Yeni Yüzyıl Türkiyesi
Mehmet Gölhan
Bugün ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sıkıntılara
bakarak hiç kimsenin moral bozukluğu içinde
karamsar olmaması gerektiğini belirterek gelecek
yüzyılın ülkemiz için çok daha aydınlık ve çok daha
parlak olacağına inandığımı belirterek, 2i'inci
asrın Türklerin dünyası olacağını hatırlatarak
düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Milletimizin bugün kazanmış olduğu maddi ve manevi
varlıklarını, demokratik rejime borçluyuz.
Rejim konusunda bir açıklık bir güvenirlilik olmaz
ise ülkenin hiçbir meselesini ciddi olarak bir
çözüme kavuşturmaya imkan yoktur...
Ülkemizde zaman zaman demokratik rejimimizin
kesintiye uğradığı dönemlerde buna şahit
olmuşuzdur.
O nedenle, milletimizin hakkı olan bir refah toplumu
olması, onurlu bir hayat içinde yaşayabilmesi, ancak
ve ancak demokratik düzen içinde mümkündür.
Milletimizin, vazgeçemeyeceği yegane hayat tarzı
demokrasidir...
Demokrasıdin vazgeçmeyi çağdaşlıktan vazgeçmek
olarak düşünmekteyiz.
Çağdaş büyük Türkiye ancak demokrasi içinde
hedefine varabilir.
Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kuruldu. Bu
suretle milli devletini oluşturmuş oldu. Bu milli
devlet ancak 1950 yılında milletin devleti
olabilmiştir.
Milletin devleti olmanın esası, hakimii yetin
kayıtsız ve şartsız millette olmasıdır.
Bir ülkenin fertleri, o ülkenin kaderinde son sözü
söyleme hakkına sahip oldukları zaman vatandaş
sayılırlar...
Ülke idaresinde yetkinin meşru kaynağı milletin hür
iradesidir.
Bu irade meşaı, güvenlik içinde yapılan hür ve
serbest seçimle tecelli eder.
Milletimiz kendi geleceğine kendisi karar
verebilmelidir.
Türkiye hür ve demokrat bir ülke olmalıdır. Milli
Egemenlik, toplumları millet yapan bir yüce
kavramdır.
Milli Egemenlik sadece meşruiyetin kaynağı değil,
aynı zamanda gücün de kaynağıdır.
Çağdaş olmak iddiasında olanlar millet iradesi
üstünlüğünü kabul etmek durumundadırlar.
Türkiye çağdaş dünyanın gerisinde kalamaz.
Anayasımızın 6'ncı maddesi;
"Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Egemenliğin
kullanılması, hiç bir surette, hiç bir kişiye,
zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan
bir devlet yetkisini kullanamaz" demektedir.
Ancak ülkemizde zaman zaman hakimiyet milletin
elinden zorla alınarak devletin eline geçmiştir.
Partiler kapatılmış, partililer sürgünlere
gönderilmiş, hapishanelere atılmıştır ve hatta idam
edilmişlerdir.
Yaşanan ihtilaller ve müdahalelerin hiç birisi
ülkemize en ufak bir kazanç sağlayamamış, bilakis
çok zararları olmuş, onarılması yıllar süren
siyasi, ekonomik ve sosyal yaralar açılmıştır.
Rejim yara almış, yurt dışında itibarı ve
prestijimiz sarsılmıştır...
Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir prensibi
kağıt üzerinde kalmaya mahkum edilmiştir. Milletin
hür iradesi elinden alınmıştır. Demokratik olmayan
hürriyetlerin bulunmadığı bir ortamda refahın
sağlanamadığı görülmüştür.
O nedenle önce demokrasi, sonra diğerleri demek
akla geliyorsa da bunu demiyorum.
Hem demokrasi, hem güvenlik ve hem de refah
olmalıdır. Birlikte olmalıdır diyonım.
işte 21. yüzyıla girerken Türkiye'de demokrasinin
bütün kurum ve kurallarının işlediği bir sürece
girmiş olmamızı diliyorum.
Türkiye rejim tartışmalarını 20'nci asırda bırakmış
olmalıdır.
Türkiye, temel hak ve hürriyetlerini bütün insanlık
için temel ilkeler haline geldiği bilgi ve iletişim
alanındaki gelişmelerin dışında kalamaz.
Dünya iletişim çağına doğru hızlı adımlarla
ilerliyor. Türkiye bu teknolojik çağa uymak
durumundadır.
Büyük Atatürk'ün bize hedef olarak gösterdiği çağdaş
uygarlık düzeyine mutlaka ulaşılacaktır.
Ülkemiz sahip olduğu genç nüfusuyla sadece bulunduğu
kritik bir coğrafya bölgesinde değil, Avrupa
Birliği içinde de güçlü ve lider bir devlet
olacaktır.
Türkiye'nin yeri Avrupa Birliği'dir.
Türkiye, Avrupa Birliği dışında kalamaz.
1839 yılında Tanzimat Fermanı ile başladığımız
batılılaşma gayretleri yeni yüzyılın başlarında
nihayete erecek ve Türkiye Avrupa Birliği'ne
girecektir.
İnsanlarımızın geleceği ile ilgili çok önemli
bir tehdit unsuru olan erozyonu önleme çalışmaları
hızlandırılmış olacaktır.
Bu arada çevremizin devamlı kirlenmekte olduğunu
hepimiz biliyoruz ve görüyoruz.
Kirlenen hava nefes almayı zorlaştırıyor
Kirlenen nehirler içme suyunu sorun haline
getiriyor.
Kesilen ormanlar, dünyanın ciğerlerinin yok
edilmesine, havanın kirli kalmasına, kirliliğin
artmasına neden oluyor...
Ozon tabakası deliniyor.
Karbondioksit gazları artıyor.
Bütün bunlar dünyayı sıkıntıya soku-yor. insanların
yaşamaları zorlaşıyor.
Bunlara seyirci kalmak mümkün değildir. Daha fazla
görmemezlikten gelirsek bu topraklan vatan olmaktan
çıkarırız.
Başka bir vatanımız olmadığına göre bu vatanın
topraklarını çok iyi korumak durumundayız. Kısaca
çevre korunması diye özetleyebileceğimiz bu
mücadeleyi önümüzdeki yıllarda daha etkin şekilde
sürdürmek durumundayız.
Gelecek nesillere bırakacağımız en güzel miras,
'doğal kaynaklarımızın kirletilmemesi ve tahrip
edilmemesi, yeşil kuşağın koruması olacaktır. Biz
bunu başaracağız.
21. yüzyılda daha yeşil bir Türkiye'ye sahip
olacağız..
Mutlu bir refah toplumu haline gelmek Türk
Milletinin de hakkıdır.
Bugün ülkemizin nüfusu 63 milyon, Dünyanın
nüfusu 5.5 milyardır.
Nüfus artışı aynı hızla devam ederse. 2025 yılında
Türkiye 100 milyon, dünya nüfusu 8.5 milyar
olacaktır.
Bu nüfus artışı tarımsal ürün ihtiyacı demektir.
Nüfusun böylesine artmasına mukabil, işlenen dünya
topraklarında bir artış olmayacak, kişi başına
düşen ekili alan azalacaktır.
Bugün yer küremizde 800 milyon insanın beslenme
yetersizliği ile karşı karşıya olduğu
bilinmektedir. Bu nüfusun 200 milyonunu 5 yaşın
altındaki çocuklar teşkil etmektedir.
Bu açlık trendi devam ederse 2010 yılında sadece
Afrika'da 300 milyon insanın açlık tehlikesiyle
karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.
O halde yeni yüzyıla girerken tabii
kaynaklarımızdan topraklarımızın korunmasına da
azami önemin gösterilmesi gerekecektir.
Her sene erozyonla ülke topraklarından Kıbrıs
büyüklüğünde toprağımız kaybolmaktadır. Ülkemizde
orman varlığı azaldıkça ülke çölleşmekte, verimli
topraklar azalmakta, Türkiye biyolojik zenginliğini
kaybetmektedir.
Hepimizin arzusu mutlu, huzur ve barış içinde
yaşayan müreffeh bir toplum olmaktır. Herkesin iş
bulabildiği, herkesin aş bulabildiği, Türk olmanın
gururunu paylaştığı kalkınmış büyük ve demokrat
Türkiye'yi gerçekleştirmektir.
Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını,
demokrasisini geliştirme gayretleriyle birlikte
yürütecektir. Herkes gelecek korkusundan kurtulacak,
herkes sosyal güvence altında olacak, herkes sağlık
ve eğitim hizmetlerinden yararlanacaktır.
Herkes çağdaş uygarlığın nimetlerinden
faydalanacaktır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde
neler varsa Türkiye'de de onlar olacaktır.
Devlet yeniden yapılandırılacaktır.
Merkezi idarenin bazı yetki ve imkanları mahalli
idarelere devredilecektir.
Devletin daha etkin ve daha hızlı çalışması
sağlanacaktır. Mahalli idareler reformu
yapılacaktır.
Yargı reformu, eğitim ve sağlık reformu mutlaka
gerçekleştirilecektir.
Sosyal güvenlik şemsiyesi her vatandaşı mutlaka
kapsayacaktır.
Türkiye çağdaş olacaktır.
Türkiye, demokrasisindeki eksiklikleri tamamlarken
evrensel demokrasi uygulamasının katılımcı
özelliklerini de yakalayacaktır.
Milli Egemenlik arayışı her dönemde yeni hedeflere
doğru adım adım ilerleyecektir.
Türkiye bugün olduğu gibi yarın da bulunduğu
bölgede barış ve istikrarın en güçlü savunucusu
olmaya devam edecektir.
Avrupa ile Asya ve Türk Cumhuriyetleri arasında
köprü görevinin yüklediği sorumluluğun bilinci
içinde hareket edecektir.
Güçlü bir devlet olarak insanlığın barış ve huzur
içinde yaşaması için her türlü gayreti
gösterecektir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden başlayarak
Türkiye'nin de imzalamış olduğu milletlerarası
belgelerde yer alan kişi hak ve hürriyetleri tam
olarak korunacaktır.
Sivil toplum örgütlenmesine ağırlık verilecek
katılımcı demokrasinin oluşturulması sağlanacaktır.
Din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade
hürriyeti, teşebbüs hürriyeti başta olmak üzere
temel hak ve hürriyetleri tam olarak uygulayan bir
Türkiye, başı dik, yarınlardan emin, inançlı ve
hoşgörülü, devletine güvenen hür insanların ülkesi
olacaktır.
Hür ve demokrat batı ülkeleri vatandaşlarının hak
ve hürriyetlerini korumada sahip oldukları hukuki
garantiler Türk vatandaşları için de olacaktır.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde hangi üstün
değerler varsa Türkiye'de, de onlar geçerli
olacaktır.
insana değer ve önem verilecek, söylediği sözlere
inanılacak, gereği yapılacak, beyanları doğru
çıkmaz ise ona göre cezalandırılacaktır. Bu suretle
lüzumsuz bürokratik formalitelerden kurtulunacak,
devlet vatandaşa tam olarak güvenerek hizmetini
yapacaktır.
Vatandaş, güçlü ve lider Türkiye Cumhuriyetinden
gurur duyacak, Ne Mutlu Türküm diye iftihar
edecektir...
|