Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yönetimin Etkinleştirilmesinde Yetki Genişliği 

Bekir Aksoy 

Ülkemizin gündeminde yer alan temel konulardan birisi de kamu yönetiminin etkin, verimli ve süratli çalışır hale getirilmesidir. Bu sonınun çözümlenebilmesi için ileriye sürülen önerilerin en başında da mahalli idarelerin güçlendirilmesi gelmektedir. Bu öneriyi ileri sürenler, gerekçe olarak aşırı merkeziyetçili­ğin, işlerin Ankara'da yığılmasının ancak bu yolla ortadan kaldırılabileceğini ifade etmekte­dirler.

Şüphesiz halkın ihtiyaçlarının en kısa zamanda ve en iyi bir şekilde karşılanabilmesi açısından mahalli hizmetlerin etkin, verimli ve süratli bir şekilde yerine getirilmesi gerçekten büyük önem taşımaktadır. Ancak mahalli ida­relerin bu gaye doğrultusunda güçlendirilme­si, kamu yönetiminin de aynı niteliklere ka­vuşturulması açısından yeterli değildir. Yalnız­ca mahalli idarelerin güçlendirilmesine yöne­lik tedbirlerin alınması, işlerin Ankara'ya yığıl­masını önlemek, aşırı merkeziyetçiliği ortadan kaldırmak bakımından, arzu edilen sonuçların sağlanmasında yeterli olamaz. 

Çünkü bir ülkenin idari yapısı onu teş­kil eden unsurların biri üzerine, olması gerekenden fazla ağırlık verilerek ahenkli bir şe­kilde işletilemez. Önemli olan, unsurlar ara­sında gerekli dengenin, ilişkiler sisteminin bü­tünü gözönünde tutularak sağlanmasıdır. 

Anayasanın 123. maddesi idarenin ku­ruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayandığını hükme bağlamaktadır. 

Bu açıdan bakıldığında üzerinde dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri­si, mahalli idareleri güçlendirmeye çalışırken, merkezi idareyi olması gereken rolünden ve etkinliğinden uzaklaştırmak, kavram anarşi­sinden kurtulamayıp, bu sefer idari sistem» belki de çok daha büyük olumsuzlukları yara­tacak dengesiz bir yapıya sürüklemek hata­sına düşmemektedir. 

Çünkü idare teşkilatı hemen her yerde merkezden yönetim ve yerinden yönetimin karşılıklı etkilerinden doğmuş bir dengeye da-yanır.

Her ülkenin idari yapısı, tarihi gelişim içinde, birçok faktörün etkisi altında ortaya çı­kar ve şekillenir. Türk İdari Sisteminin de ge­rek kuruluşu, gerekse de çalışma prensipleri ve alışkanlıkları açısından aynı husus geçer­lidir. Milletimizin, ülkemizin çeşitli özellikleri, gelenekleri, örf ve adetleri devlet yapımızı, idari sistemimizi çeşitli açılardan etkilemiştir ve etkilemektedir.

Şüphesiz bu özellikler, ekonomik, sos­yal ve kültürel gelişme vetiresi içinde çeşitli değişiklikler göstermekte, idari sistemde de bu değişmeler doğrultusunda yeni düzenleme ihtiyaçları ortaya çıkabilmektedir. 

Ancak bazı temel özelliklerin varlığını ve idareye, aksetmesini sürekli olarak gözö­nünde tutmak, ülkemizin jeopolitik konumu, tarihsel, sosyal ve kültürel özelliklerinin getir­diği bir zorunluluktur.

Bu genel tesbitlerin ışığında konuya ba­kıldığında, hemen belirtilmesi gereken husus, aşın merkeziyetçiliğin, işlerin Ankara'ya yiğit masının önlenmesinin temel çözüm yolu yal­nızca mahalli idarelerin güçlendirilmesi ola­maz. Hatta mahalli idarelerin güçlendirilmesi çalışmalarının da istenilen sonuçlar verebilme­si, bu reformdan beklenen sonuçların elde edilebilmesi için merkezi yönetimin ve bizim gibi yüzölçümü oldukça geniş ve nüfusu kala­balık bir .ülkede özellikle merkezi yönetimin taşra örgütünün de yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir.

Bilindiği gibi ülkemizin idari sisteminin dayandığı, Anayasalarımızda yer alan, halkı­mız tarafından benimsenmiş ve iyi uygulandı­ğı dönemlerde de halka kamu hizmetlerinin götürülmesinde çok yararlı olduğu kanıtlan­mış ilkeler vardır. Bunların en başında da il sistemi ve yetki genişliği ilkesi gelmektedir. 

Anayasamızın 126 ncı maddesine göre Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve ka­mu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır ve illerin  idaresi yetki genişliği esasına dayanır.

11 Sistemi, üniter devlet yapısı içinde, iyi uygulandığı zaman, merkezi idarenin görev alanına giren kamu hizmetlerinin etkin, verim­li ve süratli bir şekilde yerine getirilmesini sağ­ladığı gibi milli birlik ve bütünlüğün korun­masında ve tüm ülke çapında aynı hizmet standardının sağlanmasında çok faydalı olan bir sistemdir.

İl Sisteminin işleyişini sağlayan en önemli ilke de yetki genişliğidir. 

Yetki genişliği, merkezden yönetimin yumuşatılmış bir şekli olup, genel idarenin taşra teşkilatının başında bulunan yüksek ka­mu görevlilerine, belli konularda, kendiliğin­den karar alma ve uygulama yetkisi tanımak olarak tanımlanabilir. Yetki genişliğinde karar­lar, merkezi idare adına, onun taşradaki bir görevlisi tarafından alınmaktadır. Örneğin va­linin bakan adına, belli konularda kendiliğin-den karar alıp uygulaması gibi. Bir başka ifadeyle valilere çeşitli hizmet alanlarında, sınırlı da olsa merkeze danışmadan kendiliğinden  hareket edebilme imkanı,  kanunlarla tanınmıştir 

Şüphesiz yetki genişliği ilkesi, yalnızca merkezin taşra idaresinde kullanılan bir ilke değildir. Merkezi idare veya bir kuruluş bün­yesinde de uygulanabilir. Ancak ülkemizin idari yapısını tartıştığımız için biz konuyu il yönetimi açısından ele alıyoruz.

Yetki genişliği ilkesinin en büyük fay­dası, işlerin halka en yakın yerde çözümlen­mesine imkan tanımasıdır. Birçok sorunun merkezi hükümete gitmeden yerinde çözü­münü sağlamasıdır. Merkezden yönetimin ba­zı önemli ve acele işleri geciktirme sakıncası­na karşı düşünülen ve kullanılan bir tedbirdir. 

Bu açıdan bakıldığında işlerin merkeze yığılmasının önlenmesinde hizmette etkinlik ve verimliliğin arttırılmasında, yerinden yöne­tim ilkesi ile birlikte yetki genişliği ilkesinin de tam anlamıyla uygulamaya geçirilmesi, idari sistemin bir bütün olarak ve kendi içinde uyumlu ve yüksek bir performansla çalışması­nı sağlar. 

Ülkemizde, çeşitli nedenlerle, yalnız mahalli idareler konusunda değil, yetki geniş­liği ilkesinin uygulanmasında da, zaman için­de, bir çok konuda karar yetkisinin merkezde toplandığı görülmektedir. Bu durum ise kamu hizmetlerinin görülmesinde giderek artan öl­çüde sıkıntıların doğmasına neden olmuştur. 

Halkımız geleneksel olarak başta vali olmak üzere mülki idare amirlerini devlet ba­ba olarak görmekte, bir çok sorunun çözümü­nü onlardan beklemekte, bir çok konuda, mülki idare amirleri liderlik yaptığı zaman, büyük bir güvenle o çalışmaya katkıda bulun­maktadır. Ancak mülki idarenin hareket im­kanları sınırlandığında, yetki ve kaynak kul­lanımında yetersiz hale gelindiğinde, bir baş­ka ifade ile işler yerinde yapılamadığında do­ğal olarak sonuç almak için merkeze yönelme başlamaktadır. Özellikle demokratik sistemin uygulanmasındaki bazı yanlış anlamalar da, bu sürece katkıda bulunmaktadırlar. Örneğin birçok işin yürütülmesinde, birçok sorunun çözümlenmesinde, nihai kararların alınmasın­da, mutlaka merkezdeki politikacıların ve bü­rokratların devreye sokulması gerekmemekte­dir. 

tdari sistemin kuruluşunda, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esasları doğrul­tusunda, ülkenin tarihi gelişimini, toplumsal, siyasal, ekonomik gerçeklerini ve yönetim bi­liminin ilkelerini gözönünde tutarak yapılacak rasyonel bir görev bölüşümü içinde her dü­zeydeki idari birim ve onların yöneticilerinin farklı büyüklükteki alanlarda, o alanda çözül­mesi gereken nitelikteki sorunlari, bu işbölü­münün gerektirdiği yetki ve kaynaklara sahip olarak çözebilmesi gerekir. Bu idari birimler hem merkezi idare birimi olabilir, hem de ma­halli idare birimi olabilir. Bunlar arasındaki görev, yetki ve kaynak dağılımı ise yukarda da değindiğimiz gibi, özellikle o ülkenin, o mille­tin kendi özelliklerinden, tarihi gelişim süre­cinden büyük ölçüde etkilenir 

Nitekim batı ülkelerini incelediğimizde de karşımıza çıkan en önemli tespitlerden biri­si, demokratik bir shteme sahip, ekonomik sosyal ve kültürel yönlerden gelişmiş, kamu yönetimi etkin ve verimli çalışan bîr çok ülke­nin siyasi ve idari yapısı, organik anlamda bir­birinden çok büyük farklılıklar göstermekte­dir. Mahalli idareleri güçlü olmakla birlikte merkezi idarenin ve onun taşradaki temsilcile­rinin sistemin tutarlı bir bütün olarak varlığını sürdürebilmesi ve ülkesel ölçekte kaynak kul­lanımının yönlendirilebilmesi bakımından, çe­şitli önemli yetkileri bulunmaktadır.

Hatta Fransa örneğinde olduğu gibi, mahalli idareler konusunda yapılan son re­form çalışmalarından sonra, yerinden yöneti­min yeniden tanımlanması, devletin rolünün canlandırılması, yetki genişliği (deconcentrati-on) çabalarının devamının sağlanması üzerin­de durulmaktadır 

Kanaatimizce bir idari sistemin işleyişini etkileyen en önemli faktörlerden birisi de, o topluma hakim olan temel anlayış ve alışkan­lıklardır. İdari yapılar farklı olsa bile, demokra­tik bir anlayışın hakim olduğu, işlerin bilimsel gerekler ve ülke gerçekleri gözardı edilmeksi­zin yürütüldüğü ülkelerde hem demokratik sistem işlerliğini korumakta ve gelişmekte, hem de kamu yönetimi görevlerini etkin, ve­rimli ve hızlı bir biçimde yürütebilmekte, hal­kın ihtiyaç duyduğu hizmetleri kaliteli bir bi­çimde ve zamanında sunabilmektedir.

Bütün bu açıklamaların ışığında, ülke­mizdeki idari reform çalışmaları açısından ba­zı temel ilke ve yaklaşımların öncelikle gözö­nünde tutulmasının zaruri olduğuna inanıyo­ruz. 

Birinci ilke olarak, her iş yapılması ge­reken yerde yapılmalı, gereksiz yere bir üst kademeye taşınmamalıdır. İlçede bitecek iş ilçede, ilde bitecek iş ilde bitirilmelidir. 

İkinci olarak gözönünde tutulması ge­reken önemli yaklaşım, merkezi yönetimin taşra örgütlenmesini, yetki genişliği ilkesini ve mülki idare sisteminin olması gereken rolünü gözardı etmeksizin, mahalli idareleri güçlen­dirmektir. Ülkenin idari yapı ve gelenekleriyle demokratikleşme ve etkinliğin gerekleri ara­sında optimal bir denge oluşturulmalıdır.

Üçüncü ana ilke ve yaklaşım, yalnızca mahalli hizmetler için değil, merkezi idarenin üstlendiği görevlerin önemli bir kısmının onun taşradaki temsilcileri tarafından, yetki genişliği ilkesi doğrultusunda, halka en yakın yönetim kademelerinde yerine getirilmesinin etkinlik ve verimliliği arttıracağı, yetki ve kay­nak kullanımında, özellikle mahalli idarelerin çalışmalarını da etkinleştirecek yönde rasyo­nellik ve destek sağlayabileceğidir.

Bizim idari sistemimiz açısından özel­likle il sistemi ve üst idareciler olarak mülki idare amirleri, merkezi idarenin yürüttüğü bir­çok görevi, yeniden merkez adına taşrada yü­rütebilir. Merkezden yapılacak yetki devri doğrultusunda, bir çok iş, özellikle ilde so­nuçlandırılabilir.. 

Mahalli idarelere devredilmesi gerekli görülen   bazı   merkezi   idare   görevleri   de, örneğin yüksek öğrenim dışındaki, eğitim ve temel sağlık hizmetlerini yürütecek kurumla­rın açılması, donatımı, belli pozisyonlardaki personelinin istihdamı ile trafik hizmetleri, çeşitli sosyal yardım hizmetleri gibi hizmetle­rin mahalli idare birimi olarak il özel idaresine devredilmesi, il meclislerince gerekli kararla­rın alınması ve uygulamanın da valinin başın­da bulunduğu yürütme organı taralından ger çekleştirilmesi, sistemin başarısı görüldükçe, başka görev ve kaynakların da giderek mahal­li idarelere aktarılmasına ve onların güçlendi­rilmelerine imkan sağlayacaktır.

Öte yandan unutulmamalıdır ki, hangi görev ve kaynakları devrederseniz edin, eğer bir idari birim o görevleri yerine getirecek ve o kaynakları en rasyonel şekilde kullanacak nitelikte  teşkilat  ve  organizasyona,  çalışma yöntem ve usullerine ve herşeyden önemlisi demokratik ve çağdaş yönetim anlayışına sa­hip personele sahip bulunmadıkça verilen gö­revleri başarıyla yerine getiremez, yetkileri la-yıkı veçhile kullanamaz. 

Ülkemizde sağlıklı bir idari reformu gerçekleştirebilmek için geçilmesi gereken aşamaları doğru tespit etmek, merkezi idare­nin merkez ve taşra teşkilatı ile mahalli idare­ler arasındaki ilişkileri hem yetki genişliği hem de yerinden yönetim ilkelerinin olumlu bir karşılıklı etkileşim vetiresi içinde düzen­lemek ve ilk aşamada mahalli idareler refor­muna da gerçekten sağlıklı bir temel oluştura­cak şekilde yetki genişliği uygulamasında il ve ilçe düzeylerinde kamu hizmetlerini etkin­leştirecek önlemleri öncelikle almak, en doğ­ru ve yararlı stratejik yaklaşım olacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005