Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Vergi - Enflasyon İlişkisi 

Şevki ÖZBiLEN – Selçuk Üniversitesi 

Özet

Türkiye'de 1970'li yılların başından itibaren yaşanmaya başlayan enflasyon ekonomik ve sosyal kurumlar için yıpratıcı bir sorun olmaya devam ederken, mali kesimde de, özellikle vergi sistemini yıpratan, yozlaştıran bir etki meydana getirmektedir. 

Uzun yıllardan beri yüksek enflasyonla birlikte yaşamaya alışmış bulunan Türkiye ekonomisinde, enflasyonun devlet gelirlerini etkilemesi, hızlı bir değer kaybına yol açması nedeniyle, incelenmesi önem arz etmektedir. 

Bu nedenle, özellikle enflasyonun vergi sistemine etkilerinin incelendiği bu makalede önem arz eden sıkıntılar tespit edilmeye, yapıcı etkilerin neler olabileceği araştırılmaya çalışılmış ve öneriler sunulmuştur. 

Elbette, bir makalenin sınırlı muhtevası içerisinde konuyu tüm ayrıntılarıyla incelemek mümkün değildir. Ancak, çok önemli görülen konular mümkün olduğu kadar öze inilerek incelenmeye çalışılmıştır. 

VERGİ - ENFLASYON ilişkisi ÜZERİNE BİR iNCELEME 

Giriş 

Gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik istikrarı bozan en önemli sorunlardan biri olan enflasyon, cari fiyatlarda, ülkedeki toplam arzın toplam talebi karşılayamaması. yani talep fazlasından ortaya çıkan fiyat artışları nedeniyle, para değerinde meydana gelen düşme sonucu, fiyatlar genel seviyesinin de­vamlı yükselmesi olarak tanımlanabilir. Enflasyon, kısa dönemde kaynak kullanımı ve gelir dağılımını bozmaktadır. Uzun dönemde ise. ekonomik kalkınma ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. 

Kaynağına göre genelde, talep, maliyet ve fiyat enflasyonu olarak ayrımlara tabi tutularak incelenen enflasyonun, bir takım sebepleri mevcuttur (Özer, 1985:5 ). Bunların başında da;

1- Arz ve talep arasındaki, arz noksanlığı veya talep fazlalığından kaynaklanan dengesizlikler:
2- Üretimde yeterince artış sağlanamaması,
3- Para ve kredi politikası uygulamalarında ortaya çıkan yanlışlıklar.
4- Dış ekonomilerden gelen ithal enflasyon
5- Devamlılık arz eden bütçe açıklar
6- Siyasi organlar tarafından yeterince bilgilendirilmeyen toplumun en­flasyon beklentisi, gelmektedir. 

Bilindiği gibi bir ekonomide toplam arz ve toplam talep dengelerini bozan dalgalanmalar, aynı zamanda ekonomideki istikrarı da bozmaktadır. İstikrarsızlık ise, daha başka sorunları beraberinde getirmektedir. Biz bu çalışmamızda, enflasyonun devletin temel gelir kaynaklarının başında gelen vergileri ve vergi sistemini nasıl etkilediğini ve devletin enflasyonu ne şekilde vergi benzeri bir gelir türü olarak değerlendirdiğini ve enflasyonun, toplumun elinde bulundurduğu değerleri nasıl yozlaştırdığını inceleyerek, alınması gereken önlemleri tespit etmeye çalışacağız. 

1- Temel Sorunların Tespiti 

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik ve mali yapısal bir takım sorunlar mevcuttur. Yüksek enflasyon, işsizlik, gelir dağılımındaki ada­letsizlikler, vergi kaçakçılığı kayıt dışı ekonominin genişlemesi, tasarruf ve yatırım yetersizliği vb. gibi sorunlar birbirlerine sebep-sonuç ilişkisi içerisinde sıkı sıkıya bağlıdırlar. Ülkemizde enflasyonun temel nedeni, genelde kamu açıkları olarak değerlendirilmektedir. Kamu açıklarının ise, hem harcama yönü, hemdi gelirlerin yetersizliğinden kaynaklanan yönü mevcuttur. Vergi yükünün adil olmayan bir şekilde dağılımı, gelir dağılımındaki bozukluğu arttığıgibi, sektörler ve bölgeler arası kalkınma yükünün paylaşmasını da bozmaktadır. Günümüzde, "pek çok ülke için önemli sorunların başında gelen enflasyon, toplum ve toplumu oluşturan üretici ve tüketicileri, tasarruf sahiplerini, ala­cakları, borçluları, mükellefleri, çeşitli şekillerde etkileyerek, vergi sistemini bozmakta, vergi yükü dağılımını değiştirmekte ve sonuçta vergi ile hede­flenen ekonomik, mali ve sosyal amaçlardan sapmalara yol açmaktadır. "(Nowotny, 1980;1026).

Özellikle, enflasyonist eğilimlerin yoğunlaştığı dönemlerde yatırımların finansmanı için emisyona başvurulması ile, kronik enflasyon ortamına giril­mektedir. İktisadın birde psikolojik ağırlıklı yanı olduğu düşünülürse, kronik enflasyon ortamında, ülke parası sürekli değer kaybederken, halkın kendi parasına olan güveni de sarsılmakta ve halk tasarruf aracı olarak diğer mekaniz­malara yönelmektedir. Kısacası, iyi para kötü parayı kovmaktadır.

Türkiye’de halk 1985'li yıllardan itibaren "enflasyonla kalkınma modeli" çerçevesinde kendi ülke parasına güvenini kaybedince, dolar-mark gibi eko­nomileri güçlü yabancı ülke parasını tercih eder hale gelmiştir. Buna halk dilinde "dolarize olmak" denilmektedir. Bu ortamda, her gün değer kaybeden mil­li para cazibesini yitirmiş, buna karşılık ekonomisi ve mali sistemi güçlü ülkelerin paraları cazip hale gelmiştir. Çünkü, halk, tasarruflarının eriyip git­mesine razı olmamakta, ve en azından zaman içerisinde değerini korumaya çalışmaktadır.

Bazı iktisatçılara göre, devlet enflasyonist dönemlerde bir şekilde enflasyonist ortamdan yararlanarak gelir sağlamaktadır (Tosuner, 1988:177). Bu görüşü ileri sürenler, enflasyonu bir tür "gizli vergileme yöntemi" olarak görmektedirler. Bu konuyu çalışmamızda açmaya çalışacağız. 

Süreklilik kazanmış yüksek enflasyon, vergi sisteminde olumsuz etkiler yaratarak, çeşitli muafiyet ve istisnaları eritmekte, vergi d ışı kalması gerek­en küçük gelirlerin de vergilendirilmesine sebep olmaktadır. Bu da enflasyonun dar gelirli grup üzerindeki vergi yükünü arttırması anlamına gelmektedir. 

Enflasyon, zengini daha zengin eder sözü gereğince, vergi yükü enflas­yon dönemlerinde daha çok, düşük ve orta gelir grupları üzerinde kalmakta ve hatta tüketiciler üzerinde yaygınlaşmaktadır. Çünkü, artan oranlı gelir vergisi dilimleri, genellikle yüksek gelir gruplarına doğru azalan oranlarda artmak­tadır. Oysa, düşük ve orta gelir gruplarının vergi dilimleri, enflasyon nedeniyle daha üst gruplara girmekte böylece bu grupların reel gelirlerinde daha fazla artış olmadığı halde, nominal gelirleri attığı için, cari gelir seviyesindeki toplam vergi oranları artmaktadır. Sonuçta, olan orta ve düşük gelir gruplarına olmakta ve grubun vergi yükü giderek ağırlaşmaktadır. Öte yandan, gelirin vergilendirilmesinde zamanlama açısından da sorun­lar vardır. Özellikle enflasyonun hüküm sürdüğü bir ekonomide, farklı vergi yükümlülüklerinin farklı zamanlarda vergilerini ödemeleri, vergi eşitsizliğini doğurmaktadır. Yani, enflasyonist bir ortamda, gelirler aynı oranda vergilendirilse bile, ödeme zamanlarının farklı oluşu, değişik gelir gruplarına reel ola­rak farklı vergi yüklemektedir. 

Yaptığımız çalışmalar, geliri meydana getiren unsurlardan en hafif vergilendirilenin menkul sermaye iradı olduğunu göstermektedir. Onu ticari kazanç izlemekte, daha sonrada gayri menkul sermaye iradının geldiği görülmektedir. En ağır vergilendirilen grubun ise, ücretliler olduğu tespit edilmiştir. Bunun nedeni de, enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, anlaşmalarda sağlanan toplu iş sözleşmelerinde elde edilen gelir artışlarının (Brüt ücret artışları), fiyat artış hızının üzerinde bir hızla artırılması, buna karşılık gelir vergisi dilimler­inin enflasyonla uyumlu bir şekilde ayarlanamaması nedeniyle, vergi yükünün giderek ağırlaşmasıdır. 

Dolaylı vergilerde asıl yükü tüketiciler çekmektedir. Enflasyon dolayısıyla, iktisadi matrah üzerinden tespit edilen dolaylı vergilerdeki matrah artışı, tüketicilerin yükünü daha da artıracaktır. Zaten, dolaylı vergilerin adil olmadığı, daha çok dar gelirli kesimin aleyhine olduğu bilinmektedir. Ayrıca dolaylı vergilerin oranlarındaki yükselme, mal ve hizmetlerin üretim maliyetini artırmakta ve sonuçta fiyatları yukarı çekmektedir. Bu vergiler, Objektif vergiler grubunu teşkil etmektedir. Mükellefin şahsi, ailevi gelir durumları Vs yi dikkate almamaktadır Bu tür vergilerde geliri az olanla, çok olan arasında bir fark yoktur. Kişilerin vergi ödeme gücü eşit olamayacağına göre, enflasyon sebebiyle vergi miktarındaki artış, tüketicilerin ve özellikle bunlar içinde dargelirlilerin vergi yükünü artıracaktır. 

Türkiye'de vergi yükünün kendi içindeki dağılımında büyük haksızlıklar vardır. Üreticiler üzerine düşen yük, diğer birimlere nazaran çok yüksektir. Şöyle ki; üreticilerin ödedikleri gelir vergisinin toplam dolaysız vergiler içindeki payının, genel olarak asgari %45'lerde olduğu, buna mukabil, toplam kurumlar vergisinin %27, beyannameli mükelleflerin gelir vergisini %10, servet vergileri de dahil diğer vergilerin %18 dolayında olduğu ve verginin çoğunu ücretli kesimin ödediği bilinmektedir 

Öte yandan, ülkemizde vergi dilimlerindeki genişlemenin enflasyon oranı altında artış göstermesi ve vergi dilimi sayısının azaltılması, buna karşılık nominal gelirlerdeki artışlar daha fazla ücretlinin gelir vergisi tarifesinin üst basamaklarına kayarak yüksek oranda vergi ödemesine sebep olmaktadır Görülüyor ki, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranlarının yüksek seviyelerde seyretmesi ve devamlılık arz etmesi, bu ülkelerin vergi sistemlerinde önemli ölçüde bozulmalara neden olmaktadır. Özellikle vergi tarifeleri, vergi istisna ve muafiyetleri, indirimler ve matrahlar gerçek değerini yitirmektedir.

2- Enflasyonun Toplam Talep ve Arzı Etkilemesi

Vergiler, hem toplam talebi, hem de toplam arzı etkilemektedir. Toplam talep açısından vergilerin anti-enflasyonist bir karakter taşıdığı söylenebilir.Vergiler, gelirin yeniden dağılımında oynadığı rolü ile, bir miktar satın alma gücünün, özel sektörden, kamu sektörüne aktarılması sonucunu doğurmaktadır. Arz açısından ise bazı durumlarda vergilemenin enflasyonist sonuçlar doğurması kaçınılmaz olmaktadır. Şöyle ki; bir kısım vergiler sebebiyle vergili malların satış fiyatlarının yükselmesi, bu malların etkisini taşıyan fiyat in­dekslerini de yükselteceğinden, bazı gelir kategori sahiplerinin gelir artış ta­leplerine yol açabilir. Bu tür talepler, belirli fiyat indekslerindeki yükselişlere bağlı olduğu gibi, yanlızca vergi nedeniyle bazı mal ve hizmet fiyatlarının yükseldiğinin hissedilişine de bağlı olabilir. Nitekim dolaylı vergiler böyledir. Zira, dolayı i vergiler, maliyete eklenip, mal ve hizmetlerin satış fiyatlarını maliyet enflasyonu açısından arttırmaktır. 

Sonuç olarak, vergilerin fiyat üzerindeki etkisi, vergi türlerine göre değişik sonuçlar ortaya çıkarmaktadır Şöyle ki; dolaysız vergiler fiyatlara gelir yoluyla tesir ederken, dolaylı vergilerde gelire fiyat yolu ile etki yap­maktadır. Dolayısıyla, vergi hem arz hem de talebe göre ortaya çıkan ve para değerinde meydana gelen değişikliklerin doğurduğu sonuçlara göre beliren fiyat mekanizmasını etkilemektedir. 

Laufenburger (1961 :250)'e göre, gelirlerin bir kısmının dolaysız vergiler tarafından alınmasının deflasyonu, dolaylı vergilerin fiyatlara eklenmesi­ni de enflasyonu teşvik etmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. Dolayısıyla, dolaysız vergiler satın alma gücünün bir kısmını azalttığı ve talebi daralttığı için mal ve hizmet arzı sabit kalmak şartıyla, deflasyonist bir ortam söz konusu olurken, dolaylı vergilerde yansıma olayının varlığı ve ödenen vergilerin ma­liyetlere katılarak fiyatlar yoluyla başkalarına yansıtılması halinde, enflasyonist bir durum (maliyet enflasyonu) artaya çıkacaktır. 

Eğer, gelir vergisi sistemi Türkiye'de olduğu gibi artan oranlı vergi tarifesine göre düzenlenmiş ise, normal gelirler enflasyona bağlı olarak yükseleceğinden yükümlülerin ortalama vergi oranları da, tarife yapısı nedeniyle yükselecektir. Doğal olarak da bu işlemin sonucunda toplam vergi yükü artmış olacaktır. Toplam vergi yükünün artması ekonomik büyümenin yavaşlaması sonucunu doğurabilir. Şöyle ki; vergi yükünün artması, ekonomi­deki kaynak dağılımını özel kesim aleyhine değiştirerek (Crowding-Out) müteşebbislerin yatırım için ayıracakları fonların azalmasına yol açarak yatırımları düşmesine neden olabilir. Kamu kesiminin kaynak kullanımı etkin­liğinin özel kesime göre düşük olması varsayımından hareketle, ekonomik büyümenin yavaşlaması sonucunu doğurabilir  

3- Enflasyonun Mikro Düzeydeki Etkileri 

Mikro düzeyde, işletmeler açısından enflasyon-vergi ilişkisini incele­diğimizde, ekonomide hakim olan enflasyon dolayısıyla, nominal karın, reel kardan yüksek olmasından dolayı işletmelerin reel olmayan karın vergisini ödemek zorunda kaldıklarını görürüz. Artan oranlı gelir vergisi tarifesinin uy­gulandığı gelir vergisine tabii işletmelerin vergi yükleri, bu tarife nedeniyle enflasyon oranından daha fazla artmakta ve sonuçta nominal gelirdeki artıştan dolayı elde edilmiş sayılan fiktif karlar üzerinden ödenen vergiler, işletmelerin sermayelerinin erimesine yol açmaktadır. 

Türkiye'de gelir ve kurumlar vergisi, nominal gelirler üzerinden alınmaktadır. Bu gelirler büyük ölçüde fiktiftir. İşletmelerin kazançlarını aynı yılın enflasyon oranına göre muhasebeleştirdiğiniz takdirde, reel kar ortaya çıkmaktadır. Böylece, bilançolarında karlı görülen pek çok işletmenin, gerçekte o yılı zararla kapadığı görülebilecektir. 

4. Enflasyon ile Vergi Arasındaki ilişki 

Özellikle 1940'li yıllardan itibaren ülke ekonomilerinin başına musallat olan enflasyonun ekonomik; sosyal ve mali alanlarda ne derece tahribata se­bep olduğu bilinen bir gerçektir. Devlet maliyesinin temel kaynağı olan vergilerde, enflasyonun olumsuz etkilerinden kendini kurtarabilmiş değildir. Bu bağlamda biz, enflasyon ile vergi arasındaki ilişkiyi enflasyonun vergi sistemi üzerindeki etkileri açısından ele alarak inceleyeceğiz. 

5. Enflasyonun Vergi Sistemi Üzerindeki Etkileri 

"Enflasyon, vergi sistemi içerisinde, öncelikle sayısal büyüklükleri et­kilemek suretiyle spesifik tarifeler, muafiyet ve istisna tutarları ile gelir vergisinin artan oranla tarife dilimlerinin reel olarak aşınmasına yol açmaktadır. Gelir, sadece nominal olarak değil, aynı zamanda reel olarak da artmış olsa, vergi borcunu arttıracaktır" (Nowotny, 1980: 1029). Yani, spesifik tarifelere göre alınan vergilerde devlet gelir kaybına uğrarken, istis­na muafiyet ve indirim tutarlarının enflasyon karşısında sabit kalması ve nominal gelirlerdeki artışların artan oranlı tarife yapısından dolayı, daha yüksek oranlarda vergilendirilmesi nedeniyle, mükelleflerin reel vergi yükleri enflasyondan etkilenerek artacaktır. 

"Fiyat artışları sonucunda gelir seviyesi yükselirken, artan oranlı tarifelerde üst vergi dilimlerine geçilmesi nedeniyle, daha yüksek marjinal oranlar söz konusu olmaktadır. Tarifede görülen marjinal oranlar, nominal oranlardır. Gelirde hem gerçek, hem nominal artış gerçekleşirse, marjinal oran bunların toplamına uygulandığında gelirdeki gerçek artışa, nominal marjinal orandan daha yüksek bir reel marjinal oran uygulanmış olacaktır. Diğer bir deyişle, nominal marjinal oranın gelirdeki toplam artışa uygulanması ile bulunan AT'nin reel gelir artışına oranı, nominal marjinal orandan büyük olacaktır. Reel marjinal oranın, nominal marjinal orandan büyük oluşu, fiyat artışları dolayısıyla, marjinal oranın büyümesini yansıtır. "(Şenatalar1978:88). Enflasyonla birlikte, GSMH' da nominal olarak büyür. Artan oranı; vergi tarifelerinin uygulandığı gelir vergisinde, enflasyon oranında daha fazla bir artışın gerçekleşmesi beklenir. Çünkü, enflasyon nedeniyle, nominal gelir­leri yükselen mükelleflerin vergi borçları artan oranlı tarifede yer alan yüksek gelir dilimlerine karşılık gelen oranlar üzerinden hesaplanacaktır. Enflasyon, vergilemede adalet ilkesinin zedelenmesine yol açarak, enflasyon vergisi olarak da nitelendirilen haksız bir vergi çeşidi haline gelmektedir 

"Ülkemizde, uzun yıllardan beri hüküm süren yüksek enflasyon, vergi sistemi üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmiş, vergi sistemi, mali, sos­yal ve ekonomik açıdan fonksiyonlarını yerine getiremez, duruma düşürmüştür." (Öner, 1994: 98). Enflasyonun vergi sistemi üzerinde meydana getirdiği etkileri, kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür; 

- Dolayı! vergiler, gelir grupları arasında adaletsiz bir vergi yükü dağılımı oluşturmaktadır. Enflasyon nedeniyle dolaylı vergilerin matrahı yükselmekte ve düşük gelir grupları daha ağır bir vergi yükü ile karşılaşmaktadır. Yani, enflasyon artan oranlı tarife yapısı vasıtasıyla vergi yükünde özellikle düşük gelirliler üzerinde artışa neden olarak, ödeme gücü il­kesinin sağlanmasında yararsız hale gelmekte ve vergilemede adalet ilkesinin zayıflamasına yol açmaktadır. 

- Enflasyonun vergi sistemi üzerinde olumsuz etkilerinden dolayı, kamu gelirleri artışı, fiyatlar genel seviyesindeki artışından daha fazla olmakta, böylece kamu kesimi lehine kaynak aktarımı sağlamaktadır. 

6- Çözüm Önerileri 

Enflasyon, 1970’li yılların başından itibaren ekonomilerde yaygınlaşmaya başlamış ve önlem almakta geciken gelişmekte olan ülkelerde, süreklilik arzederek, kronik hale gelmiş, ekonomik istikrarsızlığın en önemli sonuçlarından biridir. Ve ekonominin bütün dengelerini etkilediği gibi, vergi sistemini de etkilemektedir. Devlet, vergi sistemindeki tüm dengeleri bozan bu ekonomik hastalıktan kurtulabilmek ve tahribatını önleyebilmek için bir takım çözüm yolları aramaktadır. Şüphesiz ki olumsuzluklar iyi teşhis edilir, sebepleri tespit edilebilirse, çözüm yollarının bulunması da o derece kolay ola­caktır. Yapılan araştırma çalışmaları, enflasyonun vergi sistemi üzerindeki olumsuzlukları gidermede kullanılabilecek yöntemin endeksleme olduğunu göstermektedir. Öncelikle, belirlenen bu yöntemde muafiyet, istisna ve gelir dilimleri gibi para ile ifade edilen vergi unsurlarında ayarlamalar yapmaktadır Bu ayarlamalar, genellikle vergi tarifesi dilimlerinin muafiyet ve istisna tutarlarının bir kat sayıya, endeks sayısı ile çarpılarak büyütülmesi biçiminde yapılmaktadır. 

Endeksleme, seçilmiş bir fiyat endeksinde saptanan değişmeleri yansıtmak veya etkilerini gidermek amacıyla parasal gelirlerin ve ödemelerin ayarlanması" (Mukherses Orlans, 1975. Aktaran, Güran, 327) şeklinde tanımlanabilir. Tanım, vergiler açısından çok kısa ve açıkça "endeksleme, vergi dilimlerinin ve muafların enflasyon ile birlikte yükseltilmesi anlamına gelir". (Wonnoacott, 1986: 356). 

Endekslemenin yanı sıra vergi tarifelerinin günün şartlarına uygun hale getirilmesi, vergi oranlarının yeniden değerlendirilmesi, vergi sistemlerinde yer alan muafiyet, istisna ve indirimlerin yeniden gözden geçirilerek güncelleştirilmesi, peşin vergi, zarar mahsubu, selektif vergi politikaları ve vergi sisteminin arzı artırma açısından üzerinde önemle durulmak gerekmektedir. "Endeksleme yönteminde belli bir endekse göre yapılacak ayarlama ile fiyat artışlarının vergi yükünü yükseltmesi önlenir."(Şenatalar, 1978: 140). 

Enflasyon, vergi sisteminde, vergi erozyonu yaratması bakımından da önemli etkiler meydana getirmektedir. Türkiye, uzun yıllardan beri yüksek en­flasyonla yaşamaya alışmıştır.(1988 yılından beri toptan eşya fiyat endekslerine göre, enflasyon oranı %65'in üzerinde seyretmektedir. 1994 ekonomik ve mali krizi döneminde bu oranlar %156.9'lara kadar çıkmıştır.) Bu durum, vergi kanunlarında belirtilen miktarların gerçek değerini aşındırarak önemli ölçüde erozyona uğramasına sebep olmaktadır. 

Sonuç 

Vergi sistemlerinin enflasyonun tahrip edici etkilerinden kurtarılabilmesi için, endeksleme bir çok ülkede kullanılmaktadır. (1968'da Fransa, 1970'de Danimarka, 1971 'de Hollanda, 1974'de Kanada, 1976'da Avustralya, 1978'de İngiltere, 1979'da İsviçre ve 1985' de ABD, endekslemeye geçmiştir). Türkiye de de endeksleme dikkate alınarak, vergi kanunlarındaki tüm verilerin enflasyona uyum sağlayacak ve reel değerlerini koruyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Öncelikle, vergi tarifesi, ma­trahı, muafiyet ve istisnası, indirimler vb. gibi hususların endekslerde dikkate alınması gerekmektedir. Vergi sisteminin enflasyon karşısında korunması için bu gereklidir. Ancak, bunu yaparken başka faktörleri de dikkate almak gereğini  göz ardı etmemek gerekir. Çünkü, endeksleme gerekli, fakat tek başına yeterli değildir. Bunun da nedeni, ekonomideki tüm parametrelerin, enflasyonun yıpratıcı etkisinden aynı oranda etkilenmesidir. Bu nedenle, kullanılacak fiyat endekslerinin de (TEFE-TFE gibi) seçimi önemlidir. Yeniden değerleme işleminde TFE'nin kullanılması, amaca uygun olabilecektir.

Son olarak önereceğimiz konu ise, yukarıda sıraladığımız tüm konuların uygulama alanında etkili olabilmesi için, 1950 kanunlarıyla yönetilmeye çalışan vergi sisteminin, bir an önce günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi ve sistemin yenilenmesi gerekmektedir. Süreç içerisinde bir çok defalar reformlar gerçekleştirilmiş ama yeterli olmadığı günümüz koşullarında tespit edilmiştir. Köklü bir yenilik hareketinin kolay olmadığı kesin, ancak im­kansız değildir.

ABSTRACT 

ARESEARCH ON THE RELEATIONSHIP BEETWEEN TAX AND INFLATION 

In this research the recent concepts of financial literature -Inflations and tax-and their relationship with effects are studied. The truth is inflation affects all balanced in economics. Taxes one of the basic of the states. 

This research aims to study how these concepts affect economic and financial parameters. Especially, deformations of tax incomes caused by inflation is tried to point out. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005