Yönetimi Geliştirme ve Reform, Yapılabilirlik Sorunlar ve
Sınırlar
Dr. Aytekin Yılmaz
1- Siyasal Sistem ve Hizmet Sunumu
Siyasal sistemlerin varlıklarını sürdürebilmek için
bazı fonksiyonları yerine getirmesi gereği
Platon'dan itibaren değişik şekillerde ifade
edilmiştir. Günümüz siyaset bilim literatüründe de,
siyasal sıstemlerce belirli görevlerin
gerçekleştirilmesi gereği belirtilmekte, bu
görevlerden bir yada bir kaçının yeterli düzeyde
gerçekleştirilemediği durumlarda sistemde kriz
yaşanabileceği ifade edilmektedir. Şüphesiz kriz,
sisteminin elemanları, yetenekleri, yapısı ve
işleyişine bağlı olduğu gibi çevresine de bağlı
bulunmaktadır.
Siyaset bilimci David Easton'un sistem analizi
çerçevesinde konuyu ele aldığımızda soaınu şu
şekilde ifade edebiliriz. Siyasal sistem ve
yönetim, toplum tarafından kendisine yönelen
talepleri sağladığı desteklerin de yardımıyla
çözmek zorundadır. Sistemin çözüm yeteneği ise
sağlayabildiği veya kontrol ede- bildiği kaynak
miktarıyla bağlantılı olacaktır.
Çözümlenemeyen talepler belirli bir yoğunlu- ğa
eriştiğinde siyasal sistemin istikran tehlikeye
düşecek, varlığını sürdürmesi zorlaşacaktır. Diğer
taraftan, siyasal sistemin talepleri cevaplama
yeteneği toplumsal hayatı düzenleyebilme
yeteneğinin de bir göstergesi olacaktır.
2- Yönetimin Geliştirilmesi ve Kavram Karmaşası
Bugün hukuki planda kabul edilen ayrımdan yola
çıkarak siyasi sistem ve çevre etkileşimini şu
şekilde ortaya koyabiliriz. Siyasal sistemi çevre
ile etkileşimini siyasi organlar ile yürütme ve
yargı organları çerçevesinde sağlamakta, ancak bu
etkileşimin en belirgin ve sürekli olduğu alan
yürütme ve yönetim alanı olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu çerçeveden olmak üzere, geniş anlamda Yönetim
reformu ile her üç alanda yapıyan değişiklikler
kapsama dahil edilirken dar anlamda sadece yürütme
ve idare anlamında yapılan değişiklikler
kastedilmektedir. Uygulamada da yargı reformu -
adalet reformu gibi hukuki nitelemeye paralel
adlandirmalar ortaya çıkmaktadır.
Bunun dışında bir başka belirsizlik de yönetimdeki
değişikliğin boyutu ve düzeyi ile ilgili
bulunmaktadır. Bazılarınca yönetimin geliştirilmesi
kavramı, yönetimin küçük çaplı değişiklik ve
ayarlamalarla hizmete daha uygun hale getirilmesi
için dar anlamda kullanılmakta, geniş çaplı
düzenlemeler için "yönetimin yeniden düzenlenmesi"
(reform) kavramına başvurulmaktadır. Aynı süreç,
mikro-makro yönetsel reform olarak da ele
alınmaktadır. Yönetimi geliştirme kavramı, 1956
yılında Madrid'de toplanan 10. Uluslararası Yönetim
Bilimleri Kongresi raporunda ise, hükümet
yapısındaki temel düzenlemelerden bir bakanlık ya
da kurumun çalışma yöntemlerinde yapılabilecek küçük
çaplı değişikliklere kadar, yürütme mekanizmasında
yer alabilecek tüm iyileştirmeleri içerecek şekilde
tanımlanmış bulunmaktadır.
Bunun dışında ortaya çıkan bir başka sorun ise
siyasal sistemdeki her türlü değişikliğin idari
reform olarak ele alınıp alınamayacağı sorunudur.
Örneğin Sovyetler Birliği'n-de ve Doğu Avrupa
Ülkelerinde meydana gelen ve siyasal sistemin
yapısı ile rejimi değiştiren dönüşümler nasıl
nitelenecektir? Siyasal sistemde kırılma ile
gerçekleşen ve rejim değişikliğine yol açan
gelişmeler reform sayılacak mıdır? Sayılamayacaksa
ayrımın kriterleri neler olacaktır?
Yukarıda yönetimin çevre ile birlikte ele alınması
gerektiği belirtilmişti. Bu gereklilik yönetimin
çevreye hizmet sunması yanında çevreden aldığı
girdilerle çalışması, ve çıktıların çevre üzerinde
etkili olmasından kaynaklanmaktadır. Yönetimi
etkileyen çevre faktörler de ağırlıklarına göre
toplumsal - işlevsel veya genel - faaliyet çevresi
olarak ele alınmaktadır. Bu faktörle hem yönetim
sistemi üzerinde etkide bulunarak yönetimin
yapısını, işleyişini ye eksikliklerini ortaya
sermekte, hem de geliştirme ihtiyacı ile şeklini
etkilemektedir. Bu çerçevede en genel anlamda
gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerde
yönetim yapılan ile yönetimi geliştirme ihtiyacı
ile sonuçlarının farklı olması doğal sayılacaktır.
3- Yönetimin Geliştirilmesi İhtiyacı
Yönetim süreci dinamik bir süreç olup, yönetim
sürekli ve devamlı olarak değişmek ve gelişmek
zorundadır. Çevredeki değişiklikler yönetimin
değiştirilmesini zorunlu kıldığı gibi, örgütün
amaçlarının değişmesi yeni teknolojilerin ithali ve
yönetimde kullanılan araç, gereç ve öteki
kaynakların değişmesi de yönetimin değişmesi ve
geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Bundan daha
önemlisi yönetim ve örgütler belirli ihtiyaçlara
cevap vermek, belirli amaç ve programları
gerçekleştirmek için kurulduğundan, yönetimin daha
iyi kamu hizmeti sunabilmek için devamlı olarak
kendi kendini kontrol ederek geliştirmesi
gerekmektedir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, yönetimin
geliştirilmesi sürekli bir nitelik taşımakta ve
konu dikkatli bir şekilde ele alınmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, daha iyi kamu hizmeti sunabilmek
ve çevredeki değişikliklere uymak için yönetimin
dinamik bir şekilde devamlı suretle değişip
geliştirilmesi gerekirken, azgelişmiş ülkelerde
kalkınma ihtiyacının da baskısıyla yönetimin
geliştirilmesi ihtiyacı çok daha önemli ve merkezi
bir yer işgal etmektedir. Aynca, devletin
yüklendiği görevlerin artması ile sosyal, kültürel
ve teknik yapıdaki gelişmeler de yönetimin
geliştirilmesini gerektirmektedir.
Gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerde yöne timin
geliştirilmesini gerektiren sebepleri;
1- Hizmetlerin hacim yönünden büyümesi ve çeşit
olarak artması,
2- Problemlerde meydana gelen değişikliklerin
örgüt yapısı ve sorumluluklarında da değişiklik
yapılmasını gerektirmesi,
3- Yeni teknoloji, donatım ve bilgilerin yönetime
uygulanması sonucu örgüt yapısı, personel durumu ile
araç ve gereçlerde değişiklik gerekmesi,
4- Yönetsel hizmet gören personelde aranan
niteliklerin değişmesi ve genellikle artması,
5- Geleneksel görevlinin kanun metinlerine sıkı
sıkıya bağlı kalmaya dayanan, aşırı derecede şekilci
uygulamalarının ve yönetimde dürüstlük sağlamak
için konulan aşın kontrollerin zamanla yönetimi
işlemez hale getirmesi ve bunun yerine hizmetlerin
yerine getirilmesini teşvik edici ve hızını
artırıcı bir zihniyetin oluşturulması,
şeklinde sıralamak mümkündür.
4- Gelişmekte Olan Ülkelerde
Yönetimin Geliştirilmesi
Gelişmekte olan ülkelerde yönetimin geliştirilmesi
ihtiyacı yukarıda belirtilen bu genel özellikler
yanında ayrıca, kalkınma sağlanması, yeni
teknolojilerin ithali ve uygulanması gelişmiş
ülkelerdeki metodların takip edilmesi gibi bir dizi
başka faktörler nedeniyle de gündeme gelmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde toplumun en temel hedefi
ekonomik az gelişmişlikten kurtulmak olarak
belirmekte, tanma dayalı geleneksel bir toplumdan
sanayileşmiş bir toplum haline geçiş
hedeflenmektedir., Diğer bir deyişle, az gelişmiş
ülkelerin temel amaçları, sanayileşmiş, ekonomik
bakımdan gelişmiş bir toplum olmak şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
Ekonomik az gelişmişlikten kurtulma çabası içindeki
az gelişmiş ülkeler, çok geçmeden bunun için iyi
işleyen bir yönetim mekanizması kurmak gerektiğini,
sadece ekonomik bakımdan geri kalmadıklarını,
yönetsel bir az gelişmişlik içinde de bulunduklarını
gördüler. Az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin
sadece, üretim sistemleri, teknolojileri ve bilgi
birikimlerinin alınmasıyle ekonomik az
gelişmişlikten kurtulamayacaklarını, bu teknoloji,
üretim sistemi ve bilgi birikiminin bunlara denk
düşen bir yönetim sistemini de gerektirdiğini
anladılar. Webervari bir üslupla ifade edecek
olursak, sanayi toplumu özelliklerine uygun bir
yönetim mekanizması veya bürokrasi ihtiyacı
belirdi. Az gelişmiş ülkelerin yalnız ekonomik az
gelişmişlik içinde olmadık-lan, buna tekabül eden ve
destekleyen yönetsel bir az gelişmişlik içinde de
bulunduklan görüldü. Bu ülkeler gelişmiş ülkelerin
yönetim sistemlerini de ithal etmek durumuyla karşı
karşıya kaldılar.
Az gelişmiş ülkeler açısından durum gelişmiş bir
ülke bürokrasisinin temel özellik ve yapısının basit
bir şekilde ithal edilmesi olayı değildi. Her şeyden
önce ekonomik gelişme sadece sermaye birikimi ve
teknolojik değişme gibi maddi ve teknik faktörlerle
belirlenmemekte, hükümetin rolü ile sosyal ve
kültürel faktörler de önem kazanmaktaydı. Ayrıca,
sosyal ve kültürel yapının da ithal edilen bu
yönetim sisteminin işlemesine uygun düşmesi, diğer
taraftan ithal edilen yönetsel yapının ülke
şartlarına uygun hale getirilmesi gerekmekteydi.
Yönetimin örnek alındığı sanayileşmiş ülkelerde
ekonomik kalkınma büyük ölçüde orta sınıflar
tarafından gerçekleştirilip, yönetim toplumun bu
özelliğine göre şekillenirken az gelişmiş ülkelerde
kalkınmayı sağlayacak orta sınıf yeterince
gelişmediğinden ekonomik kalkınmayı sağlamak
görevide büyük ölçüde bürokrasi tarafından
üstlenilmekte ve bürokrasinin faaliyet alanı
genişlemekteydi.
Yine az gelişmiş ülkelerde bürokrasilerin
gelişmeleri çok değişik şekillerde olmuş,
bürokrasinin her bir kısmı birbirinden farklı
şartlar altında, farklı ihtiyaç ve baskılara cevap
olarak ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak
yönetsel birimler arasında koordinasyon sağlanması,
iş ve görev çatışmaları ile işlerde tekrarların
önlenmesi gerekmiştir. Bu örgütsel sorunlara,
hizmeti görebilecek düzeyde ıyı yetişmiş uzman
personelin bulunmaması ile aşırı merkeziyetçi
uygulamaların eklenmesi sonucu yönetimin
geliştirilmesi acil ve önemli bir sorun haline
gelmiştir.
Az gelişmiş ülkelerin yönetsel az gelişmişlikten
kurtulma çabalarında karşılaştıkları gelişmiş
ülkelerden farklı bir durum da şudur. Az gelişmiş
ülkelerde ithal bürokratik yapı geleneksel
bürokratik cihazın yapısında köklü bir değişiklik,
personelin yeteneklerinde ve zihniyetlerinde ihtilal
sayılacak bir zihniyet değişikliği gerektirmektedir.
Gelişmiş sanayi ülkelerinin hiç birinde kısa sürede
bu denli değişiklik olmamıştır. Az gelişmiş ülkeler
uzun bir süreç içinde oluşan bu olguları sonuçları
itibariyle bir çırpıda almak istemekte, bu da çoğu
kez mümkün olmamaktadır.
Az gelişmiş ülkelerde yönetimi geliş-, tirme
çabalarını zorlaştıran bir engelde yönetimin çoğu
kez daha iyi hizmet götürmenin ötesinde
modernleştirme gibi pek çok anlamları içermekte
olması, bunun da yönetim üzerinde olumsuz etkiler
yapmasıdır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yönetimin
özelliklerine ilişkin literatüre baktığımızda da
farklı özelliklere vurgu yapıldığı görülmektedir.
Amıtai Etzioni gelişmekte olan ülkelerde
börokrasinin ithal özelliğine dikkatleri çekerek,
gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerde aynı bürokratik
yapıların olabileceğini,ancak, az gelişmiş ülkelerde
bu yapıları etkin bir şekilde yürütebilecek
kapasitede yetenekli ve bilgili personelin
bulunmayabileceğini, bunun yanında az gelişmiş.
ülkelerde bürokrasinin bilgi ve kültür bakımından bu
yapının işleyişine koşut özellikler
geliştiremediğini belirtmektedir. Fred Riggs'de,
teknolojinin yayılmasıyla oluşan bu gelişmenin,
toplumda yapısal - işlevsel farklılaşma yarattığını,
toplumları, tüm görevlerin tek bir yapıda görüldüğü
ve her görevin ayrı yapılarda görüldüğü gelişmesine
göre sınıflandırabileceğimizi, bu açıdan yapısal
farklılaşmanın bir gelişmişlik ölçeği olduğunu
belirtmektedir. Morstein Marx da esas itibariyle
modern geleneksel bürokrasi aynmı yaparak,
teknolojik gelişmeyle birlikte statü elit yerine
belli bu uzmanlık düzeyine ulaşan işlevsel elit
türünün ortaya çıktığına işaret etmektedir. Artık
genel bilgi yerine uzmanlık . önem kazanmakta,
personelin niteliği dikkat çekmektedir. Weber de,
toplumsal yapı ve inanç özellikleriyle bürokrasi
özellikleri arasında birbirine denk düşen bir
ilişki olduğunu belirtmiştir. Weber'in yasallığa
fazla önem verdiği ve ussallığın gözden kaçtığı
değerlendirilerek daha ziyade gelişmiş ülkelere
özgü bir "ussal üretken" bürokrasi tipinin ortaya
çıktığı belirtilmektedir.
Bu açılardan bakıldığında gelişmekte olan ülkelerin
gelişmiş ülke bürokrasilerini en azından tercümeye
tabi tutarak ithal ettikleri, ancak, bürokrasinin
gelişmiş ülkelerdeki fonk-siyonlan göremediği,
işlevsel veya ussal üretken görevli türünün ortaya
çıkamadığı, daha -ziyade statü eliti veya yasal
niteliği ağır basan' elit türünün hakim olduğu
söylenebilir.
5- Türkiye'de Yönetimin Geliştirilmesi Çabaları
Türkiyenin son dört asırlık tarihi bir arayışın
tarihidir. Yönetimin geliştirilmesi ve geri
kalmışlıktan kurtulma Osmanlı'da "ıslahat" olarak
ele alınırken, Cumhuriyetçi paradigma sorunu
"yenileşme" olarak adlandırmış ve politik bir
içeriğe kavuşturmuştur. Genelde reform, ya ülkenin
sosyo ekonomik yapısındaki değiş-meler'den, ya da
dış dünya ile kurulan etkileşimlerden
kaynaklanmaktadır. Türkiye'de ise dış gelişmeler
genellikle daha etkili olmuştur. Aynı tür gelişme ve
dış etkiler bugün Sovyet sistemini de değişmeye
zorlamıştır. Genel olarak gelişme sürecine geç
giren ülkelerde dış etkinin önemi iç etkiden daha
fazla olmaktadır.
Türkiye'de 2. Dünya Savaşı sonrası ve 1960 sonrası
ile 1980 sonrası dönemde yönetim geliştirilmesi
yönünde ciddi çabalar ortaya çıkmıştır. Ancak bu
çalışmalar esas itibariyle, örgüt ve usullerde
değişiklik ile teknik düzenleme düzeyinde ele
alınmış, özel ve genel düzeydeki yönetimi
geliştirme çabaları beklenen sonucu vermemiştir.
Yapılan her değişiklik ile örgüt ve personel sayısı
biraz daha genişlemiş, yeni teşkilat ve usullere
rağmen personel davranışı değişmediğinden kişisel
idare büyük ölçüde sürmüştür. Türkiye'de görev
yapan Ross bu hususla ilgili olarak, Türk
yöneticisinin danışma birimlerinden yeterince
yararlanamadığını, teknik bilgi yetersizliği içinde
bulunmakla birlikte herşeyi bilir rolüne büriin-düğünü
ve yabancı bir danışmanla karşılaştığında onu soru
bombardımanına tuttuğunu ve herşeyi öğrenmek
istediğini belirtmektedir.
Şüphesiz Türkiye genel itibariyle az gelişmiş
ülkelerin bürokrasi özelliklerine sahip
bulunmaktadır. Varolan sorunlar, bürokrasi geleneği
ve toplumun kültüründen kaynaklandığı gibi
Üniversitelerin durumu gibi çevre özelliklerinden de
kaynaklanmaktadır. Bunun yanında yönetimi geliştirme
çabalan genel ve soyut düzeyde ele alınrnakta,
teknik bilgi yetersizliği ve diğer faktörlerden
dolayı konu plan, program ve alt program düzeyinde
yeterli şekilde ortaya konulmadığından uygulanması
mümkün olamamaktadır. Diğer bir ifadeyle, ideal
olan ortaya konulmakta, ancak kısa dönemde enaz
maliyetle ne yapılması gerektiği
belirtilmemektedir. Yine genelde ideali yakalamak
hedeflendiğinden varolan yapının günlük pratiklerle
düzeltilmesi ve daha iyi hizmet sunması ihmal
edilmekte veya yapı içinde bu mümkün olmamaktadır.
6- Yönetimi Geliştirme Araçlar ve Alanlar ile Sınırlılıkları
Yönetimin geliştirilmesinde kullanılabilecek
değişkenleri;
a- İnsanlar,
b- Araç, para, tesis, gibi maddi imkanlar,
c- Yönetimde kullanılan yöntemler ve teknikler,
d- Örgütsel yapı ve görevler,
olarak belirtebiliriz.
Yönetim geliştirilmek istendiğinde, her-şeyden önce,
buna uygun bir personel kadrosuna ihtiyaç
duyulmakta, nitelikli personelin dışardan bulunması
ve/veya hizmet içinde yetiştirilmesi gerekmektedir.
Yönetim faaliyetlerinin bir başka unsuru olarak
para, araç, gereç gibi maddi imkanların bulunması
gerekmekte, yönetim bu imkanları sağlamakta
zorlanmaktadır. Yönetimde kullanılan yöntem ve
teknikler yukarıda belirttiğimiz iki değişkene göre
daha kolay değiştirilebilmekte, ancak bu
değişikliğin yapılması da bir ölçüde nitelikli
personel ve yeterli kaynak bulunmasına bağlı
olmaktadır. En kolay değişiklik örgütsel yapı ve
görevler üzerinde sağlanabildiğinden az gelişmiş
ülkelerde en çok başvurulan değişiklik türü bu
olmaktadır.
Yine yönetimin geliştirilmesi denildiğinde
yönetimin tüm yönleri ile değiştirilmesi
kastedilmemekte, eksiklik bulunan boyutlarının
geliştirilmesinden bahsedilmektedir. Gerçekten
yönetimin geliştirilmesi alanları çeşitli olup, her
ülke ve kurumun içinde bulunduğu şartlara göre
değişmekte, ihtiyaca göre bu alanlardan biri veya
hepsi üzerinde değişiklik yapılmaktadır. Ayrıca
ülkenin siyasal yapısı ve kararları da yönetim
üzerinde etkili olabilmektedir. Yönetim
geliştirilmesine konu olan alanlar,
1- Örgütlenme düzeninin geliştirilmesi,
2- Çalışma metodlannın geliştirilmesi,
3- Personel sisteminin geliştirilmesi,
4- Maddi vasıtaların geliştirilmesi,
5- Mevzuatın geliştirilmesi,
olarak belirtilebilir.
Yönetimin geliştirilmesi değişik ülkelerde farklı
boyutlarda ortaya çıkabilir. Yönetim yapı ve
işleyişi, ülkenin içinde bulunduğu genel koşullar,
bürokrasinin ve toplumun genel özellikleri ve
ülkenin gelişmişlik durumundan etkileneceği gibi
siyasal sürecin de aynlmaz bir parçasıdır. Bu
noktada örgüt kuramı ve yönetimi geliştirme şekli
bir siyasal strateji sorunu olarak ortaya çıkmakta,
Dahi ve Lindbolm'un ifade ettikleri gibi, bir
pazarlık sorunu olabilmektedir. Bu nedenle,
yönetimin geliştirilmesi klasik kamu yöneticilerinin
belirttikleri gibi ideale ulaşma çizgisinde gelişe-meyebilmektedir.
Bunun ötesinde yönetimin geliştirilmesinde
karşılaşılan sorunların en önemlilelerin-den biri de
önceki yapının direnmesiyle kısa sürede değişmeyecek
unsurların varlığıdır. Bu çerçevede Almond,
nitelikli personelin değişikliklere daha kolay ayak
uydurduğu ve olumlu baktığı hususuna işaret
etmektedir.
|