Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yeni Ufuklar ve Türkiye 

Murat Karayalçın 

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle başla­yan uluslararası ilişkilerdeki köklü değişim süreci halen devam etmekte, dünyamız kar­maşık ve belirsiz bir dönemden geçmektedir. 

Toplumların, Sovyet sisteminin çökme­siyle ortaya çıkan, daha doğrusu yükselen, da­ha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, yerel­leşme ve barış içinde bir dünya talepleri ger­çekleşmedi. Ancak, bu taleplerin neredeyse bir bütünsellik kazanarak siyasal bir ideolojiye dönüştüğü bir vakıadır. 

Teknolojideki ve iletişimdeki hızlı deği­şimler dünyayı giderek küçültmekte, bölgesel ekonomik işbirliği projeleri büyük önem ka­zanmaktadır. İktisadi ve ticari alanlarda Avru­pa'da, Amerika'da, Pasifik'te ve Asya'da bölge­sel bütünleşme hareketleri bir yandan geli­şirken, bir yandan da mevcutlara yenileri ek­lenmektedir.

Eski "doğu" ve "batı" ikilemi ortadan kalkmıştır. Bugün tek ve bütün bir Avrupa' dan, hatta Avrasya'dan söz edilmektedir. Avru­pa'nın siyasi coğrafyasında önemli değişik­likler meydana gelmiş, Sovyetler Birliği, Yu­goslavya ve Çekoslovakya parçalanmış, bu ül­kelerin coğrafyası üzerinde yirmiye yakın yeni devlet ortaya çıkmıştır. 

Dünyadaki gelişmeler, yeni güvenlik mimarisi üzerinde de önemli etkiler yaratmış, Varşova Paktı feshedilirken, NATO eski ha­sımlarına dostluk elini uzatmıştır. NATO, önemli bir değişim süreci geçirmiştir. "Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi" kurulmuş, NATO' nun 1994 yılında kabul ettiği "Barış İçin Ortaklık" CBİO) Projesine 25 ülke katılmıştır. Geçmiş yıllarda birbirlerine cephe almış ülke­ler, siyasi ve askeri alanlarda kapsamlı bir iş­birliği sürecine girmişlerdir. 

Öteki Avrupa kuruluşları da bir evrim süreci içindedir. Avrupa Birliği, 15 üyeli bir örgüt durumuna gelmiş, genişleme sürecini sürdürmektedir. AGİT, Avnıpa Konseyi gibi kuruluşlar da, bir yandan genişlerken, diğer yandan, demokrasi ve insan haklannın daha da geliştirilip evrenselleşmesine önemli katkı­larda bulunmaktadırlar. NATO, BAB, AGİT, AB gibi kuruluşlar birbirlerini tamamlayan rol­ler üstlenmişlerdir. 

Günümüzde barış, güvenlik ve gönenç kavramları gittikçe evrenselleşmektedir. Her­kes için güvenlik kavramını, herkes için gö­nenç kavramı tamamlamak zorundadır. Geliş­me ve daha iyi yaşamanın yolu da, daha çok ekonomik ve ticari işbirliğinden geçmekte, ti­cari engellerin, kotaların ve korumacılık du­varlarının kaldırılması, refahın paylaşılması ve küresel sosyal adaletin yaygınlaştırılması önem kazanmaktadır.

Soğuk Savaş sonrası dönemin önemli bir başka özelliği de, bölgesel çatışmalar, et­nik uyuşmazlıklar, ırkçılık, terörizm, yabancı düşmanlığı gibi eğilimlerin giderek güç kazan-masıdır. Bu olumsuz unsurlar dünyada yeni sıcak çatışmalara yol açmış ve barış ve istikrarı olumsuz yönde etkilemiştir. Bu çatışmaların durdurulması, sonınlara barışçı yollarla çö­züm bulunması, uluslararası toplumun en ön­celikli gündem maddesini oluşturmaktadır. 

Bu alanda başta Birleşmiş Milletler ol­mak üzere, uluslararası ve bölgesel kuru­luşlara büyük görevler düşmektedir. Birleşmiş Milletler'in bunalımların çözümünde gereken kararlılığı ve iradeyi gösterememesi, maddi kaynaklarının sınırlı oluşu gibi bir dizi neden, sorumluluklarını istenilen ölçüde yerine getir­mesini engellemektedir. Bu bağlamda, özel­likle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daha demokratik, daha saydam, daha temsili bir konuma getirilmesi ve günün koşullarına uyarlanması zorunludur.

Dünyamızda yeni dengelerin oluştuğu bu uluslararası konjonktürde Türkiye'nin ko­numu ve rolü nedir?

Yukarıda özetlediğimiz gelişmeler Tür­kiye'nin önüne hem yeni olanaklar çıkarmış, hem de bir takım riskleri eşliğinde getirmiştir. Dış politikamızın önceliği, bu olanaklardan en geniş şekilde yararlanırken, riskleri de ortadan kaldırmak ya da asgari düzeye indirmektir.

Günümüzde Türkiye'nin bulunduğu coğrafya adeta bir yangın yerini andırmak­tadır. Balkanlar'da, Sırp saldırganlığı ve Bosna - Hersek trajedisi önemli bir istikrarsızdık kay­nağı olmuştur. Aynı şekilde, Kafkasya'da Azer­baycan topraklarının beşte birinden fazlası Er­meni işgali altındadır. Irak'daki belirsizlik de­vam etmekl\ Orta Doğu'nun iniş ve çıkışlar gösteren sorunları güncelliğini korumaktadır. Türk dış politikası, bu coğrafyada savaşların ve çatışmaların durdurulmasına, potansiyel gerginliklerin önlenmesine, barış ve istikrarın yeniden tesis edilerek ekonomik ve ticari iş-birliğinin geliştirilmesine çalışmaktadır.

Türkiye, Bosna-Hersek bunalımının ba­rışçı bir çözüme kavuştuaılmasında aktif roller üstlenmiştir. Bosna-Hersek'in bağımsızlığı, egemenliği ve birliği korunmalıdır. Batı Temas Grubu'nun hazırladığı barış planının, Bosnalı . Sırplarca kabulü için uluslararası toplum ka­rarlılığını ortaya koymalıdır. Bosna-Hersek'te-ki saldırı ve soykırımın kurbanı Boşnaklar, en azından kendilerini savunma hakkından mah­rum bırakılmamalı, bu amaçla, Boşnaklar silah ambargosundan muaf tutulmalıdırlar. Türkiye, sorunun çözümü yolunda çaba göstermeye devam edecektir. Büyük önem verdiği Boş-nak-Hırvat yakınlaşmasına ve iki taraf arasın­da bir Federasyon süreci başlatılmasına önem­li katkılarda bulunmuştur. 

Balkanlar'daki  bunalımın  bir  benzeri Kafkasya'da  yaşanmaktadır.   Ermeniler,   işgal ettikleri Azeri topraklarından derhal çekilmelidirler. Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerinin düzelmesi, Ermenistan'ın işgale son vermesi le yakından ilgilidir. Çeçenistan'da cereyan eden gelişmeler, Kafkasya'da  istikrarı bozan silahlı uyuşmazlıklara bir yenisini eklemiştir. Türkiye, bundan büyük endişe ve üzüntü duymakta, Çeçenis­tan'da cereyan eden gelişmeleri yakından izle­mektedir. Rusya'nın askeri harekatı sonucun­da binlerce insan hayatını kaybetmiş, yüzbin-lerce insan evlerini terketmek zorunda kal­mıştır. Türkiye, Rusya'nın, sorunu güç kulla­narak çözme girişimlerine son vermesi, Rus­ya'nın toprak bütünlüğü çerçevesinde uyuş­mazlığın diyalog yoluyla ve barışçı yöntem­lerle çözümlenmesi gerektiği yönündeki gö­rüşünü her vesile ile açıklamıştır. Ayrıca, böl­ge halkının sorunlarının hafifletilmesi için in­sani yardım operasyonunu ilk olarak Türkiye başlatmış ve tüm devletleri bu yönde gerekli katkılarda bulunmaya davet etmiştir. 

Türkiye, Orta Doğu Barış Sürecinde kaydedilen gelişmelerden büyük memnunluk duymaktadır. Bu süreci daima desteklemiş ve çeşitli toplantılara etkin biçimde katılmıştır. Fi­listin sorununun tüm taraftarıyla yakın ilişkiler sürdünneye özen göstermiştir. Türkiye'nin bu dengeli politikasının, hem Filistinliler, hem İsrail tarafından takdir edildiği bizzat taraflarca ifade edilegelmiştir. Türkiye, son zamanlarda iniş ve çıkışlar gösteren barış sürecinin de­vamına ve barışın önündeki engellerin kaldı­rılmasına büyük önem vermektedir.

Orta Doğu'da barış ve istikrarın tam olarak tesisi Irak'daki durumun da normale dönmesiyle sağlanacaktır. Bu çerçevede, Irak1 in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karar­larının gereklerini tam olarak yerine getirme­siyle, ambargonun kalkmasını ve Irak halkının çektiği acıların son bulmasını temenni ediyo­ruz.

Tüm komşularımızla sorunlarımızı çöz­mek ve iyi ilişkiler kurmak dış politikamızın önemli ilkelerinden biridir. Bu bağlamda, Yu­nanistan ile aramızda mevcut sorunların diya­log yoluyla çözümlenmesini her zaman arzu ettik. Ancak, bu sorunların çözümü sadece Türkiye'nin siyasi iradesine bağlı bulunma­maktadır. Yunanistan, Türkiye'nin bu iyiniyet-li yaklaşımına yanı şekilde karşılık gösterme­diği sürece sorunların çözümü mümkün değil­dir. 

Kıbrıs sonınunun çözümüne ilişkin tu­tumumuz yıllardır açıklıkla ortaya konmuştur. Kıbrıs'ta varılacak bir çözüm adil, yaşayabilir ve kalıcı olmalıdır. Her iki tarafın hür iradesi­ne, siyasi eşitliğine, iki toplumluluk ve iki ke­simlilik esasına dayanmalıdır. 

Avrupa kuruluşları ile bütünleşme yine Türk dış politikasının temel hedeflerinden bi­ridir. Bu ilke paralelinde, Avrupa Birliği (AB) ve Batı Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefi doğrultusunda çabalarımızı sürdürmekteyiz. Bu kapsamda, Avnıpa Birliği ile 1996 yılı itiba­riyle Gümrük Birliği'nin gerçekleştirilmesi ülkemiz ve ulusumuz için büyük bir kazanım olmuştur. 

Türkiye, bölgesinde ekonomik işbirliği­ni geliştirmeye büyük önem vermektedir. Bu doğrultuda ikili temasların yanısıra, bölgesel işbirliği projeleri Türkiye'nin öncülük ettiği biçimde geliştirilmektedir. 1992 yılında kuru­lan Karadeniz Ekonomik İşbirliği, birkaç yılda büyük atılım yapmıştır. Kurumsallaşma yö­nünde de önemli adımlar atılarak İstanbul'da Daimi Sekretarya kurulmuş, çeşitli alanlarda işbirliği projeleri geliştirilmiştir. Benzeri şe­kilde, Türkiye, İran ve Pakistan tarafından ku­rulan Ekonomik İşbirliği Örgütü de, Azerbay­can, Orta Asya Cumhuriyetleri (OAC) ve Afga­nistan'ı içine alacak biçimde genişletilmiştir. 

Azerbaycan ve OAC ile ilişkiler Tür­kiye'nin gündeminde çok önemli bir yer tut­maktadır. Bu ülkelerle tarihten kaynaklanan dostluk ilişkileri bulunmaktadır. Azerbaycan ve OAC ile imzalanan 200'ün üzerinde anlaş­ma ile ilişkilerin hukuki temeli atılmıştır. Tür­kiye'nin bu ülkelere taahhüt ettiği yardım 1 milyar Dolar'ın üzerindedir. İşadamlarımızm bu bölgede üstlendikleri projelerin tutarı 3,5 milyar doları aşmıştır. Halen Kazak ve Azeri petrollerinin ülkemiz üzerinden Avrupa'ya nakli konusundaki temaslar sürdürülmektedir. Türkiye'nin savunduğu bu projenin ABD ta­rafından desteklendiği açıklanmıştır. Gerek Kazak ve Azeri petrolleri, gerek Türkmen do-ğalgazmın Türkiye üzerinden Batı'ya naklinin gerçekleşmesi ile Türkiye'nin bölgedeki strate­jik konumu.daha da önem kazanacak ve ül­kemiz adeta bir enerji terminali durumuna ge­lecektir. 

Kardeş Cumhuriyetler'de ortak kültürel değerlerin araştırılıp geliştirilmesi için Türksoy kurulmuştur. 6.000'in üzerinde öğrenciye burs temin edilmiştir. Türk televizyonunun bölge­de izlenmesi olanağı yaratılmıştır.

Türkiye, kuzey komşusu Gürcistan ile de ilişkilere büyük önem vermekte, Gürcis­tan'ın huzur ve istikrar içinde olmasını içten­likle arzu etmektedir. 

Dışişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan "Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirli­ği Başkanlığı" kardeş Cumhuriyetler ile ilişki­lerimizin geliştirilmesinde önemli bir rol oyna­maktadır. 

Öte yandan son yıllarda, Türkiye dahil olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinde ar­tan terör olayları uluslararası toplumun üste­sinden gelmesi gereken bir diğer önemli so­rundur. Terörizm insanın en temel hakkı olan yaşama hakkını ortadan kaldırmakta, insan haklarını ihlâl etmektedir. Terörle mücadele­de tüm devletler uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeli ve terörün her türlüsüne karşı ortak bir tavır sergilemelidirler. 

Türkiye karşı karşıya bulunduğu terör olgusuna rağmen, demokrasi ve insan hakları uygulamalarında uluslararası standardlara ulaşmak, bu yöndeki eksikliklerini gidermek için büyük çaba göstermektedir. İnsan haklan günümüzde evrensel bir olgu haline gelmiştir. Bu konu dış politikada da önemli bir unsur durumundadır. Bir ülkenin insan hakları ala­nındaki durumu, o ülkenin dünyadaki hangi ülkeler grubuna mensup olduğunun da gös­tergesi olarak algılanmaktadır. Türkiye, altına imza koyduğu tüm insan haklan belgelerinin gereklerini yerine getirmekte ve demokrasisi­ni bütün kurumlarıyla işletmekte kararlıdır.

2000'li yıllara yaklaşırken dünyamız de­ğişmekte, yeniden şekillenmektedir. Türkiye' nin önüne yeni ufuklar açılmıştır. Ülkemiz gi­derek güçlenmektedir. Dış ticaretimiz 40 mil­yar doları aşmaktadır. Türkiye, yurt dışına işgücü yerine sermaye ihraç eden ve ekono­mik yardımda bulunan bir ülke durumuna gelmiştir. Binlerce Türk şirketi dünyanın çeşit­li bölgelerinde faaliyettedir. 2000'li yıllarda Türkiye daha müreffeh ve her bakımdan daha güçlü bir devlet konumuna yükselecek, buna koşut olarak uluslararası ilişkilerdeki ağırlığı daha da artacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005