|
Vergi - Enflasyon İlişkisi
Şevki
ÖZBiLEN – Selçuk Üniversitesi
Özet
Türkiye'de
1970'li yılların başından itibaren yaşanmaya başlayan enflasyon
ekonomik ve sosyal kurumlar için yıpratıcı bir sorun olmaya
devam ederken, mali kesimde de, özellikle vergi sistemini
yıpratan, yozlaştıran bir etki meydana getirmektedir.
Uzun
yıllardan beri yüksek enflasyonla birlikte yaşamaya alışmış
bulunan Türkiye ekonomisinde, enflasyonun devlet gelirlerini
etkilemesi, hızlı bir değer kaybına yol açması nedeniyle,
incelenmesi önem arz etmektedir.
Bu nedenle,
özellikle enflasyonun vergi sistemine etkilerinin incelendiği
bu makalede önem arz eden sıkıntılar tespit edilmeye, yapıcı
etkilerin neler olabileceği araştırılmaya çalışılmış ve öneriler
sunulmuştur.
Elbette,
bir makalenin sınırlı muhtevası içerisinde konuyu tüm
ayrıntılarıyla incelemek mümkün değildir. Ancak, çok önemli
görülen konular mümkün olduğu kadar öze inilerek incelenmeye
çalışılmıştır.
VERGİ -
ENFLASYON ilişkisi ÜZERİNE BİR iNCELEME
Giriş
Gelişmekte
olan ülkelerde, ekonomik istikrarı bozan en önemli sorunlardan
biri olan enflasyon, cari fiyatlarda, ülkedeki toplam arzın
toplam talebi karşılayamaması. yani talep fazlasından ortaya
çıkan fiyat artışları nedeniyle, para değerinde meydana gelen
düşme sonucu, fiyatlar genel seviyesinin devamlı yükselmesi
olarak tanımlanabilir. Enflasyon, kısa dönemde kaynak kullanımı
ve gelir dağılımını bozmaktadır. Uzun dönemde ise. ekonomik
kalkınma ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Kaynağına
göre genelde, talep, maliyet ve fiyat enflasyonu olarak
ayrımlara tabi tutularak incelenen enflasyonun, bir takım
sebepleri mevcuttur (Özer, 1985:5 ). Bunların başında da;
1- Arz ve
talep arasındaki, arz noksanlığı veya talep fazlalığından
kaynaklanan dengesizlikler:
2- Üretimde yeterince artış sağlanamaması,
3- Para ve kredi politikası uygulamalarında ortaya çıkan
yanlışlıklar.
4- Dış ekonomilerden gelen ithal enflasyon
5- Devamlılık arz eden bütçe açıklar
6- Siyasi organlar tarafından yeterince bilgilendirilmeyen
toplumun enflasyon beklentisi, gelmektedir.
Bilindiği
gibi bir ekonomide toplam arz ve toplam talep dengelerini bozan
dalgalanmalar, aynı zamanda ekonomideki istikrarı da
bozmaktadır. İstikrarsızlık ise, daha başka sorunları
beraberinde getirmektedir.
Biz bu çalışmamızda, enflasyonun devletin temel gelir
kaynaklarının başında gelen vergileri ve vergi sistemini nasıl
etkilediğini ve devletin enflasyonu ne şekilde vergi benzeri bir
gelir türü olarak değerlendirdiğini ve enflasyonun, toplumun
elinde bulundurduğu değerleri nasıl yozlaştırdığını inceleyerek,
alınması gereken önlemleri tespit etmeye çalışacağız.
1- Temel
Sorunların Tespiti
Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik ve mali yapısal bir
takım sorunlar mevcuttur. Yüksek enflasyon, işsizlik, gelir
dağılımındaki adaletsizlikler, vergi kaçakçılığı kayıt dışı
ekonominin genişlemesi, tasarruf ve yatırım yetersizliği vb.
gibi sorunlar birbirlerine sebep-sonuç ilişkisi içerisinde sıkı
sıkıya bağlıdırlar. Ülkemizde enflasyonun temel nedeni, genelde
kamu açıkları olarak değerlendirilmektedir. Kamu açıklarının
ise, hem harcama yönü, hemdi gelirlerin yetersizliğinden
kaynaklanan yönü mevcuttur. Vergi
yükünün adil olmayan bir şekilde dağılımı, gelir dağılımındaki
bozukluğu arttığıgibi, sektörler ve bölgeler arası kalkınma
yükünün paylaşmasını da bozmaktadır. Günümüzde, "pek çok ülke
için önemli sorunların başında gelen enflasyon, toplum ve
toplumu oluşturan üretici ve tüketicileri, tasarruf sahiplerini,
alacakları, borçluları, mükellefleri, çeşitli şekillerde
etkileyerek, vergi sistemini bozmakta, vergi yükü dağılımını
değiştirmekte ve sonuçta vergi ile hedeflenen ekonomik, mali ve
sosyal amaçlardan sapmalara yol açmaktadır. "(Nowotny,
1980;1026).
Özellikle,
enflasyonist eğilimlerin yoğunlaştığı dönemlerde yatırımların
finansmanı için emisyona başvurulması ile, kronik enflasyon
ortamına girilmektedir. İktisadın birde psikolojik ağırlıklı
yanı olduğu düşünülürse, kronik enflasyon ortamında, ülke parası
sürekli değer kaybederken, halkın kendi parasına olan güveni de
sarsılmakta ve halk tasarruf aracı olarak diğer mekanizmalara
yönelmektedir. Kısacası, iyi para kötü parayı kovmaktadır.
Türkiye’de
halk 1985'li yıllardan itibaren "enflasyonla kalkınma modeli"
çerçevesinde kendi ülke parasına güvenini kaybedince, dolar-mark
gibi ekonomileri güçlü yabancı ülke parasını tercih eder hale
gelmiştir. Buna halk dilinde "dolarize olmak" denilmektedir. Bu
ortamda, her gün değer kaybeden milli para cazibesini yitirmiş,
buna karşılık ekonomisi ve mali sistemi güçlü ülkelerin paraları
cazip hale gelmiştir. Çünkü, halk, tasarruflarının eriyip
gitmesine razı olmamakta, ve en azından zaman içerisinde
değerini korumaya çalışmaktadır.
Bazı
iktisatçılara göre, devlet enflasyonist dönemlerde bir şekilde
enflasyonist ortamdan yararlanarak gelir sağlamaktadır (Tosuner,
1988:177). Bu görüşü ileri sürenler, enflasyonu bir tür "gizli
vergileme yöntemi" olarak görmektedirler. Bu konuyu çalışmamızda
açmaya çalışacağız.
Süreklilik
kazanmış yüksek enflasyon, vergi sisteminde olumsuz etkiler
yaratarak, çeşitli muafiyet ve istisnaları eritmekte, vergi d
ışı kalması gereken küçük gelirlerin de vergilendirilmesine
sebep olmaktadır. Bu da enflasyonun dar gelirli grup üzerindeki
vergi yükünü arttırması anlamına gelmektedir.
Enflasyon,
zengini daha zengin eder sözü gereğince, vergi yükü enflasyon
dönemlerinde daha çok, düşük ve orta gelir grupları üzerinde
kalmakta ve hatta tüketiciler üzerinde yaygınlaşmaktadır. Çünkü,
artan oranlı gelir vergisi dilimleri, genellikle yüksek gelir
gruplarına doğru azalan oranlarda artmaktadır. Oysa, düşük ve
orta gelir gruplarının vergi dilimleri, enflasyon nedeniyle daha
üst gruplara girmekte böylece bu grupların reel gelirlerinde
daha fazla artış olmadığı halde, nominal gelirleri attığı için,
cari gelir seviyesindeki toplam vergi oranları artmaktadır.
Sonuçta, olan orta ve düşük gelir
gruplarına olmakta ve grubun vergi yükü giderek ağırlaşmaktadır.
Öte yandan, gelirin vergilendirilmesinde zamanlama açısından da
sorunlar vardır. Özellikle enflasyonun hüküm sürdüğü bir
ekonomide, farklı vergi yükümlülüklerinin farklı zamanlarda
vergilerini ödemeleri, vergi eşitsizliğini doğurmaktadır. Yani,
enflasyonist bir ortamda, gelirler aynı oranda vergilendirilse
bile, ödeme zamanlarının farklı oluşu, değişik gelir gruplarına
reel olarak farklı vergi yüklemektedir.
Yaptığımız
çalışmalar, geliri meydana getiren unsurlardan en hafif
vergilendirilenin menkul sermaye iradı olduğunu göstermektedir.
Onu ticari kazanç izlemekte, daha sonrada gayri menkul sermaye
iradının geldiği görülmektedir. En ağır vergilendirilen grubun
ise, ücretliler olduğu tespit edilmiştir. Bunun nedeni de,
enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, anlaşmalarda sağlanan
toplu iş sözleşmelerinde elde edilen gelir artışlarının (Brüt
ücret artışları), fiyat artış hızının üzerinde bir hızla
artırılması, buna karşılık gelir vergisi dilimlerinin
enflasyonla uyumlu bir şekilde ayarlanamaması nedeniyle, vergi
yükünün giderek ağırlaşmasıdır.
Dolaylı
vergilerde asıl yükü tüketiciler çekmektedir. Enflasyon
dolayısıyla, iktisadi matrah üzerinden tespit edilen dolaylı
vergilerdeki matrah artışı, tüketicilerin yükünü daha da
artıracaktır. Zaten, dolaylı vergilerin adil olmadığı, daha çok
dar gelirli kesimin aleyhine olduğu bilinmektedir. Ayrıca
dolaylı vergilerin oranlarındaki yükselme, mal ve hizmetlerin
üretim maliyetini artırmakta ve sonuçta fiyatları yukarı
çekmektedir. Bu vergiler, Objektif vergiler grubunu teşkil
etmektedir. Mükellefin şahsi, ailevi gelir durumları Vs yi
dikkate almamaktadır Bu tür vergilerde geliri az olanla, çok
olan arasında bir fark yoktur. Kişilerin vergi ödeme gücü eşit
olamayacağına göre, enflasyon sebebiyle vergi miktarındaki
artış, tüketicilerin ve özellikle bunlar içinde dargelirlilerin
vergi yükünü artıracaktır.
Türkiye'de
vergi yükünün kendi içindeki dağılımında büyük haksızlıklar
vardır. Üreticiler üzerine düşen yük, diğer birimlere nazaran
çok yüksektir. Şöyle ki; üreticilerin ödedikleri gelir
vergisinin toplam dolaysız vergiler içindeki payının, genel
olarak asgari %45'lerde olduğu, buna mukabil, toplam kurumlar
vergisinin %27, beyannameli mükelleflerin gelir vergisini %10,
servet vergileri de dahil diğer vergilerin %18 dolayında olduğu
ve verginin çoğunu ücretli kesimin ödediği bilinmektedir
Öte yandan,
ülkemizde vergi dilimlerindeki genişlemenin enflasyon oranı
altında artış göstermesi ve vergi dilimi sayısının azaltılması,
buna karşılık nominal gelirlerdeki artışlar daha fazla
ücretlinin gelir vergisi tarifesinin üst basamaklarına kayarak
yüksek oranda vergi ödemesine sebep olmaktadır Görülüyor ki,
gelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranlarının yüksek
seviyelerde seyretmesi ve devamlılık arz etmesi, bu ülkelerin
vergi sistemlerinde önemli ölçüde bozulmalara neden olmaktadır.
Özellikle vergi tarifeleri, vergi istisna ve muafiyetleri,
indirimler ve matrahlar gerçek değerini yitirmektedir.
2-
Enflasyonun Toplam Talep ve Arzı Etkilemesi
Vergiler,
hem toplam talebi, hem de toplam arzı etkilemektedir. Toplam
talep açısından vergilerin anti-enflasyonist bir karakter
taşıdığı söylenebilir.Vergiler, gelirin yeniden dağılımında
oynadığı rolü ile, bir miktar satın alma gücünün, özel
sektörden, kamu sektörüne aktarılması sonucunu doğurmaktadır.
Arz açısından ise bazı durumlarda vergilemenin enflasyonist
sonuçlar doğurması kaçınılmaz olmaktadır. Şöyle ki; bir kısım
vergiler sebebiyle vergili malların satış fiyatlarının
yükselmesi, bu malların etkisini taşıyan fiyat indekslerini de
yükselteceğinden, bazı gelir kategori sahiplerinin gelir artış
taleplerine yol açabilir. Bu tür talepler, belirli fiyat
indekslerindeki yükselişlere bağlı olduğu gibi, yanlızca vergi
nedeniyle bazı mal ve hizmet fiyatlarının yükseldiğinin
hissedilişine de bağlı olabilir. Nitekim dolaylı vergiler
böyledir. Zira, dolayı i vergiler, maliyete eklenip, mal ve
hizmetlerin satış fiyatlarını
maliyet enflasyonu açısından arttırmaktır.
Sonuç
olarak, vergilerin fiyat üzerindeki etkisi, vergi türlerine göre
değişik sonuçlar ortaya çıkarmaktadır Şöyle ki; dolaysız
vergiler fiyatlara gelir yoluyla tesir ederken, dolaylı
vergilerde gelire fiyat yolu ile etki yapmaktadır. Dolayısıyla,
vergi hem arz hem de talebe göre ortaya çıkan ve para değerinde
meydana gelen değişikliklerin doğurduğu sonuçlara göre beliren
fiyat mekanizmasını etkilemektedir.
Laufenburger (1961 :250)'e göre, gelirlerin bir kısmının
dolaysız vergiler tarafından alınmasının deflasyonu, dolaylı
vergilerin fiyatlara eklenmesini de enflasyonu teşvik etmesi
kaçınılmaz gibi görünmektedir. Dolayısıyla, dolaysız vergiler
satın alma gücünün bir kısmını azalttığı ve talebi daralttığı
için mal ve hizmet arzı sabit kalmak şartıyla, deflasyonist bir
ortam söz konusu olurken, dolaylı vergilerde yansıma olayının
varlığı ve ödenen vergilerin maliyetlere katılarak fiyatlar
yoluyla başkalarına yansıtılması halinde, enflasyonist bir durum
(maliyet enflasyonu) artaya çıkacaktır.
Eğer, gelir
vergisi sistemi Türkiye'de olduğu gibi artan oranlı vergi
tarifesine göre düzenlenmiş ise, normal gelirler enflasyona
bağlı olarak yükseleceğinden yükümlülerin ortalama vergi
oranları da, tarife yapısı nedeniyle yükselecektir. Doğal olarak
da bu işlemin sonucunda toplam vergi yükü artmış olacaktır.
Toplam vergi yükünün artması ekonomik büyümenin yavaşlaması
sonucunu doğurabilir. Şöyle ki; vergi yükünün artması,
ekonomideki kaynak dağılımını özel kesim aleyhine değiştirerek
(Crowding-Out) müteşebbislerin yatırım için ayıracakları
fonların azalmasına yol açarak yatırımları düşmesine neden
olabilir. Kamu kesiminin kaynak kullanımı etkinliğinin özel
kesime göre düşük olması varsayımından hareketle, ekonomik
büyümenin yavaşlaması sonucunu doğurabilir
3-
Enflasyonun Mikro Düzeydeki Etkileri
Mikro
düzeyde, işletmeler açısından enflasyon-vergi ilişkisini
incelediğimizde, ekonomide hakim olan enflasyon dolayısıyla,
nominal karın, reel kardan yüksek olmasından dolayı işletmelerin
reel olmayan karın vergisini ödemek zorunda kaldıklarını
görürüz. Artan oranlı gelir vergisi tarifesinin uygulandığı
gelir vergisine tabii işletmelerin vergi yükleri, bu tarife
nedeniyle enflasyon oranından daha fazla artmakta ve sonuçta
nominal gelirdeki artıştan dolayı elde edilmiş sayılan fiktif
karlar üzerinden ödenen vergiler, işletmelerin sermayelerinin
erimesine yol açmaktadır.
Türkiye'de
gelir ve kurumlar vergisi, nominal gelirler üzerinden
alınmaktadır. Bu gelirler büyük ölçüde fiktiftir. İşletmelerin
kazançlarını aynı yılın enflasyon oranına göre
muhasebeleştirdiğiniz takdirde, reel kar ortaya çıkmaktadır.
Böylece, bilançolarında karlı görülen pek çok işletmenin,
gerçekte o yılı zararla kapadığı görülebilecektir.
4.
Enflasyon ile Vergi Arasındaki ilişki
Özellikle
1940'li yıllardan itibaren ülke ekonomilerinin başına musallat
olan enflasyonun ekonomik; sosyal ve mali alanlarda ne derece
tahribata sebep olduğu bilinen bir gerçektir. Devlet
maliyesinin temel kaynağı olan vergilerde, enflasyonun olumsuz
etkilerinden kendini kurtarabilmiş değildir. Bu bağlamda biz,
enflasyon ile vergi arasındaki ilişkiyi enflasyonun vergi
sistemi üzerindeki etkileri açısından ele alarak inceleyeceğiz.
5.
Enflasyonun Vergi Sistemi Üzerindeki Etkileri
"Enflasyon,
vergi sistemi içerisinde, öncelikle sayısal büyüklükleri
etkilemek suretiyle spesifik tarifeler, muafiyet ve istisna
tutarları ile gelir vergisinin artan oranla tarife dilimlerinin
reel olarak aşınmasına yol açmaktadır. Gelir, sadece nominal
olarak değil, aynı zamanda reel olarak da artmış olsa, vergi
borcunu arttıracaktır" (Nowotny, 1980: 1029). Yani, spesifik
tarifelere göre alınan vergilerde devlet gelir kaybına uğrarken,
istisna muafiyet ve indirim tutarlarının enflasyon karşısında
sabit kalması ve nominal gelirlerdeki artışların artan oranlı
tarife yapısından dolayı, daha yüksek oranlarda
vergilendirilmesi nedeniyle, mükelleflerin reel vergi yükleri
enflasyondan etkilenerek artacaktır.
"Fiyat
artışları sonucunda gelir seviyesi yükselirken, artan oranlı
tarifelerde üst vergi dilimlerine geçilmesi nedeniyle, daha
yüksek marjinal oranlar söz konusu olmaktadır. Tarifede görülen
marjinal oranlar, nominal oranlardır. Gelirde hem gerçek, hem
nominal artış gerçekleşirse, marjinal oran bunların toplamına
uygulandığında gelirdeki gerçek artışa, nominal marjinal orandan
daha yüksek bir reel marjinal oran uygulanmış olacaktır. Diğer
bir deyişle, nominal marjinal oranın gelirdeki toplam artışa
uygulanması ile bulunan AT'nin reel gelir artışına oranı,
nominal marjinal orandan büyük olacaktır. Reel marjinal oranın,
nominal marjinal orandan büyük oluşu, fiyat artışları
dolayısıyla, marjinal oranın büyümesini yansıtır.
"(Şenatalar1978:88). Enflasyonla birlikte, GSMH' da nominal
olarak büyür. Artan oranı; vergi tarifelerinin uygulandığı gelir
vergisinde, enflasyon oranında daha fazla bir artışın
gerçekleşmesi beklenir. Çünkü, enflasyon nedeniyle, nominal
gelirleri yükselen mükelleflerin vergi borçları artan oranlı
tarifede yer alan yüksek gelir dilimlerine karşılık gelen
oranlar üzerinden hesaplanacaktır. Enflasyon, vergilemede adalet
ilkesinin zedelenmesine yol açarak, enflasyon vergisi olarak da
nitelendirilen haksız bir vergi çeşidi haline gelmektedir
"Ülkemizde,
uzun yıllardan beri hüküm süren yüksek enflasyon, vergi sistemi
üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmiş, vergi sistemi, mali,
sosyal ve ekonomik açıdan fonksiyonlarını yerine getiremez,
duruma düşürmüştür." (Öner, 1994: 98). Enflasyonun vergi sistemi
üzerinde meydana getirdiği etkileri, kısaca şu şekilde sıralamak
mümkündür;
- Dolayı!
vergiler, gelir grupları arasında adaletsiz bir vergi yükü
dağılımı oluşturmaktadır. Enflasyon nedeniyle dolaylı vergilerin
matrahı yükselmekte ve düşük gelir grupları daha ağır bir vergi
yükü ile karşılaşmaktadır. Yani, enflasyon artan oranlı tarife
yapısı vasıtasıyla vergi yükünde özellikle düşük gelirliler
üzerinde artışa neden olarak, ödeme gücü ilkesinin
sağlanmasında yararsız hale gelmekte ve vergilemede adalet
ilkesinin zayıflamasına yol açmaktadır.
-
Enflasyonun vergi sistemi üzerinde olumsuz etkilerinden dolayı,
kamu gelirleri artışı, fiyatlar genel seviyesindeki artışından
daha fazla olmakta, böylece kamu kesimi lehine kaynak aktarımı
sağlamaktadır.
6- Çözüm
Önerileri
Enflasyon,
1970’li yılların başından itibaren ekonomilerde yaygınlaşmaya
başlamış ve önlem almakta geciken gelişmekte olan ülkelerde,
süreklilik arzederek, kronik hale gelmiş, ekonomik
istikrarsızlığın en önemli sonuçlarından biridir. Ve ekonominin
bütün dengelerini etkilediği gibi, vergi sistemini de
etkilemektedir. Devlet, vergi sistemindeki tüm dengeleri bozan
bu ekonomik hastalıktan
kurtulabilmek ve tahribatını önleyebilmek için bir takım çözüm
yolları aramaktadır. Şüphesiz ki olumsuzluklar iyi teşhis
edilir, sebepleri tespit edilebilirse, çözüm yollarının
bulunması da o derece kolay olacaktır. Yapılan araştırma
çalışmaları, enflasyonun vergi sistemi üzerindeki olumsuzlukları
gidermede kullanılabilecek yöntemin endeksleme olduğunu
göstermektedir. Öncelikle, belirlenen bu yöntemde muafiyet,
istisna ve gelir dilimleri gibi para ile ifade edilen vergi
unsurlarında ayarlamalar yapmaktadır Bu ayarlamalar, genellikle
vergi tarifesi dilimlerinin muafiyet ve istisna tutarlarının bir
kat sayıya, endeks sayısı ile çarpılarak büyütülmesi biçiminde
yapılmaktadır.
Endeksleme,
seçilmiş bir fiyat endeksinde saptanan değişmeleri yansıtmak
veya etkilerini gidermek amacıyla parasal gelirlerin ve
ödemelerin ayarlanması" (Mukherses Orlans, 1975. Aktaran, Güran,
327) şeklinde tanımlanabilir. Tanım, vergiler açısından çok kısa
ve açıkça "endeksleme, vergi dilimlerinin ve muafların enflasyon
ile birlikte yükseltilmesi anlamına gelir". (Wonnoacott, 1986:
356).
Endekslemenin yanı sıra vergi tarifelerinin günün şartlarına
uygun hale getirilmesi, vergi oranlarının yeniden
değerlendirilmesi, vergi sistemlerinde yer alan muafiyet,
istisna ve indirimlerin yeniden gözden geçirilerek
güncelleştirilmesi, peşin vergi, zarar mahsubu, selektif vergi
politikaları ve vergi sisteminin arzı artırma açısından üzerinde
önemle durulmak gerekmektedir. "Endeksleme yönteminde belli bir
endekse göre yapılacak ayarlama ile fiyat artışlarının vergi
yükünü yükseltmesi önlenir."(Şenatalar, 1978: 140).
Enflasyon,
vergi sisteminde, vergi erozyonu yaratması bakımından da önemli
etkiler meydana getirmektedir. Türkiye, uzun yıllardan beri
yüksek enflasyonla yaşamaya alışmıştır.(1988 yılından beri
toptan eşya fiyat endekslerine göre, enflasyon oranı %65'in
üzerinde seyretmektedir. 1994 ekonomik ve mali krizi döneminde
bu oranlar %156.9'lara kadar çıkmıştır.) Bu durum, vergi
kanunlarında belirtilen miktarların gerçek değerini aşındırarak
önemli ölçüde erozyona uğramasına sebep olmaktadır.
Sonuç
Vergi
sistemlerinin enflasyonun tahrip edici etkilerinden
kurtarılabilmesi için, endeksleme bir çok ülkede
kullanılmaktadır. (1968'da Fransa, 1970'de Danimarka, 1971 'de
Hollanda, 1974'de Kanada, 1976'da Avustralya, 1978'de İngiltere,
1979'da İsviçre ve 1985' de ABD, endekslemeye geçmiştir).
Türkiye de de endeksleme dikkate alınarak, vergi kanunlarındaki
tüm verilerin enflasyona uyum sağlayacak ve reel değerlerini
koruyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Öncelikle,
vergi tarifesi, matrahı, muafiyet ve istisnası, indirimler vb.
gibi hususların endekslerde dikkate alınması gerekmektedir.
Vergi sisteminin enflasyon karşısında korunması için bu
gereklidir. Ancak, bunu yaparken başka faktörleri de dikkate
almak gereğini göz ardı etmemek gerekir. Çünkü, endeksleme
gerekli, fakat tek başına yeterli değildir. Bunun da nedeni,
ekonomideki tüm parametrelerin, enflasyonun yıpratıcı etkisinden
aynı oranda etkilenmesidir. Bu nedenle, kullanılacak fiyat
endekslerinin de (TEFE-TFE gibi) seçimi önemlidir. Yeniden
değerleme işleminde TFE'nin kullanılması, amaca uygun
olabilecektir.
Son olarak
önereceğimiz konu ise, yukarıda sıraladığımız tüm konuların
uygulama alanında etkili olabilmesi için, 1950 kanunlarıyla
yönetilmeye çalışan vergi sisteminin, bir an önce günün
şartlarına göre yeniden düzenlenmesi ve sistemin yenilenmesi
gerekmektedir. Süreç içerisinde bir çok defalar reformlar
gerçekleştirilmiş ama yeterli olmadığı günümüz koşullarında
tespit edilmiştir. Köklü bir yenilik hareketinin kolay olmadığı
kesin, ancak imkansız değildir.
ABSTRACT
ARESEARCH
ON THE RELEATIONSHIP BEETWEEN TAX AND INFLATION
In this
research the recent concepts of financial literature -Inflations
and tax-and their relationship with effects are studied. The
truth is inflation affects all balanced in economics. Taxes one
of the basic of the states.
This
research aims to study how these concepts affect economic and
financial parameters. Especially, deformations of tax incomes
caused by inflation is tried to point out.
|