere kaymasını
mümkün kılacak yeni değişik tedbirlerin alınmasıdır
(GÖRGÜN, 1971, s. 202).
Üçüncü Beş Yıllık kalkınma planında ise özellikle ileri teknoloji
gerektiren ara ve yatırım malı sanayilerinin
belirli bir gelişme süresince rakip ithalata karşı
korunması ve teşvik edilmesi esası
getirilmiştir.Orta ve sürekli kredilerle ilgili
önemli önlemlerin ilki 1973'te dış satım garantili
yatırım kredilerine tanınan vergi, resim, harç
bağışıklığıdır.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında ise 1968 yılından 1977 yılı
sonuna kadar 4356 proje için teşvik belgesi
verilmiştir. Bu projeler için öngörülen yatırım
tutarı 471.2 Milyar TL'dır. Teşvik belgesi almış
4356 adet projeden tutarı 42.4 Milyar TL olan 603
adet projenin teşvik belgesi iptal edilmiştir,
iptal nedenleri; yatırım projesinin zamanla değişen
koşullar nedeniyle gerek konu, gerekse maliyet
yüzünden rantabilitesini yitirmiş olması sonucu
yerine yeni bir belge alınması, yatırımcının konu
zaman ve maliyet açısından uygulanabilirliğini
yitirmiş projeden vazgeçmesi; projenin öngörülen
süre içinde uygulamaya başlanmaması-dır (DPT,
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1978, s. 44).
Dördüncü plan döneminde katma değer vergisine geçiş
çalışmalarının ilk aşamasını gider vergileri sistemi
tabanının geliştirilmesi ve vergi denetiminin
etkinleştirilmesi oluşturmuştur: Yürürlükteki gider
vergileri sisteminin sanayileşme hedeflerine
erişmeyi güçleştiren göreli fiyat yapısını çarpıtan
yanlarının giderilmesi öncelikle
gözetilmiştir.8/181 sayılı karar ile ithalde
alınacak damga resmi oranları
GATT Ülkelerinden
yapılacak ithalatta % 25'ten % l'e indirilmiştir.
8/175 sayılı kararname ile ihraç ürünlerinin üretiminde kullanılan
ithal mallarında gümrük bağışıklığının kapsamı
genişletilmiş, 80/1 sayılı tebliğ ile bu önlemin
uygulanması kolaylaştırılmıştır. Ayrıca 80/2 sayılı
tebliğ ile tüm ihracatı özendirme önlemleri
uygulamadaki dağınıklığı önlemek amacıyla bir araya
getirilmiştir. Dördüncü plan dönemi içerisinde 24
Ocak 1980'de ithal ikameci sanayileşme politikası
terkedilmiş yerine ihracata yönelik sanayileşme
politikasına geçilmiştir. Bu bağlamda sanayiye
ihraç imkanlarını artırmaları için yoğun bir
vergisel teşvik politikası uygulanmıştır. Bu dönemde
uygulanan vergisel teşvikleri şu şekilde
özetleyebiliriz:
1) Sanayi Ürünü ihracat istisnası; Sanayi ürünü ihraç eden ve
yıllık ihracat tutan 250.000 $'ı veya dengi yabancı
para karşılığı Türk Lirasını aşan imalatçı
kurumların bu ihracattan sağladıkları hasılatın
belli oranları istisna kabul edilmiştir.
2) Yaş Meyve, Sebze, Kesme Çiçek, Süs Bitkileri ile Bunların Tohum
ve Fideleri ile Su Ürünleri ihracat istisnası;
Yaş meyve sebze, çiçek, süs bitkileri ve su ürünleri ihracatından
sağlanan hasılatın belli oranları kurum kazancından
indirilmiştir, ihraç edildiğinin belgelendirilmesi
şartıyla üreticiler de ihracatçılara yaptıkları
satışlar dolayısıyla bu istisnadan
yararlanabilmişlerdir.
3) Dış Navlun Hasılatı İstisnası;
Kambiyo mevzuatı gereğince Türkiye'ye döviz olarak getirildiğinin
belgelendirilmesi kaydıyla dış navlun hasılatının
belli oranlan kurum kazancından indirilmiştir.
4) Yurt Dışı Müteahhitlik Kazançları istisnası ;
Yurt dışında yapılan inşaat, onarım ve montaj işleri
ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançların
Türkiye'ye getirildiğinin belgelendirilmesi
şartıyla kurumlar vergisine tabi tutulmamaktadır.
5) Dar Mükellef Kurumların Yurt Dışı Faaliyetlerinden Elde
Ettikleri Kazançlar istisnası;
Türkiye'ye döviz olarak getirildiğinin belgelendirilmesi kaydıyla,
Türkiye'de işyeri olan veya daimi temsilci
bulunduran dar mükellef kurumların yurt dışı
faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar kurumlar
vergisinden 1986 yılından itibaren istisna
tutulmuştur. Bu istisna esas itibariyle, dar
mükellef kurumlann teşviki suretiyle döviz
girdilerinin artırılmasına yöneliktir. Ayrıca bu
tür kazançlar üzerinden gelir vergisi kesintisi de
yapılmamaktadır.
1980 yılını izleyerek vergi politikası kökten bir anlayış
değişikliği geçirmiştir. Bunun bir bölümü 1984
sonrası vergi gelirlerinin GSMH'deki payının
azaltılarak iç borçlanmanın bunu ikame etmesidir (KAZGAN,
1990, s. 11). Vergi gelirlerinin GSMH'deki payının
azaltılması vergi yükünü azaltıp teşvik edici bir
görev üstlendiği şeklinde değerlendirilebilir. Keza
bu dönemde vergi kanunlarında bilhassa ihracatı
geliştirmek amacıyla bir çok istisna ve muafiyet
ihracatı teşvik edici etkilere sahip olmuştur. Bu
açıdan iktisadi kalkınmaya etkisi olumludur. Ancak
vergi gelirlerinin azalan payım devlet borçlanma ile
karşıladığından dolayı ve tahvilleri alanlar gelir
seviyesi yüksek kesimler olması sebebiyle gelir
dağılımı da olumsuz yönde etkilenmiştir. Yani bu
dönemde uygulanan teşvik politikaları ile ihracatı
artırmak gayesi ile mevcut gelir dağılımı daha da
bozulmuş, kalkınmanın maliyeti bir nevi düşük
gelirli kesime yüklenmiştir.
Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ise yine
ihracata verilen teşvikler ön planda olmuştur. Bu
bağlamda 85/9353 sayılı kararla ihracatta
vergi.resim ve harç istisnası belli bir sistematiğe
kavuşturulmuştur. Daha sonra bu istisnaya bazı
eklemeler ve değişiklikler yapılmıştır, ihracatı ve
döviz kazandırıcı diğer faaliyetlerin finansmanında
kullanılmak kaydıyla merkez bankası ve bankaların
kullandıracağı krediler (prefınansman ve döviz
kredileri dahil) bu faaliyetlerle ilgili olarak
bankaların (merkez bankası dahil) sigorta
şirketlerinin ve diğer kuruluşlann yaptıkları tüm
hizmet ve işlemler dolayısıyla aldıkları paralar
ihracatı teşvik belgesine göre yapılacak ithalat,
ihracat karşılığı ödenecek vergi iadeleri ile
ihracatla ilgili bütün işlemler de; banka ve sigorta
muameleleri vergisi, damga resmi, hal rüsumu ve
harçlardan istisna edilmiştir.
1985 yılında önemli teşvik araçlarından bin olarak kabul edilen
kaynak kullanımını destekleme primi (KKDP) yürürlüğe
konmuştur. KKDP uygulamasına 1991 yılında son
verilmiş yerine ilk başta kaynak kullanımını
destekleme fonu kaynaklı kredi daha sonra ise fon
kaynaklı kredi uygulaması ihdas edilmiştir.
Yatırımlara ait yerli makine ve teçhizata
uygulanan teşvik primi 1989 yılında yürürlükten
kalktığı halde 1992 yılında tekrar uygulamaya
konulmuştur.
Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan teşviklerden vergisel
yönü olardan da şu şekilde özetleyebiliriz;
1) Gümrük Muafiyeti;
Rekabet gücünü artıracak, yeni teknoloji getirecek, plan ve
programlara uygun yatırımlarda ithal edilmesi
gereken makine ve teçhizatın gümrükten muaf olarak
ithali imkanı sağlandı.
2) Vergi, Resim ve Harç istisnası;
Devlet belirli miktarlarda ihracat yapılmasının garanti edildiği
yatırımlarda kullanılması öngörülen krediler için
yatırımcılara vergi resim ve harç istisnası
tanımıştır. Bunun dışında diğer istisnalar ise;
3) Bina inşaat Harcı istisnası,
4) İthalatta Katma Değer Vergisi Ertelemesi,
5) Yatırım İndirimi,
6) Finansman Fonu,
7) Emlak Vergisi Muafiyeti,
8) Hızlandırılmış Amortisman ve Yeniden Değerleme,
9) Hisse Senedi Emisyon Primleri İstisnası,
10) Devralman Kurumlann Geçmiş Yıl Zararları île ilgili İstisnası
olarak sayılabilir.
1980 yılı sonrasında alınan teşvik tedbirleri üretken yatırımları
istenilen ölçüde uyarmaktan uzak kalmış/ yatırımlar
hedeflenen çizgiye ulaşamamıştır. Bunun en önemli
nedeni ise yatırımlara ayrılan fonlann ulaştırma,
enerji ve inşaat gibi hizmet alanlanna ağırlık
verilmesi sonucu yeterli düzeye ulaşamaması ve
devletin yoğun iç borçlanmaya gitmesi sonucunda
(yükselen faizlere bağlı olarak) özel tasarrufların
yatınmlar yerine daha kolay ve risksiz alanlara
kayrriasıdır (YETİM, 1996, s. 39).
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında da bir önceki plan döneminde
uygulanan teşvikler devam etmiştir. Yalnız altıncı
beş yıllık kalkınma planında değinilmesi gereken
yatınm indirimi ile ilgili önemli bir husus vardır.
Bu plan döneminde yatırım indiriminden sadece
kurumlar vergisi mükellefleri faydalandmlmış, gelir
vergisi mükelleflerine yatırım indiriminden
faydalanma imkanı verilmemiştir. Vergi adaletine
aykırı bu durum küçük ve orta ölçekli gelir vergisi
mükelleflerini büyük sermaye şirketleri karşısında
güçsüz bırakmıştır.
1994 ekonomik krizinin ardından 13 Ocak 1995
tarihinde yatırımlarda devlet yardımları hakkındaki
karar yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözkonusu
Bakanlar Kurulu kararıyla 1995 yılından itibaren
uygulanacak yatırım teşvik sistemi düzenlenmiştir.
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ise ekonomide etkinliğin
artırılmasına yönelik yapısal değişim projeleri
başlığı altında vergiyle ilgili yapısal
düzenlemeler yer almıştır (DPT 1996 yılı programı,
1995, s. 132-133). Bu plan döneminde vergi
alanındaki temel strateji; AB vergi politikası ve
vergi yapısını dikkate alarak tüm ekonomik
faaliyetleri kapsayan, üretim faktörleri üzerindeki
vergi yükünü azaltan, tüketim vergilerine ağırlık
veren, gayrimenkul rantlarını vergileyen bir sistem
oluşturmaktır.
İçinde Bulunduğumuz Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada
Öncelikli Yörelerde İstihdam ve Yatırımların Teşvik
Edilmesi İle İlgili 4325 Sayılı Kanunla Vergisel
Amaçlı Bazı Teşvikler Getirilmiştir;
Bu kanunda amaç olarak olağanüstü hal bölgesinde ve kalkınmada
öncelikli yörelerde vergi teşvikleri uygulamak ve
yatırımlara bedelsiz kamu arsa ve arazisi temin
etmek suretiyle yaünmları ve istihdam imkanlannı
artırmak sağlanmak istenmiştir.
a) Bu maddenin yürürlük tarihi ile 31.12.2000 tarihi arasında;
olağanüstü hal bölgesi kapsamında sayılan illerde
yeni işe başlayan gelir ve kurumlar vergisi
mükelleflerinin bu illerdeki işyerlerinde fiilen ve
sürekli olarak 10 ve daha fazla işçi çalıştırmaları
şartıyla münhasıran bu işyerlerinden elde ettikleri
kazançları işe başlama tarihinden itibaren yatırım
dönemi dahil 5 vergilendirme dönemi gelir ve
kurumlar vergisinden müstesnadır. Bu kazançlar
hakkında 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 25.
maddesinin 2. fıkrası ile 193 Sayılı Gelir Vergisi
Kanunu'nun 94. maddesinin 6 numaralı bendinin (B)
altbendi hükümleri uygulanmaz.
b) (a) fıkrasında belirtilen gelir ve kurumlar
vergisi mükelleflerinin anılan fıkradaki istisna
süresinin sonundan başlamak ve 31.12.2007 tarihinde
sona ermek üzere bu illerdeki işyerlerinde fiilen
ve sürekli olarak 10 ve daha fazla işçi
çalıştırmalan şartıyla münhasıran bu işyerlerinden
elde ettikleri kazançlan üzerinden hesaplanan gelir
ve kurumlar vergisinden aşağıda belirtilen
oranlarda indirim yapılır.
indirim oranı; 10 işçi çalıştıranlarda % 40, 51 ve daha yukarı işçi
çalıştıranlarda % 60'tır. 11 ile 50 arasında (50
dahil) işçi çalıştıranlar için uygulanacak indirim
oranı % 40 oranına her bir işçi için 0.5 puan
eklenmek suretiyle bulunur.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce kapsama dahil illerde
işyeri bulunan gelir ve kurumlar vergisi
mükelleflerine, 31.10.1997 tarihinden önce veımiş
oldukları en son 4 aylık sigorta prim bordrolarında
bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak yeni işe
aldıkları ve bu işyerlerinde fiilen çalıştırdıkları
işçi sayısının 10 ve daha yukarı olması halinde
1.1.1998-31.12.2007 tarihleri arasında bu
işyerlerinden elde ettikleri kazançları üzerinden
hesaplanan gelir ve kurumlar vergisine bu fıkrada
belirtilen indirim oranlan uygulanır.
6 Mayıs 1998 tarihli resmi gazetede yayınlanan
"Yatırımlarda Devlet Yardımları Teşvik Fonu Esasları
Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğ "de
yatırımalara sağlanacak destek unsurları şu şekilde
sayılmıştır;
-
Gümrük vergisi ve toplu konut fonu istisnası,
- Yatınm indirimi,
- İthalde katma değer vergisi ertelemesi,
- Vergi, resim ve harç istisnası,
- Enerji desteği,
- Arsa tahsisi,
- Fondan kredi tahsisidir
Bu destek- unsurlarından yararlanabilmek için müsteşarlıktan
teşvik belgesi temin edilmesi zorunludur.
Destek unsurlarından yararlanacak yatırımlar
başlığı altında da;
Kalkınmada öncelikli yöreler ve normal yörelerde
gerçekleştirilecek yatırımlar ve gelişmiş yörelerde
gerçekleştirilecek aşağıda belirtilen yukarıda
sayılan destek unsurlarından yararlanabilir.
Gelişmiş yörelerde gerçekleştirilmiş yatırımlardan teşvik
belgesine bağlanabilecek ve destek unsurlanndan
yararlandırılabilecek yatırımlar şunlardır:
Elektrik enerjisi üretim yatırımları (otoprodüktör yatırımlar
dahil)
- Altyapı yatırımları
- Yap-işlet ve/veya yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yapılacak
yatınmlar
- Ar-Ge, tasarım, yeni ürün ve model geliştirmeye yönelik
yatırımlar,
- Çevre korumaya yönelik yatırımlar,
- Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nca belirlenen öncelikli
teknoloji yaUnmlan,
- Elektronik sanayi yatınmlan,
- Gemi ve yat inşa yatınmlan,
- Tersane yatırımları (gemi yapımı ve onanmı sağlayan tesisler),
- Teknopark, bilişim teknolojisi, eğitim, sağlık, turizm ve
haberleşmeye yönelik yatırımlar dahil olmak üzere
müsteşarlıkça belirlenecek diğer hizmet
yatırımları,
- Mevcut yatırımın kalkınmada öncelikli yörelere veya yurt dışına
nakli halinde aynı mahalde aynı veya farklı konuda
gerçekleştirilmesi müsteşarlıkça uygun görülecek
yatırımlar,
- Tevsi modernizasyon, yenileme, kalite düzeltme, darboğaz giderme,
entegrasyon ve tamamlama yatınmlan,
- Yüksek teknoloji gerektiren, katma değeri yüksek,
vergi gelirleri ve istihdam artırıcı
özelliklerinden bir veya birden fazlasını içeren ve
sabit yatırım tutarı 50 milyon $ karşılığı TL'nın
üzerindeki komple yeni yatırımlardan müsteşarlıkça
uygun görülecek yatırımlar destek unsurlarından
yararlanabilir.
Sonuç ve Değerlendirme
Cumhuriyet öncesi dönemden, zamanımıza kadar uygulanan vergisel
teşvik sistemi incelendiğinde analizi iki kısma
ayırmak gerekir. 1980 öncesi ve 1980 sonrası. 1980
öncesi uygulanan teşvik politikalan ülke
ekonomisine faydalı olmuştur yorumu yapılamaz. Keza
bir ülkenin kalkınmışlık düzeyinin ölçülmesi tam
anlamıyla olmasa da, fert başına düşen gelirle
ölçülür. Bir ülkenin fert başına düşen gelirini
artırabilmesi ise otarşik ekonomiden dışa açık
ekonomiye geçmesi ile mümkündür. Bu ise ithal
ikamesi stratejisi ile gerçekleşemez, bu strateji
uzmanlaşmaya imkan vermediği için kaynaklannda
verimsiz yerlerde kullanılması sorununu ortaya
çıkarır.
Klasik iktisatçılardan David Ricardo'nun da ortaya koyduğu
mukayeseli üstünlükler teorisi ve Heckser-Ohlin
teorilerinde de belirtildiği gibi her ülke uzmanlık
alanını belirleyip o doğrultuda mal üretmelidir.
Eğer uzmanlaşmaya gidilmezse ithalatı ikame yolu
seçilirse bel-ki bir miktar döviz tasarruf edilir.
Fakat döviz artışı bundan çok daha düşük bir oranda
artar. Aynı zamanda yurt içindeki sektörler
birbiriyle rekabete girme gereği duymadıklan için
verimliliğin daha da düşeceği söylenebilir.
Vergisel teşvikler; istisna ve muafiyet şeklinde
gerçekleşir ve bunlara genel olarak vergi harcaması
adı verilir. Bir ülkenin istisna ve muafiyetlere
ağırlık vermesi ancak bu ülkenin gelir seviyesi
yüksekse başka bir deyişle bütçe açığı yaşanmıyorsa
başarıya ulaşabilir. Çünkü devlet bütçesi açık
verirken istisna ve muafiyetlere geniş yer verilirse
ortaya çıkan açığı borçlanmak veya para basmak
yoluyla karşılamak zorunda kalacaktır. Borçlandığı
zaman iki tür sakınca doğar. Birincisi, piyasada
para miktarı azalır bu da faiz oranını artırır.
Başka-bir deyişle tahvil satışı tahvilin değerini
düşürür, faiz oranları artar bu da Crowding-out
etkisiyle özel yatırımları azaltır, ikinci
olumsuzlukta, borçlanmanın gelir dağılımında
adaletsizliğe sebep olmasıdır.
Teşvikler hakkında bazı istatistiki göstergeler olsa da bunlann
ekonomiye katkısı kesin olarak hesaplanamaz. Bunun
sebebi "yatırımların olgunlaşma süresi" kavramıyla
açıklanabilir. Bilindiği gibi yatırımlar belli bir
dönem sonra ürün vermeye başlarlar. Verilen
teşviklerin ne kadarının yatırımlara ulaştığı ve bu
yatırımların ne kadarının sonuçlandığı, bu
teşvikler verilmeseydi yapılmayacak yatırımların
tesbiti oldukça zordur.
Bu bağlamda tutarlı bir teşvik politikasına
ihtiyacımız vardır. Teşvik politikası açık ve sade
olmalıdır. Bazı kesimleri kollayan bir teşvik
politikası yerine uzun vadeli toplumun bütün
kesimini refaha ulaştıracak bir politika
izlenmelidir.. İktisadi kalkınmayı 1980'lerden
sonra uygulanan düşük ücret-az tüketim-çok ihracat
politikasına bağlamak tutarlı bir politika
değildir. Çünkü talebin az olduğu bir ekonomide
üretim seviyesi artırılamaz. Gerçi yurt içi tüketim
yerine yurt dışı tüketim ikame edilmek istense de
ürünlerin olgunlaşması ilk e-tapta yurt içi taleple
gerçekleşir. Yurt içi talep artmadan yurt dışından
mala olan talebin artması pek mümkün
görülmemektedir. Aynı zamanda toplumun bir kesimi
fakirleşip bir kesimi zenginleşiyorsa bunu iktisadi
kalkınma saymak doğru olmaz. Çünkü iktisadi
kalkınmışlık salt milli gelirin artışıyla değil
bunun adil dağıtılmasıyla sağlanabilir.
|