|
Yabancı Dil İle Eğitim
Özel bir görevle görevlendirilerek ve yetkili
kılınarak yabancı diyarlara gönderilmek olgusuna
misyon, bu amaçla gönderilen kişilere Misyoner adı
verilmektedir. Misyonerliğin özü dindir. Başlıca
araçları ise okul, matbaa, kitap, hastane ve
benzeri modern kurumlardır.
Hindistan'a 1793 yılında ayak basan William Carey,
modern misyonerliğin kurucusu kabul edilir. Osmanlı
İmparatorluğu topraklarına ilk ayak basan protestan
misyoner ise, 1815 yılında Mısır'a gönderilen
İngiliz Church of Missonary Societ'e bağlı bir
papazdır.
1880 tarihli Bartlett Raporu'nun ilk cümleleri
şöyledir; " Misyonerlik faaliyetleri açısından
Türkiye, Asya'nın anahtarıdır." Ve 1901 yılında
A.B.D. Devlet Başkam seçilen Theodore Roosevelt,
daha 1898 yılında şu cümleleri sarfetmiştir; " Dün-ya'da,
herkesten önce ezmek istediğim iki güç; İspanya ve
Osmanlı İmparatorluğu'dur." Neden? Nedeni gayet
açık, A.B.D.'nin Güney Amerika kıtasındaki
hakimiyetine karşı en büyük engel İspanyollar'dır.
Avrupa, Afrika ve Asya'dakı sömürgecilik
faaliyetleri için engel teşkil eden güç, Osmanlı
İmparatorluğu'dur. A.B.D., dünya hakimiyeti için bu
iki gücün, dünya tarihinden kaldırılmasını
19.yüzyılda hedeflemiştir. Afrika'nın
sömürgeleştirilmesinde büyük rolü olan Seyyah
Misyoner Livingstone'un şu sözü oldukça ilginçtir;
Livingstone diyor ki; " coğrafî eylemin bittiği
yerde, misyoner girişimi başlar."
Tarih 1890 yılını gösterirken, İstanbul'da, ilk
nüvesi 1871 yılında "Home School" adıyla açılan
okulun teşkil ettiği, İstanbul Kız Koleji (Costantinopole
College for Girls) açılır. Bu okulun ilk
mezunlarından Halide Edip Adıvar'ın; "'Bu kolejin
her şeyini seviyorum, seviyorum, seviyorum..."
ESClen <= 0 ediği, İstanbul Kız Koleji'nden ilk
mezun olan müslüman kız, Gülistan adında Saraylı bir
cariyedir. Yine aynı dönemlerde, Anadolu'nun taa
içlerine kadar (Elazığ, Erzurum gibi), şehir ve
kasabalarda, Amerikan Kolejleri açılır. Ayrıca
Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya gibi diğer
Avrupa ülkeleri de, kolej açma yarışına katılırlar.
Ülkemizde defalarca baskısı yapılan Redhouse Sözlü-ğü'nün,
1983 yılı, Türkçe-İngilizce sözlüğü, 6. baskısının
kapak sayfasında şu cümleler bulunmaktadır; "
İngilizce-Osmanlıca bir eser olan ilk Redhouse
Sözlüğü 1856 yılında yayımlanmıştır." Aynı sözlüğün
ilk sayfalarında, Sözlüğü hazırlayan Sir James
Redhouse (1811-1892) hakkında bilgi verilirken şu
cümlelere rastlıyoruz; " Türk halkının İngilizce
eserlerden daha rahat bir surette faydalanarak
neşriyat hazırlayabilmeleri için, Türkiye'de oturan
Amerikan misyonerlerine yardımda bulunmak maksadiyle,
1860 yılında Londra'da bir komite kurulmuş ve bu
komite Redhouse'dan, İngilizce-Türkçe mufassal bir
lügat hazırlamasını istemişti. O sıralarda
Londra'da oturan Nevvbury-port (Massachusetts)'li
bir Amerikalı olan William Wheefw-right, lügatin
derleme ve yayın masraflarını karşılamak üzere iki
bin İngiliz lirası hibe etmişti. Bütün ilk baskı,
neşir hakkı ve stereotip levhaları ile birlikte
İstanbul'daki Amerikan Misyonu'na hibe edildi."
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, Türk
Eğitim ve Öğretimi, Birinci Heyet-i İlmiye adıyla
toplanan ilk Maarif Kongresi'nde, yeni esaslara
dayandırıldı. 2. ve 3.sü, 1924 ve 1926 yıllarında
yapılan Kongreler ile Türk Milli Eğitimi 'nde, plân
ve program çerçevesinde düzenlemelere gidildi 22
Mart 1926 tarih ve 789 sayılı "Maarif Teşkilatına
Dair Kanun" hükmünce, "Türk diliyle ve bütün ilmi
meşelerle uğraşacak bir Dil Heyeti'nin kurulmasına"
karar verildi.
1924 yılından itibaren, azınlık ve yabancı okullarda
dini propaganda yasaklanır. Okullarda bulunan haç,
dini resim ve
heykeller kaldırılması istenir. Bu isteklere boyun
eğmeyen, 50'ye yakın Yabancı okul kapanır. Kapatılan
bu okulların çoğu, 1947'den itibaren tekrar açılır.
Daha sonraki yıllarda, bu okullara ilave olarak,
yabancı dille eğitim ve öğretim yapan, çok sayıda
kolej açılır. Ve kolejlerin adı, Anadolu Liseleri'ne
dönüştürülür. Günümüzde ise yabancı dil eğitim ve
öğretiminim esas alan Anadolu Liseleri'ne ek olarak,
Süper Liseler açılmaya başlar.
Bugün, Anadolu Lisesi ya da Süper Lise açmak, adeta
moda haline gelmiştir.Artık bu tür okullar, az
nüfuslu Anadolu köy ve kasabalarına kadar gelişme
imkânı bulmuştur. Tüm bu okullarda (az sayıda
Almanca ve Fransızca eğitim ve öğretim yapan
bölümleri hariç tutulursa), genelde eğitim ve
öğretim İngilizce olarak yapılır. Genelde, ilk yılı
hazırlık sınıfı olan bu okullar da; en önemli ders
İngilizce'dir. Türkiye'deki Yabancı dil ile eğitim
ve öğretim yapan Anadolu Liseleri ve Süper Liseler
yetmiyormuş gibi, 1989 yılından itibaren
bağımsızlığına kavuşan Türk Dünyası'na İngilizce
eğitim yapan Kolejler açılmaya başlanmış ve
bunların sayısı çok kısa zamanda hızla artmıştır.
"Bir dil bilmek bir İnsan, iki dil bilmek iki insan"
yerine geçtiğini biliyoruz. Ancak, burada kasdedilen
dil bilmek, sadece o dili öğrenmekten ibarettir.
Oysa ülkemizde daha 11-12 yaşlarındaki çocuklarımız,
dil öğretimi yerine, dil eğitimi
yapabilmektedirler. Zaten bugün dil öğretimi için
hazırlanan tüm programlar, öğretim amaçlı değil
eğitim amaçlıdır. Yani öğrenilen yabancı dilin
kültürünü kazanmaktır. Türk gençliğinin önüne;
"Yabancı bir dili, ancak o dili konuşan yabancı gibi
düşünüp yaşarsan öğrenebilirsin" tezi sunulmaktadır.
Müslüman Türk çocuğu, İngilizce öğreneyim derken,
farkında olmadan İngiliz Kültürü'nü almakta ve bir
İngiliz gibi düşünüp yaşamaya başlamaktadır.
Kolejler, Anadolu Liseleri ve Süper Liseler de
okuyan öğrencilerimizin velileri de, çocuğum daha
iyi bir eğitim ve öğretim yapıyor diye övünmektedir.
Bu arada, çocuğunun kendi öz kültüründen yavaş yavaş
koptuğunu da farkında bile olmamaktadır. Burada, bu
okullarımızda
okuyan öğrencilerimizden bazı itirazlar gelebilir.
Bazıları, ben kültürümden zerre kadar kopmadım
diyebilir. Belki haklıdır. Ancak şurası
unutulmamalıdır ki, istisnalar kaideyi hiç bir
zaman bozmaz.
Farkında olmadan Yabancı kültürü benimsemeyi, ben
bizzat Doçentlik Yabancı Dili olan İngilizce'yi
vermek için, hazırlandığım yıllarda yaşadım. Yoğun
bir İngilizce çalışma temposu içindeyken, kendimi
adeta bir İngiliz gibi hissetmeye başladım.
Oturuşumda, kalkışımda, yemek kültürümde, çalışma
düzenimde ve günlük hayatımın her parçasında,
farkında olmadan değişmeler oldu. Neyse ki, yoğun
yabancı dil öğreniminden çıktıktan sonra, tekrar
özüme yavaş yavaş dönmeye başladım.
Peki, bundan sonra ülkemizde bu konuda ne
yapılmalıdır? Bir dil öğrenmek oldukça önemli. Ama
nasıl öğrenmeli? Kanımca bir ülkede, herkesin
anadili gibi başka bir dili bilmesi şart değil. Yine
sormak gerek, Avrupa'nın hangi ülkesinde, ülkemizde
İngilizce Eğitim ve Öğretim yapan okullar kadar,
Türkçe Eğitim ve Öğretim yapan okul var? Cevap; yok.
Peki, Amerikalı veya Avrupalı, Türkçe öğrenmeyi
ihtiyaç duymuyorsa, Türk insanı neden İngilizce
yada bir Batı dili öğrenmeyi ihtiyaç duyar hale
getiriliyor? Neden, Bugün 250 milyonu aşan Türk
Dünyası, kendi anadili olan Türkçe'yi bırakmış,
İngilizce öğreniyor ya da öğrettiriliyor?
Milli Eğitim Bakanlığı ve Yabancı Dil ile İlgili
diğer Eğitim Kurumu yetkililerinden tek isteğimiz
şu; Artık ülkemizde ve diğer Türk ülkelerinde,
yabancı dil ile eğitim ve öğretime son verilsin. Bu
okullar; seviyesi çok yüksek, Türkçe eğitim ve
öğretim yapan eğitim kurumları haline getirilsin.
Yabancı Dil öğretimi ise, liseyi bitirdikten sonra,
isteğe bağlı olarak, Üniversite düzeyinde yapılsın.
Bu arada, yabancı dil öğretim programları, yeniden
gözden geçirilerek, eğitim değil, öğretim
programları üretilsin. Kısacası, yabancı dil
öğrenelim, amma Müh Kültürümüzü de kaybetmeyelim.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|