Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yabancı Dil İle Eğitim 

Özel bir görevle görevlendirilerek ve yetkili kılınarak ya­bancı diyarlara gönderilmek olgusuna misyon, bu amaçla gön­derilen kişilere Misyoner adı verilmektedir. Misyonerliğin özü dindir. Başlıca araçları ise okul, matbaa, kitap, hastane ve ben­zeri modern kurumlardır. 

Hindistan'a 1793 yılında ayak basan William Carey, mo­dern misyonerliğin kurucusu kabul edilir. Osmanlı İmparatorlu­ğu topraklarına ilk ayak basan protestan misyoner ise, 1815 yı­lında Mısır'a gönderilen İngiliz Church of Missonary Societ'e bağlı bir papazdır. 

1880 tarihli Bartlett Raporu'nun ilk cümleleri şöyledir; " Misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya'nın anahtarı­dır." Ve 1901 yılında A.B.D. Devlet Başkam seçilen Theodore Roosevelt, daha 1898 yılında şu cümleleri sarfetmiştir; " Dün-ya'da, herkesten önce ezmek istediğim iki güç; İspanya ve Os­manlı İmparatorluğu'dur." Neden? Nedeni gayet açık, A.B.D.'nin Güney Amerika kıtasındaki hakimiyetine karşı en büyük engel İspanyollar'dır. Avrupa, Afrika ve Asya'dakı sö­mürgecilik faaliyetleri için engel teşkil eden güç, Osmanlı İm­paratorluğu'dur. A.B.D., dünya hakimiyeti için bu iki gücün, dünya tarihinden kaldırılmasını 19.yüzyılda hedeflemiştir. Afri­ka'nın sömürgeleştirilmesinde büyük rolü olan Seyyah Misyo­ner Livingstone'un şu sözü oldukça ilginçtir; Livingstone diyor ki; " coğrafî eylemin bittiği yerde, misyoner girişimi başlar." 

Tarih 1890 yılını gösterirken, İstanbul'da, ilk nüvesi 1871 yılında "Home School" adıyla açılan okulun teşkil ettiği, İstanbul Kız Koleji (Costantinopole College for Girls) açılır. Bu okulun ilk mezunlarından Halide Edip Adıvar'ın; "'Bu kolejin her şeyini seviyorum, seviyorum, seviyorum..." ESClen <= 0 ediği, İstanbul Kız Koleji'nden ilk mezun olan müslüman kız, Gülistan adında Saraylı bir cariyedir. Yine aynı dönemlerde, Anadolu'nun taa içlerine kadar (Elazığ, Erzurum gibi), şehir ve kasabalarda, Amerikan Kolejleri açılır. Ayrıca Almanya, Fran­sa, İngiltere, Avusturya gibi diğer Avrupa ülkeleri de, kolej aç­ma yarışına katılırlar.

Ülkemizde defalarca baskısı yapılan Redhouse Sözlü-ğü'nün, 1983 yılı, Türkçe-İngilizce sözlüğü, 6. baskısının kapak sayfasında şu cümleler bulunmaktadır; " İngilizce-Osmanlıca bir eser olan ilk Redhouse Sözlüğü 1856 yılında yayımlanmış­tır." Aynı sözlüğün ilk sayfalarında, Sözlüğü hazırlayan Sir Ja­mes Redhouse (1811-1892) hakkında bilgi verilirken şu cümle­lere rastlıyoruz; " Türk halkının İngilizce eserlerden daha rahat bir surette faydalanarak neşriyat hazırlayabilmeleri için, Türki­ye'de oturan Amerikan misyonerlerine yardımda bulunmak maksadiyle, 1860 yılında Londra'da bir komite kurulmuş ve bu komite Redhouse'dan, İngilizce-Türkçe mufassal bir lügat ha­zırlamasını istemişti. O sıralarda Londra'da oturan Nevvbury-port (Massachusetts)'li bir Amerikalı olan William Wheefw-right, lügatin derleme ve yayın masraflarını karşılamak üzere iki bin İngiliz lirası hibe etmişti. Bütün ilk baskı, neşir hakkı ve stereotip levhaları ile birlikte İstanbul'daki Amerikan Misyo­nu'na hibe edildi."

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, Türk Eği­tim ve Öğretimi, Birinci Heyet-i İlmiye adıyla toplanan ilk Ma­arif Kongresi'nde, yeni esaslara dayandırıldı. 2. ve 3.sü, 1924 ve 1926 yıllarında yapılan Kongreler ile Türk Milli Eğiti­mi 'nde, plân ve program çerçevesinde düzenlemelere gidildi 22 Mart 1926 tarih ve 789 sayılı "Maarif Teşkilatına Dair Ka­nun" hükmünce, "Türk diliyle ve bütün ilmi meşelerle uğraşa­cak bir Dil Heyeti'nin kurulmasına" karar verildi. 

1924 yılından itibaren, azınlık ve yabancı okullarda dini propaganda yasaklanır. Okullarda bulunan haç, dini resim ve heykeller kaldırılması istenir. Bu isteklere boyun eğmeyen, 50'ye yakın Yabancı okul kapanır. Kapatılan bu okulların çoğu, 1947'den itibaren tekrar açılır. Daha sonraki yıllarda, bu okul­lara ilave olarak, yabancı dille eğitim ve öğretim yapan, çok sayıda kolej açılır. Ve kolejlerin adı, Anadolu Liseleri'ne dö­nüştürülür. Günümüzde ise yabancı dil eğitim ve öğretiminim esas alan Anadolu Liseleri'ne ek olarak, Süper Liseler açılmaya başlar. 

Bugün, Anadolu Lisesi ya da Süper Lise açmak, adeta moda haline gelmiştir.Artık bu tür okullar, az nüfuslu Anadolu köy ve kasabalarına kadar gelişme imkânı bulmuştur. Tüm bu okullarda (az sayıda Almanca ve Fransızca eğitim ve öğretim yapan bölümleri hariç tutulursa), genelde eğitim ve öğretim İn­gilizce olarak yapılır. Genelde, ilk yılı hazırlık sınıfı olan bu okullar da; en önemli ders İngilizce'dir. Türkiye'deki Yabancı dil ile eğitim ve öğretim yapan Anadolu Liseleri ve Süper Lise­ler yetmiyormuş gibi, 1989 yılından itibaren bağımsızlığına ka­vuşan Türk Dünyası'na İngilizce eğitim yapan Kolejler açılma­ya başlanmış ve bunların sayısı çok kısa zamanda hızla artmış­tır. 

"Bir dil bilmek bir İnsan, iki dil bilmek iki insan" yerine geçtiğini biliyoruz. Ancak, burada kasdedilen dil bilmek, sade­ce o dili öğrenmekten ibarettir. Oysa ülkemizde daha 11-12 yaşlarındaki çocuklarımız, dil öğretimi yerine, dil eğitimi ya­pabilmektedirler. Zaten bugün dil öğretimi için hazırlanan tüm programlar, öğretim amaçlı değil eğitim amaçlıdır. Yani öğreni­len yabancı dilin kültürünü kazanmaktır. Türk gençliğinin önü­ne; "Yabancı bir dili, ancak o dili konuşan yabancı gibi düşünüp yaşarsan öğrenebilirsin" tezi sunulmaktadır. 

Müslüman Türk çocuğu, İngilizce öğreneyim derken, far­kında olmadan İngiliz Kültürü'nü almakta ve bir İngiliz gibi düşünüp yaşamaya başlamaktadır. Kolejler, Anadolu Liseleri ve Süper Liseler de okuyan öğrencilerimizin velileri de, çocu­ğum daha iyi bir eğitim ve öğretim yapıyor diye övünmektedir. Bu arada, çocuğunun kendi öz kültüründen yavaş yavaş koptu­ğunu da farkında bile olmamaktadır. Burada, bu okullarımızda okuyan öğrencilerimizden bazı itirazlar gelebilir. Bazıları, ben kültürümden zerre kadar kopmadım diyebilir. Belki haklıdır. Ancak şurası unutulmamalıdır ki, istisnalar kaideyi hiç bir za­man bozmaz.

Farkında olmadan Yabancı kültürü benimsemeyi, ben biz­zat Doçentlik Yabancı Dili olan İngilizce'yi vermek için, hazır­landığım yıllarda yaşadım. Yoğun bir İngilizce çalışma tempo­su içindeyken, kendimi adeta bir İngiliz gibi hissetmeye başla­dım. Oturuşumda, kalkışımda, yemek kültürümde, çalışma dü­zenimde ve günlük hayatımın her parçasında, farkında olma­dan değişmeler oldu. Neyse ki, yoğun yabancı dil öğreniminden çıktıktan sonra, tekrar özüme yavaş yavaş dönmeye başladım.

Peki, bundan sonra ülkemizde bu konuda ne yapılmalıdır? Bir dil öğrenmek oldukça önemli. Ama nasıl öğrenmeli? Ka­nımca bir ülkede, herkesin anadili gibi başka bir dili bilmesi şart değil. Yine sormak gerek, Avrupa'nın hangi ülkesinde, ül­kemizde İngilizce Eğitim ve Öğretim yapan okullar kadar, Türkçe Eğitim ve Öğretim yapan okul var? Cevap; yok. Peki, Amerikalı veya Avrupalı, Türkçe öğrenmeyi ihtiyaç duymuyor­sa, Türk insanı neden İngilizce yada bir Batı dili öğrenmeyi ih­tiyaç duyar hale getiriliyor? Neden, Bugün 250 milyonu aşan Türk Dünyası, kendi anadili olan Türkçe'yi bırakmış, İngilizce öğreniyor ya da öğrettiriliyor? 

Milli Eğitim Bakanlığı ve Yabancı Dil ile İlgili diğer Eği­tim Kurumu yetkililerinden tek isteğimiz şu; Artık ülkemizde ve diğer Türk ülkelerinde, yabancı dil ile eğitim ve öğretime son verilsin. Bu okullar; seviyesi çok yüksek, Türkçe eğitim ve öğretim yapan eğitim kurumları haline getirilsin. Yabancı Dil öğretimi ise, liseyi bitirdikten sonra, isteğe bağlı olarak, Üni­versite düzeyinde yapılsın. Bu arada, yabancı dil öğretim prog­ramları, yeniden gözden geçirilerek, eğitim değil, öğretim prog­ramları üretilsin. Kısacası, yabancı dil öğrenelim, amma Müh Kültürümüzü de kaybetmeyelim. 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005