Yabancı Bankacılık ve Yabancı Bankalar
Bankalar, para ticareti yapan kurumlardır. Faaliyetlerine konu olan
parayı alırken ve satarken kazanmayı hedeflerler. Bu
hedeflerini gerçekleştirebilmek için de para alış
maliyetini minimize, para satış bedelini de
maksimize etmeye çalışırlar. İçinde bulundukları
rekabet ortamı gereği bunu başarmak da
durumundadırlar. Ancak, kaynak sağlarken ve
kullandırırken tabi olunan kamu düzenlemeleri
mudilerin korunması, kamu gelirlerinin sağlanması
gibi gerekçelerle bankalara çeşitli ek yükümlülükler
getirilebilmektedir. Bankalar da, kendilerine ek
yükümlülük getiren bu gibi kamu düzenlemelerinden
kaçınmak amacıyla, ülke riskini de dağıtarak yeni
pazarlara girerler. Sonuçta, bankalar böylece daha
etkin çalışma koşullarına uluslararası işlemlere
girişmek suretiyle sahip olabilmektedirler (Pedük,
2005: 1).
Uluslararası pazarların birleşmesi kısmen bankacılık
birleşmelerini de etkilemiştir. Menkul kıymetlerin,
mal ve hizmetlerin uluslararası düzeyde alınıp
satılır hale gelmesi, finansal kurumların nakit
paraya, mevduata, borçlanmaya ve diğer hizmetlere
olan talebini artırmıştır. Bu talep artışı bankaları
kendi ulusal pazarından yeterli ölçüde sağlayamadığı
gereksinimlerini ulusal olmayan pazarlardan sağlama
zorunluluğunda bırakmıştır. Ancak burada yaşanan
özel bir durum, herhangi ulusal bir pazardaki bir
bankanın, girmek istediği pazarlara genellikle o
bankanın bulunduğu yerdeki işletmelerden daha yüksek
bir teklif götürerek girebilmesi olmaktadır
(Cihangir, 2004: 32).
Bir ülkede faaliyette bulunan bankaların hangilerinin yabancı banka
olarak sınıflandırılacağı önemlidir. Bir bankanın
yabancı banka olarak değerlendirilebilmesi için, söz
konusu bankanın hisselerinin yabancı ülkede yerleşik
banka tarafından satın alınması ve yabancı bankanın
banka yönetimi üzerinde önemli ölçüde etkisinin
bulunması gerekmektedir. Yönetim üzerinde önemli
ölçüde etki sağlanabilmesi için, yabancı bankanın,
yeterli hisseyi satın almış olması gerekir (Bumin,
2007a: 3–4)
Bankacılık alanında dünyada bugüne kadar üç büyük dış yatırım
dalgasından söz edilebilir. Bunların ilki 1830’lu
yıllarda başlayan ve İngiliz bankalarıyla Hollanda
bankaları tarafından bu ülkelerin sömürgelerinde
yapılan dış yatırımlardır. İkinci dalga 1960’lı
yıllarda Amerikan bankalarının, daha sonraysa Japon
bankalarının faaliyetleriyle belirginleşmiştir ve
gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğrudur.
Birinci ve ikinci dalgalarda bankalar kendi
ülkelerinin çokuluslu firmalarını izlemek için dış
yatırıma yönelmişlerdir (“müşterini izle”
yaklaşımı). Üçüncü dalga ise 1990’larda ortaya
çıkmıştır ve bu defa başı çeken bankalar
sanayileşmiş Avrupa ülkelerinin bankalarıdır. Önceki
iki dalgadan farklı olarak bu defa dış yatırımın
gerisindeki temel saik ‘müşterinin izlenmesi’ değil,
doğrudan doğruya yerel finansal hizmetler talebinin
karşılanmasıdır; özellikle perakendeci
bankacılıktır. Dış yatırımların yönü de sanayileşmiş
ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğrudur ve
belirgin şekilde dış yatırım çeken ülkeler Orta ve
Doğu Avrupa ülkeleri ile Latin Amerika ülkeleridir (Akçaoğlu,
2008: 2).
Finansal piyasaların uluslararası rekabete açılması
ile finansal araçların çeşitliliğindeki hızlı artış
sonucu 1980’lerde tüm ülkelerdeki bankacılık, farklı
türden baskılarla karşı karşıya kalmış, menkul
kıymet işlemleri, tahvil, futures ve opsiyonlar gibi
araçların yaygınlaştığı gözlenmiştir. Dünya
ticaretindeki hızlı genişleme sonucu uluslararası
bankacılığın önemi daha da belirgin hale gelmiştir.
Kreditör, pay sahibi ve yatırımcı gibi grupların
bilgisayar ve telekomünikasyon alanlarındaki
gelişmelere bağlı bilgi edinimi kolaylaşmıştır. Bu
ise finans piyasalarında öncelikle maliyetlerin
düşmesini sağlayarak, yatırımcıların hem zaman hem
de coğrafya olarak birbirlerinden kopuk faaliyet
gösteren piyasalarla bütünleşmesine olanak
sağlamıştır (Şahözkan, 2003: 9).
Yabancı bankaların yatırım yapmayı planladıkları ülkelerde
izledikleri stratejiler aşağıdaki şekilde
sıralanabilir (Büyükşalvarcı, 2008: 187):
• Müşteriyi izle stratejisi,
• Müşteriye liderlik et stratejisi,
• Pazar arama stratejisi,
• Lideri izle stratejisi,
• Fırsatları öne çıkarma stratejisi.
YABANCI BANKALARIN GİRİŞ ve ÖRGÜTLENME ŞEKİLLERİ
Yabancı ülkede yapılacak yatırımın örgütlenme şeklinin seçimi
birçok etkene bağlı bulunmaktadır. Bankanın, yabancı
ülke piyasasında yapmayı planladığı faaliyetlerin
türü ve hacmi örgütlenme şeklini belirleyen en
önemli etkendir. Bankanın bu tür bir yatırım için
ayırmayı planladığı kaynak tutarı da örgütlenme
şeklini belirlemektedir. Yatırım yapılacak ülkenin
yabancı banka girişine ilişkin düzenlemeleri ve o
ülkedeki vergi düzenlemelerinin de örgütlenme şekli
üzerinde önemi bulunmaktadır (Bumin, 2007a: 12).
Muhabir Bankalar
Bir banka, işlemlerinin veya faaliyetlerinin nispeten az olduğu
ülkelerde, belirlenmiş bazı işlemleri yapmada kendi
ajanı olarak faaliyette bulunması için yerel bir
bankayla bağlantı kurabilir. Böyle bir durumda,
yerel yabancı banka “muhabir banka” olarak
adlandırılmaktadır (Ekren, 1987: 96).
Muhabir bankacılıkta, doğrudan yatırım ve yabancı piyasada fiziki
olarak bulunmak söz konusu olmamaktadır. Muhabir
bankalar, kendi ülkelerindeki işlemleri
karşılıklılık ilkesi çerçevesinde ve belirli bir
ücret karşılığında diğer ülkedeki banka adına takip
etmektedir (Bumin, 2007b: 14).
Muhabirlik ilişkileri, uluslararası işlemlerde
karşılaşılacak maliyetleri asgariye indirmekte,
belirli bir bölgede ihtiyaç duyulan hizmet ölçeğinin
kurulabilmesine imkan sağlamakta ve bankaların
uluslararası müşterileri için ihtiyaç duyduğu yerel
bilgi ve bağlantıların yoğun ve uygun bir şekilde
sunulmasında faydalı olmaktadır. Muhabir
ilişkilerinin en önemli dezavantajı krediler
konusunda olmaktadır. Çünkü muhabir bankaların çoğu
krediler konusunda diğer bankanın müşterilerinden
çok kendi müşterilerine öncelik tanımaktadır (Ekren,
1987: 98).
Temsilcilikler
Temsilcilikler, bir bankanın yabancı bir ülkede kendisini temsil
etme amacına yönelik bir ya da daha fazla kişiden
oluşan bankacılık kurumudur. Burada görev
alacakların ilgili ülkelerin bankacılık işlemleri
konusunda bilgili ve hükümet, finansal çevreler ve
iş adamlarıyla bağlantıları olan kişiler olması
tercih edilmektedir. Temsilciler aynı zamanda birden
fazla bankayı temsil edebilmektedir (Ekren, 1987:
98).
Temsilcilikler, yabancı bankacılık sektöründeki yatırımların en
sınırlı şekli olarak yabancı ülkede ticari bir
varlık kurulmasını gerektirmektedir. Temsilcilikler,
mevduat kabul etme ve kredi açma gibi faaliyetlerde
bulunmamakta, ancak ana bankaya gönderilecek
ödemelere aracılık etmekte, ana bankadan verilecek
kredilerin hazırlığını gerçekleştirmekte ve ülke
ekonomisi hakkında bilgi toplamaktadır (Bumin,
2007b: 14).
Temsilcilikler, yabancı ülkelere yönelmek isteyen bankalar için en
ucuz girişim yoludur. Şube açmanın ya da ticari
bankacılık faaliyetlerinin yasaklandığı ülkelere
giriş yapmada, temsilciliklerin açılması ve bu
kanalla muhabirlik ilişkisinin kurulması ve
potansiyel müşteriler kazanılması mümkündür.
Temsilcilikler yerel piyasalar hakkında araştırmalar
yaparak bağlı bulundukları kuruluşa o ülkedeki
yasalar, iş dünyası, sosyal, ekonomik ve politik
yapı, yerel firma ve ülke hakkında kredi
değerliliğine ilişkin analizler ve ihracat
olanakları konusunda bilgi aktarırlar. Bununla
birlikte temsilcilikler, mevduat kabulü, çek
düzenleme, kredi verme gibi bankacılık hizmetlerini
gerçekleştiremezler. Temsilcilikler banka
olmadıkları için vergi kapsamı dışında
tutulmuşlardır (N. Aydın, 2006: 200).
Şubeler
Yabancı ülkede aktif bir şekilde bankacılık
hizmetleri sunabilmenin klasik yolu, şube açmaktır.
Bazı ülkeler şubelerin bağımsız bir kuruluş olarak
oluşturulmasını gerekli görse de, bu bankacılık
birimleri ana bankanın içsel bir parçasıdır, yasal
ve fonksiyonel bir uzantısıdır. Bu nedenle,
şubelerin aktif ve pasifleri, patenti ve uyguladığı
politikalar ana bankaya aittir. Şubeler, gidilen
ülkenin ve/veya ev sahibi ülkenin yasal düzenlemeler
kümesine bağlıdır (Ekren, 1987: 100).
Şubeler, esnek bir şekilde ve düşük maliyette ana bankaya işlem ve
faaliyetlerin kontrolünde önemli avantajlar
sağladığından tercih edilmektedir. Bankanın kredi
potansiyeli ve bankaya güven, ilgili bankanın
şubesine rekabet konusunda önemli fırsatlar
sunduğundan şube açma tercih edilebilir. Böyle bir
özelliğe sahip bankaların şubeleri müşteriler
açısından hem güven, hem de uygun pozisyonu birlikte
sunmaktadır. Şubelerin en önemli dezavantajı ise
yer, bina, uzman, teçhizat ve haberleşme düzeninin
sağlanmasında ana bankaya büyük maliyetler
yüklemesidir (Ekren, 1987: 101).
Acenteler
Yabancı ülkelerde kurulacak acenteler, temsilciliklerden daha ileri
bir düzeye denk gelmektedir. Acenteler, daha geniş
bankacılık hizmeti sunmakta, tüketicilere olmasa
bile ticari işletmelere kredi verebilmekte ve ana
banka ve uluslararası para piyasalarından fon
kullanabilmektedir. Acenteler, bu faaliyetlerin yanı
sıra ticaretin finansmanı ve ana bankanın bu
ülkedeki yatırımlarının yönetimini
gerçekleştirmektedir (Bumin, 2007b: 15).
Bağlı ve Yan Kuruluşlar
Yabancı bankada ana bankanın payı %50’ nin
üzerindeyse yan kuruluş (iştirak), %50’nin
altındaysa bağlı kuruluş söz konusu olmaktadır. Bu
kuruluşlar ana bankaya, en az insan gücü kaynağı ile
yabancı piyasalara girme olanağı vermektedir.
Bununla birlikte bağlı ve yan kuruluşlar, yabancı
ülkede potansiyel yeni işler sağlama ve verimli
ilişkiler kurmada da diğer biçimlere göre daha
avantajlıdır. En önemli dezavantajı, amaçların
belirlenmesinde ve uygun politikaların
oluşturulmasında ortaklar arasında ortaya
çıkabilecek anlaşmazlıklardır (N. Aydın, 2006: 201).
|