|
Yerel Yönetimlerin Yeniden Yapılanması
Nahit Menteşe
Giriş
Toplumumuzun sür'atle katetmekte olduğu aşamalar
yerel yönetimlerimiz için yeni yaklaşımlar
gerektirmektedir. Bu yaklaşımlarda temel esas,
yerel demokrasiye ve güçlü yerel yönetim anlayışına
ağırlık verilmesidir. Zira,
2000'li yılların eşiğinde bulunan, Avrupa Birliği
ile Gümrük Birliğini gerçekleştirmiş ve gelecekte de
bu birlik ile bütünleşmeyi kendine şiar edinmiş
olan Türk toplumu için başka beklentiler
düşünülemez. Şunu demek istiyoruz;
- Artık Türk toplumu demokratik hayat tarzının
faziletlerini çok iyi kavramıştır ve bunun bir
sonucu olarak kendisinden soyutlanmamış, kendisi
için varolduğuna, kendisine karşı sorumlu
bulunduğuna inandığı katılımcı bir kamu yönetim
yapısı beklemektedir.
- Diğer taraftan, bu kamu yönetim yapısının;
gerçekten kendisine en iyi yararı sağlamasının, en
az kaynakla en nitelikli ve en sür'atli hizmeti
sunmasının beklentisi içindedir.
Yeniden Düzenleme Yapılması Zorunluluğu
Genelde
Bu iki unsur üzerine ciddiyetle eğildiğimizde şu
tablo ile karşılaşmaktayız. İhtiyaç, sadece yerel
yönetimlerimizle sınırlı kalmamış, taşra düzeyinde
halka hizmet sunan merkezin taşra kuruluşları ile
yerel yönetim kesimlerinin topluca ele alınmasını
gerektiren bir boyut kazanmıştır. Zira, itiraf
etmeliyiz ki, her iki kesim de halkın kendilerinden
beklenenleri karşılamaktan uzak konumdadırlar.
Yerel Yönetimlerde
Bilindiği gibi, diğer yönetim yapımız gibi, yerel
yönetim yapımız da yurdumuza Osmanlının ithal yolu
ile soktuğu bir yapıdır. Ancak, il ve ilçe yönetim
birimlerinde olduğu gibi, kendilerine hizmet
götüren yerel halka hiç de yabancı gelmemişlerdir.
Fakat, doğduğu yerde sistemin oluşumunda temelde
özgürlükçü, çoğulcu ve sivil bir anlayış hakim
olduğu halde, buraya aktarılınca daha Osmanlıdan
başlayarak, bizim merkeziyetçi-bürokratik
yönetimimizin sultasından kendilerini kurtara-mamışlardır.
"Vesayet" denen bir müessese ile çoğu işlemlerini
merkezin ve mülki amirlerin tasdik şartına tabi
tutarak kendilerini adeta boğacak hale getirmişiz.
Bu merkeziyetçi-bürokratik olgu, Köy ve Belediye
kanunlannın çıka-nlmasında gösterilen iyiniyetlere
rağmen, Cumhuriyet döneminde de kendini
göstermiştir. Hatta, 1913 yılında yürürlüğe konmuş
bulunan 11 Özel İdaresi Kanunu ademi merkeziyetçi
anlayış itibariyle çok daha ileri bir aşamada iken,
zamanla bir çok görevleri fiiliyatta Bakanlıklara
aktarılarak kanun bu gün adeta kuşa benzetilmiştir.
Bazı çevrelerce, eğer kendilerini daha fazla
yetkilendirirsek, daha fazla görevlerle donatırsak,
yönetimde bütünlük zedelenir gibi bazı tezler ileri
sürülmektedir ki, bu, merkezdeki "her şeyi ben
bilirim" sakat anlayışının bir tezahürüdür ve tasvip
edilmesi mümkün değildir. Bu düşünce iledir ki 1984
yılında getirilmiş olan büyükşehir belediyesi modeli
ile, belediyelerin imar gibi son derece önemli bir
alanda yetkilerinin aktarılması, daha önceden
başlayarak belediye ve il özel idaresi gelirlerinde
eskiye oranla büyük artışların sağlanması, kimi
belediye görevlilerinin (imar işleri ile ilgili
personelde olduğu gibi) atamalarında merkezin
vesayet yetkisinin kaldırılması yollarına
gidilmiştir.
Tepeden İnmeci Anlayış
Burada yeri gelmişken bir kanaatimizi belirtmeden
geçemeyeceğiz. Ülkemizde yerel yönetim olgusu,
başından beri yukarıdan aşağıya doğru yaklaşımlarla
oluşturulmaya çalışılmıştır. Yerel halkla
bütünleşme ve böyle bir bütünlük içinde yerel
yönetim olgusuna işlerlik kazandınlması yönünde
herhangi bir ciddi gayret olmamıştır. Halbuki gerçek
ve kalıcı demokrasi uç noktalarda da canlı
tutulursa, yani il, belediye ve köy düzeyinde de
herhangi bir kısıntıya maruz kalmadan halkın kendi
kendisini yönetmesine imkan verilirse hayatiyet
kazanır. Halbuki biz insanımıza bugünkü siyasal
sistemimizde parlementomuzun ve buna bağlı olarak
da hükümetlerin oluşmasında ve uzaklaştırılmasında,
yani ülke genelinde yönetimde sınırsız hak
tanımışız, fakat aynı insanlara, aynı seçmene,
kendi yerel yönetimini icrada, kendi yöresine
ilişkin kararları serbestçe alabilmede yetki ve
sorumluluk vermede hep cimri davranmışız. Bu, yerel
yönetimlerimize karşı en azından bir ihmal ise, bir
vurdumduymazlık ise sür'atle bunun farkına
varmamız, politikacısı ile bürokratı ile bu
merkezi sulta anlayışından vazgeçmemiz gerekir.
Bu, eğer halka güvensizlikten kaynaklanıyorsa,
gerçek demokrasilerde halkına güven, temel ve en
başta gelen ilkedir. Bunun aksinin telaffuz edilmesi
dahi mümkün olmamalıdır. Artık, yerel nitelik
arzeden bütün hizmetlerin ve yerel sorunların
çözümünü, çok dar bir vesayet anlayışı içinde,
halkın karanna ve denetimine bırakma zamanı çoktan
gelmiştir. Tabiatıyle, buna paralel olarak yerel
yönetimlerimizin kaynaklarının da artınlması
kaçınılmazdır.
Nasıl Bir Yerel Yönetim?
Bazı çevrelerde genelde kamouyuna pek yansımayan
yerel yönetimlerce yerel halka hizmet götürülürken
siyasi çıkarların gerçek ihtiyaçların önüne
geçeceği, aslında kıt olan kaynakların gerçek
ihtiyaçlardan çok gösterişe dayalı işlere
yöneleceği, böylece partizanlık ve kaynak
savurganlığına gidilebileceği gibi endişelerden söz
edilmektedir. Bu ka-naatlar, yerel nitelikli birçok
hizmetin ya doğrudan doğruya merkezden ya da
merkezin bürokratik taşra kuruluşları tarafından
halka götürülmesine bir çeşit dayanak olarak
kullanılmaktadır. Bu, az önce değindiğimiz gibi, bu
yönetimlere güvensizliğin ta kendisidir. Halbuki
biz gerçeğin bunun tam tersi olduğunu düşünmekteyiz
ve demekteyiz ki, yerel demokrasinin ve şeffaflığın
bütün unsurları ile cari olduğu bir yerel yönetim
biriminde kaynakların daha isabetli ve akılcı
amaçlar için kullanılması şansları çok daha
fazladır. Zira, yöre halkı kendi kaynaklarını kendi
seçtiği meclisler ve yöneticiler karşısında çok daha
bilinçli, dikkatli ve özenle denetleme şansına
sahiptir. Bunun zaman zaman kulağa gelen, hatta bazı
hallerde gerçekliği saptanan bazı istisnaları genel
kuralı bozamaz. Kaldı ki bunlar da geçicidir.
Zamanla yerel halkın yerel sorunlar üzerinde
bilinçlenme düzeyi arttıkça bun-lar da ortadan
kalkacak, yerel yönetim kadroları kendilerini daha
dikkatli davranmaya mecbur hissedeceklerdir. Bu
bilinçlenme aynı zamanda hizmetlere giderek sür'at
ve etkinlik de sağlayacaktır. Bunun için, yerel
yönetimlerin vakit geçirilmeden gerek yetki - görev
ve gerekse kaynak bakımından güçlendirilmeleri,
merkezin üzerlerindeki sultasının asgari düzeye
indirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Şu hususun hiç bir zaman hatırdan çıkarılmaması
gerekir. Demokratik anlayış ve davranışların
yukarıdan aşağıya gayretlerle yerleştirilmesi
mümkün değildir. Bunlar halk tarafından bizzat
uygulanarak, denenerek öğrenilir. Bunun da yeri,
yurdumuzda uç noktalarda yeralan yerel
yönetimlerimizdir. Kısacası, il özel idareleri,,
belediyeler ve köylerimiz, halkımızın demokrasi
yolunda bilinçlenmesinde bir çeşit okuldur, staj
yerleridir. Meseleyi aynı zamanda bu açıdan da ele
almak gerekir.
İdari Vesayet
Fakat, bu, yerel yönetimlerimizin büs bütün başıboş
olmaları gerektiğini düşündü-ğümüz şeklinde
algılanmamalıdır. Her şeyden önce ülkemiz üniter bir
devlet yapısına sahiptir. Bu nedenle, ülke
yönetiminde birlik ve bütünlüğün sağlanması, milli
plan bütünlüğü ve ana hizmetlerde ilke ve
standartların ülke düzeyinde uygulanması açısından,
merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde bazı
yetkilere sahip olmasının kaçınılmazlığı ortadadır.
Ancak, bu yetkiler az önce de değindiğimiz gibi,
yerel yönetimlerin özerkliklerini ihlal edici,
hizmet ve icraatlarına engeller getirici nitelikte
olmamalıdır, diye düşünmekteyiz. Bu nedenle, bu
yönetimler üzerinde halen uygulanmakta olan idari
vesayet, yani bir kısım kararlarının bakanlıklarca
ve vali ve kaymakam-larca yürürlükten önce tasdike
tabi tutulması, iptal edilmesi ve kendilerine
önceden müsaade verilmesi gibi kısıtlayacı
uygulamalar, sadece yukarıda belirtilen milli plan
bütünlüğü, ülke düzeyinde ana konularda
belirlenmiş olan ilke ve standartlara uyumun
sağlanması çerçevesinde tutulmalıdır.
Denetim
Merkezi yönetimin ve bunun taşradaki ajanları
konumundaki vali ve kaymakamların yerel yönetimler
üzerinde hiç denetleme yetkisi olmayacak mıdır?
Elbette olacaktır. Kamunun trilyonlarca liralık
kaynaklarını kullanan bu yönetimler üzerinde
devletin denetim yetkisinin olmaması düşünülemez.
Ancak, denetimde "yerindelik denetimi" denen bir
kural vadır. Merkezi yönetimin, yerel yönetimler
üzerindeki, keyfi, sınırları belli olmayan ve yerel
özerklik anlayışı ile bağdaşmayan bu yerindelik
denetimine yer olmaması gerekir. Bunun dışında,
merkezi yönetim, yerel yönetimlerin işlemlerinin ve
eylemlerinin kanunlara uygun olup olmadığını
inceleyebilmek ve kanunlara aykırı durumlar,
uygunsuzluklar saptanırsa bu konularda yargı
mercilerini harekete geçirebilmelidir. "Hukuka
uygunluk denetimi" dediğimiz bu denetim şekli
yalnız Türkiye'de değil, az veya çok her ülkede
vardır. Ülkemizin taraf olduğu "Avrupa Yerel
Yönetimler Özerlik Şartı" da bu tür denetime cevaz
vermektedir. Tabiatıyle, yerel yönetimlerimiz de
herkes gibi ülkenin kanunlarına uyacaklardır.
İlçe Özel İdaresi
Bilindiği gibi, ülkemizde, 6'ncı 5 Yıllık Kalkınma
Planı'na, mevcutlara ek olarak, ilçe düzeyinde de
"İlçe Özel İdaresi" adıyla bir yerel yönetim
biriminin kurulacağı hususunda 1067 sayılı bir ilke
kararı konmuştur. Bununla, ilçe sınırları içinde
kırsal alana yönelik ve ilçe köylerinin kendi
kaynakları ile gerçekleştiremedikleri ya da
bunların bir kaçını birden ilgilendiren yerel
nitelikli hizmetlerin bu ilçe yerel yönetimleri
aracılığı ile gerçekleştirilmesi düşünülmüş, ancak
konu kalkınma planımıza girmiş olmakla birlikte
ilgili çevrelerde henüz tartışma safhasını da
aşamamıştır.
Bu yeni düşüncenin gerçekleşmesi halinde,
tabiatıyle, İl Özel İdarelerinin yapı ve
fonksiyonlarında da değişikliğe gidilmesi
kaçınılmaz olacaktır. Böylece, bugünkü il genel
meclisi'ne benzer şekilde, örneğin ilçe genel
meclisi, bu günkü il daimi encümeni'ne benzer
şekilde İlçe Daimi Encümeni gibi halk iradesine
dayalı yeni demokratik yerel yönetim organlan ortaya
çıkacaktır ki, bunun demokratik hayatımızı daha da
renklendireceğini sanmaktayız.
Yerel Yönetimlere Bağlı İşletme ve Diğer
Teşebbüsler
Yerel yönetimler, kendilerine kanunlarla verilen
bir kısım ekonomik ve ticari hizmetleri,
kuracakları işletmeler ve diğer teşebbüsler (kurum,
döner sermaye, şirket, fon gibi) aracılığı ile
yerine getirme imkanına da sahiptirler. Şehiriçi
ulaştırma, su ve havagazı dağıtımı gibi hizmetler
bunlardan başlıcalandır. Biz yerel yönetimlerimizin,
yöre halkının yararına yönelik bu tür kuruluşları
canlandırmalannı, hatta liberal ekonomik
anlayışımıza uygun olarak tercihan özel sektörle
işbirliği yoluna gitmelerini yararlı görmekteyiz.
Ancak bunların kuruluş ve işleyişini düzenleyen
yasalar yetersiz ve dağınıktır. Sınırları belli
değildir. Bir ^ çeşit takdire bırakılmıştır. ASKİ,
İSKİ, İETT ve EGO'da olduğu gibi bir kısmı özel
kanunla kurulmuştur. Bir kısmı Belediye Kanununa
(madde 19) ve Belediye Bütçe ve Muhasebe Usulü
Tüzüğüne (madde 89 ve müteakip) dayanılarak
belediye meclisi kararıyla kurulmaktadır. Diğer bir
kısmı ise Türk Ticaret Kanu-nu'na bağlı şirket
niteliğindedir.
Bu dağınıklık ve yetersizliğe son verilmesi
amacıyla, yerel yönetimlerin hangi faaliyetleri
için hangi türde teşebbüsler kurabilecekleri ile
bunların kuruluş şekilleri, organlan, bütçeleri,
alım-satım, muhasebe ve denetim usullerini
kapsayacak şekilde bir kanunun yürürlüğe konması
artık kaçınılmaz hale gelmiştir.
Sonuç
Buraya kadar yapmaya gayret ettiğimiz açıklamaları
özetlemek gerekirse;
- Yerel yönetimlerimizin yetkilerinin,
görevlerinin ve kaynaklarının, yüklendikleri
hizmetlerle orantılı olarak artırılması artık
kaçınılmazdır. Sadece il özel idaresini belediyeyi
ve köyü ilgilendiren ve bunların altından
kalkabileceği çapta olan yerel nitelikli tüm
hizmetler, kaynakları ile birlikte yerel
yönetimlerimize devredilmeli ve yerel organlardaki
karar aşamasından sonuçlanmasına kadar yerel halkın
yakınında ve denetiminde gerçekleşmelerine imkan
sağlanmalıdır.
- Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki
tasdik ve önceden izin verme gibi vesayet yetkileri
çok istisnai hallere indirilmelidir. Merkezi
yönetim, yerel yönetimlerin uygulamalarını sadece
hukuka uygunluk açısından denetleyebilmelidir.
(kanunilik denetimi-hukuka uygunluk denetimi) ve
denetleme sonuçları yargı mercilerince nihai karara
bağlanmalıdır.
- Ülkemizin de taraf olduğu "Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı" yerel yöne tirrtfözerklik
anlayışında esas kriterleri oluştur-malıdır.
- Yerel yönetim birliklerinin kurulması
özendirilmeli ve yerel yönetimlerin kuracakları
işletme ve diğer teşebbüsler dağınıklıktan
kurtarılarak, belirli bir yasal düzenlemeye
kavuşturulmalıdır.
- Yerel yönetimlerin hizmetiçi eğitim çalışmaları
merkezi yönetimce desteklenmelidir. Hatta bu konuda
yerel yönetimler için nitelikli elemanlar
yetiştirecek bir eğitim müessesesi faaliyete
geçirilmelidir, diye düşünmekteyiz.
- Yerel yönetimlerimizin çalışmalarında şeffaflık
esas olmalıdır. Örneğin, halen kanunlarında yeri
olduğu halde gerektiği gibi uygulanmadığı anlaşılan
meclis kararlarının (İl Genel Meclisi, Belediye
Meclisi) halka duyurulmasına daha fazla önem
verilmelidir. Hatta meclis tutanaklannın
yayınlanması, ihalelerin ilgili olsun olmasın
isteyenlere açık olması, meclisin gerekli gördüğü
konularda halk oyuna başvurabilmesi isabetli olur.
- Mahalle muhtarlığına önem verilmeli ve buralar,
güçlendirilerek, halk ufak çapta işlerinde
belediyelere, karakollara ve diğer mercilere
gitmekten kurtarılmaldır.
Kısaca özetlemek gerekirse, yerel halkın mahalli ve
müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasında temel
kuruluşlar olan yerel yönetimlerimiz toplumumuzun
bir aynası, demokrasimizin alt yapısını tamamlayan
önemli bir unsurdur. Hizmetin, mahalli düzeyde halk
tarafından seçilen mahalli parlamento
niteliğindeki organların karar ve denetimleri
aracılığı ile halka intikal ettirilmesiyle, bir
taraftan demokratik prensiplerin bu düzeyde
işlemesine fırsat verilmekte, diğer taraftan da
halkın hizmete ilgisi artmakta, halk hizmete daha
çok sahip çıkmakta, kaynaklar daha gerçek
ihtiyaçlara yönelebilmektedir. Bu düşünceden
hareketle, İçişleri Bakanlığında, Üniter nitelikli
devlet teşkilatı yapımıza ve milli plan
bütünlüğümüze halel getirmeden, halen merkezi
idarenin uhdesindeki mahalli karakter taşıyan
hizmetlerin mahalli idarelere devrine ağırlık
verecek, merkezi idarenin yerel yönetimler
üzerindeki denetimini azaltacak ve yerinden yönetim
ilke ve güvencelerini güçlendirecek nitelikte
çalışmalar sürdürülmekte olup, bu kapsamda yeni îl
Özel İdare Kanunu, Belediye Kanunu, Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Köy Kanunu ve Belediye Gelirleri
Kanunu Taslakları hazırlıkları son aşamaya
getirilmek üzeredir. Zira mevcut haliyle bu
idarelerimizin görev, yetki ve çalışma şekillerini
düzenleyen bu temel Kanunlardan II Özel İdaresi
Kanunu 1913, Köy Kanunu 1924 ve Belediye Kanunu 1930
tarihlerini taşımaktadırlar.
Belediye Gelirleri Kanunu 1981, Büyükşehir
Belediyesi Kanunu da 1984 tarihlidir.
Bu kanunlardan bir kısmının
dili bir yana, yürürlüğe girdikleri tarihlerdeki
dünyanın ve ülkemizin şartlarının dahi gümüzden çok
farklı olduğu ortadadır. Halbuki günümüzün Türkiyesi;
görev, yetki, teşkilat, personel, katılım ve
herşeyden önce de, kaynak bakımından olabildiğince
güçlü, halk katılımına daha fazla açık, saydam ve
demokratik, merkezi idarenin sadece ana meselelerde
yol göstericiliğine, düzenleyiciliğine,
eğiticiliğine ve denetimine ihtiyaç duyabilecek
çağdaş bir mahalli idare tipini arzulamaktadır.
İçişleri Bakanlığı, yukarıda değinilen
çalışmalarıyla, Hükümet programlarında yönetsel
reformlar yapılmasına yönelik olarak belirlenmiş
genel hedefler çerçevesinde yerel yönetim
birimlerimizde; günümüzün koşullarına göre
olumsuzluğu hissedilen, ülkemizin yol almakta olduğu
demokratik ilkelerle bağdaşmayan, verimli ve
ekonomik çalışma yönünden önemli bir engel olarak
saptanan nedenlerin ortadan kaldırılması ve
yerlerine halka hizmet götürürken rahatlık
sağlayıcı, çağdaş çözümler önerici düzenlemeler
getirilmesini amaçlamaktadır, Ya-salaşmalarıyla,
çahşmalann halkımıza ve yerel yönetimlerimize daha
gerçekçi yararlar getirmesi en içten dileğimizdir.
|