Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye’nin Yörüngeleştirilmesi 

Gümrük Birliği'ne ilk adımını atmaya çalışan Türkiye'de ancak kabilelerde görülebilecek çığlıklar yükseliyor. Üstelik bu çığlıklar, olası bir sanayileşme ya da çağdaşlaşma düşüncesi üzerine değil de, daha ucuz araba alma rüyası adına çıkartıl­maktadır. Niyeti böyle olan bir halkı bulan siyasiler, Gümrük Birliği'ne girmekle Türkiye'nin demokratikleşeceği, sağlam bir laik yapı üzerine oturacağı, ekonomisini geliştireceği uyutmala­rını, gözümüzün içine baka baka söylemektedir. 

Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girme konusunda 6 Martta imzaladığı belge, 1963 Ankara Anlaşması'nda farklıdır, hiçbir şekilde onun bir devamı da sayılamaz. Zira, Ankara Anlaşması, o zamanki adı ile Ortak Pazar'a girme anlaşmasıdır. 1987 yılın­da yapılmış olan başvuru da Avrupa Birliği'ne girme başvurusudur. Oysa şimdi girilen yol, önceki anlaşmalarda öngörülenden farklıdır. 

Ankara Anlaşması'na ya da 1987 başvurusuna, gelişmekte olan bir ekonominin gelişmişler topluluğuna girmekle ciddi bir ekonomik kayıplara uğrayabileceği gerekçesi ile karşı çıkılabilir. 1960'larda teorisyenler gelişmiş ülkeler pazarına gelişmekte olan bir ekonominin katlımı ile ortaya çıkacak olası sonuçların gelişmekte olan ekonomi­nin aleyhine olacağım ileri sürmüşlerdi. Bu teori, oldukça sağlam ekonomik temellerle, bugün dahi geçerlidir. Fakat son sözleşme bağlamında bu tartışmalar da geçerli değildir. Zira Türkiye öyle bir karara doğru itilmektedir ki, siyasal kararlarda söz sahibi olmadan, bazı görevleri yerine getirme durumunda olacaktır. Ulus-devletler uluslar üstü bazı örgütlere girdiğinde, egemenlik haklarından bir bölümünden feragat edebilir, ancak bunun koşulu üst-örgütün karar mekanizmalarında söz sahibi olmasıdır. Karar süreçlerinde söz sahi­bi olmadan, bazı egemenlik haklarından vazgeçmek, bağımsızlık kavramı ile çatışmalıdır. Ortaklık Konseyi, bu sorunu tam olarak çözememektedir. 

Böyle bir anlaşma sadece mal dolaşımına izin vermekte, emek dolaşımını engellemektedir. Oysa Türkiye'nin, birkaç kalem hariç, dış satım esasında gümrük sorunu fazla yoktur. Bugün de fazla engelle karşılaşmadan dış satımını sürdürebilmektedir. Buradaki sorun, marka, kalite ve kapasite meselesidir. Öte yan­dan, Türkiye'nin asıl sorunu istihdamdır. Bunun çözüm yolu olan emek dolaşımı ise, söz konusu değildir. Ancak yatırımların artması halinde, istihdam sorunu rahatlayabilir. 

Gümrük Birliği bağlamında yatırımların ne kadar artacağını tahmin etmek kolay değildir. Yatırım yapılsa bile, dış kaynaklı sermaye yatırımları, bugün ulaşılmış olan teknoloji nedeni ile, içeride fazla emek massedemeyeceği gibi, ülkeye ciddi katma değer de bırakmayabilir. Bunun sonucunda Türkiye, biraz istih­damı artmış, fakat ciddi atılım yapamamış bir yörünge ekonomi görüntüsü kazanmış olur. 

Gümrük Birliği, bizim tercihimiz olmayıp, bir dayatmadır. Türkiye, siyasal hiçbir karara katılmadan, bazı ekonomik yü­kümlülükleri yerine getirecek, üçüncü ülkelerle ilgili davranışla­rında oldukça sınırlı bir hareket alanına sahip olacaktır. Kısacası Türkiye ne içeri girebilecek ne de tam bağımsızlığını kullanabile­cektir. Bir yörünge ülkesi konumunda kalacak, işte tüm çığlıklar bunun için olsa gerek! 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005