|
Türkiye'de Uygulanan Kur Politikaları ve Kriz
Sonrası Dış Ticaret Dengesi
Giriş
Gelişen ülkelerde uygulanmakta olan döviz kuru
temelli istikrar programlarında, genellikle benzer
politika uygulamaları, yerel paranın büyük oranlı
devalüasyonunu tetiklemektedir. Bu programların
başlangıç safhasında, yüksek oranlı sermaye
girişlerinin finanse ettiği bir ekonomik genişleme
görülmektedir. Piyasada strelize edilmeyen likidite
reel faiz oranlarını düşürmekte, yerel paranın aşırı
değerlenmesine yol açmakta, iç talep artmakta ve dış
dengeler bozulmaktadır. Ancak bu durumun
sürdürülebilir olmadığına dair herhangi bir güven
kaybı sermaye çıkışlarına ve devalüasyona yol
açmaktadır. Türkiye ise ekonomisinde var olan
yapısal sorunlar (yıllardır Süre gelen kronik
enflasyon gibi) yüzünden gelişen ülkelerde tespit
edilen bu yapının dışında yer almaktadır. 1994'ten
beri döviz sepetini baz alarak uyguladığı "managed
float yönetilen serbest kur politikası" döviz kuru
sisteminden sonra, 2000 yılında kur politikasını
değiştirerek gün bazında her gün için 1 yıl önceden
açıklanan ve 3'er aylık dönemlerde sürekli
yavaşlatılan bir devalüasyon stratejisi izlemeye
başlamıştır. Şubat 2001 krizini takiben ise ekonomik
çevrelerce başarısı tartışılan zaman zaman Merkez
Bankası'nın müdahalesini öngören "serbest döviz
kuru floating" politikasını uygulamaya koymuştur. Bu
kapsamda, hükümet ödeme kabiliyetini yitirmiş
kurumlarını kapatarak, kamu bankalarını yeniden sermayelendirme ve konsolide edilmesi ile, finansal
sistemin yeniden yapılandırılması konularına ağırlık
vermek suretiyle ekonomik istikrar çabalarını
sürdürme kararı almıştır. Şu günlerdeki önceliği
ise, münhasıran döviz kurlarında istikrarı
sağlamaktır.
Bu
çalışmada, kur ayarlamalarının makro etkilerinden
ziyade dış ticaret dengesine etkisi üzerinde
yoğunlaşılacaktır. Bu amaçla, öncelikle serbest ve
sabit kur politikaları teorik ve Türkiye'de
uygulandığı ve uygulanabildiği biçimiyle pratik
olarak değerlendirildikten sonra, devalüasyonun dış
ticaret dengesi üzerindeki etkilerinden
bahsedilecek, muhtelif sektörlerin devalüasyona
duyarlılığının incelenmesine müteakip çalışma
sonlandırılacaktır.
Döviz Kuru Sistemleri
Döviz kuru sistemlerinin bir ucunda serbest değişken
kur sistemi (freely fluctuating exchange rate system),
diğer ucunda ise sabit kur sistemi (pegget exchange
rate system) yer almaktadır. Ancak bu iki sistem
arasında pek çok uzlaştırıcı uygulama modelleri
bulunmaktadır.
1. Sabit Kur Sistemi
Temel özelliği döviz kurlarının
belirli bir seviyede tutulması olan sabit kur
sisteminin en eski olanı altın standardı olmakla
birlikte, günümüz ekonomilerinde kağıt para
sistemlerinde de sabit kur sistemi
uygulanabilmektedir
Bu
sistemde ülkeler sabit kurdan paralarını bir değer
standardına bağlayarak bir parite kuru oluştururlar
ve piyasa kurunun da bu parite etrafında dar
sınırlar içinde değişmesine izin verirler.
Paritenin altındaki ve üstündeki dalgalanma
sınırları, ne derece genişletilirse sisteme o
derece esneklik tanınmış olur. Bu sistemin lehinde
ve aleyhinde çeşitli görüşler mevcuttur. Bilimsel
çevreler bu sistemi desteklerken, hükümet
yetkilileri, ithalatçı ve ihracatçılar, bankacılar,
dış yatırımcılar ve dış piyasalardan borçlananlar
sisteme sıcak bakmamaktadırlar. Olumlu argümanlar
olarak, paranın gerçek değerini yansıtması, dış
ödemeler bilançosu dengesini kurması, dış
rezervlere ihtiyacı azaltması ve ekonomiyi dış
şoklardan koruması gibi unsurları sayabiliriz.
Sisteme karşı olanlar ise, ticaret ve yatırımlara
caydırıcı etkisi olduğunu, yurt içi enflasyonu
artırabilme potansiyelinin olduğunu ifade
etmektedirler.
Sabit kur sisteminin Türkiye'de uygulanabilirliği
hususuna bakacak olur isek; Türkiye ekonomisi,
TL'nin sabitlenebileceği USD+Euro sepetinin
gerektirdiği ABD ve Almanya ağırlıklı bir dış
ticaret yapısına sahip olmakla, sabit kur sistemine
uygun gözükse de, başka hiçbir ülkede olmayan
kronik yüksek enflasyon yüzünden bu sistem oldukça
risklidir. Ayrıca, ithalatın, ihracatın yaklaşık iki
kat büyüklüğünde ve ithalatın döviz kuru karşısında
oldukça esnek olması, kurun sabitlenmesi anında
ithalatın ve dolayısıyla da dış ticaret açığının da
ciddi boyutlara yükselmesine neden olabilmektedir.
Özellikle, 2000 yılında yaşanan tecrübe sonrasında,
enflasyonu aşağı çekmede etkili bir silah olsa da
sabit kur sistemini uzun vadeli kullanmak Türk
ekonomisi için son derece sakıncalı
olabilecektir.
Serbest Değişken Kur Sistemi
Esnek (flexible) kur sistemi veya yüzen (floating)
gibi değimlerle de ifade edilen bu sistemde döviz
kurları aynen rekabetçi piyasa koşulları altındaki
bir mal gibi, döviz piyasasındaki arz ve talep
güçlerinin işleyişine bırakılmıştır. Döviz
piyasasındaki değişiklik piyasa talebinin veya
arzının değişmesiyle doğru Diğer yandan uygulamada
sınırsız bir değişken kur sistemine rastlamak çok
zordur. Hükümetler uluslararası ticaret ve mali
ilişkilerde belirsizlik doğurması, enflasyonu
hızlandırması gibi nedenlerle döviz piyasalarına
müdahale ederek aşırı dalgalanmaları önlemeye gayret
ederler. Hükümet müdahalesi kurlar yükselirken,
Merkez Bankası'nın serbest piyasada döviz sapması,
düşerken ise piyasada döviz satın alması şeklinde
gerçekleşmektedir. Ancak Merkez Bankası'nın
yukarıda sözü edilen müdahale politikasını
uygulayabilmesi için ülkede yeterli miktarda resmi
döviz rezervinin bulunması gerekmektedir.
Son birkaç yıldır ekonomistler, Merkez Bankacılar ve
ekonomi politikasında karar alma durumunda olan
otoritelerin, özellikle, Türkiye, Brezilya ve Kore
gibi yükselen ekonomilerde uygulanacak olan en doğru
politikanın bir uçta para kurulu, diğer uçta da
serbest dalgalı kur ya da sabit kurun olduğu bir
"uç" politikanın olması gerektiğini ifade
etmektedirler. Özellikle 1990'lı yıllarda uygulanan
çıpalı kur, güdümlü kur ve tırmanan kur gibi karma
kur politikalarının başarılı olmaması bu fıkrin
gelişmesinde etken olmuştur. Öte yandan, aynı
dönemde para kurulu-sabit kur politikası uygulayan
Arjantin'in bugünkü durumu ile diğer pek çok ülkede
uygulanan para kurulu-sabit kur politikasının ciddi
başarılar yaratmaması bu iki uç politikaya da
endişeyle yaklaşımı gerektirmektedir. Zira son
yıllarda, pek çok dalgalı kur politikası uygulayan
gelişmekte olan ülkelerde oluşan paradaki değer
kaybı yani devalüasyon oranının o ülke içindeki
yüksek enflasyon ya da dolar/EURO ve dolar/yen
paritelerindeki dolar lehine yükselmeden çok dış
dünyadaki ekonomik gelişmelerle bağlantılı olduğu
ortaya çıkmıştır.
Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki, ekonomi
poitikalarının önce laboratuvarlarda test edilip,
sonra belirli sonuçları almak için ilgili ülkelerde
uygulanması diye bir durum söz konusu olmamaktadır.
Her ülkenin kendi iç dinamikleri yanında
uluslararası gelişmelere karşı vereceği reaksiyon,
sonuç almakta belirleyici olmaktadır. Nominal çıpa
politikasını öneren de IMF, yerine dalgalı kur
politikasını getiren de IMF olduğuna göre demek ki
bu tür kurumlarında bir politika esnekliği vardır.
Konuyu Türkiye açısından değerlendirecek olursak,
yüksek enflasyon beklentileri azalmadıkça ve kötü
bütçe politikaları sona ermediği sürece bu kur
sisteminin ülkemizde uygulanması pek mümkün
görülmemektedir. Zira, Türkiye'de zaten yıllardır
süre gelen kronik-yüksek enflasyon vardır. Serbest
kur rejimi, ani dalgalanmaların getireceği
belirsizlikle zamların yetersiz kalacağı riskini
artırarak enflasyonun daha da yükselmesine neden
olabilecektir. Ayrıca, özellikle para piyasaları pek
derin olmadığı ve TL yatırımları yüklü döviz
borçları ile finanse edildiğinden kurların serbest
bırakılması finansal sistem başta olmak üzere
ekonomide derin yaralar açabilecektir.
O
halde yukarıdaki bulgular ışığında, Türkiye'ye
doğrudan yabancı sermaye akışı başlayıncaya, rezerv
birikimi sağlanıncaya ve kamu sektörü finans dengesi
oturuncaya kadar "uç" politikalar yerine enflasyon
hedeflemesi de dahil iki "uç" arasında kalan
yelpaze içinden ülke koşullarına uygun ve aynı
zamanda 2002 yılında uygulanacak iç borç dinamiğine
kalıcı bir çözüm getirecek şekilde yenilenmiş bir "çıpalı
uzaktan kumandalı" melez ama gerçekçi bir kur
politikası tespit etmek gerekmektedir. Nitekim,
Türkiye'nin 1983-2000 yılları arasında döviz
sıkıntısı çekmemesinin en büyük nedeni de yukarıda
sözü edilen müdahaleli esnek kur politikası benzeri
bir sistem kullanmış olmasıdır.
III. Türkiye
Ekonomisinde Yapılan Kur Ayarlamaları Doğrultusunda
Devalüasyonun Dış Ticaret Dengesi Üzerine Etkileri
Devalüasyon
Sürekli dış açık veren bir ülkede,
hükümete kararı ile döviz kurunun yükseltilmesine,
diğer bir ifade ile ulusal paranın dış değerinin
düşürülmesine devalüasyon denir. Bunun tersine ise
yani dış ödeme fazlası veren ülkelerde dış dengeyi
sağlamak üzere resmi döviz kurlarının, hükümet
kararı ile düşürülmesine diğer bir ifade ile ulusal
paranın dış değerinin yükseltilmesine de revalüasyon
denir. Ancak serbest değişken kur sistemlerinde arz
ve talebe bağlı olarak döviz kurlarının yükselmesi
olayı ulusal paranın değer yitirmesi (depretiation),
döviz kurlarının düşmesi de ulusal paranın değer
kazanması(appreciation) demektir.
Diğer yandan, esnek kur rejimIerinde kendiliğinden
oluşan kur değişmeleri için devalüasyon ve
revalüasyon terimleri kullanılmaz. Ancak her ne
kadar isim farklılıkları söz konusu ise de, her iki
sistemde de kur değişmelerinin doğuracağı etkiler
hemen hemen aynıdır. Devalüasyonun başarılı
olabilmesi için diğer bazı şartlarında eş güdümlü
olarak sağlanması gerekir. Özellikle, dış açıklar,
ulusal ekonomide verim düşüklüğü, üretim
yetersizliği, teknoloji ve yönetimde gerilik gibi
yapısal nedenlere bağlı olduğu sürece devalüasyonun
etkisi daha da düşük olacaktır. Bu gibi durumlarda,
dış ticaret endüstrilerinde ve genel olarak
ekonomide üretimi artırıcı ve rekabeti geliştirici,
kısa ve uzun dönemli önlemler üzerinde
durulmalıdır.
Ayrıca, talep esnekliğinin yüksekliği, ihraç
mallarının arz esnekliği, ithal mallarının yabancı
arz esnekliği fiyatların sabit tutulması ve
yerleşik piyasalar ve tüketici alışkanlıkları
devalüasyon un başarısını etkileyen diğer
faktörlerdir. Devalüasyonun diğer muhtemel etkileri
ise, yurtiçi gelir ve fiyatlar üzerine, kaynak
dağılımı üzerine, yabancı sermaye girişleri ve işçi
dövizleri üzerine ve dış borçlar üzerine olan
etkileridir.
Diğer yandan, devalüasyon, ithal malları üzerine
aynı oranda gümrük vergisi koyma ile, ihraç malları
üzerine aynı oranda pirim vermekten başka bir şey
olmadığı için, bilinenin aksine kur ayarlamaları
içe dönük ve dışa dönük sanayilere aynı oranda ve
nötr bir şekilde koruma ve teşvik vermektedir.
Gerçekçi kur politikası uygulanmaz veya
devalüasyonlar yüksek oranlı ve geciktirilerek
yapılırsa ihracat sektörlerinin cezalandırıldığı ve
ithal ikameci endüstrilerinin de teşvik edildiği
Türkiye ve birçok ülke tecrübesinden anlaşılmıştır.
Gerçekçi bir kur politikasının ihracat üzerine
etkileri Khan 0974) tarafından 15 gelişmekte olan
ülkedeki uygulamalar göz önünde tutularak
incelenmiştir. Bu araştırmaya göre bazı ülkelerde
ithalat talebinin fiyat esnekliği bire yakın ve
bazılarında da birden büyüktür. Birden büyük olduğu
ülkeler ise ithalat yasakları, kotalar ve yüksek
gümrük duvarları gibi ithalat kısıtlamalarının
yüksek olduğu ülkelerdir.
Devalüasyonu takiben ihraç edilen sınai mallarda arz
esnekliği kısa vadede bile birden büyük, geleneksel
tarım ürünlerinde ise ancak uzun vadede birden
büyüktür.
Özetle, gelişmekte olan ülkelerde üretilen mallar
dış ticarete konu olunca bu malların fiyatlan bu
ülkeler için veri olduğundan, yapılacak iş doğru bir
kur politikası uygulanması ve bu politikanın uyumlu
bir iktisat politikası demeti ile desteklenmesidir.
Bu durum sağlandığında, üstte de bahsedildiği üzere
ihracat artışının sürekliliği sağlanmış olacaktır.
Ne
tür bir kur politikasının seçileceği hakkında ise
kesin bir yargıya varmak oldukça güçtür. Çünkü kur
politikasının esnekliği ve başarısı uygulama
biçiminden ve uygulayıcılara olan itimadın
derecesinden de büyük ölçüde etkilenmektedir. Kurun
tespitinde para otoritelerinin etkisi var ise de,
devalüasyon oranının hesaplanması zordur. Çünkü,
geleceğe ait beklentilerdeki değişmelerden döviz
kuru derhal etkilenmektedir. Diğer bir ifade ile
genellikle kurlar gelecekteki beklentileri, mal
fiyatları ise bugünü ve geçmişi yansıtmaktadır.
Bunun sebebi ise, mal alış ve satışlarının
genellikle anlaşmalara bağlı olmasıdır. Bu yüzden,
döviz fiyatı değişen iktisadi olaylara çok daha
çabuk uyum göstermektedir.
Kur Hareketlerinin İhracat Üzerindeki Sektörel
Etkisi
Kur hareketlerinin ihracat üzerindeki etkisi orta ve
uzun dönemde kendini göstermektedir. Sektörlerin
ihracatları, diğer faktörler aynı kalmak kaydıyla
döviz kurunun bir fonksiyonudur. Kurların reel
olarak artması sektör ürünlerinin yurtdışı
pazarlarda döviz cinsinden ucuzlaması ve sektör
ihracatının artması sonucunu doğuracaktır. Kurların
reel olarak yavaşlaması ise sektörün ihracatı
üzerinde yavaşlatıcı etkide bulunacaktır. Arıi yada süregelen bir devalüasyon ortamında döviz kuru
reel olarak değer kazanacaktır. Bunun anlamı ise,
ihracatçı sektörlerin gelirlerinin üretim
maliyetlerinden daha hızlı artmasıdır. Diğer yandan,
üretim maliyetleri içinde ithal girdilerin payı, kur
hareketlerinin sektörlerin gelir ve karlılıkları
üzerindeki etkisini belirleyen önemli diğer bir
faktördür. Satılan malın maliyeti içinde ithal
girdilerin payı ile toplam satışlar içinde yurtdışı
satışların payı birbirine yakın olan sektörler,
düşük kur riski taşımaktadır.
Balıkçılık, Hazır Giyim, Kürk İşlenmesi, ve Boyama
Sanayi, Tütün Ürünleri Sanayi, Elektrikli ve Optik
Aletler Sanayi ve Tekstil Sanayi toplam satışları
içinde ihracatı %30'un üzerinde olan sektörlerdir.
Dolayısıyla bu sektörlerde kur hareketlerinin
toplam satışlar üzerindeki etkisi diğer sektörlere
göre daha fazladır.
Sağlık ve Sosyal Hizmetler, Finansal Aracılık,
Elektrik Gaz ve Su, Eğitim, Diğer Toplumsal, Sosyal
ve Kişisel Hizmetler, Kok Kömürü, Rafine Petrol
Ürünleri ve Nükleer Yakıt Üretim Sanayi, İnşaat,
Tarım, Avcılık \Te Ormancılık, Kağıt ve Kağıt
Ürünleri ile Basın ve Yayın Sanayi, Madencilik ve
Taş ocakcılığı, Kimya Sanayi toplam satışlar içinde
ihracatın payı %20'nin altında olan sektörlerdir. Bu
sektörlerde kur hareketlerinin toplam satışlar
üzerinde etkisi diğer sektörlere göre daha azdır.
Emlak Komisyonculuğu, Kiralama ve İşletme
Hizmetleri, Otel ve Restoranlar, Madencilik ve
Taşocakcılığı, Eğitim, Kimya Sanayi, Diğer
Toplumsal, Sosyal ve Kişisel Hizmetler ve Diğer
Metal Dışı Madenler Sanayi ise net satışlarının
0/05'inden fazla döviz pozisyonu açığı veren
sektörlerden bazılarıdır. Bu sektörler, kurların
serbest dalgalanmaya bırakılarak fiili devalüasyon
yapılmasından dolayı en fazla kambiyo zararı elde
edecek sektörlerdir.
Sonuç
Son iki yılda IMF'den 15 milyar dolar
kullanıldığı halde yıl sonu itibariyle enflasyonun
%90 olması ve milli gelirin de %10'dan fazla
azalması beklenmektedir. Diğer yandan, Kasım 2000 ve
Şubat 2001 krizleri sonrası dolar bazında milli
gelirimizin üçte birini kaybetmiş bulunuyoruz. Bu
.temel makro değerler göstermektedir ki, dalgalı kur
sistemi acilen terk edilmelidir. Dünyanın hiçbir
yerinde serbest dalgalı döviz kuru politikası
uygulanmamaktadır. Zira, dalgalı kur yabancı
sermaye çıkışını teşvik ettiği gibi, yabancı
sermaye girişini de engellemektedir. Ayrıca, mali
sistemin yarısından fazlasının(3) döviz cinsinden
olduğu bir ülkede spekülatif hareketlerden uzak
durmak mümkün değildir. Bir de geçen ay yazdığı
makaleden dolayı işinden koyulan bankacının
belirttiği "manipülasyonlar" söz konusu olunca
dalgalı kurun aşırı bir tehlike oluşturduğu
görülmektedir. Şimdi "dalgalı kur rejimini"
kaldırmaya yanaşmayan hükümet zamanla
"serbest-kambiyo rejiminden" feragat etmek zorunda
kalabilir. Bu durum ise Türkiye'nin tekrar 1980'ler
öncesi kapalı ekonomi politikalarının izlendiği
dönemlere gitmesine neden olabilir. Nitekim,
Türkiye'nin 1983 2000 arasında döviz sıkıntısı
yaşamamasının nedeni müdahaleli esnek kur politikası
uygulaması olmuştur. Ayrıca, son iki ayda enflasyon
rakamlarının da yüksek çıkmasının temel nedeni
dövize dayalı girdilere yapılan sürekli zamlardır.
Bu zamların temel nedeni ise IMF’nin uygulattığı
dalgalı döviz kuru rejimidir. Zira, döviz kuru
politikası girdi maliyetlerini artırırken, artan
fiyatlar insanların alışverişlerini kısıtlamalarına
ve paralarını dövize çevirerek daha fazla ekonomi
dışına çekmelerine neden olmaktadır. Bu eğilim ise
döviz fiyatlarının daha fazla yukarıya doğru
tırmanmasına yol açmakta ve sonuçta TEFE daha hızlı
artmaktadır.
Diğer yandan, Türkiye'deki ekonomik krizi sadece kur
politikalarına bağlamakta yanlıştır. Kur
politikaları yanında, paranın konvertibilitesi ve
ekonominin kısa vadeli spekülatif para hareketlerine
açılmasının kurlarda ve faizlerde yol açtığı
istikrarsızlık ile sanayileşme politikasızlığı ve
Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği ile olan
uluslararası yükümlülüklerimizden kaynaklanan
nedenlerden dolayı ithalatı kontrol edemeyişimiz
sebebiyle döviz gelirlerinin ülkenin döviz kazanma
potansiyelini artıracak yatırımlarda kullanılamaması
engelinin de aşılması gerekmektedir.
Kaynak: H. Halil Vanlı
|