Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Karadeniz ve Hazar Havzası, Petrol ve Enerji Savaşlarının Neresinde?

Azerbaycan Üzerinde Türkiye ve ABD Kapışması 

Amerika Birleşik Devletleri, Ortadoğu üzerindeki hesaplarını ya­parken, bir diğer hazırlığı Avrasya Coğrafyası üzerinde yapıyordu. Eski Deniz Binbaşı ve Araştırmacı-Yazar Erol Bilbilik, ABD'nin bu planlarını "ABD'nin asıl projesi BOP değil Büyük Orta Asya Proje-si'dir" diyerek ortaya koyuyor. ABD'nin Orta Asya ve Avrasya kapı­sının girişinde ise Karadeniz Bölgesi önemli bir yer tutuyor. Adeta bu bölgelere bir giriş kapısı olan Karadeniz'de, ABD-Rusya-Türkiye ek­senli çok ciddi bir kapışmanın yaşandığı ise artık su götürmez bir ger­çek. 

ABD, Karadeniz'de Türkiye ve Rusya öncesinde, Bulgaristan ve Romanya konusuna ağırlık verdi. Zaten Ukrayna ve Gürcistan'da gerçekleştirilen "Soros Devrimleri" ile yönetimlerine ABD ağırlığı gelmişti. 2005 yılının Aralık ayında Romanya ile üs anlaşması yapan Amerika Birleşik Devletleri, 2006 yılı Nisan ayında da, NATO Top­lantısı sırasında da Bulgaristan ile 3 askeri üs ve bir limanın kullanımı için anlaştı. Buna göre, ABD ordusu Türk sınırı yakınlarındaki Bezmer Hava Üssü ve Novo Selo atış eğitim alanı ile ülkenin ortasın­da yer alan Graf Ignatievo Hava Ussü'nü kullanacaktı. Ayrıca, Burgaz Limanı yakınlarında bulunan depolama olanaklarından da yararla­nacak. 

Ancak ABD'nin Karadeniz'e kıyısı bulunan ülkelere denizden de geçebilmesi için önünde önemli bir engel vardı. 1936 Montrö Boğazlar Antlaşması bulunuyordu. Antlaşmaya göre, Boğazlardan belli to­najda gemiler geçebilecek, askeri gemilerin geçişi ise yapılamayacak­tı. ABD son yıllarda ısrarla bu antlaşmayı delecek girişimlerde bu­lunmaya başladı. ABD Ankara Büyükelçisi VVilson'un "Montrö Söz­leşmesi oldukça açık. Karadeniz uluslararası bir su. Montrö'den kay­naklanan haklarımız var. Karadeniz'deki haklarımızdan yararlanmak istiyoruz" şeklindeki sözleri, ABD'nin niyetini çok açık bir şekilde gös­teriyordu.

Avrupa Birliği de, ABD'nin çıkarları için hayati önemde olan Ka­radeniz'e çıkışı, ABD adına savunuyordu. Yeniçağ Gazetesi'nin 21 Mayıs 2005 tarihinde manşetten duyurduğu haberde, Fransa Adalet ve Kültür eski Bakanı Jacques Toubon, Boğazlarda mevcut uluslara­rası anlaşmaların ötesine gidilmesi önerisini (!) yaptı. Haberde de ha­tırlatıldığı üzere Sevr Antlaşması'na geri dönüş anlamı taşıyan bu öneri büyük tepki çekti. 

Montrö'de Türkiye'nin tavrı net. Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora-miral Yener Karahanoğlu Savunma ve Havacılık Dergisi'nin 115'inci sayısına verdiği mülakatta Montrö'nün önemine dikkat çekerek şunla­rı vurgulamıştı: 

"Karadeniz'in yarı kapalı bir deniz olması, Montrö Boğazlar Söz­leşmesi'nin sahildar ülkeler haricindeki diğer deniz güçlerinin bu de­nizde sürekli varlık göstermelerini kısıtlıyor olması, son 70 yılda Kara­deniz'de deniz ortamında barış ve istikrarı sürekli kılabilmiştir.

"Bu açıdan bakıldığında Karadeniz'de deniz güvenliği bağlamın­da 70 yıldır güvenlik ve istikrar üreten Montrö Boğazlar Sözleşme-si'nin statüsünün korunması büyük önem taşımaktadır." 

Oramiral Karahanoğlu'nun da vurguladığı üzere Türkiye, Montrö'nün statüsünün korunması konusunda kararlıydı. Eski Deniz Bin­başı ve Araştırmacı-Yazar Erol Bilbilik, bu konuda Türkiye ile Rus­ya'nın ortak görüş içinde olduğunu dile getiriyor. Bilbilik, ABD'nin Karadeniz'e çıkarak, Rusya'yı güneyden, Türkiye'yi de kuzeyden ku­şatma amacı taşıdığını dile getiriyor. ABD'nin Karadeniz'deki planları için Trabzon'un son derece hayati önemde bir il olduğunu dile geti­ren Bilbilik sözlerini şöyle sürdürdü: 

"ABD'nin Bulgaristan'da, Romanya'da üsleri var. Gürcistan ve Ukrayna'yada hakim. Ayrıca Azerbaycan'dada üsleri var ve Ermenis­tan'da üs kurmaya çalışıyor. ABD'nin esas amacı, Karadeniz'i ABD Gölü haline getirmek. Montrö'yü delerlerse, donanmasıyla birlikte Karadeniz'de varlık gösterecek. Ayrıca bir NATO gücü sokmak isti­yor." 

Bilbilik, 1 Mart 2003 tarihi öncesine de değinerek "ABD'nin İs­kenderun'a asker yığmaya başladığı günlerde, Meclis'te reddedilen tezkerede, Trabzon Limanı'da yer alıyordu. Sonrasında tezkere red­dedildi ama Bakanlar Kurulu kararı ile yine Türkiye'nin limanlan ve havaalanlarını kullanma hakkı verildi" hatırlatması yapıyor.

Bilbilik'in de belirttiği gibi olayın bir başka boyutu da Trabzon. Trabzon'da Katolik Papaz Santaro'nun öldürülmesi ile başlayan TAYAD'lılara linçle devam eden olaylar zinciri, son olarak AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in katilinin Trabzonlu çıkması ile son buldu. Bilinen medya kuruluşları, "Trabzon'da neler oluyor" sorusunu yeniden gündeme getirdi. Özellikle Trabzon'da aşırı milliyetçiliğin yükseldiği, bu yükselişin beraberinde riskleri, çatışmala­rı, ırkçılığı beraberinde getireceği iddiaları ve suçlamaları havada uçuştu.

Yıllardır milliyetçi kimliğiyle bilinen kent, neden şimdi Türkiye için tehlikeli (!) olmuştu? Çünkü ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi olarak dile getirilen, ancak Karadeniz, Kafkasya ve Orta Asya üzerin­den Asya'ya yönelen saldırganlığının önünde Trabzon önemli bir üs­tü ve ABD buraya yerleşmek istiyordu. Trabzon'un milliyetçi yapısı, ABD'nin bu hedefinin önünde engeldi. ABD ısrarla Karadeniz'i isti­yordu. Karadeniz, küreselleşmenin yeni çatışma alanı olarak bile algı­lanmaya başlamıştı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson da, zaman zaman Karadeniz konusunu gündeme getiriyor ve ABD'nin Karadeniz'e çıkma hakkı olduğunu iddia ediyordu. ABD'nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin iptalini istediği de sık sık Yeniçağ gazetesin­de manşetten gündeme geldi. Bu isteği Avrupa Birliği yetkilileri de istiyordu. Ayrıca ABD'nin Karadeniz'deki yeni konumlamasına baktı­ğımızda, Boğazları sık sık kullanma isteği daha iyi anlaşılıyordu. Geç­tiğimiz yıl, ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, Karadeniz turuna çıkmıştı. Bulgaristan ve Romanya ile yaptığı anlaşmalara göre, ABD bu iki ülkenin limanlarını üs olarak kullanılabilecekti. Ayrıca Ukrayna ve Gürcistan'da Soros aracılığıyla gerçekleştirdiği sözde devrimlerle, Karadeniz'e kıyısı olan 4 tane ülkeyi bağlamış oluyordu. Geriye kalı­yordu, Rusya ve Türkiye. ABD'nin Karadeniz'e açılma planlarına bu iki ülke şiddetle karşı çıkıyor. 

Devlerin Trabzon'daki kapışmasının ahlaki etkisi 

ABD'nin Rusya ile Karadeniz'deki hakimiyet savaşlarından biri de Gürcistan üzerinden yaşanıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, bu konuya dikkat çekerek "Trabzon, ABD-Rusya savaşında bir üs" diyor. Ayrıca uzmanlar, Sarp Sınır Kapısı'nın açılmasının ardından Trabzon, bölge açısından koz­mopolit bir yapıya kavuştu. Bavul ticaretinin yanı sıra Trabzon'a "Nataşa" olarak adlandırılan hayat kadınlarının akını da başladı. Bu kentte yüzyıllardır çelikleşmiş gibi duran ahlaki yapıya çok ciddi bir saldırıydı. Gerek sosyologlar, gerekse Trabzon'daki üst düzey insanlar bu ahlaki yozlaşma sürecini kabul ediyor. Aile yapısını sıkıntıya sokan bir süreç yaşandı Trabzon'da. Bülent Orakoğlu, bu sürecin açık bir psikolojik harekat olduğunun altını çiziyor. Toplumları ahlaki, kültü­rel, siyasi, ekonomik çökertme operasyonlarının beraber yürütüldü­ğünün altını çizen Orakoğlu, Trabzon'unda böyle büyük bir operas­yona maruz bırakıldığının altını çizdi. Orakoğlu ayrıca, Trabzon'daki işsizlik oranının yükselmesi, gençlerin kahvehanelere, internet kafelere yöneltilmesinin de bunda çok etkili olduğunu vurguladı. 

Trabzon'a yönelik Pontus faaliyetleri 

Trabzon'da, ABD'nin faaliyetleriyle örtüşen bir faaliyet de Pontus hayalini gerçekleştirme.

1996 yılında Kutsal Sümela Yortusu'na denk gelecek şekilde Ka­radeniz Helen Toplulukları 1. Kongresi yapılmıştır. 20 Eylül 1997'de "Karadeniz'i kurtaralım sloganı" ile Pontus gündeme getirilmiştir. Yu­nanistan'daki bir vakıf, Sümela Manastırı'na, Foça Müzesi'ne yardım etmektedir. Tonya Lisesi birincisine burs vermektedir. 

"Venizelos Gemisi" ile yapılan Karadeniz-Trabzon turu 

20-28 Eylül 1997 tarihleri arasında da "Din, Bilim ve Çevre Sem­pozyumu" düzenlenmiştir. Ancak sempozyumdaki faaliyetler incelen­diğinde bunun Pontus hayalinin bîr parçası olduğu, bu rüyaya hizme­ti amaçladı görülebilir. Karadeniz'i kurtarma ve çevre kirliliğiyle ilgili görünen sempozyum aslında Pontus hayalini gündeme getiriyordu. Erol Bilbilik, Bizans İmparatorluğu hayali ile yanıp tutuşan Fener Rum Patriği Bartholomeos ile birlikte Rahmi Koç, uluslararası silah satıcısı Ağa Han, 'Dünya Yahudi cemaati temsilcileri, bir yığın Yu­nanlı çevre bilimci ve işadamlarından müteşekil 400 kişilik heyetin "Eleftherios Venizelos" adlı gemi ile yolculuklarının da önemli bir me­saj olduğunun altını çiziyor. Bilbilik, geminin sahibi olan ve yolculuktada yer alan Kosta Karras'ın, servetinin yarısından fazlasını Megalo İdea için harcayan bir Bilderberg üyesi olduğunun altını çizi­yor. 

Adı geçen sempozyum, 20 Eylül 1997 tarihinde Trabzon'da baş­ladı. Sırasıyla Batum, Novorossisk, Yatla, Odessa, Köstence, Varna ile İstanbul limanları ziyaret edildi ve 28 Eylül'de Selanik'te sona erdi. "Sempozyumun" öyküsü ise şöyle:

1995 yılında Londra'da, Fener Patrikhanesi'nin ikinci önemli ismi olan Metropolit John Pergamon başkanlığında yapılan bir toplantıda "Din-Bilim ve Çevre" konulu sempozyumun yapılması kararlaştırıldı. Bu toplantıya Türkiye'den dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman De-mirel'in Başdanışmanı Mehmet Dülger, Yunanistan'dan Prof. Dr. Georges Papandreu da katıldı. Sempozyum, dönemin AB Yürütme Organı olan Avrupa Komisyonu Başkanı Jack Santer'in himayesinde yapıldı. Ayrıca yine dönemin ABD Başkan Yardımcısı Al Göre ve Çevre Bakanı Tim Wirth'in sempozyuma siyasi destek verdiği vurgu­landı.

Toplantının mali giderini ise Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Yunan Ticaret Bankası karşıladılar. Mali desteğin 1,5 milyon dolar olduğu belirtildi. 

Geminin ilk durağı Trabzon Limanı 

Geminin ilk durağı Trabzon limanıdır. Batum, Novorossisk, Yalı Odessa, Varna, İstanbul ve Selanik'te de birer oturum gerçekleşmiştir. Sempozyum Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komis­yon Başkanı Jacques Senter ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'un himayesini sağlamıştır. Yunanistan 35 yıl aradan sonra ilk kez Sela-nik'e gelen Fener Rum Patriği'ni devlet töreniyle karşılayarak patrikli­ğin Ortodoks dünyasına yönelik projesine destek vermiştir. Sempoz­yuma katılanlar 28 Eylül 1997 günü öğleden sonra saat 14:00'da Selanik'te Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş olan Ayios Dimitrios Kilisesi'nde yapılan dinsel törenine de katılmışlardır. Patrik Bartholomeos'un yönettiği törende Selanik Kilisesi'nin Başpa­pazı Hz.İsa'nın tutsak İstanbul'u Türk işgalcilerin ellerinden kurtarma­sı için dua ederek Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezi olan İs­tanbul'daki Patriklikte gerçekleştirilemeyen bu törenin, Doğu Roma imparatorluğun ikinci başkenti Selanik'te yapılmasının büyük anlam taşıdığını belirtilmiştir. Bartholomeos dini törene, üzerinde çift başlı Doğu Roma Kartalı bulunan altın kaplama bir tahttan yönetim aya­ğının altındaki halılarda çift başlı Doğu Roma Kartalı ile bezenmiştir. Patriğin yanındaki diğer tahtlarda ise Bulgaristan, Sırbistan ve Öteki Balkan ülkelerinin başpapazları oturmuştur. Kilisede yaratılan görün­tü, Ortodoks Doğu Roma İmparatorluğu ve ona bağlı Balkan ülkele­rindeki eyaletlerinin başında bulunan kilise temsilcilerinin bir araya gelişleri biçimindeydi.

Karadeniz ve kirlenmeyi konu edinen sempozyum aslında bir Megalo İdea turuydu. Odessa'da Bartholomeos ile Rus Ortodoks pat­riği 2. Alexy "Ortodoks Birliği" İçin görüşmüşlerdir. Amaç Karadeniz'i temizlemek değil Ortodoks dünyasına mesaj vermektir. Türk Orto­doks patrikhanesinin başkanı Selçuk Erenerol, "Bartholomeos'un niyeti Ortodoks dünyasının lideri olmaktır. Bu sempozyum çevre kılıfı altında düzenlenmiş ekümeniklik zirvesidir" demiştir. Devletin resmi haber ajansının bir haberine göre ; sempozyuma katılanlara Karade­niz'i "Pontus Gölü" olarak gösteren haritalar dağıtılmıştır. Haritada kentler Rumca isimlerle gösterilmiştir. Sempozyum programında Fe­ner Rum Patriği "ekümenik olarak" gösterilmektedir. 

ABD'nin Rusya ile Karadeniz'deki hakimiyet savaşlarından biri de Gürcistan üzerinden yaşanıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, bu konuya dikkat çekerek "Trabzon, ABD-Rusya savaşında bir üs" diyor. Ayrıca uzmanlar, Sarp Sınır Kapısı'nın açılmasının ardından Trabzon, bölge açısından koz­mopolit bir yapıya kavuştu. Bavul ticaretinin yanı sıra Trabzon'a "Nataşa" olarak adlandırılan hayat kadınlarının akını da başladı. Bu kentte yüzyıllardır çelikleşmiş gibi duran ahlaki yapıya çok ciddi bir saldırıydı. Gerek sosyologlar, gerekse Trabzon'daki üst düzey insanlar bu ahlaki yozlaşma sürecini kabul ediyor. Aile yapısını sıkıntıya sokan bir süreç yaşandı Trabzon'da. Bülent Orakoğlu, bu sürecin açık bir psikolojik harekat olduğunun altını çiziyor. Toplumları ahlaki, kültü­rel, siyasi, ekonomik çökertme operasyonlarının beraber yürütüldü­ğünün altını çizen Orakoğlu, Trabzon'un da böyle büyük bir operas­yona maruz bırakıldığının altını çizdi. Orakoğlu ayrıca, Trabzon'daki işsizlik oranının yükselmesi, gençlerin kahvehanelere, internet kafelere yöneltilmesinin de bunda çok etkili olduğunu vurguladı. 

Pontus faaliyetlerinin diğer ayakları 

Trabzon'a yönelik Pontus faaliyetleri sadece Venizelos Gemisi'nin gezisi ile sınırlı değildi. 1 Haziran 2005 tarihli Yeniçağ'm da "Sümela'da Rum Ayini" haberde Rumların faaliyetleri açıkça ortaya çıkıyor. 

Haberde "Trabzon İl Müdürü"nün talebi, İçişleri ve Turizm Ba­kanlıklarının onayı ile Trabzon'daki Sümela Manastın'nda artık iste­yen Hıristiyan'ın ayin yapabileceği aktarılıyordu.

Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Bulut'da, 18 Temmuz 2005 tari­hinde başlayan "Karadeniz'i Rumlaştırma harekatının iç yüzü" yazı dizisinde; "Yunanlı papazlar ve turistlerin Karadeniz'deki arşiv çalış­maları, Lozan'ın ve bağlı olarak nüfus mübadelesi anlaşmasının ge­çersiz sayılarak, Hıristiyanların Türkiye'ye geri döneceği güne hazırlık için yapılıyor" vurgusunu yapmıştı. 

Aynı yazıda, Karadeniz'de eski Rum gayrı menkullerini tespit et­mek faaliyetinde bulunan Yunanlı turistlere de vurgu yapılıyordu. Tabiî ki, Karadeniz'de bu faaliyetlerin yoğunlaştığı ilimiz Trabzon'du. 

Üst düzey eski bir istihbaratçıdan önemli açıklamalar:

"İshak Alaton, Trabzon Limanı'nı almak istemişti" 

Trabzon'da, İsrail'in faaliyetleri de en az ABD ilgisi ve Pontus faa­liyetleri kadar dikkat çekiyor. Bu konu ile ilgili görüştüğümüz eski bir istihbaratçı, Trabzon'la ilgili önemli bilgiler de verdi. Trabzon kaynak­larının da doğruladığı bilgiye göre, yaklaşık 7-8 yıl önce İshak Alaton, Trabzon Limanı'nı almak için kente gelerek girişimlerde bulunmuş. Hatta kentin ileri gelenlerinin de katıldığı kalabalık bir toplantıda bu talebini iletince, tepkiler olmuş ve salondakiler oradan ayrılmış.

Aynı istihbaratçının verdiği bilgilere göre, İsrail, Kafkasya'daki enerji bölgeleri nedeniyle Trabzon'a özel ilgi gösteriyor. İsrail'in bura­yı özel üs olarak kullanmak istediğini dile getiren istihbaratçının ver­diği bilgiye göre, Trabzon dağlarında araçlarıyla gezen İsrailliler dik­kat çekiyormuş. 

Konuyu, Trabzon Ticaret Borsası Başkanı Sabahattin Arslantürk de doğruluyor. Arslantürk, bir süredir İsrail'den Trabzon'a Charter seferleri düzenlendiğini açıkladı. Geçen yıla kadar düzenlenen bu se­ferlerin bu sene yapılmadığını dile getiren Arslantürk şunları söyledi:

"İsrailli turistler gelip, kamp çantalarıyla dağlara çıkarlardı. Bizim dağlardaki turistik tesislerimizde kalmayan bu turistler, gözden uzak yerlerde kamp kurarlardı. Ne yaparlardı kimse bilmiyor."

Trabzon üzerinde uluslararası bir oyun oynandığını da söyleyen Arslantürk, "Bu ülkede yaşayan insanların vatanseverlik konusundaki hassasiyetleriyle oynanıyor. Trabzon'u bir kapı olarak kullanmak iste--- yen ülkeler var" dedi. 

Charter seferi nedir? 

Charter seferleri, tarifeli değildir. Yani yolcuya bir garanti sunmaz. Havayolu şirketi duruma göre geç uçabilir, hiç uçmayabilir veya dolmuş hesabı birkaç şehire uğrayarak uçabilir. Ayrıca bu seferlerde yolcu taşınması da zorunlu değildir. Bir eşya, kargo taşınabilir. 

Bakü-Tiflis-Ceyhan 

Karadeniz, ABD'nin planlarındaki enerji hatlarının en önemli du­raklarının başında geliyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi ile hayata ge­çen projeler zincirinde ciddi bir operasyon yapılıyor. "BTC petrol bo­ru hattı ile; 2006 yılında 5.5 milyar varillik rezerve sahip Baku'nun Çıralı sahasında üretilen günde 140 bin varil (yılda 10 milyon ton) ve Azerbaycan'ın diğer sahalarında üretileceklerle birlikte 2008 yılında günde 1 milyon varil (yılda 50 milyon ton) petrolün Ceyhan termina­line buradan da dünya pazarlarına taşınması öngörülmüştür. Nite­kim, petrolü dünya pazarlarına taşıyacak The British Hawtharne adlı tanker, 85 bin tonluk ilk yükleme ile 4 Haziran 2006 tarihinde İtal­ya'ya doğru yola çıkmıştır." 

Hazar Havzası ve Türkiye-ABD'nin Azerbaycan Kavgası 

ABD'nin Karadeniz dışında çullandığı önemli noktalardan biri de Hazar Havzası. Karadeniz'e komşu olan bu bölgenin zengin petrol ve dogalgaz rezervleri, ABD'nin ilgisini bölgeye çekmeye yetiyor. Özel­likle Azerbaycan üzerinde de bir hakimiyet kurmaya çalışan ABD'nin burada karşısına çıkan önemli güçlerden biri de Türkiye. "Bir millet iki devlet" ilkesini şiar edinen Türkiye ve Azerbaycan, Azerbaycan'ın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bü­yük bir yakınlaşma içine girdi. Özellikle Azerbaycan ordusunun eğiti­mi noktasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yaptığı katkılar, Azerbay­can'da da takdir ile karşılandı. Bu durumdan rahatsızlık duyan ülkele­rin başında gelen ABD, Türk ordusunun ABD'deki varlığını araştır­maya koyuldu. 

Ankara'da Ocak ayı ortalarında, emekli bir üst düzey komutan­dan randevu isteyen ABD'li diplomatın kafasında bazı soru işaretleri vardı. Yapacağı görüşmede bu sorulara açıklık getirmeye çalışacaktı. Yaklaşık saat 16.00 gibi Ankara Mithatpaşa caddesindeki yerin kapı­sından içeri girdi. Christopter Rich adlı bir Amerikalı diplomat, emekli komutana soracağı soruları hazırlamıştı. Rich, ABD'nin Ankara Bü­yükelçiliği'nde Siyasi-Askeri Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyor. Ziyarette önce ikramlar yapıldı. Sonrasında konu gündeme iliş­kin sorulara geldi. Her biri bir ajan gibi (!) çalışan ABD'li diplomatlar bilgi alma konusunda uzmanlaşmıştı. Rich önce konuyu Irak'a getirdi. Özellikle Kerkük konusunda, Türkiye'nin resmi görüşünü açıklayabi­lecek bilgiye sahip komutanın görüşlerini merak ediyordu. Irak, Ker­kük, Barzani, PKK derken konu döndü dolaştı Azerbaycan'a geldi. Gündemde Irak varken nereden çıkmıştı bu Azerbaycan konusu. ABD'li baklayı ağzından çıkardı. "Türkiye'nin Azerbaycan Savunma Bakanlığı'nda, Savunma Bakan Danışmanı olarak çalışan üst düzey bir subayı var mı?" Komutan şaşırdı bu soruya ama elinden geldiğin­ce Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Azer­baycan Silahlı Kuvvetleri'ne yaptığı katkıyı anlattı.

ABD, Türkiye Ordusu'nun Azerbaycan'daki varlığını neden me­rak ediyordu? 

Türkiye, ikili anlaşmalar çerçevesinde Azerbaycan Ordusunu eğitmek amacıyla bu kardeş devlete 1991'den bu yana subay gönde­riyor. Soğuk Savaş döneminde ABD ile yaşanan dostluk (!) nedeniyle ilk yıllarda bu ülkede Türkiye ile ABD arasında çok ciddi bir problem yaşanmadı. Ancak ABD'nin, Ortadoğu merkezli yürüttüğü Avrasya Harekatı'nda Türk ordusu ABD önünde ciddi engeller oluşturuyordu. Son derece zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bu ülkede tek hakimiyeti istiyordu artık. Ayrıca Azerbaycan Hazar Havzası'nm da en önemli ülkelerinden biriydi. 

Uzmanlar, bu araştırmaların arkasında Azerbaycan'da uzunca bir süreden beri yaşanan ABD çengelinin etkisi olduğunu vurguluyor. Buna göre; Bağımsızlığını kazandıktan sonra Azerbaycan ile Türkiye arasında özellikle askeri anlamda büyük işbirlikleri oldu. Hatta halen Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri'nde, Türkiye'de eğitim almış Azeri su­baylar olduğu, Azerbaycan Harp Okulu'nda da eğitim vermek üzere Türk subaylar olduğu biliniyor. Edinilen bilgiye göre, Azerbaycan'ın bu süreç sonunda askeri gücü, Ermenistan'ın üzerine çıktı. Uzmanlar, "bir siyasi iradenin olması durumunda Azerbaycan'ın askeri gücü, Dağlık Karabağ'ı geri alabilecek kapasitede" yorumunu yapıyor. 

Ancak, son yıllarda Türkiye ile Azerbaycan arasında ilişkilerde bir gerileme başladığı dile getiriliyor. Yine uzmanların verdiği bilgiye göre, ilişkilerin gerilemesindeki en önemli neden, ABD'nin Bakü'de ağırlığını hissettirmesi; Özellikle Hazar Havzası bölgesinde, uluslarara­sı terörist sızmalar, uyuşturucu kaçakçılığı ve kaçakçılık gerekçe göste­rilerek bir birim oluşturuldu. ABD'lilerin kontrolündeki birimin merke­zi de bilinçli bir şekilde Baku olarak belirlendi. 

Bu birimin Azerbaycan-Türkiye ilişkileri üzerinde olumsuz çalış­malar yürüttüğü uyarısında bulunuluyor. Özellikle Azerbaycan'daki siyasi yapıyı eleştiren uzmanlar, ABD'nin Soros'un renkli devrimleri (!) tarzında hareketlerle siyasi yapıya gözdağı verdiğinin de altını çizi­yor. Ayrıca dikkat çekilen noktalardan biri de; Azerbaycan'da yoğun olarak dile getirilen yolsuzluk dosyaları. Bu dosyaların, ABD tarafın­dan tehdit unsuru olarak kullanıldığı belirtiliyor. 

Ayrıca "Hazar devletleri arasında, dışarıda ortaklar olmazsa yakın bir komşunun kendi politik sistemine hakim olacağı korkusu yaratıl­mıştır. Bu 'paranoya, ABD hükümetini ve Batılı petrol şirketlerini kendilerinin petrol ve doğalgaz sektöründe ortaklar olarak tercih et­mesine neden olmaktadır. Hazar Havzası'ndaki yatırımlar ve arz kontratlarının tümünde ABD hükümetinin 'çarpıcı' etkisi ve baskısı tümüyle hissedilmektedir." 

Yine uluslararası petrol şirketleri, bölgenin ispatlanmış mevcut yaklaşık 16-18 milyar varil petrolüne de göz koymuş durumda. 

Bu süreçte Azerbaycan'ı üs olarak kullanma niyetinde bulunan ABD, Türkiye'yi kendisine potansiyel bir rakip olarak görüyor. Bu nedenle, Türkiye'yi, Rusya-Çin yanına itmeden, gizliden gizliye Tür­kiye karşıtı faaliyetler yürütüyor. Çünkü Türkiye'nin, bölgede ABD'den uzaklaşması durumunda enerji hatlarında ciddi bir sorun yaşayacağı belirtiliyor. 

Prof. Dr. Muammer Altsoy, öldürülmeden önce çok ciddi çalışmalar yapıyordu. Aksoy dışında birçok gazeteci, petrol mühendisi ve araştırmacı, Türkiye'de petrol üzerinde oyna­nan oyunlarla ilgili çok ciddi araştırmalar yaptıktan sonra garip bir şekilde suikastler ve saldırılar sonucu hayatını kaybetti. Bu bir tesadüf mü? 

Tabiatıyla faili meçhul cinayetler için her türlü spekülasyonları yapmak mümkün. Dolayısıyla cinayete kurban giden insanlarımızı yoğun bir şekilde eleştirdikleri alanlar ister istemez bu tür spekülas­yonlarda ön plana çıkıyor. Maalesef devlet olarak bir başka noksa­nımız da, bu tür cinayetlerin arkasında neyin yattığını çıkarıp kamuo­yu önüne koymamak. Dolayısıyla Türkiye'deki kamu mekanizması­nın zafiyetini gösteriyor hem de bu değerli insanların hangi emellere kurban gittiğini toplum olarak öğrenemiyoruz. O nedenle Muammer Aksoy için, rahmetli hocam için o ifade edilir. Bunu ortaya çıkarıp koymadığın sürece de spekülasyonlar ortaya çıkar. Bu şekilde dünya ölçeğine baktığınız vakit bazı şüpheli ölümler de vardır. Bu bağlam­daki en çok bilinen ve kamuoyunda en çok tartışılan ölümlerden bir tanesi de İtalyan devlet petrol şirketi ENİ'nin uzun süre başkanlığını yapmış olan bir uçak kazasında öldü ama, uçağın kazayla mı düştü­ğü, düşürüldüğü mü hala da petrol dünyasında tartışılan bir konudur. Dolayısıyla zaman zaman bu tip tartışmalar söylemler vardır. Gerçek­lik payı dediğim bu konuları araştırmakla bulunur. 

Bu doğru değildir de denemiyor, doğrudur da denemiyor.

Bu konu karanlıkta bırakılırsa, araştırılmazsa her türlü spekülas­yona açık kalır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005