Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye'nin Kur Politikası ve Dış Ticaretine Etkileri

A. 1973-1979 Dönemi Kur Politikası 

Türkiye'de 1980 yılı başına kadar sanayileşmede ithal ikamesi politi­kası ve genellikle de bu politikanın en önemli aracı olan aşırı değerlenmiş kur politikası uygulanmıştır. Özellikle 1973 yılına kadar yapılan devalüas­yonlar ve kur ayarlamaları ekonominin işleyişini kolaylaştıran ve dışa dö­nük sanayileşmeyi sürükleyici bir araç olmaktan ziyade, geçmiş dönemde yapılan hataların düzeltilmesinde bir araç olarak kullanılan pasif bir kur po­litikası izlendi. 

Bretteno Woods Sistemi'nde parasını 1958 ve 1970 yıllarında iki defa önemli ölçüde devalüe eden Türkiye, 1973 yılından itibaren uluslararası para sisteminde paraların dalgalanmalarının yaygın hale gelmesi sonucu daha aktif bir kur politikası izlemek zorunda kalmıştır. Bu maksatla deva­lüasyon ve kur ayarlamaları yetkisi Bakanlar Kurulu yerine 20 Haziran 1973 tarihinde, Merkez Bankası'nın da görüşü alınmak kaydıyla, Maliye Bakanlığı'na devredilmiştir. 

Nitekim, I Ocak 1974 - 12 Haziran 1979 tarihleri arasında Türk lirası ABD doları karşısında 18, Alman markı karsısında 24, sterlin karşısında 23 ve İsviçre frangı karşısında da 22 kez devalüasyon ve kur ayarlamalarına tabi tutulmuştur. Neticede, paramız bu beş buçuk yıl içinde dolar karşısın­da %236, mark karşısında %369, sterlin karşısında %200 ve İsviçre fran­gı karşısında da %522 oranında değer kaybetmiştir (Töre (1982), s.3). 

Ancak 1970'lein ikinci yarısında Türk lirasının değerinde yapılan bu değişikliklere rağmen, Türkiye yurt içi enflasyon hızıyla dünya fiyat artışlar ortalaması arasındaki farkı giderecek bir kur politikası izleyemediği için, paramız aşırı değerlenmişliğini sürdürmüş ve ihracatımızın cezalandırılma­sı devam etmiştir. Bu dönemde yapılan kur ayarlamalarının sürekliliği sağlanamadığı gibi, kur politikasının başarısında ön şart olan sıkı pa­ra ve maliye politikaları aletleri ile bir bütün olarak da desteklenememiştir. Türkiye'de 1970'lerde kur politikası ile birlikte tutarlı bir para - mali­ye politikasının uygulanamamasında şüphesiz o dönemde kurulan koalis­yon hükümetlerinin ve zayıf hükümetlerin payı ve sorumluluğu vardır. 

B. 1980-1982 Dönemi Kur Politikamız 

Türk lirasının dolar kuru 24 Ocak 1980 kararlan ile birlikte 47.10 TL.'den 70 TL.'ye çıkarılarak paramız %48.6 devalüe edilmiştir. Yapılan bu yüksek oranlı devalüasyonun aşırılığı hakkında basında çok yoğun tenkitler olmuştur. Çünkü devalüasyon öncesi karaborsa dolar fiyatı 55 lira dolayın­da idi.

Zamanın sorumlu kişisi olan Turgut Özal yapılan eleştirilere "Kuru yüksek ayarladık, çünkü amacımız 3-5 ay zaman kazanıp ve bu süre zarfın­da bir daha kur ayarlaması yapmamaktır" diyerek doğru yaptığı işi yanlış izah ederek kendisini eleştirenlere koz vermiştir. Oysa yapılan iş doğruydu. Çünkü, devalüasyon öncesi karaborsa dolar fiyatı 55 lira dolayında olmakla beraber, 24 Ocakla birlikte %200-300 arasında yapılan KİT zamları sonucu iç ve dış fiyat farkı birden büyüyecekti. Nitekim, sadece Şubat 1980 de Tür­kiye'de toptan eşya fiyatları %29 artmıştır. Neticede, Mart ayından itibaren Maliye Bakanlığı küçük oranlı devalüasyonlara devam etmek zorunda kaldı ve Özal'ın "üç-beş aylık zaman kazanma" görüşü de gerçekleşmedi. 

Neticede, 24 Ocak 1980'den günlük kur uygulamasının başladığı 1 Mayıs 1981 tarihine kadar %5'i aşmayan küçük oranlı devalüasyonlara devam edildi. Mesela, bu dönemde dolar- TL. kuru 12 kez değiştirilmiştir, 1 Mayıs 1981 tarihinden itibaren ise kur ayarlamaları yetkisi Maliye Ba­kanlığından alınarak Merkez Bankası'na verildi ve böylece Türkiye'de haf­ta sonları hariç, her gün ilan edilen günlük kur ayarlamalarına geçildi. 

24 Ocaktan bu yana uygulanan kur politikamıza isim koymakta biz ik­tisatçılar güçlüklerle karşılaştık. 24 Ocak'tan I Mayıs 1981 'e kadar olan kur politikamıza "düzeltilebilen sabit kur sistemi" o tarihten itibaren yapılan günlük kur ayarlamalarına da "değişken sabit kur", "oynak kurlar", "hare­ketli kurlar" adlan verildi. Bugünkü TL. kuru her gün ilan edildiği için "sa­bit" terimini kullanmak kanaatimce yanlış olur. TL.'nin paritesi Merkez Ban­kası tarafından tespit ve ilan edildiği ve döviz piyasalarında dalgalanma söz konusu olduğu için "değişken" tabirini de kullanmak yersiz olur. Daha önce de belirtildiği gibi IMF literatüründe Türkiye'ye esnek kur politikası (flexible exchange rate) uygulanıyor denildiğine göre, kanaatimce yeni IMF terminolojisinde küçük oranlı devalüasyonlar ve günlük kur ayarlama­ları için kullanılan "kayan pariteler" veya "tırıs giden kurlar" ibaresinden bi­rini seçmekten başka çare yoktur. 

Seçilecek isim ne olursa olsun artık Türkiye'de iç ve dış enflasyon farklarını sürekli olarak gideren gerçekçi bir kur politikası uygulanmaktadır. Kullanılan metod hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak, Merkez Bankası yetkililerinden aldığım gayri resmi bilgiye göre TL.'sı ABD doları ve Alman markından oluşan basit bir sepete bağlıdır. Çünkü, döviz rezerv­lerimiz yaklaşık yarı yarıya bu iki paradan oluşmaktadır. Ayrıca iç ve dış ik­tisadi göstergeler de kur ayarlamalarında dikkate alınmaktadır. 

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen Türkiye'de kurun ne kadar ger­çekçi uygulanabileceği iktisadi yönetimin tutumuna, onların yönetim kabi­liyetlerine ve onlara olan güvene bağlıdır. Nitekim, Temmuz 1982'den iti­baren Türkiye'de iktisadi yönetimin değişmesi sonucu daha önce %2-3 dolaylında bir fark yapan karaborsa-resmî kur farkı 1982 yılının son ayla­rında birden %10-15 dolayına fırlamış ve bu durum 1983 Nisan'ında da de­vam etmiştir. Bu neticenin dogmasında kurun doğru ayarlanmaması se­bep olabileceği gibi, Maliye Bakanı'nın değişmesiyle yayılan faiz hadleri­nin düşürüleceği ve kara para hakkında dolaşan menfi haberlerin de rolü olabilir. Çünkü, faiz hadleri ve kara para hakkında çıkarılan olumsuz söy­lentiler, bankalardan tasarrufların çekilip altına yatırılmasına yol açmış ola­bilir. Türkiye her yıl karaborsa yolu ile 600-700 milyon dolarlık altın ithal et­tiği ve bunun büyük ölçüde yurt dışındaki işçi dövizlerinden finanse edildi­ği hesaba katılırsa, altına hücum karaborsa döviz fiyatını artırmış olabilir.

Bugün Türkiye, geçici olduğunu zannettiğimiz yukarıdaki olumsuz ge­lişmelere rağmen, kur politikasında doğru yola girmiştir. Nitekim, son üç yıldır ihracatımızdaki ve isçi döviz gelirlerimizdeki olumlu gelişmeler bunu göstermektedir. 

Gerçi Türkiye'de ihracatın gelişmesi ihracatta aşırı tutulan vergi iadele­ri, düşük faizli ihracat kredileri, ihracatçılara faiz farkı iadesi ve döviz tahsisi, Kurumlar Vergisi istisnası ve gümrük muafiyetleri gibi ihracatı teşvik tedbir­lerinden etkilenmekte ise de, orta ve uzun vadelerde ihracat artışına etki eden en büyük faktörün döviz kuru politikası olduğunu varsayarak önümüz­deki kısımda son üç yılda ihracatımızdaki gelişmelerin tahliline geçebiliriz. 

C. ihracattaki Gelişmeler: 1979-1982 

Toplam ihracatımız 1979 yılında 2 milyon dolardan 1982 yılında 5 mil­yar 746 milyon dolara fırlayarak son üç yılda %154'lük bir artış göstermiş­tir. Son üç yıldaki ihracat artışı tarım kesiminde %59, madencilikte %32, sanayi kesiminde %33,7 olmuştur. 

Yine 1979 yılında ihracatımızın %59.5'i tarım ve hayvancılık ürünlerin­den, %5.8'i madenlerden ve %34.7'si sanayi kesimi mamullerinden olu­şurken, bu oranlar 1982 yılında, sırasıyla %37.4, %3 ve %59.7 olarak de­ğişmiştir. Görüldüğü gibi, son üç yılda ihracatımızın bünyesinde tarım ke­simi ve hayvancılıkla sanayi kesimi adeta yer değiştirmiştir. Diğer taraftan 1980 yılında ihracat listemizde yer alan mal sayısı 956 olduğu halde bu sa­yı 1981'de 1366'ya, 1982'nin Eylül ayında ise 1593'e yükselmiştir (B. Ulu­su (1983), s.26).

Şüphesiz ihracatımızda tarımın payının azalması Türkiye'nin ihraca­tında tarım kesiminin öneminin azaldığı anlamına alınmamalıdır. Çünkü, halâ bu kesim Türkiye'ye 2.1 milyar dolar kazandırmaktadır, Ayrıca Türki­ye'nin 1982 yılında tarıma dayalı islenmiş ürünlerden 568 milyon dolar, do­kumacılıktan bir milyar 56 milyon dolarlık döviz geliri elde ettiği ve bu ma­mullerin girdilerinin tarıma dayalı olduğu hiçbir zaman gözden uzak tutul­mamalıdır. 

İhracatımızdaki olumlu gelişmelere rağmen konu abartılmamalıdır, Çünkü, Türkiye'nin mukayeseli üstünlüğe sahip olması ve büyük bir ihra­cat şansı olduğu su ürünleri, orman ürünleri, işlenmiş deri-kösele, elektrik­li aletler gibi sahaların toplam ihracattaki payları %0.5 ile %2 arasında de­ğişmektedir. Bu tür sahalarda yatırım-üretim artışları Türkiye'nin ihracat potansiyelini yükseltmek için lüzumlu görülmektedir.

Sonuç 

Bu çalışmamız neticesine göre iktisadi literatürde kur politikalarının tasnifinde bir fikir birliğine varılmadığı anlaşılmıştır. Küçük oranlı devalü­asyonların başarısı ise istikrar programlarıyla desteklenmesine bağ­lıdır. Günlük, aylık kur ayarlamalarının doğru olarak hesaplanmasında ise,

kontrolümüz dışında kalan bir çok değişkenin döviz kuruna etkisinden do­layı, iktisat teorisi henüz aciz kalmaktadır. Enflasyon farkları sadece uzun dönemdeki denge döviz kurunun belirlenmesinde işimize yara­maktadır. İlan edilen kur politikasının başarısı ise büyük ölçüde işçi ücret­leri, kamunun ürettiği mal fiyatlan, para arzı tavanı gibi diğer göstergelerin de önceden ilan edilmesine bağlıdır.

Türkiye 1970 başlarında ve özellikle 1973 yılından itibaren istik­rar programı ile desteklenen bir gerçekçi kur politikası uygulamaya koyamamakla büyük bir iktisadi fırsat kaçırmıştır. 

Bilindiği gibi 1981 yıllarında dünya ekonomisi dış ticaret ve büyüme­de duraklamaya girmiştir. Bu yüzden OECD ülkelerinde dış ticareti engel­leyici uygulamalar artmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'nin 1982 yılında elde ettiği %22'lik ihracat artışı küçümsenmemelidir. Eğer 1982 yılının ikinci ya­rısında TL. daha gerçekçi ayarlanıp ihracat kısıntılarına gidilmeseydi Tür­kiye'nin ihracattaki başarısı daha iyi olacaktı. 

1983 yılında 1982'nin ikinci yarısında yapılan hataların tekrarlanmama­sı, ayrıca ithalat rejimimizin kademeli bir liberalleştirme takviminin açıklanması, ilaveten 24 Ocak kararlarının, normal düzene geçmeden ön­ce, kanun haline getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde, her iktidar değişikli­ğinde iktisat politikasının ne olacağı hakkındaki iç ve dış aleminin beklentile­ri Türkiye'nin ihracata dönük yatırımlara başlamasında ve dışa dönük sana­yileşmenin hızlandırılması en büyük engeli sürdürmeye devam edecektir.

Kaynak: Prof. Dr. Emin Çarıkcı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005