Yeni Ufuklar ve Türkiye
Murat Karayalçın
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle başlayan uluslararası
ilişkilerdeki köklü değişim süreci halen devam
etmekte, dünyamız karmaşık ve belirsiz bir dönemden
geçmektedir.
Toplumların, Sovyet sisteminin çökmesiyle ortaya
çıkan, daha doğrusu yükselen, daha fazla demokrasi,
daha fazla özgürlük, yerelleşme ve barış içinde bir
dünya talepleri gerçekleşmedi. Ancak, bu taleplerin
neredeyse bir bütünsellik kazanarak siyasal bir
ideolojiye dönüştüğü bir vakıadır.
Teknolojideki ve iletişimdeki hızlı değişimler
dünyayı giderek küçültmekte, bölgesel ekonomik
işbirliği projeleri büyük önem kazanmaktadır.
İktisadi ve ticari alanlarda Avrupa'da, Amerika'da,
Pasifik'te ve Asya'da bölgesel bütünleşme
hareketleri bir yandan gelişirken, bir yandan da
mevcutlara yenileri eklenmektedir.
Eski "doğu" ve "batı" ikilemi ortadan kalkmıştır.
Bugün tek ve bütün bir Avrupa' dan, hatta
Avrasya'dan söz edilmektedir. Avrupa'nın siyasi
coğrafyasında önemli değişiklikler meydana gelmiş,
Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Çekoslovakya
parçalanmış, bu ülkelerin coğrafyası üzerinde
yirmiye yakın yeni devlet ortaya çıkmıştır.
Dünyadaki gelişmeler, yeni güvenlik mimarisi
üzerinde de önemli etkiler yaratmış, Varşova Paktı
feshedilirken, NATO eski hasımlarına dostluk elini
uzatmıştır. NATO, önemli bir değişim süreci
geçirmiştir. "Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi"
kurulmuş, NATO' nun 1994 yılında kabul ettiği "Barış
İçin Ortaklık" CBİO) Projesine 25 ülke katılmıştır.
Geçmiş yıllarda birbirlerine cephe almış ülkeler,
siyasi ve askeri alanlarda kapsamlı bir işbirliği
sürecine girmişlerdir.
Öteki Avrupa kuruluşları da bir evrim süreci
içindedir. Avrupa Birliği, 15 üyeli bir örgüt
durumuna gelmiş, genişleme sürecini sürdürmektedir.
AGİT, Avnıpa Konseyi gibi kuruluşlar da, bir yandan
genişlerken, diğer yandan, demokrasi ve insan
haklannın daha da geliştirilip evrenselleşmesine
önemli katkılarda bulunmaktadırlar. NATO, BAB,
AGİT, AB gibi kuruluşlar birbirlerini tamamlayan
roller üstlenmişlerdir.
Günümüzde barış, güvenlik ve gönenç kavramları
gittikçe evrenselleşmektedir. Herkes için güvenlik
kavramını, herkes için gönenç kavramı tamamlamak
zorundadır. Gelişme ve daha iyi yaşamanın yolu da,
daha çok ekonomik ve ticari işbirliğinden geçmekte,
ticari engellerin, kotaların ve korumacılık
duvarlarının kaldırılması, refahın paylaşılması ve
küresel sosyal adaletin yaygınlaştırılması önem
kazanmaktadır.
Soğuk Savaş sonrası dönemin önemli bir başka
özelliği de, bölgesel çatışmalar, etnik
uyuşmazlıklar, ırkçılık, terörizm, yabancı
düşmanlığı gibi eğilimlerin giderek güç kazan-masıdır.
Bu olumsuz unsurlar dünyada yeni sıcak çatışmalara
yol açmış ve barış ve istikrarı olumsuz yönde
etkilemiştir. Bu çatışmaların durdurulması,
sonınlara barışçı yollarla çözüm bulunması,
uluslararası toplumun en öncelikli gündem maddesini
oluşturmaktadır.
Bu alanda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere,
uluslararası ve bölgesel kuruluşlara büyük görevler
düşmektedir. Birleşmiş Milletler'in bunalımların
çözümünde gereken kararlılığı ve iradeyi
gösterememesi, maddi kaynaklarının sınırlı oluşu
gibi bir dizi neden, sorumluluklarını istenilen
ölçüde yerine getirmesini engellemektedir. Bu
bağlamda, özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin daha demokratik, daha saydam, daha
temsili bir konuma getirilmesi ve günün koşullarına
uyarlanması zorunludur.
Dünyamızda yeni dengelerin oluştuğu bu uluslararası
konjonktürde Türkiye'nin konumu ve rolü nedir?
Yukarıda özetlediğimiz gelişmeler Türkiye'nin önüne
hem yeni olanaklar çıkarmış, hem de bir takım
riskleri eşliğinde getirmiştir. Dış politikamızın
önceliği, bu olanaklardan en geniş şekilde
yararlanırken, riskleri de ortadan kaldırmak ya da
asgari düzeye indirmektir.
Günümüzde Türkiye'nin bulunduğu coğrafya adeta bir
yangın yerini andırmaktadır. Balkanlar'da, Sırp
saldırganlığı ve Bosna - Hersek trajedisi önemli bir
istikrarsızdık kaynağı olmuştur. Aynı şekilde,
Kafkasya'da Azerbaycan topraklarının beşte birinden
fazlası Ermeni işgali altındadır. Irak'daki
belirsizlik devam etmekl\ Orta Doğu'nun iniş ve
çıkışlar gösteren sorunları güncelliğini
korumaktadır. Türk dış politikası, bu coğrafyada
savaşların ve çatışmaların durdurulmasına,
potansiyel gerginliklerin önlenmesine, barış ve
istikrarın yeniden tesis edilerek ekonomik ve ticari
iş-birliğinin geliştirilmesine çalışmaktadır.
Türkiye, Bosna-Hersek bunalımının barışçı bir
çözüme kavuştuaılmasında aktif roller üstlenmiştir.
Bosna-Hersek'in bağımsızlığı, egemenliği ve birliği
korunmalıdır. Batı Temas Grubu'nun hazırladığı barış
planının, Bosnalı . Sırplarca kabulü için
uluslararası toplum kararlılığını ortaya
koymalıdır. Bosna-Hersek'te-ki saldırı ve soykırımın
kurbanı Boşnaklar, en azından kendilerini savunma
hakkından mahrum bırakılmamalı, bu amaçla,
Boşnaklar silah ambargosundan muaf tutulmalıdırlar.
Türkiye, sorunun çözümü yolunda çaba göstermeye
devam edecektir. Büyük önem verdiği Boş-nak-Hırvat
yakınlaşmasına ve iki taraf arasında bir Federasyon
süreci başlatılmasına önemli katkılarda
bulunmuştur.
Balkanlar'daki bunalımın bir benzeri Kafkasya'da
yaşanmaktadır. Ermeniler, işgal ettikleri Azeri
topraklarından derhal çekilmelidirler. Türkiye'nin
Ermenistan ile ilişkilerinin düzelmesi,
Ermenistan'ın işgale son vermesi le yakından
ilgilidir. Çeçenistan'da cereyan eden gelişmeler,
Kafkasya'da istikrarı bozan silahlı uyuşmazlıklara
bir yenisini eklemiştir. Türkiye, bundan büyük
endişe ve üzüntü duymakta, Çeçenistan'da cereyan
eden gelişmeleri yakından izlemektedir. Rusya'nın
askeri harekatı sonucunda binlerce insan hayatını
kaybetmiş, yüzbin-lerce insan evlerini terketmek
zorunda kalmıştır. Türkiye, Rusya'nın, sorunu güç
kullanarak çözme girişimlerine son vermesi,
Rusya'nın toprak bütünlüğü çerçevesinde
uyuşmazlığın diyalog yoluyla ve barışçı
yöntemlerle çözümlenmesi gerektiği yönündeki
görüşünü her vesile ile açıklamıştır. Ayrıca,
bölge halkının sorunlarının hafifletilmesi için
insani yardım operasyonunu ilk olarak Türkiye
başlatmış ve tüm devletleri bu yönde gerekli
katkılarda bulunmaya davet etmiştir.
Türkiye, Orta Doğu Barış Sürecinde kaydedilen
gelişmelerden büyük memnunluk duymaktadır. Bu süreci
daima desteklemiş ve çeşitli toplantılara etkin
biçimde katılmıştır. Filistin sorununun tüm
taraftarıyla yakın ilişkiler sürdünneye özen
göstermiştir. Türkiye'nin bu dengeli politikasının,
hem Filistinliler, hem İsrail tarafından takdir
edildiği bizzat taraflarca ifade edilegelmiştir.
Türkiye, son zamanlarda iniş ve çıkışlar gösteren
barış sürecinin devamına ve barışın önündeki
engellerin kaldırılmasına büyük önem vermektedir.
Orta Doğu'da barış ve istikrarın tam olarak tesisi
Irak'daki durumun da normale dönmesiyle
sağlanacaktır. Bu çerçevede, Irak1 in
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
gereklerini tam olarak yerine getirmesiyle,
ambargonun kalkmasını ve Irak halkının çektiği
acıların son bulmasını temenni ediyoruz.
Tüm komşularımızla sorunlarımızı çözmek ve iyi
ilişkiler kurmak dış politikamızın önemli
ilkelerinden biridir. Bu bağlamda, Yunanistan ile
aramızda mevcut sorunların diyalog yoluyla
çözümlenmesini her zaman arzu ettik. Ancak, bu
sorunların çözümü sadece Türkiye'nin siyasi
iradesine bağlı bulunmamaktadır. Yunanistan,
Türkiye'nin bu iyiniyet-li yaklaşımına yanı şekilde
karşılık göstermediği sürece sorunların çözümü
mümkün değildir.
Kıbrıs sonınunun çözümüne ilişkin tutumumuz
yıllardır açıklıkla ortaya konmuştur. Kıbrıs'ta
varılacak bir çözüm adil, yaşayabilir ve kalıcı
olmalıdır. Her iki tarafın hür iradesine, siyasi
eşitliğine, iki toplumluluk ve iki kesimlilik
esasına dayanmalıdır.
Avrupa kuruluşları ile bütünleşme yine Türk dış
politikasının temel hedeflerinden biridir. Bu ilke
paralelinde, Avrupa Birliği (AB) ve Batı Avrupa
Birliği'ne tam üyelik hedefi doğrultusunda
çabalarımızı sürdürmekteyiz. Bu kapsamda, Avnıpa
Birliği ile 1996 yılı itibariyle Gümrük Birliği'nin
gerçekleştirilmesi ülkemiz ve ulusumuz için büyük
bir kazanım olmuştur.
Türkiye, bölgesinde ekonomik işbirliğini
geliştirmeye büyük önem vermektedir. Bu doğrultuda
ikili temasların yanısıra, bölgesel işbirliği
projeleri Türkiye'nin öncülük ettiği biçimde
geliştirilmektedir. 1992 yılında kurulan Karadeniz
Ekonomik İşbirliği, birkaç yılda büyük atılım
yapmıştır. Kurumsallaşma yönünde de önemli adımlar
atılarak İstanbul'da Daimi Sekretarya kurulmuş,
çeşitli alanlarda işbirliği projeleri
geliştirilmiştir. Benzeri şekilde, Türkiye, İran ve
Pakistan tarafından kurulan Ekonomik İşbirliği
Örgütü de, Azerbaycan, Orta Asya Cumhuriyetleri (OAC)
ve Afganistan'ı içine alacak biçimde
genişletilmiştir.
Azerbaycan ve OAC ile ilişkiler Türkiye'nin
gündeminde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu
ülkelerle tarihten kaynaklanan dostluk ilişkileri
bulunmaktadır. Azerbaycan ve OAC ile imzalanan
200'ün üzerinde anlaşma ile ilişkilerin hukuki
temeli atılmıştır. Türkiye'nin bu ülkelere taahhüt
ettiği yardım 1 milyar Dolar'ın üzerindedir.
İşadamlarımızm bu bölgede üstlendikleri projelerin
tutarı 3,5 milyar doları aşmıştır. Halen Kazak ve
Azeri petrollerinin ülkemiz üzerinden Avrupa'ya
nakli konusundaki temaslar sürdürülmektedir.
Türkiye'nin savunduğu bu projenin ABD tarafından
desteklendiği açıklanmıştır. Gerek Kazak ve Azeri
petrolleri, gerek Türkmen do-ğalgazmın Türkiye
üzerinden Batı'ya naklinin gerçekleşmesi ile
Türkiye'nin bölgedeki stratejik konumu.daha da önem
kazanacak ve ülkemiz adeta bir enerji terminali
durumuna gelecektir.
Kardeş Cumhuriyetler'de ortak kültürel değerlerin
araştırılıp geliştirilmesi için Türksoy
kurulmuştur. 6.000'in üzerinde öğrenciye burs temin
edilmiştir. Türk televizyonunun bölgede izlenmesi
olanağı yaratılmıştır.
Türkiye, kuzey komşusu Gürcistan ile de ilişkilere
büyük önem vermekte, Gürcistan'ın huzur ve istikrar
içinde olmasını içtenlikle arzu etmektedir.
Dışişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan "Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı"
kardeş Cumhuriyetler ile ilişkilerimizin
geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Öte yandan son yıllarda, Türkiye dahil olmak üzere,
dünyanın çeşitli bölgelerinde artan terör olayları
uluslararası toplumun üstesinden gelmesi gereken
bir diğer önemli sorundur. Terörizm insanın en
temel hakkı olan yaşama hakkını ortadan kaldırmakta,
insan haklarını ihlâl etmektedir. Terörle
mücadelede tüm devletler uluslararası
yükümlülüklerini yerine getirmeli ve terörün her
türlüsüne karşı ortak bir tavır sergilemelidirler.
Türkiye karşı karşıya bulunduğu terör olgusuna
rağmen, demokrasi ve insan hakları uygulamalarında
uluslararası standardlara ulaşmak, bu yöndeki
eksikliklerini gidermek için büyük çaba
göstermektedir. İnsan haklan günümüzde evrensel bir
olgu haline gelmiştir. Bu konu dış politikada da
önemli bir unsur durumundadır. Bir ülkenin insan
hakları alanındaki durumu, o ülkenin dünyadaki
hangi ülkeler grubuna mensup olduğunun da
göstergesi olarak algılanmaktadır. Türkiye, altına
imza koyduğu tüm insan haklan belgelerinin
gereklerini yerine getirmekte ve demokrasisini
bütün kurumlarıyla işletmekte kararlıdır.
2000'li yıllara yaklaşırken dünyamız değişmekte,
yeniden şekillenmektedir. Türkiye' nin önüne yeni
ufuklar açılmıştır. Ülkemiz giderek güçlenmektedir.
Dış ticaretimiz 40 milyar doları aşmaktadır.
Türkiye, yurt dışına işgücü yerine sermaye ihraç
eden ve ekonomik yardımda bulunan bir ülke durumuna
gelmiştir. Binlerce Türk şirketi dünyanın çeşitli
bölgelerinde faaliyettedir. 2000'li yıllarda Türkiye
daha müreffeh ve her bakımdan daha güçlü bir devlet
konumuna yükselecek, buna koşut olarak uluslararası
ilişkilerdeki ağırlığı daha da artacaktır.
|