Ülkemizde Mahalli İdareler ve Bu İdarelerin Yeniden
Yapılanması
Muzaffer Ecemiş
İnsanlık yaradılışından beri yaşamını fiziki ve
sosyal bir çevrede sürdürmektedir.
Fiziki çevre içinde bütün canlı ve cansız
varlıkların bulundukları ortamdır.
Sosyal çevre ise, insanlann bir arada olmasından ve
birbirleriyle ilişkilerinden oluşan bir çevredir.
Sosyal yaşayış ortamında birarada olan ve toplumsal
bir yaşam içinde bulunan insanlar belirli kurallar
ve bir organizasyon içerisinde bulunmak
durumundadırlar. Birarada yaşayan insanlar,
birarada olmanın ortaya çıkardığı ihtiyaçlar,
menfaatler ve yükümlülüklerle de kendiliğinden
karşı karşıya kalmışlardır. Toplumlar bu
ihtiyaçlarım karşılamak, menfaatlerini korumak,
sorumluluk ve yükümlülüklerini yerine getirmek için
organize olmuşlar ve teşkilatlanmışlardır.
Bir ülkenin milli sınırlar içerisinde toplumsal
yaşayışının en teşkilatlanmış şekli devlettir. Bir
milletin genel nitelikteki ihtiyaçları, devlet
tarafından yerine getirilir, genel menfaatleri
devlet tarafından korunur, gözetilir. Hizmetlerin
bir bölümü merkezi idare tarafından ifa edilir.
İhtiyaçların önem ve kapsamına göre meydana
getirilecek bir teşkilat, kademe kademe ülkenin her
yerinde ihtiyaçları karşılamaya çalışır.
Ancak genel nitelikli, ihtiyaç ve menfaatlerin
yanında fertlerin ve ailelerin yerleştiği ve
oturduğu yerlerin ve yerleşim birimlerinin ve yakın
çevrelerinin ihtiyaç ve menfaatlerini karşılayacak
ve koruyacak, buralardaki hizmetleri yerine
getirecek ayrı bir teşkilatlanmaya her devirde
olduğu gibi gerek ve zaruret vardır. Tarihi gelişim
ve oluşum içinde, bazen merkezi idare ile birlikte
ve çoğu zaman da merkezi idareden (devletten) önce
vücut bulmuştur. Devletin bir parçası niteliğinde,
bir kısım hizmetleri yapmayı yüklenmiş olan bu
mahalli kuruluşlar, fertlerin bir arada yaşamaktan
doğan mahalli nitelikli müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak için çalışırlar. Ülkemizde bu kuruluşlara
mahalli idareler diyoruz.
Bu idarelerin, merkezi idarelerden farklı yönleri,
ayrı bütçeleri, ayrı gelir kaynakları, ayn yetkileri
ve bu yetkileri kullanacak ve görevlerini yürütecek
ayrı organları ve teşkilatı vardır. Özel hukuk
alanında bağımsız bir hükmi şahsiyettir.
Bilindiği gibi, ülkemizde mahalli idareler,
belediyeler il özel idareleri ve köylerdir.
Mahalli idarelerin tarihine bir göz atacak olursak
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra mevzuatta yer
almaya başladığını, böylece müstakil bir hüviyet
kazanarak geliştiğini görürüz.
19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar, Türk idari
yapısında kuvvetli bir merkeziyet sistemi
uygulanmıştır. Devlet, idari yapı olarak
a) Eyaletlere
b) Eyaletler vilayetlere
c) Vilayetler sancaklara ve mutasarrıflıklara
ayrılmış bulunuyordu.
Bu idari birimlerin başında, merkezi idarenin
atadığı ve onun mutlak emrindeki kişiler görev
yapıyordu. Bu görevliler merkezi hizmetin yanında
bir kısım mahalli hizmetleri de yerine getiriyorlar
veya hizmetlerin yapılmasına öncülük ediyorlardı.
Fakat nüfusu bugünkü kadar yoğun olmayan ve ulaşım
hizmetlerinin günümüze göre son derece sınırlı
olduğu yerleşim birimlerindeki mahalli hizmetler,
yaşlı, bilgili ve çevresine müessir kişi veya
kişilerin önderliğinde gerçekleştiriliyordu.
Özellikle küçük yerleşim birimlerinde müşterek
ihtiyaçlar, örf, adet ve imece usulü ile yerine
getiriliyordu.
Nüfus artışının ve şehirleşmenin hızlandığı 19-
yüzyıldan itibaren mahalli nitelikli müşterek
hizmetlerin de disipline edilmesi ve belirli
esaslara bağlanması gereği duyulmuş ve mahalli
idareleri düzenleyici fermanlar, kanunlar ve
emirnameler çıkarılmaya başlanmıştır. Bu
tarihlerden itibaren mahalli idareler nüfus ve
idari yapı gözönüne alınarak
1- Köy
2- Belediye
3- İl Özel İdaresi
olmak üzere bugünkü şeklini almaya başlamıştır.
İ-Köy
Türkiye'de en küçük yerleşim birimi köydür.
Genellikle nüfusu iki binin altında olan meskun
yerlerdir.
1864 yılında Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi ile
köylere hükmi şahsiyet verildi. Köyün yönetimi,
muhtara ve muhtann başkanlığında görev yapan ve
seçimle gelen ihtiyar meclisine bırakıldı.
1870 yılında il Umumi İdaresi Nizamnamesi, köyleri
mahalli idareler haline getirdi.
1913 yılında çıkanlmış olan İdare-i Umumiye-i
Vilayet Kanunu Muvakkat-ı, illeri genel idare ve
özel idare olmak üzere ikiye ayırmış ve köyleri özel
idare içinde saymıştır.
1923 yılında, ülkemizde Cumhuriyet idaresinin
kuruluşundan itibaren, her konuda olduğu gibi,
mahalli idareler de yeniden düzenlenmeye
başlanmıştır ve nitekim Cumhuriyetin ilanından bir
kaç ay sonra 442 sayılı Köy Kanunu çıkarılmıştır. Bu
kanun yetmiş bir yıldır yürürlüktedir.
Değiştirilecek ve ilave edilecek hükümleri olmakla
beraber, günümüzde dahi modern ve demokratik
sayabileceğimiz bir kanundur.
Köy derneği, ihtiyar meclisi ve muhtar, köy
idaresinin organlarıdır.
Köy Derneği kadın erkek tüm seçmenlerin yer aldığı
bir kuruldur, en yetkili organdır. Köy derneği
köylerimizde doğrudan demokrasinin uygulanmasına en
güzel örnektir.
2- Belediye
Yasalarımıza göre nüfusu ikibinden fazla olan
yerleşim yerlerinde, il ve ilçe merkezlerinde
belediye idaresi kurulur.
İlk belediye 1854 yılında zamanın başkenti olan
İstanbul'da kurulmuştur.
İ876 anayasasında ve daha sonra çıkan nizamnamelerde
belediye idaresi geliştirilme ye çalışılmıştır.
1930 yılında çıkarılan Belediye kanunu ile bu
idareler bugünkü şeklini almıştır.
Ayrıca 1984 yılında büyük şehirlerin yönetimi
hakkında 3030 sayılı kanun yürürlüğe konmuştur.
3- İl Özel İdaresi
İl dahilinde yaşayanların müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kurulmuş olan mahalli idaredir.
İlk kez 1864 yılında yürürlüğe konulan Teşkil-i
Vilayet Nizamnamesi ile resmi bir nitelik
kazanmıştır. Zaman zaman çıkartılan, muhtelif
nizamnamelerle geliştirilmiş ve 1913 yılında
çıkarılan, İllerin Genel İdaresi Kanunu Muvakkatinin
İl Özel İdaresi Bölümü ile bu günkü hüviyetini
kazanmıştır.
Yukarıda, ülkemizdeki mahalli idarele rin genel
durumu hakkında özet bilgi verdik ten sonra şu ortak
durumlan da belirtmekte fayda vardır.
- Mahalli idarelerimiz; anayasada yer alan birer
kamu tüzel kişisidirler.
- Mahalli idarelerin birinci ve ikinci derecedeki
karar organları (meclis ve encümenler) o belde, il
ve köy halkı tarafından serbest seçimle doğrudan
seçilmek sureti ile görev almaktadırlar.
- Gelirlerini kanunla belirlenen ölçüler ve esaslar
içerisinde merkezi idarenin bir müdahalesi olmadan
temin edebilmektedirler.
- Köy, Belediye ve ilin mahalli ihtiyaçları için
her türlü karan serbestçe vermekte ve
uygulamaktadırlar.
Mahalli idarelerimizin hukuki statüsünü düzenleyen
ti Özel idaresi, Köy ve Belediye Kanunlan yetmiş,
seksen senedir köylerimize, belediyelerimize ve
illerimize önemli hizmetlerde bulunmuş olan iyi ve
sağlam kanunlardır. Müşterek ve medeni ihtiyaçları
karşılamada, yetki ve görev bakımından daha uzun
yıllar hizmet edecek ve cevap verebilecek hükümler
taşımaktadırlar.
Ancak, ülkemiz dinamik bir yapıya sahiptir. Hızla
değişen, gelişen ve büyüyen ülkemizde
kanunlarımızda da yeniden düzenleme yapma
ihtiyacında olduğumuzu kabul etmemiz gerekir.
Son elli yıl içerisinde ülkemiz hızlı bir nüfus
artışı yaşamış, On Beş Milyon olan nüfusumuz bu
sürede dört kat artarak Altmış Milyonu aşmıştır.
Özellikle 1950 lerden itibaren sanayileşme dönemi
başlamıştır. Büyük iş yerleri hep şehirlerde ve
onun yakın çevresinde yoğunlaşmıştır. Köyden şehire
doğru çok hızlı bir göç başlamıştır. 1930'larda %
80'i köylerde yaşayan nüfusumuzun bugün % 30'u
köylerde % 70'i şehirlerde yaşar hale gelmiştir.
Bu hızlı değişme ve gelişmeye mahalli idarelerimiz
özellikle kaynaklar ve imkanlar açısından ayak
uyduramamış, ihtiyaçları karşılamada yetersiz
kalmıştır.
Burada, bir hususun altını çizerek be-lirtmek
gerekir. Mahalli idarelerimizin görevle-rini yapmada
ve sorumluluklarını yerine getirmede yetersiz oluşu
bu idarelerden kaynaklanmamaktadır. Bu tamamen
merkezi idarenin mahalli idarelere yanlış bakış
açısının bir sonucudur.
Merkezi idare, Osmanlı döneminden beri devletin
görevinin ülkeyi korumak, asayişi sağlamak, adaleti
tecelli ettirmek şeklindeki dar kapsamlı anlayışı ve
mahalli hizmetleri de bir hayır hizmeti olarak
değerlendirmesi nedeniyle mahalli idarelere
ihtiyaçları oranında kaynak aktarmamıştır.
Nüfusun hızlı artışı, teknolojinin gelişmesi,
ulaşım ve haberleşmenin hız kazanması ile birlikte
eğitim ve kültür seviyesi yükselen toplumumuz, istek
ve ihtiyaçlara hızla cevap verme zorunluluğu ile
karşı karşıya kalmıştır.
Bu istek ve ihtiyaçların giderilmesi için, mahalli
idarelere kaynak aktarmak veya tahsis etmek
gerekirken, hem mahalli idarelere bir güvensizliğin
olması hem de çok partili hayata geçişimizle
birlikte siyasi kadroların, kaynakları ve
hizmetleri ve bunların vatandaşa ulaştırılmasını
kendi siyasi gelecekleri açısından daha uygun
görerek ellerinden bırakmak istememeleri sonucunda,
merkeziyetçilik büyük ölçüde artmıştır. Hizmetler
ve harcamalar siyasi kadroların talepleri
doğrultusunda görülmeye harcanmaya başlanmıştır.
Kaynaklan ve maddi imkanları son derece sınırlı
olan mahalli idareler de görev ve sorumluluklarını
yerine getiremez duruma düşmüşlerdir.
Bu tutum ve uygulama bizi bugünkü duruma getirmiş,
en ücradaki bir kaç yüz metrelik elektrik hattının,
Kars'taki bir yayla yolunun, Edirne'deki bir
çeşmenin etüd ve projesinin yapılması ve programa
alınması konusu Ankara'dan gerçekleştirilmeye
başlanmıştır.
Bu uygulama işlerin yavaşlamasını, gecikmesini,
pahalıya mal olmasını, israfı, tekerrürleri,
isabetsizlikleri de beraberinde getirmiştir.
Artık nüfusu Altmış Milyonu aşmış, çağı yakalama
iddiasında bulunan ülkemizin 76 ilinin, 3000'e
yaklaşan beldesinin 36.000 köyünün ve 78.000
civarındaki yerleşim yerinin mahalli müşterek
ihtiyaçlarını Ankara'dan, bakanlıklardan yürütmenin
mümkün olmadığı konusunda artık her siyasi, her
uygulamacı ve düşünür görüş birliği içerisindedir.
Mahalli hizmetlerin, mahalli idareler eliyle
yürütülmesinin gerekliliğine herkes inanmıştır.
Çünkü;
- Mahalli idareler bulundukları yerdeki halka karşı
bir sorumluluk içerisindedirler ve bunu yerine
getirmek için hizmeti en iyi şekilde sunmak
isterler.
- Hizmetler ve yatırımlar mahalli idareler eliyle
daha süratle yerine getirilmektedir, merkezi
idarenin formaliteleri bürokratik engelleri yoktur.
- Mahalli idareler; merkezi idareye nazaran halkın
daha çok denetimine tabidir. İstek ve şikayetler
daha çabuk ulaşmaktadır ve hatta küçük yerleşim
birimlerinde yüzyüze yapılmaktadır.
- Mahalli kaynaklan ve katkıları, mahalli
yöneticiler ve mahalli idareler daha çok harekete
geçirebilmektedir.
- Bir yerde yaşayanların hak ve çıkarlarını en iyi
şekilde mahalli idareler savunabilmektedir.
- Mahalli idarelerin seçilmiş kişileri, halkın
güvenini kazanmış önder insanlardır. Sağladıkları
bu güveni devam ettirebilmek için halka hizmet
vermenin gayreti içerisinde olacaklardır.
Ankara'daki bir bürokratın halkın güven duygusunu
kazanmak için gayret göstermesine gerek yoktur.
- Mahalli idarelerin merkezi idareye nazaran bir
avantajı da toplum kalkınmasını
ger-çekleştirebilmesidir. Özellikle küçük yerleşim
birimlerinde halkın katkısı büyük ölçülere
ulaşmaktadır. Bu husus hizmetlerin maliyetini önemli
ölçüde düşürmektedir.
- Merkezi idarede denetimi yapacak olanlar, işleri
yürütecek olanlar, kullanılacak araç gereç ve
malzemeler yatınmın yapılacağı yerin çok uzağından
gelmektedir. Bu durum hizmetin maliyetini
artırmakta, israfa neden olmaktadır.
- Mahalli ihtiyaçların neler olduğunu, bunlann
önceliklerini çözüm yollarını en iyi bilecek olanlar
orada yaşayan insanlardır. Bu nedenle mahalli
idareler; merkezi idareye nazaran daha isabetli
hizmet yapabilmektedir.
Bu sebeplerle, mahalli hizmetleri, mahalli idareler
eliyle gerçekleştirmede fayda ve zorunluluk vardır.
Halbuki bugün mahalli diyebileceğimiz hizmetlerin
büyük kısmı merkezi idare tarafından yerine
getirilmektedir.
Yürürlükteki kanunlarımızda belediyelerimizin, özel
idarelerimizin ve köylerimizin her türlü mahalli
hizmeti yapacak yetkileri vardır ve görevlidirler.
Görev ve yetki açısından mahalli idarelerimizin bir
güçlüğü bulunmamaktadır. Ancak aynı yetkiler
merkezi idare tarafından da üstlenilmiştir ve
kaynaklar da merkezi idarenin elindedir. Merkezi
idare yeterince maddi imkan vermediğinden, mahalli
idareler görevlerini yerine getirememektedirler.
Şimdi bir yol ayrımındayız ve ülkemizi layık olduğu
uygarlık düzeyine ulaştırmak için yeni bir
düzenlemeye, merkezi idare ile mahalli idareler
arasında yeni bir görev yetki ye kaynak bölüşümüne
gidilmesi zarureti ve tercihi ile karşı karşıyayız.
Artık mahalli hizmetleri yapma görevi ve yetkisi
sadece mahalli idarelere verilmelidir ve merkezi
idare bu hizmetlerin yürütümünden elini çekmelidir.
Bu konuda yetki ve kaynaklar mahalli idarelerde
toplanmalıdır. Hizmetin sahibi de sorumlusu da
mahalli idareler olmalıdır. Böyle bir düzenlemeyle
tekerrürler önlenir, tereddütler giderilir,
hizmetin etkisi de artar, bugünkü karmaşa ve
kargaşaya da son verilir.
Hangi hizmetlerin görev, yetki ve sorumluluğu
mahalli idarelere verilmelidir? El-betteki en önemli
kıstas, mahalli hizmetlerin mahalli idarelere
verilmesidir. Ancak hangi hizmetin mahalli, hangi
hizmetin milli hizmet olduğunu ayırmak çok güçtür
hatta imkansızdır. Örneğin; bir eğitim hizmeti
mahalli bir hizmet olmakla birlikte, tüm ülkenin
eğitim hayatına etkisi nedeniyle milli bir hizmet
olarak da değerlendirilebilir. Bu nedenle kesin bir
ayınm yapmak zordur.
Bu nedenle hangi hizmetin hangi mahalli idare
tarafından ve hangi hizmetin merkezi idare
tarafından yapılacağını kanunlarımızda açıkça
saymamız gerekir. Elbette zaman içerisinde şartlara,
ihtiyaçlara göre değişmeler olabilecektir.
Devletin, devlet olma vasfını belirleyen ve merkezi
idare tarafından yürütülmesinde kesin zaruret olan,
ülkenin ve milletin tamamının menfaati bulunan,
ülkenin bütününde aynı esas ve şekillerde
uygulanması gereken hizmetler, merkezi idare
tarafından yerine getirilmek zorundadır. Bir
ülkenin savunması, dış politikası, emniyet ve asayiş
konuları, adli hizmetler, ülkenin üniter yapısı ile
ilgili düzenlemeler merkezi idarenin
vazgeçemeyeceği görev ve yetkilerdir. Elbette ülke
geneline, hizmet veren otoyollar, barajlar,
demiryolları gibi hizmetler de merkezi idarenin
yetkisinde olmalıdır.
Bu görev bölüşümünde
- İçme, kullanma suyu temini, dağıtımı
- Kanalizasyon ve atık suların depolanması,
arıtılması
- Çöplerin toplanması, değerlendirilmesi
- Çevre Koruma
- Park, bahçe işleri
- İmar planı yapılması, uygulanması
- Gıda sağlık kontrolü
- Sosyal Kültürel hizmetler
- Toplu konut ve gecekondu İslahı
- Şehir trafik hizmetleri
- Köy, kaza, il yollarının bakım ve onarımı
- Gençlik spor hizmetleri
- İlk ve Orta öğretim hizmetleri
- Sağlık hizmetleri
- Sosyal hizmetler
- Sulama Hizmetleri
-
Tarım hayvancılık hizmetleri-
Sadece mahalli idarelerin görev ve yetkileri içinde
bulunmalıdır.
Elbetteki mahalli idarelerin yürütümü-ne bırakılan
bu hizmetlerin gerçekleştirilmesi için gereken
kaynakların da verilmesi tabii bir sonuçtur. Mahalli
idarelere bırakılan bu hizmetlerin, merkezi idare
tarafından yapılması imkanı da yasalarla
önlenmelidir.
Mahalli idareler tarafından gerçekleştirilmesi
uygun görülen bu hizmetlerin, hangi mahalli idare
tarafından yerine getirileceği de son derece
önemlidir.
Belediyelerin ve köylerin şu andaki görev ve
yetkileri genellikle yeterlidir. 1580 sayılı
kanunla belediyeler her türlü görev ve yetkiyle
donatılmışlardır. Esas olan husus belediyelere ve
köylere kaynak sağlamaktır.
Halen merkezi idare tarafmdan da yürütülen ve
yalnız mahalli idarelerin yetkisine bırakılmasını
uygun gördüğümüz ve yukanda saydığımız hizmetler,
ilin bütününe hitap eden, köylere olduğu kadar
beldelere de hizmet veren il özel idarelerinin
yetkisine verilmelidir.
İl Özel İdareleri yapıları gereği, mahalli
idarelerle merkezi idareler arasında işbirliğini en
iyi gerçekleştiren ve köprü konumunda olan
idarelerdir.
Merkezi idarenin yürütümünden çıkan-lan hizmet ve
yatırımlarının yerinin, önceliklerinin ve
büyüklüklerinin kararlan il özel idaresinin yetkili
organlarına bırakılmalıdır. Merkezi idarenin
herhangi bir onayına tabi olmamalıdır. Uygulama da
bu idarelerce gerçekleştirilmelidir.
Hin tüm hizmet ve yatırımlannda yetkili kılacağımız
il özel idaresi; diğer mahalli idareleri ve, ilde
her yerleşim birimini, ilin yatırımlarında söz
sahibi kılmak ve il özel idaresinin karar
organlannda temsil edilmesini sağlamak için, bu
idareleri de yeniden düzenlemek gerekmektedir. 11
Özel İdarelerinin karar organı olan il genel
meclisini, ilin parlementosu durumuna getirmelidir.
Bu mecliste, köy muhtarları, belediye başkanları,
belediye meclis üyeleri yer almalı veya temsil
edilmelidir. Bu mecliste uzmanlıklarından
yararlanmak için seçimle göreve gelen oda
temsilcileri de yer almalıdır.
Valiler bakanlıklarla iller ve mahalli idareler
arasında işbirliğini en iyi gerçekleştirecek durumda
ve konumdadırlar. Valilerin bir süre daha il özel
idaresinin başı ve yürütücüsü olmaya devam
etmesinde fayda vardır.
Merkezi idarenin devrettiği hizmetlerin tüm araç
gereç ve gayrimenkulleri de il özel idarelerine
devredilmelidir.
İlçelerde de il genel meclisine benzer ilçe
meclisleri teşekkül ettirilmelidir. İlçe
meclislerinin il meclisinin alacağı kararlara temel
teşkil edecek kararlar alma yetkileri bulunmalıdır.
Devredilmesini uygun gördüğümüz ve yukarıda
saydığımız hizmetleri şu anda yürüten merkezi
idarenin, illerde ve bölgelerdeki personeli il özel
idareleri emrine girmelidir.
Merkezi idare, iller teşkilatını kaldırmalı ve bu
teşkilat özel idare bünyesinde yer almalıdır.
İl özel idaresi, personele ihtiyaç duyarsa,
sözleşmeli statüde, merkezi idarenin onayına tabi
olmadan kendisi almalıdır.
Görev ve yetkilerinin önemli bir bölümünü mahalli
idarelere devreden bakanlıklar; sadece genel
politikaları, strateji ve hedefleri tesbit
edecekler, düzenleme, yönlendirme, denetleme ve
destekleme görevlerini yapacaklardır.
Böylece bakanlıklar da asli görevlerini yapma
imkanım ve zamanını bulacaklardır.
|