Nasıl
Bir Vergi Reformu?
Türkiye'de yıllardır bitip tükenmek
bilmeyen, her iktidarın mutlaka vaad ettiği ve
Hükümet programına koyduğu bir icraat vardır: Vergi
Reformu.
Ama, ne
hikmetse, bir türlü bu vaad yerine getirilmez. Hep
günü kurtarmaya yönelik, palyatif değişiklikler
yapılır. İşin özüne bir türlü inilmez. Köklü
çalışmalara iltifat edilmez. Sadece geliri
yükseltmenin yolları aranır. KDV oranlarına zam
yapmak bile reform gibi takdim edilir.
Nitekim, 1998 yılında da, vergi kanunlarında
değişiklikler yapıldı. Hem de, ekonominin en müsait
olmadığı bir dönemde. Neticede, her zaman olduğu
gibi, ürkütülen kurbağaya değmedi. Ekonomik
dengeler iyice bozuldu. Ciddi krizlerin doğmasına
sebep olundu. Aylarca sürdürülen propagandaların,
sarf edilen yaldızlı cümlelerin, (her zaman olduğu
gibi, boş olduğu ortaya çıktı. Neticede de,
yapılanlardan çark edildi (Aslında bu çarketme
operasyonu, çok daha önce bankalara sağlanan
imkanlar nedeniyle gerçekleşmişti).
Bugünlerde, "vergi" konusu yine gündemdedir.
Dileriz ki, sağlıklı gelişmelere,
"yaygın-adil-kolay uygulanabilir" bir vergi
sistemine imkan sağlayacak değişiklikler gelsin.
Konu, bazı zümrelerin (genellikle holdinglerin ve
güç odaklarının) vergi yükünü azaltıp, orta ve dar
gelirlilerin sırtına yüklemek tarzında düşünülmesin
(Ne yazık ki, mevcut tasarının yapısı da ayrı fikri
benimsemiştir. Esnafa ve serbest meslek erbabına
yüklenmektedir).
Acilen yapılması gereken, (tüm partiler arasında
konsensüsü temin ederek) gerçek anlamda bir vergi
reformunu gerçekleştirmektir. Bunu yapmak için, tüm
partilerin samimi, dürüst, açık olması şarttır.
Popülist politikalardan vazgeçmesi esastır. Ülke
çıkarlarını, parti çıkarlarının önüne alması
şarttır.
İşte o zaman, Türkiye, vergi kaçıranların "açıkgöz"
sayıldığı, herkesin gönlünden koptuğu kadar vergi
verdiği, toplanan verginin toplanması gereken
miktarın üçte birine ancak ulaşabildiği, "geri
kalmış" bir ülke olmaktan çıkacaktır.
Gerçek anlamda bir Vergi Reformu'nun; çok büyük
tutarlara ulaşan "kayıt dışı ekonomi"nin kayıt içine
alınmasının; temini için, çok kapsamlı bir
çalışmanın yapılması, halkın da olayın içine dahil
edilmesi gerekmektedir.
1973-74 yıllarında, Belçika'da KDV konusunda
ihtisas yaparken gördük ki, (nüfusu 1 O milyon olan,
gelir düzeyi bizden kat kat yüksek, Konya Vilayeti
kadar bir ülkede) KDV'nin uygulamaya girmesi, 30 ay
sürmüş. tık uygulama, Dünyadaki ekonomik kriz
nedeniyle ertelenmiş. En önemlisi, verginin
öğretilmesi ve benimsetilmesinde en büyük
çalışmalar okullarda yapılmış, gençlere gereken
eğitim ve şuur verilerek, onların da anne ve
babalarına öğretmesi ve benimsetmesi sağlanmış. Tüm
medya destek vermiş. Tüm meslek kuruluşları ve
gönüllü kuruluşlar, aktif olarak gayret
göstermişler.
Halbuki, bizde, bu tür çalışmalar, hep kapalı kapılar
ardında yapılır. Meslek odaları bile fazla
önemsenmez. Hele halka hiç bilgi verilmez, hiç
alınmaz. Benimseyip benimsemediği önemsenmez.
Dayatma ile herşeyin başarılacağı sanılır. Neticede
de, başarısızlık mutad hale gelir. Zira, Türkiye'de
vergi şuuru yoktur. Vergi kaçırmak suç olarak kabul
edilmez. Bunun bir milli görev olduğu benimsenmez.
Eğitim sistemimiz içinde, (ilköğretimden itibaren)
vergi konusuna önem ve yer verilmez. Herkes,
"başkasından vergi tam anlamı ile alınsın, ancak
bana özel muamele yapılsın" arzusu içindedir. Hep
imtiyaz talep edilmektedir.
Demek ki, önce bir "beyin reformu" şart olmaktadır.
Herkes, kazancı oranında vergi vermesi gerektiğini
idrak etmelidir. Etmeyenden, zorla, Devlet gücü ile
alınmalı, gerekli cezalar (tavizsiz olarak)
uygulanmalıdır.
En
önemlisi" Türkiye' deki bozuk düzenin sağlıklı hale
getirilmesinin gereğine inanılmalıdır. Bunun
sağlamak için de:
A - Özelleştirme, En Detaylı Biçimde
Gerçekleştirilmelidir
Türkiye'de vergi yükü çok ağırdır. Bu enflasyon
oranları ile beraber analiz edildiğinde, namuslu
mükelleflere, "ya müflis ol, ya kaçakçılık yap"
denilmektedir. Zira, bu vergi oranları ile, dürüst
mükelleflerin, öz sermayelerini sıfırlamaları için,
en fazla üç yıl kafi gelmektedir.
Bu
ekonomik seviye için, bu oranlar çok ağırdır. Bunun
gerekçesi de, Devletin müflis politikasıdır. Devlet
bankalarının rahatlıkla soyulabilmesidir. Tüm
partiler ve politikacılar, popülist politikalardan
vazgeçmeli, bugünkü "tayin-terfi-torpil-iş
takibi-yandaşlara çıkar dağıtımı-Devlet kadrolarını
ve KİT' leri yandaşlarla doldurma alışkanlığını"
terk etmelidir.
Siz, politikacı olarak Devlet kaynaklarını istismar
ederseniz, vergi mükellefleri de, elbette tepki
gösterecek, vergi kaçırmayı bir hak olarak
görecektir.
Biz, sadece "Taş Kömürü işletmelerinin" 10 Milyar
Dolar zarar etmesine (sırf popülist politikalar
gereği) göz yumarsanız; Siz, Sosyal Güvenlik
Kurumları'nın batmasına, büyük açıklar vermesine (oy
avcılığı uğruna) sebep olursanız; Siz (kendi
içinizdeki Bakanların, milletvekillerinin vergi
kaçırmasına, bankaları yağmalamasına, Devlet
kaynaklarını istismar etmesine göz yumarak, bizzat
suç ortaklığına tenezzül ederseniz; Siz, koalisyon
pazarlıklarının tüm ağırlığını Devlet bankalarının
paylaşılması üzerinde yoğunlaştırırsanız; elbette,
kimse vergi vermek istemeyecektir.
Bu
sömürü, bu soygun sisteminin sona ermesi, başta
Devlet bankaları olmak üzere, tüm KİT'lerin en kısa
sÜre içinde, özelleştirilmesi ile mümkün olabilir.
işte, o zaman, ne bu kadar vergi toplamaya gerek
duyulacaktır, ne de vergi kaçırmak için ortada bir
gerekçe kalacaktır.
B-İdari Reform
ve Mahalli İdare Reformu
Bu
haliyle, Türkiye'de gerçek anlamda, Batı tipi bir
demokrasinin olduğu söylenemez. Aşırı bir
merkeziyetçi yönetim vardır. Seçim sandık ve oy
kavramları göstermeliktir. Ülkeyi, seçimle gelenler
değil, tayinle gelenler yönetmektedir. Halkın
iradesi ve arzuları değil, güç odaklarının çıkarları
etkili olmaktadır.
Ekonominin düzene girmesi, gerçek demokrasi ile,
politik istikrarla mümkündür. Türkiye, bugünkü
haliyle, "yarı demokratik ülkeler" listesinin' bile
son sıralarında yer almakta ise, elbette vergi ve
ekonomi politikaları da başarılı olamayacaktır.
Bugünkü, çağ dışı, bir avuç azınlığın çoğunluğa
tahakküm ettiği, aşırı merkeziyetçi, güç odaklarının
güdümündeki sistem acilen terk edilmelidir. Bunun
yolu da, "idari reformun" , "mahalli idare
reformunun", ve "mahalli idare kaynak reformu"nun,
acilen gerçekleştirilmesinden geçmektedir.
Devlet, adalet-emniyet-dış işleri-milli savunma
dışındaki görevlerini acilen, mahalli idarelere ve
özel sektöre devredilmelidir. (Eğitim ve sağlık da
özel sektöre devredilmelidir).
Türkiye'de, Batı tipi bir demokrasi, Batı tipi
laiklik, tam anlamıyla "fikir-ifade-vicdan ve
teşebbüs hürriyetleri" teessüs etmelidir.
Bu
arada, halkın iradesinin etkili hale gelmesi, mevcut
oligarşik düzenin sona ermesi (genel başkanlar
oligarşisi dahil) için; (bir tabular ve yasaklar
manzumesi olan) Anayasa dahil olmak üzere, tüm hukuk
reformları yapılmalıdır (Liberal ekonomi, tam
rekabet düzeni için, liberal hukuk düzeni de
şarttır). Yine, demokratik bir seçim sistemini
temin açısından, "dar bölge", "iki turlu" seçim
sistemleri; "geniş tercih uygulaması" ve "başkanlık
sistemi" düşünülmelidir.
Mahalli idareler hem etkili, hem de yetkili hale
getirilmeli, "Kaynak reformu" ile, kendi ayakları
üzerinde durur hale getirilmelidir.
C-
Gider Reformu
Devlet Bütçesi hazırlıkları, ciddi olmalıdır. Önce
giderleri tesbit edip, sonra da buna göre gelir
ayarlama uygulamaları sona ermelidir.
Bütçeye sadık kalınmalı, politik etkilerle, oy
avcılığı gerekçeleri ile yeni yeni giderler icad
edilmemelidir."
Ciddi bir "Borç Yönetimi" idaresi teessüs
ettirilmelidir. Bugünkü haliyle, faiz girdabına
batılmış, Bütçeler faizleri zor karşılar hale
düşmüştür. Yatırıma hiç fon kalmamaktadır.
D- Veri Reformu
Özetlemeye çalıştığım bu tablo
gerçekleşmedikçe, tek başına, bazı vergi
kanunlarının değişmesi, göstermelik olmaktan öteye
anlam ifade etmeyecektir.
Buna rağmen, genel çerçeve içinde, vergi reformunun
bazı temel prensiplerini belirtmekte de yarar
olacaktır.
1-
Servet beyanı olmayan bir sistemde vergi denetimi
yapılamaz. Bu uygulamanın kaldırılması hata
olmuştur. Zira, (gelir, eşit; gider ve tasarruf
toplamı; dengesinin) servet artışı bölümü açıkta
kalmaktadır. Bu açıdan sisteminin başarısının
"olmazsa, olmaz" şartı bu uygulamadır.
'Kanaatimce, "nereden buldun" uygulaması iyi
anlatılsaydı, bu kadar tepki olmazdı. Kaldı ki,
insaflı ve adil vergi uygulamaları gerçekleşirse,
vatandaş yönetime güven duymaya başlarsa, bu
tepkiler de 'minimuma inecektir.
Şüphesiz, işlemin adı "vergi"dir, ama uygulama
"algıdır". Yani, Devlet gücü ile alınır. isteğe
bırakılmaz. Tepkilere göz yumulmaz.
2-
Her vatandaşın, mutlaka bir numarası olmalıdır. Tüm
işlemler, hayatın tüm safhaları, bilgisayar
sisteminde, bu numara ile takip edilmelidir.
Böylece, çok ciddi bir denetim mekanizması ve bilgi
arşivi sağlanacaktır.
3-
Vergi uygulamaları basit olmalıdır. Denetim daha
ciddi ve yoğun olarak gerçekleşmelidir (Maliye
Bakanlığı, Yeminli Mali Müşavirlere ve Serbest
Muhasebeci-Mali Müşavirlere daha fazla
güvenmelidir. Onlardan, daha fazla yararlanmalıdır).
Ödenen maaşlar daha tatminkar olmalıdır (Maliye
Teşkilatına ve denetim elemanlarına ödenecek
ilaveler, kat kat fazlası ile geri döner. Maliyenin
temel kurallarından biri, "en büyük israf, Maliye
Teşkilatının ücretlerinde yapılan tasarruftur").
4- Vergi oranlan düşürülmelidir.
a)
KDV, "zaruri ihtiyaç maddeleri için" %1; genel
olarak %5; lüks mallarda (kürk, mücevher, vb.) %10
olmalıdır.
Bugünkü oranlar çok ağırdır. Vergiye mukavemeti
arttırmaktadır (Siz, yeni evlenel1 bir genç için,
buzdolabı, televizyon, vs. 'yi lüks sayar, ona göre
vergi almak isterseniz, hem KDV'yi alamaz, hem de
ona bağlı olan Gelir veya Kurumlar Vergisini
kaybedersiniz)
Her Hükümet, işin kolayını KDV oranlarının
arttırılmasında görmektedir. Halbuki, KDV amaç
değil, araçtır. Gelir ve Kurumlar Vergisinin
otokontrol sistemidir. Bizde ise, iş tersine
dönmüştür. Bütçede en büyük payı KDV teşkil etmeye
başlamıştır.
Neticede de, ne "belge düzeni" kurulabilmiş, ne de
kontrol amacına ulaşılabilmiştir.
b) Kurumlar Vergisi oranı %25'i
geçmemelidir (Kar dağıtılırsa, ayrıca stopaj
alınabilir).
c)
Gelir Vergisi %10'dan başlamalı, %25'de bitmelidir.
Böylece, stopaj yoluyla tahsilat da kolaylaşır.
5-
Rant Vergisi (Gayrimenkul kıymet artış vergisi)
ihdas edilmelidir. Yine, (Tutarı mahalli idarelere
verilmek üzere) oto alışlarında "Alt yapı
yatırımlarına katılım payı" adıyla, vergi
alınmalıdır.
6-
Gayrimenkul alım satım vergisi, alıcı ve satıcı için
%1 olmalı, Emlak Vergisi ile birlikte, 3 yılda, 6
takside tahsil edilmelidir.
Ancak, Devletin veya mahalli idarelerin "Şufa hakkı"
olmalı, düşük beyan varsa satın almayı bizzat
yapabilmelidir.
7-
Emlak ve Çevre Vergisi birleşmelidir. Oran tesbiti
Belediye Meclisleri'ne bırakılmalıdır. Tahsilat, su
bedelleri ile birlikte yapılmalıdır (ne bürokrasi
kalır, ne de vergi kaybı).
8-
Vergi oranları düşürülürken, cezalar artmalıdır
(Hapis dahil olmak üzere). Belge almayanların
cezası ağırlaştırılmalıdır.
9-
Teşvik uygulamalarından korkmamalıdır. Zira, teşvik
"fiktif bir fedakarlıktır". Teşvik olmasa, zaten
yatırım yapılmayacak, o vergi alınmayacaktır.
Halbuki, yatırım gerçek. leşince, en azından KDV,
muhtasar, vb. gelirler olmaktadır. İstihdam ve
ihracata katkı sağlanmaktadır. Neticede de, bir
süre sonra, gelişmiş bir mükellef olarak, ciddi
vergi verecek kurumlar teşekkül etmektedir.
10- Çalışmalar, geniş bir katılımla yapılmalıdır.
Tüm meslek kuruluşları, gönüllü kuruluşlar, halk ve
medya işin içine alınmalıdır. Değişik fikirlere
önem verilmelidir.
Reform, halka benimsetilmelidir. Haklılık
gerçekleri anlatılmalıdır. Halk, yönetime güvenmeli,
israfın sona erdiğine inanmalıdır.
Türkiye' de radikal reformlara, bir "beyaz
ihtilale", mevcut düzenin tamamen terk edilip,
yeniden yapılanmasına zaruret vardır.
Bunu yapmak için, gerçek demokrasiyi arzulamak;
samimi, cesur ve kararlı olmak; baskılara ve çıkar
odaklarına boyun eğmemek; gerekirse seçim kaybetmeyi
göze almak şarttır.
Eğer, 21. Asra damgamızı vurmayı arzuluyor; bu
Asrın sömürülen ülkeleri arasında kalmamayı
hedefliyor isek; bu yürekli davranışları daha fazla
geciktirmememiz şarttır.
Türkiye'nin potansiyeli muazzamdır. Harika bir
gençlik vardır. Tek problem yönetimlerin
yetersizliği, politik istikrarsızlıkların süre
gelmesidir .
İnanıyoruz ki, er geç bu reformlar yapılacak,
Türkiye hak ettiği seviyeye gelecek, AB 'nin şamar
oğlanı olmaktan kurtulacaktır.
Kaynak:Dr.
Burhan Özfatura – Yeminli Mali Müşavir
|