Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yeni Yüzyıl Türkiyesi 

Mehmet Gölhan 

Bugün ülkemizin karşı karşıya bulundu­ğu sıkıntılara bakarak hiç kimsenin moral bo­zukluğu içinde karamsar olmaması gerektiğini belirterek gelecek yüzyılın ülkemiz için çok daha aydınlık ve çok daha parlak olacağına inandığımı belirterek, 2i'inci asrın Türklerin dünyası olacağını hatırlatarak düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Milletimizin bugün kazanmış olduğu maddi ve manevi varlıklarını, demokratik reji­me borçluyuz. 

Rejim konusunda bir açıklık bir güve­nirlilik olmaz ise ülkenin hiçbir meselesini cid­di olarak bir çözüme kavuşturmaya imkan yoktur...

Ülkemizde zaman zaman demokratik rejimimizin kesintiye uğradığı dönemlerde bu­na şahit olmuşuzdur.

O nedenle, milletimizin hakkı olan bir refah toplumu olması, onurlu bir hayat içinde yaşayabilmesi, ancak ve ancak demokratik dü­zen içinde mümkündür. 

Milletimizin, vazgeçemeyeceği yegane hayat tarzı demokrasidir...

Demokrasıdin vazgeçmeyi çağdaşlık­tan vazgeçmek olarak düşünmekteyiz.

Çağdaş büyük Türkiye ancak demokra­si içinde hedefine varabilir.

Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında ku­ruldu. Bu suretle milli devletini oluşturmuş ol­du. Bu milli devlet ancak 1950 yılında milletin devleti olabilmiştir.

Milletin devleti olmanın esası, hakimii yetin kayıtsız ve şartsız millette olmasıdır.

Bir ülkenin fertleri, o ülkenin kaderinde son sözü söyleme hakkına sahip oldukları za­man vatandaş sayılırlar...

Ülke idaresinde yetkinin meşru kaynağı milletin hür iradesidir.

Bu irade meşaı, güvenlik içinde yapılan hür ve serbest seçimle tecelli eder.

Milletimiz kendi geleceğine kendisi ka­rar verebilmelidir.

Türkiye hür ve demokrat bir ülke olma­lıdır. Milli Egemenlik, toplumları millet yapan bir yüce kavramdır.

Milli Egemenlik sadece meşruiyetin kaynağı değil, aynı zamanda gücün de kayna­ğıdır.

Çağdaş olmak iddiasında olanlar millet iradesi üstünlüğünü kabul etmek durumunda­dırlar.

Türkiye çağdaş dünyanın gerisinde ka­lamaz.

Anayasımızın 6'ncı maddesi;

"Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Egemenliğin kullanılması, hiç bir surette, hiç bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.

Hiç kimse veya organ kaynağını ana­yasadan almayan bir devlet yetkisini kullana­maz" demektedir.

Ancak ülkemizde zaman zaman hakimi­yet milletin elinden zorla alınarak devletin eli­ne geçmiştir.

Partiler kapatılmış, partililer sürgünlere gönderilmiş, hapishanelere atılmıştır ve hatta idam edilmişlerdir.

Yaşanan ihtilaller ve müdahalelerin hiç birisi ülkemize en ufak bir kazanç sağlayama­mış, bilakis çok zararları olmuş, onarılması yıl­lar süren siyasi, ekonomik ve sosyal yaralar açılmıştır.

Rejim yara almış, yurt dışında itibarı ve prestijimiz sarsılmıştır...

Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir prensibi kağıt üzerinde kalmaya mahkum edil­miştir. Milletin hür iradesi elinden alınmıştır. Demokratik olmayan hürriyetlerin bulunmadı­ğı bir ortamda refahın sağlanamadığı görül­müştür.

O nedenle önce demokrasi, sonra di­ğerleri demek akla geliyorsa da bunu demiyorum.

Hem demokrasi, hem güvenlik ve hem de refah olmalıdır. Birlikte olmalıdır diyonım.

işte 21. yüzyıla girerken Türkiye'de de­mokrasinin bütün kurum ve kurallarının işledi­ği bir sürece girmiş olmamızı diliyorum.

Türkiye rejim tartışmalarını 20'nci asır­da bırakmış olmalıdır.

Türkiye, temel hak ve hürriyetlerini bü­tün insanlık için temel ilkeler haline geldiği bil­gi ve iletişim alanındaki gelişmelerin dışında kalamaz.

Dünya iletişim çağına doğru hızlı adım­larla ilerliyor. Türkiye bu teknolojik çağa uy­mak durumundadır.

Büyük Atatürk'ün bize hedef olarak gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine mutlaka ulaşılacaktır.

Ülkemiz sahip olduğu genç nüfusuyla sadece bulunduğu kritik bir coğrafya bölgesin­de değil, Avrupa Birliği içinde de güçlü ve li­der bir devlet olacaktır.

Türkiye'nin yeri Avrupa Birliği'dir.

Türkiye, Avrupa Birliği dışında kala­maz. 

1839 yılında Tanzimat Fermanı ile baş­ladığımız batılılaşma gayretleri yeni yüzyılın başlarında nihayete erecek ve Türkiye Avrupa Birliği'ne girecektir. 

İnsanlarımızın geleceği   ile  ilgili  çok önemli bir tehdit unsuru olan erozyonu önleme çalışmaları hızlandırılmış olacaktır.

Bu arada çevremizin devamlı kirlenmekte olduğunu hepimiz biliyoruz ve görüyo­ruz.

Kirlenen hava nefes almayı zorlaştırıyor

Kirlenen nehirler içme suyunu sorun haline getiriyor.

Kesilen ormanlar, dünyanın ciğerlerinin yok edilmesine, havanın kirli kalmasına, kirlili­ğin artmasına neden oluyor...

Ozon tabakası deliniyor.

Karbondioksit gazları artıyor. 

Bütün bunlar dünyayı sıkıntıya soku-yor. insanların yaşamaları zorlaşıyor.

Bunlara seyirci kalmak mümkün değil­dir. Daha fazla görmemezlikten gelirsek bu topraklan vatan olmaktan çıkarırız.

Başka bir vatanımız olmadığına göre bu vatanın topraklarını çok iyi korumak duru­mundayız. Kısaca çevre korunması diye özet­leyebileceğimiz bu mücadeleyi önümüzdeki yıllarda daha etkin şekilde sürdürmek durumundayız.

Gelecek nesillere bırakacağımız en gü­zel miras, 'doğal kaynaklarımızın kirletilmemesi ve tahrip edilmemesi, yeşil kuşağın koru­ması olacaktır. Biz bunu başaracağız. 

21. yüzyılda daha yeşil bir Türkiye'ye sahip olacağız..

Mutlu bir refah toplumu haline gelmek Türk Milletinin de hakkıdır.

Bugün  ülkemizin  nüfusu   63 milyon, Dünyanın nüfusu 5.5 milyardır. 

Nüfus artışı aynı hızla devam ederse. 2025 yılında Türkiye 100 milyon, dünya nüfu­su 8.5 milyar olacaktır.

Bu nüfus artışı tarımsal ürün ihtiyacı de­mektir.

Nüfusun böylesine artmasına mukabil, işlenen dünya topraklarında bir artış olmaya­cak, kişi başına düşen ekili alan azalacaktır.

Bugün yer küremizde 800 milyon insa­nın beslenme yetersizliği ile karşı karşıya oldu­ğu bilinmektedir. Bu nüfusun 200 milyonunu 5 yaşın altındaki çocuklar teşkil etmektedir. 

Bu açlık trendi devam ederse 2010 yı­lında sadece Afrika'da 300 milyon insanın aç­lık tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.

O halde yeni yüzyıla girerken tabii kay­naklarımızdan topraklarımızın korunmasına da azami önemin gösterilmesi gerekecektir.

Her sene erozyonla ülke topraklarından Kıbrıs büyüklüğünde toprağımız kaybolmak­tadır. Ülkemizde orman varlığı azaldıkça ülke çölleşmekte, verimli topraklar azalmakta, Tür­kiye biyolojik zenginliğini kaybetmektedir. 

Hepimizin arzusu mutlu, huzur ve barış içinde yaşayan müreffeh bir toplum olmaktır. Herkesin iş bulabildiği, herkesin aş bulabildiği, Türk olmanın gururunu paylaştığı kalkınmış büyük ve demokrat Türkiye'yi gerçekleştir­mektir.

Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını, demokrasisini geliştirme gayret­leriyle birlikte yürütecektir. Herkes gelecek korkusundan kurtulacak, herkes sosyal güven­ce altında olacak, herkes sağlık ve eğitim hiz­metlerinden yararlanacaktır. 

Herkes çağdaş uygarlığın nimetlerinden faydalanacaktır. Dünyanın gelişmiş ülkelerin­de neler varsa Türkiye'de de onlar olacaktır.

Devlet yeniden yapılandırılacaktır. 

Merkezi idarenin bazı yetki ve imkanla­rı mahalli idarelere devredilecektir. 

Devletin daha etkin ve daha hızlı çalış­ması sağlanacaktır. Mahalli idareler reformu yapılacaktır.

Yargı reformu, eğitim ve sağlık reformu mutlaka gerçekleştirilecektir.

Sosyal güvenlik şemsiyesi her vatandaşı mutlaka kapsayacaktır.

Türkiye çağdaş olacaktır. 

Türkiye, demokrasisindeki eksiklikleri tamamlarken evrensel demokrasi uygulaması­nın katılımcı özelliklerini de yakalayacaktır.

Milli Egemenlik arayışı her dönemde yeni hedeflere doğru adım adım ilerleyecektir. 

Türkiye bugün olduğu gibi yarın da bu­lunduğu bölgede barış ve istikrarın en güçlü savunucusu olmaya devam edecektir.

Avrupa ile Asya ve Türk Cumhuriyetleri arasında köprü görevinin yüklediği sorumlulu­ğun bilinci içinde hareket edecektir.

Güçlü bir devlet olarak insanlığın barış ve huzur içinde yaşaması için her türlü gayreti gösterecektir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesin­den başlayarak Türkiye'nin de imzalamış oldu­ğu milletlerarası belgelerde yer alan kişi hak ve hürriyetleri tam olarak korunacaktır. 

Sivil toplum örgütlenmesine ağırlık veri­lecek katılımcı demokrasinin oluşturulması sağlanacaktır.

Din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifa­de hürriyeti, teşebbüs hürriyeti başta olmak üzere temel hak ve hürriyetleri tam olarak uy­gulayan bir Türkiye, başı dik, yarınlardan emin, inançlı ve hoşgörülü, devletine güvenen hür insanların ülkesi olacaktır.

Hür ve demokrat batı ülkeleri vatandaş­larının hak ve hürriyetlerini korumada sahip oldukları hukuki garantiler Türk vatandaşları için de olacaktır. 

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde hangi üstün değerler varsa Türkiye'de, de onlar ge­çerli olacaktır. 

insana değer ve önem verilecek, söyle­diği sözlere inanılacak, gereği yapılacak, be­yanları doğru çıkmaz ise ona göre cezalandırı­lacaktır. Bu suretle lüzumsuz bürokratik for­malitelerden kurtulunacak, devlet vatandaşa tam olarak güvenerek hizmetini yapacaktır.

Vatandaş, güçlü ve lider Türkiye Cum­huriyetinden gurur duyacak, Ne Mutlu Tür­küm diye iftihar edecektir...

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005