Yönetimin Etkinleştirilmesinde Yetki
Genişliği
Bekir Aksoy
Ülkemizin gündeminde yer alan temel konulardan
birisi de kamu yönetiminin etkin, verimli ve süratli
çalışır hale getirilmesidir. Bu sonınun
çözümlenebilmesi için ileriye sürülen önerilerin en
başında da mahalli idarelerin güçlendirilmesi
gelmektedir. Bu öneriyi ileri sürenler, gerekçe
olarak aşırı merkeziyetçiliğin, işlerin Ankara'da
yığılmasının ancak bu yolla ortadan
kaldırılabileceğini ifade etmektedirler.
Şüphesiz halkın ihtiyaçlarının en kısa zamanda ve en
iyi bir şekilde karşılanabilmesi açısından mahalli
hizmetlerin etkin, verimli ve süratli bir şekilde
yerine getirilmesi gerçekten büyük önem
taşımaktadır. Ancak mahalli idarelerin bu gaye
doğrultusunda güçlendirilmesi, kamu yönetiminin de
aynı niteliklere kavuşturulması açısından yeterli
değildir. Yalnızca mahalli idarelerin
güçlendirilmesine yönelik tedbirlerin alınması,
işlerin Ankara'ya yığılmasını önlemek, aşırı
merkeziyetçiliği ortadan kaldırmak bakımından, arzu
edilen sonuçların sağlanmasında yeterli olamaz.
Çünkü bir ülkenin idari yapısı onu teşkil eden
unsurların biri üzerine, olması gerekenden fazla
ağırlık verilerek ahenkli bir şekilde işletilemez.
Önemli olan, unsurlar arasında gerekli dengenin,
ilişkiler sisteminin bütünü gözönünde tutularak
sağlanmasıdır.
Anayasanın 123. maddesi idarenin kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğunu, merkezden yönetim
ve yerinden yönetim esaslarına dayandığını hükme
bağlamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında üzerinde dikkat edilmesi
gereken en önemli noktalardan birisi, mahalli
idareleri güçlendirmeye çalışırken, merkezi idareyi
olması gereken rolünden ve etkinliğinden
uzaklaştırmak, kavram anarşisinden kurtulamayıp, bu
sefer idari sistem» belki de çok daha büyük
olumsuzlukları yaratacak dengesiz bir yapıya
sürüklemek hatasına düşmemektedir.
Çünkü idare teşkilatı hemen her yerde merkezden
yönetim ve yerinden yönetimin karşılıklı
etkilerinden doğmuş bir dengeye da-yanır.
Her ülkenin idari yapısı, tarihi gelişim içinde,
birçok faktörün etkisi altında ortaya çıkar ve
şekillenir. Türk İdari Sisteminin de gerek
kuruluşu, gerekse de çalışma prensipleri ve
alışkanlıkları açısından aynı husus geçerlidir.
Milletimizin, ülkemizin çeşitli özellikleri,
gelenekleri, örf ve adetleri devlet yapımızı, idari
sistemimizi çeşitli açılardan etkilemiştir ve
etkilemektedir.
Şüphesiz bu özellikler, ekonomik, sosyal ve
kültürel gelişme vetiresi içinde çeşitli
değişiklikler göstermekte, idari sistemde de bu
değişmeler doğrultusunda yeni düzenleme ihtiyaçları
ortaya çıkabilmektedir.
Ancak bazı temel özelliklerin varlığını ve idareye,
aksetmesini sürekli olarak gözönünde tutmak,
ülkemizin jeopolitik konumu, tarihsel, sosyal ve
kültürel özelliklerinin getirdiği bir
zorunluluktur.
Bu genel tesbitlerin ışığında konuya bakıldığında,
hemen belirtilmesi gereken husus, aşın
merkeziyetçiliğin, işlerin Ankara'ya yiğit masının
önlenmesinin temel çözüm yolu yalnızca mahalli
idarelerin güçlendirilmesi olamaz. Hatta mahalli
idarelerin güçlendirilmesi çalışmalarının da
istenilen sonuçlar verebilmesi, bu reformdan
beklenen sonuçların elde edilebilmesi için merkezi
yönetimin ve bizim gibi yüzölçümü oldukça geniş ve
nüfusu kalabalık bir .ülkede özellikle merkezi
yönetimin taşra örgütünün de yeniden düzenlenmesini
gerektirmektedir.
Bilindiği gibi ülkemizin idari sisteminin dayandığı,
Anayasalarımızda yer alan, halkımız tarafından
benimsenmiş ve iyi uygulandığı dönemlerde de halka
kamu hizmetlerinin götürülmesinde çok yararlı olduğu
kanıtlanmış ilkeler vardır. Bunların en başında da
il sistemi ve yetki genişliği ilkesi gelmektedir.
Anayasamızın 126 ncı maddesine göre Türkiye, merkezi
idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna,
ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine
göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere
ayrılır ve illerin idaresi yetki genişliği esasına
dayanır.
11 Sistemi, üniter devlet yapısı içinde, iyi
uygulandığı zaman, merkezi idarenin görev alanına
giren kamu hizmetlerinin etkin, verimli ve süratli
bir şekilde yerine getirilmesini sağladığı gibi
milli birlik ve bütünlüğün korunmasında ve tüm ülke
çapında aynı hizmet standardının sağlanmasında çok
faydalı olan bir sistemdir.
İl Sisteminin işleyişini sağlayan en önemli ilke de
yetki genişliğidir.
Yetki genişliği, merkezden yönetimin yumuşatılmış
bir şekli olup, genel idarenin taşra teşkilatının
başında bulunan yüksek kamu görevlilerine, belli
konularda, kendiliğinden karar alma ve uygulama
yetkisi tanımak olarak tanımlanabilir. Yetki
genişliğinde kararlar, merkezi idare adına, onun
taşradaki bir görevlisi tarafından alınmaktadır.
Örneğin valinin bakan adına, belli konularda
kendiliğin-den karar alıp uygulaması gibi. Bir başka
ifadeyle valilere çeşitli hizmet alanlarında,
sınırlı da olsa merkeze danışmadan kendiliğinden
hareket edebilme imkanı, kanunlarla tanınmıştir
Şüphesiz yetki genişliği ilkesi, yalnızca merkezin
taşra idaresinde kullanılan bir ilke değildir.
Merkezi idare veya bir kuruluş bünyesinde de
uygulanabilir. Ancak ülkemizin idari yapısını
tartıştığımız için biz konuyu il yönetimi açısından
ele alıyoruz.
Yetki genişliği ilkesinin en büyük faydası, işlerin
halka en yakın yerde çözümlenmesine imkan
tanımasıdır. Birçok sorunun merkezi hükümete
gitmeden yerinde çözümünü sağlamasıdır. Merkezden
yönetimin bazı önemli ve acele işleri geciktirme
sakıncasına karşı düşünülen ve kullanılan bir
tedbirdir.
Bu açıdan bakıldığında işlerin merkeze yığılmasının
önlenmesinde hizmette etkinlik ve verimliliğin
arttırılmasında, yerinden yönetim ilkesi ile
birlikte yetki genişliği ilkesinin de tam anlamıyla
uygulamaya geçirilmesi, idari sistemin bir bütün
olarak ve kendi içinde uyumlu ve yüksek bir
performansla çalışmasını sağlar.
Ülkemizde, çeşitli nedenlerle, yalnız mahalli
idareler konusunda değil, yetki genişliği ilkesinin
uygulanmasında da, zaman içinde, bir çok konuda
karar yetkisinin merkezde toplandığı görülmektedir.
Bu durum ise kamu hizmetlerinin görülmesinde giderek
artan ölçüde sıkıntıların doğmasına neden olmuştur.
Halkımız geleneksel olarak başta vali olmak üzere
mülki idare amirlerini devlet baba olarak görmekte,
bir çok sorunun çözümünü onlardan beklemekte, bir
çok konuda, mülki idare amirleri liderlik yaptığı
zaman, büyük bir güvenle o çalışmaya katkıda
bulunmaktadır. Ancak mülki idarenin hareket
imkanları sınırlandığında, yetki ve kaynak
kullanımında yetersiz hale gelindiğinde, bir başka
ifade ile işler yerinde yapılamadığında doğal
olarak sonuç almak için merkeze yönelme
başlamaktadır. Özellikle demokratik sistemin
uygulanmasındaki bazı yanlış anlamalar da, bu sürece
katkıda bulunmaktadırlar. Örneğin birçok işin
yürütülmesinde, birçok sorunun çözümlenmesinde,
nihai kararların alınmasında, mutlaka merkezdeki
politikacıların ve bürokratların devreye sokulması
gerekmemektedir.
tdari sistemin kuruluşunda, merkezden yönetim ve
yerinden yönetim esasları doğrultusunda, ülkenin
tarihi gelişimini, toplumsal, siyasal, ekonomik
gerçeklerini ve yönetim biliminin ilkelerini
gözönünde tutarak yapılacak rasyonel bir görev
bölüşümü içinde her düzeydeki idari birim ve
onların yöneticilerinin farklı büyüklükteki
alanlarda, o alanda çözülmesi gereken nitelikteki
sorunlari, bu işbölümünün gerektirdiği yetki ve
kaynaklara sahip olarak çözebilmesi gerekir. Bu
idari birimler hem merkezi idare birimi olabilir,
hem de mahalli idare birimi olabilir. Bunlar
arasındaki görev, yetki ve kaynak dağılımı ise
yukarda da değindiğimiz gibi, özellikle o ülkenin, o
milletin kendi özelliklerinden, tarihi gelişim
sürecinden büyük ölçüde etkilenir
Nitekim batı ülkelerini incelediğimizde de karşımıza
çıkan en önemli tespitlerden birisi, demokratik bir
shteme sahip, ekonomik sosyal ve kültürel yönlerden
gelişmiş, kamu yönetimi etkin ve verimli çalışan bîr
çok ülkenin siyasi ve idari yapısı, organik anlamda
birbirinden çok büyük farklılıklar göstermektedir.
Mahalli idareleri güçlü olmakla birlikte merkezi
idarenin ve onun taşradaki temsilcilerinin sistemin
tutarlı bir bütün olarak varlığını sürdürebilmesi ve
ülkesel ölçekte kaynak kullanımının
yönlendirilebilmesi bakımından, çeşitli önemli
yetkileri bulunmaktadır.
Hatta Fransa örneğinde olduğu gibi, mahalli idareler
konusunda yapılan son reform çalışmalarından sonra,
yerinden yönetimin yeniden tanımlanması, devletin
rolünün canlandırılması, yetki genişliği
(deconcentrati-on) çabalarının devamının sağlanması
üzerinde durulmaktadır
Kanaatimizce bir idari sistemin işleyişini etkileyen
en önemli faktörlerden birisi de, o topluma hakim
olan temel anlayış ve alışkanlıklardır. İdari
yapılar farklı olsa bile, demokratik bir anlayışın
hakim olduğu, işlerin bilimsel gerekler ve ülke
gerçekleri gözardı edilmeksizin yürütüldüğü
ülkelerde hem demokratik sistem işlerliğini
korumakta ve gelişmekte, hem de kamu yönetimi
görevlerini etkin, verimli ve hızlı bir biçimde
yürütebilmekte, halkın ihtiyaç duyduğu hizmetleri
kaliteli bir biçimde ve zamanında sunabilmektedir.
Bütün bu açıklamaların ışığında, ülkemizdeki idari
reform çalışmaları açısından bazı temel ilke ve
yaklaşımların öncelikle gözönünde tutulmasının
zaruri olduğuna inanıyoruz.
Birinci ilke olarak, her iş yapılması gereken yerde
yapılmalı, gereksiz yere bir üst kademeye
taşınmamalıdır. İlçede bitecek iş ilçede, ilde
bitecek iş ilde bitirilmelidir.
İkinci olarak gözönünde tutulması gereken önemli
yaklaşım, merkezi yönetimin taşra örgütlenmesini,
yetki genişliği ilkesini ve mülki idare sisteminin
olması gereken rolünü gözardı etmeksizin, mahalli
idareleri güçlendirmektir. Ülkenin idari yapı ve
gelenekleriyle demokratikleşme ve etkinliğin
gerekleri arasında optimal bir denge
oluşturulmalıdır.
Üçüncü ana ilke ve yaklaşım, yalnızca mahalli
hizmetler için değil, merkezi idarenin üstlendiği
görevlerin önemli bir kısmının onun taşradaki
temsilcileri tarafından, yetki genişliği ilkesi
doğrultusunda, halka en yakın yönetim kademelerinde
yerine getirilmesinin etkinlik ve verimliliği
arttıracağı, yetki ve kaynak kullanımında,
özellikle mahalli idarelerin çalışmalarını da
etkinleştirecek yönde rasyonellik ve destek
sağlayabileceğidir.
Bizim idari sistemimiz açısından özellikle il
sistemi ve üst idareciler olarak mülki idare
amirleri, merkezi idarenin yürüttüğü birçok görevi,
yeniden merkez adına taşrada yürütebilir. Merkezden
yapılacak yetki devri doğrultusunda, bir çok iş,
özellikle ilde sonuçlandırılabilir..
Mahalli idarelere devredilmesi gerekli görülen
bazı merkezi idare görevleri de, örneğin
yüksek öğrenim dışındaki, eğitim ve temel sağlık
hizmetlerini yürütecek kurumların açılması,
donatımı, belli pozisyonlardaki personelinin
istihdamı ile trafik hizmetleri, çeşitli sosyal
yardım hizmetleri gibi hizmetlerin mahalli idare
birimi olarak il özel idaresine devredilmesi, il
meclislerince gerekli kararların alınması ve
uygulamanın da valinin başında bulunduğu yürütme
organı taralından ger çekleştirilmesi, sistemin
başarısı görüldükçe, başka görev ve kaynakların da
giderek mahalli idarelere aktarılmasına ve onların
güçlendirilmelerine imkan sağlayacaktır.
Öte yandan unutulmamalıdır ki, hangi görev ve
kaynakları devrederseniz edin, eğer bir idari birim
o görevleri yerine getirecek ve o kaynakları en
rasyonel şekilde kullanacak nitelikte teşkilat ve
organizasyona, çalışma yöntem ve usullerine ve
herşeyden önemlisi demokratik ve çağdaş yönetim
anlayışına sahip personele sahip bulunmadıkça
verilen görevleri başarıyla yerine getiremez,
yetkileri la-yıkı veçhile kullanamaz.
Ülkemizde sağlıklı bir idari reformu
gerçekleştirebilmek için geçilmesi gereken aşamaları
doğru tespit etmek, merkezi idarenin merkez ve
taşra teşkilatı ile mahalli idareler arasındaki
ilişkileri hem yetki genişliği hem de yerinden
yönetim ilkelerinin olumlu bir karşılıklı etkileşim
vetiresi içinde düzenlemek ve ilk aşamada mahalli
idareler reformuna da gerçekten sağlıklı bir temel
oluşturacak şekilde yetki genişliği uygulamasında
il ve ilçe düzeylerinde kamu hizmetlerini
etkinleştirecek önlemleri öncelikle almak, en
doğru ve yararlı stratejik yaklaşım olacaktır.
|