Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yeni Ekonomik Program (YEP) 

Bu satırların yazıldığı sırada, IMF ile niyet mektubu imzalanmadığı için, "Yeni Ekonomik Program"ın detayları açıklanamamış ve bu programın sadece çerçevesi ilan edilmiştir. 14 Nisan 2001'de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, bir nevi 2000 yılı istikrar program hedeflerini tekrarlayarak, "Yapılması gerekenin sadece istikrar programı olmadığını, Türkiye'nin ekonomik yapısını değiştirmeyi de hedeflediklerini" belirtmiştir. 

Derviş: 

-  Kamu kesimi toplam iç ve dış borç stoku/GSMH oranının 1990'dan 1999'a %29'dan %61'e çıktığını,

-  Yine 1990 yılında toplanan her 100 liralık verginin 32 lirası faiz öde­melerine giderken 1999 yılında bu rakamın 72 liraya yükseldiğini, şu anda bu oranın 90 lirayı aştığını dile getirdikten sonra,

-  Sürdürülemez bir iç borç dinamiğinin oluşması ve başta kamu ban­kaları olmak üzere mali sistemdeki sağlıksız yapının ve diğer yapı­sal sorunların kalıcı bir çözüme kavuşturulamamış olmasının bu olumsuz tabloyu ortaya çıkardığını ifade etmiştir. 

Yine Kemal Derviş' e göre 2001 'de büyüme hızının %-3.0 olarak ger­çekleşeceği tahmini yanında, enflasyon hedefleri de TÜFE'de (Tüketici Fi­yatları) %52.5, TEFE'de (Toptan Eşya Fiyatları) %57.6 olarak belirlenmiş ise de, döviz fiyatları MB tarafından güdümlü (kontrollü) bir şekilde dalga­lanmaya bırakılmamış olması,bu oranların tutturulmasını güçleştirecek ve kanaatimce, yıllık enflasyon hızları da en az %70 sınırına dayanacak ve büyüme hızı en az %-5 olacaktır. 

Kemal Derviş'in "Bizim herhangi bir kur hedefimiz yoktur. Bu­nunla birlikte döviz fiyatlarının aşırı olduğunu düşünüyorum" ifade­si,Türkiye'de döviz fiyatları konusunda belirsizliği artıracak ve neti­cede YEP' in başarıya ulaşma şansını azaltacaktır. Bu memlekette yumurtanın bile dolar fiyatına göre belirlendiğini, şu anda kumaştan mobilyaya her türlü dayanıklı tüketim malının vadeli satışının da, va­de sonundaki döviz fiyatına göre işlem gördüğünü sayın Derviş' e hatırlatırız. 

Nitekim, dış destek gelmeden, döviz fiyatları belirlenemediği için sa­yın Derviş, başta ek bütçenin gelir ve giderleri ile bütçe açığı olmak üzere dış ticaret, dış ticaret dengesi ve cari işlemler dengesi gibi hedefleri açık­layamamıştır. Eğer Merkez Bankası, gerçekçi kur politikasını taahhüt etmiş olsaydı belirsizlikler ortadan kalkacaktı. Türkiye'de döviz fiyat­larının belirlenmesini piyasaya (arz ve talebe) bağlamak doğru değil­dir. Çünkü Türkiye'de bir döviz piyasası değil, spekülatif bir piyasa vardır. Kıt olan döviz, bir kriz anında herkes tarafından talep edildiği için, döviz fiyatları astronomik bir şekilde artmaktadır. Neticede döviz fiyatları artışının en az % 50'si bu aşırı pskilojik talep baskısından ve MB yet­kilileri politikalarının tutarsızlığından kaynaklanmaktadır. 

Dış ticaret hedefleri açıklanmamış olmasına rağmen, 2000'den 2001'e büyüme hızı %6,1'lik artıştan % -5 dolayında gerçekleşmesi sonu­cunda; ithalatın 54 milyar dolardan 40 milyar dolara doğru gerilemesi, ih­racatın ise 27 milyar 33 milyar dolara çıkması beklenmektedir. 

Bu durumda dış ticaret açığının 26,7 milyar dolardan 12 milyar dolar seviyesine inmesi, CİD açığının da -9,8 milyar dolardan 3 milyar dolara yaklaşan bir fazlaya ulaşması öngörülmektedir. Böylece yıl sonunda Tür­kiye'nin döviz ihtiyacı yönünden önemli bir rahatlamaya kavuşacağı düşü­nülebilir.

Eski Ekonomik Program'da 2000 yılı için dolar/euro'dan oluşan döviz sepeti yıllık artışı %20 'ye sabitlenmiş, ve enflasyon oranı ile faiz hadleri­nin bu orana çekilmesi hedeflenmiş idi. Bu suretle MB, döviz fiyatlarına müdahale ederek ve faiz oranlarını serbest bırakarak TÜFE'ye göre yıllık enflasyon hızını %25'e çekmeye çalışıyordu. 

YEP'te ise; yıllık enflasyon oranları belirlenecek, döviz fiyatları serbest bırakılacak (Serbest Dalgalı Kur), MB de faiz oranlarını artırmaya yönelik müdahalede bulunarak, döviz kurlarının yönünü belirlemeye ve enflasyon hedefini tutturmaya çalışacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi aşırı döviz ta­lebi halinde faiz hadlerini yükselterek döviz fiyatlarını kontrol altına almak çok zor olduğu gibi, faiz hadlerindeki aşırı yükselme maliyet enflasyonu doğuracağından bir taraftan üretim ve ihracatı olumsuz yönde etkileyecek, öte yandan enflasyonla mücadeleyi zorlaştıracaktır. Burada tekrar belirt­mek gerekir ki, MB yetkililerinin "sadece döviz fiyatlarındaki aşırı dalgalan­malar halinde piyasaya müdahale edileceği" şeklindeki beyanları yersizdir, yanlıştır ve uygulanacak kur politikası, MB'nin sürekli müdahale edeceği bir "Güdümlü Dalgalanma"   olmalıdır. 

Geciken ve Yeni Yasal Düzenlemeler 

YEP'in uygulanmaya konması için hükümet çıkarılması gecikmiş olan 15 yasal düzenlemeyi en kısa zamanda meclisten çıkarmak zorundadır. Bu yasalar;

 

Ek Bütçe Yasası: Özellikle ikinci krizden sonra ortaya çıkan aşırı kur ayarlaması (Devalüasyon) ve zamlar sonucu Ek Bütçe'nin çıka­rılmasını kaçınılmaz hale gelmiş ve bu kanun yasalaşmıştır. Ek büt­çe Eylül ayında çıkarılacaktır.

Yeni Bankalar Yasası: Türkiye son 1,5 yıl içinde 2 Bankalar Yasa­sı çıkarmış olmasına rağmen, değişen iç ekonomik duruma göre, 3. bir Bankalar Yasasını çıkarmak zorunda kalmıştır. Bu yasa ile ban­kaların tasfiyesi kolaylaşacaktır.

Kalan Fonların Kapatılması: Hükümet, Bütçe dışı 16 Fonu Hazi­ran sonuna kadar kapatacaktır.

Üç kamu bankasına Ortak Yönetim: Ziraat, Halk ve Emlak Ban­kaları ortak bir yönetime bağlanacak, görev zararı karşılığında hiz­met yükümlülüğü getiren tüm kararname ve yasalar yeni bir yasa ile iptal edilecektir. Bu üç Kamu Bankasının kamu adına yapmaları ön­görülen taban fiyat politikaları şeklindeki destekleme alımları ve KO-Bİ'lere verilen sübvansiyonlu (düşük faizli) kredi yetkileri ortadan kaldırılacaktır. Bundan böyle, bu bankaların muhtemel görev zarar­ları yerine, tarım kesimi ve KOBİ'leri desteklemek için Bütçeye ek ödenek konulacaktır.

Borçlanma Yasası: Bu yasa ile halen Bütçe yasasında çeşitli bö­lümlere ve kalemlere dağılmış bulunan borçlanma yetkileri ve tutar­ları ile ilgili yetkiler Hazineye devredilecektir.

Tekel Kanunu: Tütün, Tekel ve Şeker kanunları süratle çıkarılacak­tır. (Şeker Kanunu yasalaşmıştır)

Devlet İhale Yasası: Bu yasa yeniden değiştirilerek Devlet ihalele­rinde şeffaflık sağlanacaktır. (Bu yasanın çıkarılması sonbahara kal­mıştır.)

Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanunu: (Yasalaşmıştır)

Kamulaştırma Yasası: (Yasalaşmıştır)

Petrol ve Doğalgaz Kanunu: Petrol ve Doğalgaz piyasaları satış, dağıtım, üretim, pazarlama yasaları da çıkarılarak bu alanlarda özel ve özerk piyasalar oluşturulması sağlanacaktır.

-  İcra İflas Kanunu: Bankalarda doğrudan iflas, tasfiye gibi uygula­malarla gündeme gelebilecek ve Bankaların sahip, hissedar ve or­takları yurtdışındaki menkul ve gayrimenkul tüm varlıklarıyla da so­rumlu olacaklardır. Ayrıca bu kanunla BDDK'nın yer alması ve iflas işlemlerinin hızlandırılması sağlanacaktır.

MB'nin Bağımsızlığı Kanunu: MB Kanunu, AB normlarına ve standartlarına uygun çalışma ve yöntem imkanı sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmiş ve yasalaşmıştır.

Türk Telekom Kanunu: Yasa tasarısının hazırlanmasında son aşa­maya gelinmiştir.

Sivil Havacılık Kanunu: Bu kanunda yapılacak değişiklikle, THY'nin iç hat uçuş fiyatlarının ve satış stratejisi ile planlarını bu ku­rumun yöneticilerinin belirlemesi sağlanarak yasalaşmıştır.

İş Güvencesi Kanunu: Tasarının hazırlanması için işçi - işveren ku­ruluşları liderleri ve hükümet yetkilileri arasında pazarlıklar devam etmektedir.

(Not: Temmuz 2001 ortalarına gelindiğinde ihale kanunu ve tarımla il­gili yasalr haricinde yukarıdaki yasalrın tamamı çıkarılmıştır). 

Hükümete İki Tavsiye 

1.  "Nereden Buldun Yasası", ekonomik ortamın uygun olmamasın­dan dolayı, 1999 yılı sonuna doğru 3 yıl ertelenmiştir. Bu yasanın 2002 yılı sonunda uygulamaya geçecek olması şu anda piyasalarda büyük bir tedirginliğe yol açmakta, belki de yurt dışına para çıkışlarını hızlandırmak­ta ve Türk vatandaşları tarafından Türkiye'ye para girişinin neredeyse durmasına sebep olmaktadır. Onun için bu yasanın ertelenmesinin en az 2005 yılı sonuna kadar uzatılması yerinde olacaktır. 

2. Yatırımların durduğu, işini kaybedenlerin ve işsizliğin giderek arttığı bir ortamda iş güvencesi yasasını çıkartmakla uğraşmak abes­le iştigaldir. Sayın Çalışma Bakanı AB normlarından bahsederek aylardır kamuoyunun gündemini boş yere işgal etmektedir. Elbette, AB ülkelerin­de iş güvencesi yasası vardır, fakat, kıdem tazminatı bir çok AB ülke­sinde olmadığı gibi, birkaç ülkede her 10 veya 20 yıl için bir aylık ikramiyeden ibarettir. Bizde olduğu gibi çalışılmış her yıl için bir aylık ücret tutarının ödenmesi değildir. 

Eğer bu yasa ille de çıkarılacaksa, hükümetin yapacağı iş, işçi ve işveren kesimlerini AB'nin herhangi bir ülkesindeki iş güvencesi ya­sasını ve kıdem tazminatı uygulamasını kabul etmeye zorlamaktan ibaret olmalıdır. Aksi halde, mevcut kıdem tazminatı sistemine ek olarak bir de iş güvencesi yasasını kabul etmek Türkiye'de zaten çok düşük dü­zeyde olan yatırım şevkini felç edecektir. Bu durum DYS yatırımlarını da daha olumsuz şekilde etkileyecektir. Bugün, Türkiye'de bazı KİT'lerin mal varlığının çalıştırdıkları işçilerin toplam kıdem tazminatlarını ödemeye yetmediği hususunu Çalışma Bakanı'nın değerlendirmesi gerekmektedir. 

İki Krizin Maliyeti ve İç Borç Batağı 

Dolar cinsinden Türkiye'de FBG (Fert Başına Gelir) 1990'dan 1993'e, 2682 dolardan 3056 dolara, 5 Nisan 1994 krizi sonucu da 1994 yılında 2161 dolara inmiştir. Yaşadığımız ekonomik kriz sonucu 2000 yı­lından 2001'e, FBG'nin 3060 dolardan 2000 dolara doğru gerilemesi ve neticede herkesin dolar bazında yaklaşık % 25 dolayında fakirleşmesi ka­çınılmaz hale gelmiştir. 

Diğer taraftan, ekonomik kriz sayesinde "Kamu İç Borç Stoku'nun bugüne kadar açıklananlardan çok yüksek olduğunu öğrenmiş bulu­nuyoruz. Her yıl hükümetler bütçelerinde iç borç stokunun ne kadar oldu­ğunu ve yıl içinde ne kadar iç ve dış borca başvuracaklarını belirtiyorlardı. Oysa, devlet bu borçlanmaların dışında Ziraat Bankası ve Halk Bankası gi­bi devlet bankaları kanalıyla görev zararları için "gizli borçlanmaya" gidi­yormuş da bizlerin bundan haberi bile olmamış. 

Kamu Bankalarının görev zararlarının 2000 yılı sonunda 21 mil­yar dolara ulaşmış olması, YEP'e göre, bu zararların iç borç stokuna ilave edilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Nitekim, Hazine Müsteşarlı­ğımın 1 ve 2 Mayıs-2001 tarihlerinde yapmış olduğu basın açıklamalarına göre, (30-Nisan-2001 tarihli Resmi Gazete) bugüne kadar meydana ge­len görev zararları, bankaların mali bünyeleri dikkate alınarak nakit ve tah­vil verilmek suretiyle 2 Mayıs 2001 tarihi itibari ile tamamıyla tasfiye edil­miştir.

Bundan böyle gerek çiftçilerimizi ve gerekse KOBİ'lerimizi destekle­mek için gereken fonlar yıllık bütçelere konacaktır. Ayrıca, kamu bankala­rına zarara yol açacak görev verilmesi uygulamalarına tamamıyla son ve­rilmiştir. Türk bankacılık sisteminin %40'ını oluşturan kamu bankalarına 1984 yılından bu yana Bakanlar Kurulu kararı ile verilmiş olan 100'e yakın görev zararı işlemi bu şekilde son bulmuştur. Kamu bankalarının görev zararlarını kapatmak için bu bankalara Hazine tarafından bu güne kadar 23 katrilyon TL'lik (Nisan sonuna kadar 14 katrilyon TL'lik, 2 Mayıs'ta da 9 katrilyon TL'lik) ÖTT (Özel Tertip Tahviller) verilerek bu miktar Hazinenin dış borç stokuna ilave edilmiştir.

ÖTT tipi tahvillere "Nakit Dışı Tahviller" de denmektedir. Bu tahviller piyasada alınıp satılmayacaktır. Sadece belli aralıklarla, vadelerine göre, ya MB tarafından ya da Hazine tarafından geri alınmak suretiyle nakde çevrilecektir. 

Tablo 2'de görüldüğü gibi ikinci kriz sonucu "Dalgalı Kur "a ge­çilmesi ile, yaklaşık %75 dolayındaki devalüasyon, TL cinsinden dış borç stokunu artırmış, dolar cinsinden iç borç stokunu da azaltmış­tır. 21 Şubat'tan Nisan ortasına kadar geçen sürede dolar fiyatının 685 bin TL'den 1,2 milyon TL'ye çıktığı dikkate alındığında, TL cin­sinden, Türkiye'nin 114,3 milyar dolarlık dış borç stoku 78,3 katrilyon TL'den (685 bin TL x 114,3 milyar dolar) 137,3 katrilyon TL'ye fırlamış (1,2 milyon TL x 114,3 milyar dolar), diğer taraftan Mart-2001'de 50,9 katrilyon TL olan da 72,7 milyar dolardan (50,9 Katrilyon / 685 bin), 42,4 milyar dolara inmiştir (50,9 Katrilyon /1,2 milyon)

Tablo-2 'nin ortaya çıkardığı diğer bir husus da Türkiye'nin büyük bir iç borç batağına sürüklendiği gerçeğidir. 2000 yılında iç borç sto­ku 36,4 katrilyon TL değil, 23 katrilyon TL'lik görev zararlarının ve 6,9 kat­rilyon TL'lik Fon Bankaları zararlarının tahvil yoluyla kapatılıp iç borç stoku­na ilavesiyle bu miktarın gerçekte 65 Katrilyon TL olduğunu ortaya çı­karmaktadır.

2000 yılında cari fiyatlarla GSMH 124,4 katrilyon TL olduğuna göre, İç Borç Stoku/GSMH oranı %30 değil, meğerse %48'imiş, Mayıs ayı itibari ile iç borç stokunun 70 katrilyon TL'yi aşması beklendiğine göre bu oranın

Tablo-2: İç ve Dış Borç Stoku'nun (TL ve $ Olarak) Seyri 

Yıllar-Aylar

Dolar Kuru (1.000 TL)

İÇ BORÇ STOKU

DIŞ BORÇ STOKU

 

 

Katrilyon TL

Milyar $

Milyar $

Katrilyon TL

Aralık 1997

205.0

6.3

30.6

84.9

17.4

Aralık 1998

306.1

11.6

37.0

96.9

29.7

Aralık 1999

525.5

22.9

42.5

101.8

53.5

Kasım -2000

682.9

32.6

47.8

 

 

Aralık 2000

676.0

36.4

 

54.2

114.2

77.2 (Aralık)

Ocak- 2001

670.0

44.4

65.4

 

 

Şubat-2001

906.2

45.4

50.1

 

 

Mart - 2001

1200.0 $700 Bin TL olsaydı

50.9 50.9 (1)

42.4 72.7

114.2

(Aralık 2000)

137.0 (Mart  2001)

Mayıs         -2001

1200.0

70.0 (*)

58.3

 

 

(1)   Dolar Kuru Mart 2001 "de 700 Bin TL olsaydı 50.9 Katrilyon TL'lik iç borç stoku 72.7 Milyar $ olurdu.

(*)   Tahmin. 23 Katrilyon TL' lik görev zararı ve 6.9 Katrilyon TL'lik Fon kapsamına alınan bankalar için verilmiş olan tahvillerin iç borç stokuna ilavesinin dikkate alınması ile.

%60'ı geçtiği ortadadır. Bu durumda 114 milyar dolarlık dış borç stokunun yaklaşık yarısı da kamuya ait olduğuna göre, Türkiye'nin Kamu İç ve Dış Borç Stoku/GSMH oranının da %60 dolayında değil %80'i aştığı ortaya çıkmaktadır. 

Not. Temmuz 2001: 2001 yılı sonunda GSMH 170 milyar dolar seviyesine ineceğine göre, Haziran 2001 sonunda iç borç stokunun 90.3 katrilyon liraya (75 milyar dolar+dış borç stoku da 112 milyar dolar) çıkması ile bu oran % 100'ü aşmıştır. 

Sonuç 

Özet olarak, 2000 yılı ekonomik göstergeleri çok başarılı görün­mesine rağmen Türk ekonomisinin 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001'de iki büyük ve çok derin ekonomik krizle karşılaşması bize bu denizin bittiğini ve geminin karaya vurduğunu çok acı bir şekilde göster­mektedir. 

Bu makalede Türk ekonomisinin 3 ay içinde iki krizle karşılaşmasının çeşitli sebeplerini araştırdık ise de, yaptığımız iş bir çeşit fesi bırakıp püs-külüyle oynamaktan ibarettir. Burada fesin manası, Türk ekonomisinin artık, özellikle son 10 yılda olduğu gibi, ha babam usulü (popülist) poli­tikalarla yönetilemeyeceğinin ortaya çıkması ve neticede Hükümetin ( Dervişin değil) hazırladığı Yeni Ekonomik Programda (YEP'te) yer alan gerekli yapısal reformları gerçekleştirmekten başka çaresinin olma­dığıdır. Popülist Politikalara en güzel örnek Sayın Demirel'in katkısı­dır! Sayın S. Demirel, 1991 seçimlerinden sonra emeklilik yaşını kadın­larda 38, erkeklerde 43 yaşına indirmekle, SGK açıkları vasıtasıyla, 2000 yılı sonuna kadar Türk hazinesini en az 35 Milyar Dolar zarara sokmuş­tur. 

Türk ekonomisinin düzlüğe çıkmasının ve ekonomik istikrarın ön şar­tını, kısa, orta ve uzun vadede siyasi istikrarın sağlanması, devam ettiril­mesi ve bu siyasi istikrarı sağlayacak bir Hükümete YEP döneminde de her kesimin büyük bir destek vermesi sonucu dış finans çevrelerince gü­venin sürmesi oluşturmaktadır. 

2000 yılında uygulanan istikrar programı sonucu Türkiye, gerek enf­lasyonla mücadelede, gerekse de devlet bütçesindeki mali disiplin konu­larında önemli bir mesafe almıştı. Buna rağmen, Bütçe Harcamala-rı/GSMH oranı ise 1995'de %22 iken, bu oran 1999'dan 2000'e %35,9'dan %37,4'e ulaşmıştır. Belediyeler, BİT'ler ve KİT'ler hesaba katıldığında ve Toplam Kamu Harcamaları/GSMH oranının halen %50 dolayında seyretti­ği hususu göz önüne alındığında, Türk ekonomisinin en az yarısının "devletçi" yapısını sürdürdüğü ortaya çıkmaktadır. Türk ekonomisinin esas meselesi, kaynakları israf eden kamunun payını azaltmak, dev­leti eğitim, sağlık, yol ve baraj yatırımları gibi asli görevlerine dön­dürmektir. 

Türkiye ekonomisinin tamamen düze çıkabilmesi için mevcut si­yasi istikrarın, en az iki yıl daha sürmesi ve gerekli yapısal reformların ge­ciktirilmeden ve sulandırılmadan yerine getirilmesi gerekmektedir. Başta, devletin yeniden yapılandırılması, yolsuzlukların bir an önce ortaya çıkarılması ve sorumlularının cezalandırılması, yolsuzlukların önüne geçi­lebilmesi için, bazı kamu bankalarının en çok 2 yıl içinde özelleştiril­mesi, kayıt dışı ekonominin asgari düzeye indirilmesi, DYS yatırım­ları ve özel sektör yatırımları için 50 değişik yerden alınması gereken izin belgelerinin en düşük sayıya indirilmesi, aşırı zarar eden KİT'le­rin de özelleştirilmesi veya tasfiyesi, tarım sektöründe taban fiyat po­litikasının üretimi teşvik edecek bir yapıya kavuşturulması gerçekleş­tirilemediği takdirde yıllık enflasyon hızı, kemer sıkarak, 2 yıl sonra tek ha­neli rakamlara yaklaşsa bile kalıcı olmayacaktır. 

Enflasyonu sivrisineğe benzetirsek, bataklığı kurutmadan nasıl sivrisinekle mücadelede başarılı olunamazsa, yukarıdaki yapısal re­formlar gerçekleştirilmediği takdirde de enflasyonla mücadeledeki başarı kalıcı olmayacaktır. 

Türk ekonomisi, IMF ve Dünya Bankası tarafından verilecek olan 14,3 Milyar dolarlık ek desteğin de etkisiyle, 2001 yılının ikinci yarısından itiba­ren rayına oturmaya başlayacaktır. Türk insanının müteşebbis gücü bu badireyi atlatacak güçtedir. Yeter ki, Yeni Ekonomik Programa da, ge­çen yıl olduğu gibi, her kesimden yeterli ve samimi destek gelsin. Tür­kiye'nin başka bir çıkış yolu da yoktur. 

Kaynak: Prof. Dr. Emin Çarıkcı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005