Yönetimde Yapılanma ve Çalışma İklimi
Dr. Veysel Gani
Türk İdari Yapısı "TİY" incelendiğinde birbirinden
kopuk, uyumsuz ve hizmet sunu-lacak kitlelerin
taleplerinden uzak olduğu görülecektir. Seksen yıla
yaklaşan Cumhuriyet Döneminde idaredeki kopukluk ve
uyumsuzluk önlenememiştir. İşin en kötü tarafı da
bu süre içerisinde mevcut idari yapıyı inceleyerek
geleceğe dönük iyileştirmelerin de yapılmamış
olmasıdır.
Merkezi ve bir ölçüde mahalli idarelere 1960-71 ve
80 yıllarında yapılan müdahalelerin de istenen
hedeflere vardığı söylenemez. 1950-1980 döneminde on
yıllik periyotlarla müdahaleye maruz kalan bir
idarenin sağlıklı olduğu da iddia edilemez. Kaldı ki
2000'li yıllara gireceğimiz bu dönemde bile çeşitli
mahfiller ve basında yer alan müdahale söylentileri
idarenin yeterli olmadığının bir göstergesi
sayılabilir. O halde ne yapılabilir? Bu sorunun
cevabını vermek oldukça güçtür. Ancak bölge ve dünya
hakimiyetine aday olan ülke ve toplumumuz bu soruya
cevap aramak ve bulmak zorundadır.
Devlet yönetimi; işyeri, fabrika, şirket ve benzeri
özel organizasyonlardan yanlardan farklı olarak
millete hizmet vermek için vardır. Bu fonksiyonunu
kaybeden idare er veya geç yeniden
şekillendirilecektir. Bu şekillenme Türk örf, adet
ve geleneklerine uygun, milli talebe cevap
verebilecek tarzda olmalıdır. Bu tarz ise ancak ilmi
araştırma ve vatandaş taleplerinin çakıştırılması
ile ortaya çıkacaktır. Bu iki hususa riayet
edilmeden ortaya konan her çözüm kısa zamanda
müdahaleye maruz kalacaktır. Nitekim 1960'ta
idareye vaki olan müdahale neticesi ortaya çıkan
idari yapı 1971de benzer şekilde değiştirilmiş ancak
beklenen ■ sonuç çıkmamıştır.
İster mahalli ister merkezi idare olsun idarenin
görevi vatandaşa hizmet sunmaktır. Bugün vatandaş
idare ile temasa gelmekten kaçındığı gibi bizatihi
idarede görev alan bürokratlar da huzursuzdur.
Kısaca hizmet bekleyenler de hizmet sunanlar da
idarenin çalışmasından yeterince memnun ve mutlu
değillerdir.
Şimdilerin moda tabiri ile küçültülen devlet yani
Genel İdare neyi yapacak neyi yapmayacaktır.
Yapacaklarını belirleyecek mevzuatın kaynağı ne
olacaktır?
Hukuki mevzuata bakıldığında çerçeve kanunların
hepsi ithal edilmiş olup Türk örf adet gelenek ve
inançlan ile çatışma halindedir. Medeni Kanundan -
Ceza Kanununa kadar bütün mevzuat dış kaynaklı
olduğundan Türk Milleti'nin sosyal yapışma nüfuz
edememiş, biçilen elbise bazen dar, bazen de bol
gelmiştir. Bu durum vatandaşı devletten koparmış ve
giderek itimat kaybolmuştur.
Devletin temel görevleri arasında yera-lan Güvenlik,
Sağlık, Eğitim ve Adalet hizmetleri bütün olarak
vatandaş ihtiyaçla;rına cevap verememektedir.
Bunları teker teker incelediğimiz zaman meselenin
ne ölçüde aciliyet kesbettiği görülecektir.
Birbirini izleyen reaksiyoner tedbirler idareyi
günübirlik yaşar hale getirmiştir. Gündem çok defa
sebepler yerine sonuçlara kilitlenmiş ve sonuçlanri
değerlendirilmesine göre tedbirler düşünülmüştür.
Hazırlanan beş yıllık plânlar bile ulaşılan
sonuçları referans almış sebeplere hiçbir dönemde
inilememiştir. Çok zaman bürokrasi hazırladığı beş
yıllık plânlar kadar bile ömürlü olamamıştır. Yetmiş
yılda altmış hükümet gören bir idarenin sadece bu
yönü olmuş bile olsa yeniden değerlendirilme gereği
açıktır.
Maddi ve manevi bütünlük içerisinde ele alınmayan
her tedbir ömürsüz olacaktır. Bilim ve medeniyet
sahalarında beynelmilelci olmak normal hatta
gereklidir. Ancak sosyal yapı, kültürel gelişme ve
bunun neticesi olarak ortaya çıkan İdari Yapı ve
Organizasyonlarda muhafazakar olmak kaçınılmazdır.
Aksi halde devlet olmanın gerekçesi kaybolur.
Beynelmilel yaklaşımlarla kendi kültür değerlerine
yabancı bir yönetimin kökleri olmaz, böylece kısa
vadede tükenişler birbirini takip e-der.
"TİY" genel ve özel hedefleri belirlenmeden, bu
hedeflerin hatları kesin çizgilerle tesbit edilmeden
sübjektif tarif ve tasniflerle ortaya konacak
felsefe ve yapı sathi kalacaktır. Bu tür bir idari
yapının ve felsefenin takipçisi, destekçisi ve
savunucusu olmayacak "Devlet" sahipsiz kalacaktır.
Bugün yaşanan başıboşluk, talan, istikrarsızlık ve
düzensizlik sahipsizliğin bir neticesidir.
Devlet ne parlamenterin, ne bürokratın ve ne de
vatandaşın tam desteğini alabilmiştir. Diğer bir
ifade ile idarenin yapı ve işleyişinden bütün
olarak memnun bir çoğunluk maalesef mevcut
değildir. Bu memnuniyetsizlik i-daredeki iklimi
bozmakta, iç huzur ve istikrar temin
edilememektedir.
Bölge ve dünya üzerinde söz sahibi olmak
ekonomilerini güçlendirmek ve kalkınmalarını
tamamlayarak müreffeh ülkeler arasında yeralmak
isteyen toplumların öncelikle uygun bir idari yapı
ve iklimi oluşturmaları gerekir. Ülke yönetiminde
söz sahibi olan, görevi alan; politik liderler,
sermaye sahipleri ve bürokratlar ülke çapında uygun
bir çalışma iklimi tesisine uğraşmalıdırlar.
İstikrar içerisinde çalışma hayat ve iklimi düzgün
idari yapısı sağlıklı olan ülke ve toplumlar
diğerlerine oranla büyük bir avantaj sağlamış
olurlar. Aksi durumlarda ise politik, ekonomik ve
sosyal istikrarsızlıklar ile sınırlı olan imkân ve
kaynaklarını heba ederek gelişmiş ülkelerin pazarı
olmaktan kurtulamazlar.
Türk İdari Yapısının "TİY" yeniden yapılanması bir
fantazi ve/veya nostaljiden kaynaklanmamaktadır.
2000 li yıllara hazırlanan dünyamızda Türkiye hak
ettiği yeri ve payı almak zorundadır. Bu talep
tarih boyu medeniyetler kurmuş bütün ülke ve
toplumlar için geçerli olurken, Türkiye açısından
niye olmasın?
Biz istesek de istemesek de Türkiye mevcut coğrafi
jeopolitik yapısı ve ikiyüz milyonluk Türk Dünyası
desteği ile önce bölgede ve daha sonra da dünyada
güç olacaktır. Bu güç sadece bizim değil bütün
mazlum milletlerin de isteğidir. Güç olma işleminin
ilk adımı mahalli ve merkezi idarede yeniden
yapılanarak, idarede uygun bir çalışma ikliminin
tesisi olacaktır. Türk milleti bu yapılanmayı
gerçekleştirecek bilgi birikimi ve arzuya sahiptir.
Tek eksiğimiz araştırma ve plânlamaya dayalı karar
mekanizmalarının yavaş işlemesidir. Bu eksikliğimizi
yetişen yeni nesil gidererek 2000' li yıllar
istikrarlı huzurlu ve müreffeh bir Türkiye
oluşacaktır.
|