Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

1929 Dünya Ekonomik Buhranının Etkileri 

Büyük bunalım Ekim 1929'da ABD'de başlamış ve 1930 yılı başından itibaren Sovyet Rusya dışındaki tüm ülkeleri içine almış­tı. Bu büyük ekonomik kriz toplam arz fazlalığı karşısında toplam talebin azalması ve fiyatlar genel düzeyinin hızla düşmesi şeklinde ortaya çıkmıştı. 

Birinci Dünya Savaşı yıllarında dünya üretim kapasitesi hızla genişlemişti. Savaş bittikten sonra harcamalarda ve tüketimde bü­yük azalmalar olduğu halde üretim aynı hızla artmaya devam etti. Arz artmaya devam ederken talep azalınca, özellikle gelişmiş ül­kelerde, büyük stoklar meydana geldi. Sanayi malları üretiminde kısa sürede üretim miktarını ayarlamak mümkün olduğu halde, tarımda doğa koşulları nedeniyle bu mümkün değildi. Bu yüzden tarım ürünleri piyasalarında arz fazlalığı fiyatların hızla düşmesine neden oldu. Özellikle gıda malları piyasalarında stoklar büyürken, fiyatlar üreticileri iflasa götürecek düzeye indi. Dünya tarım ürün­leri piyasasında en büyük satıcı olan ABD'de tam bir yıkıma neden oldu. 

Tarım ürünleri piyasalarında yaşanan bu yıkım sanayi malları piyasalarına hızla yansıdı.  Özellikle tarım sektöründen sanayi mallarına yönelik talep durunca sanayi malları stokları arttı, fiyat­lar düştü. 

Birinci Dünya Savayı yıllarında savaşan Avrupa'nın kaybetti­ği mal piyasalarını ele geçiren ABD, hızla artan ihracatına bağlı olark; üretim teknolojisini ve kapasitesini yenileme olanağı bul­muştu. Örneğin 1929 yılında otomotiv sanayii, ABD'nin iki büyük firması General Motors ve Ford'un egemenliği altındaydı. Alman­ya ve Japonya ancak 1950'li yıllarda söz sahibi oldular. Savaş sonrası Dünya'nın en güçlü ekonomisine sahip olan ABD aynı zamanda tek alacaklı ülke durumuna gelmişti. Döviz bütçesi her yıl artan oranda fazlalık verirken, ithalatta korumacı olmaya devam eden bu ülkeye, borçlu olan ülkeler ihracatlarını artıramıyorlardı. Borçlu ülkeler daha fazla üretmek ve ihracatlarını arttırmak isti­yorlardı. Fakat ABD'nin korumacı mevzuatını aşamıyorlardı. Böylece Dünya üretimi artıyor, fakat Dünya ticareti azalıyor biçi­minde bir çelişki ortaya çıktı. Dünya ticareti hemen hemen yarıya kadar daraldı. İlk bunalıma düşen, 1928 yılında Almanya oldu. 

1929 yılında Büyük Bunalım'la, başta ABD olmak üzere bir anda bütün kapitalist ülkeler çökerken, dış dünyaya büyük çapta kapalı S.Rusya ekonomisi bu yangının dışında kaldı. Komünist düşünürler büyük sevinçle "işte kapitalizmin sonu geldi" diye yazıp çizmeye başladılar. O tarihte Stalin ne pahasına olursa olsun sanayileşmeyi hedef alan ve 1928-32 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Plan'ı yürütmeye çalışıyordu. 1937 yılına gelindiğinde ABD'den sonra Dünya'nın ikinci büyük sanayi mal üreticisi oldu. Bu hızlı büyüme tarım sektörünün dolayısıyla köylülerin önce yoksullaştırılmasıyla sonra feda edilmesiyle sağlanmıştı. 

İspanya'da 1936'dan itibaren Franco diktatörlüğü vardı. 1926 Polonya'da Mareşal Pilsudski diktatörlüğünü ilan etti. Komşumuz Yunanistan'da bir darbe ile iktidarı ele geçiren General Metaksas güdümlü bir rejim kurdu. Şimdi ana hatlarıyla İtalya, ABD ve Al­manya'da krizin tahribatını gidermek ve krizden çıkmak için hangi çarelere başvurulduğunu açıklayalım. Böylece 1930'dan itibaren yoksul bir ülkede Atatürk'ün "Devletçilik" modelini yürürlüğe koymakta ne büyük ileri görüşlülük gösterdiğini anlamak ve an­latmak kolaylaşacaktır. (Ekonomik Kriz Tarihi) 

1. İtalya Modeli: Faşizm 

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya siyasal sosyal ve eko­nomik açıdan tam bir kargaşa içine girmişti. 1919-1922 yılları arasında iki kez genel seçim yapılmış ve dört hükümet değişmişti. Tarım ağırlıklı yarı gelişmiş bir ülke olan İtalya'da, faşistler sağıcı milliyetçi cephe ile işbirliği yaparak Mayıs 1921'de parlamentoya girmeyi başardılar. Benito Mussolini'nin başında bulunduğu Faşist Parti liberal kapitalizme ve komünizme karşı yeni bir modelle hal­ka ümit verdi. 

1922 yılında Faşist Parti'nin "Kara Gömleklileri"nin Napo­li'den Roma'ya yürüyüşü karşısında Kral, Hükümeti kurma göre­vini B.Mussolini'ye verdi. Mussolini katı milliyetçi ve otoriter bir siyasal rejimi "korporatif temsil" esası üzerine yerleştirdi. Anti­demokratik ve antikomünist ilkelere dayanan bu uygulama 1943 yılına dek İtalya'da egemen oldu. 

1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, İtalya'da Mussolini'nin e-konomik düzenin işleyişini ve yönlendirilmesini daha geniş çapta denetim altına almasına olanak verdi. Bir yandan sanayi ve hiz­metler sektörlerinde işsizlik oranı hızla yükselirken, diğer yandan büyüme oranı küçüldü. Sınai kuruluşlarının ortakları olan bankalar iflasın eşiğine gelince, paylarını devlete sattılar. Böylece devlet sınai işletmeleri aracılığıyla piyasayı düzenlemede etkin duruma geldi. Mussolini bu kamu sınai kuruluşlarını 1937'de "Super-Holding" örgütü içine aldı (IRI). 

Kısa adı "IRI" olan Kamu Sınai Örgütü bazı büyük bankaların da yönetimini ele geçirince bankacılık, sanayi ve hizmetler kesimi böylece Faşist Parti'nin denetimine geçmiş oldu. Ayrıca enerji sektörünü düzenleyen kamu örgütü "ENİ" ile entegrasyon ta­mamlanmış oldu. 

Mussolini 1930'lu yıllarda askerî harcamaları hızla artırıp ulu­sal gelirin %10'u düzeyine çıkardı. İç ve dış borçlanmaya gitmek­ten çekinmedi. İkinci Roma İmparatorluğu hayallerine kapılan diktatör, İtalya'ya sömürgeler kazandırmak için saldırgan-emperyalist bir politika izlemeye başladı. Tıpkı dostu Hitler gibi...

Genel anlamda "İtalyan Faşizmi" büyük sermaye sahiplerinin desteğini alan emperyalist, şovenist, tutucu ve terörist bir dikta­törlüktü. Diğer bir deyişle, özgürlükçü demokrasinin temel kurum ve kurallarını çiğneyen, kendi kurallarını zorla terörist örgütleri aracılığıyla uygulayan bir siyasal ve iktisadi düzen idi. İtalya 1946'da Cumhuriyet'e geçti. 

2. Büyük Bunalım Karşısında ABD 

Büyük Dünya Bunalımı adı verilen ve 1929 yılından itibaren bütün Dünya'yı etkisi altına alan ekonomik krizin sürdüğü 1933 yılında, ABD'de yapılan başkanlık seçimini F.D.Roosevelt (1882-1945) kazandı. Cumhuriyetçi Parti'nin başkanı Hoover'den görevi devralan yeni başkan Roosevelt'in, ABD Ekonomisini bunalımdan çıkarmak için uygulamaya koyduğu ekonomik, sosyal ve siyasal nitelikli önlemlerin tümüne "New Deal" adı verilmektedir. 

Başkan Roosevelt ülkesini içinde bulunduğu ekonomik kriz­den çıkarmak için liberal kapitalizm yerine, müdahaleci, düzenle­yici ve yol gösterici bir ulusal iktisat politikası oluşturmaya çalış­mıştır. Tarımsal ürünlerin fiyatlarının hızla düşmesi, çiftçilerin banka borçlarını ödeyemez hale gelmesi, küçük bankaların büyük çoğunluğunu iflasa sürüklemişti. Sanayi kesiminde piyasadaki durgunluk nedeniyle stoklar artmış ve üretim hızla azalmıştı. 1929 yılında ülkede işsizlerin sayısı 4,6 milyon iken, 1933'te 13 milyona ulaşmıştır. 1929 yılında 659, 1930 yılında 1352 ve 1931'de de 2294 banka iflas etmiştir. Çoğunluğu yerel düzeyde çalışıyordu. 

Bu ekonomik ve sosyal bunalımı kontrol altına almak için Başkan Roosevelt Amerikan İktisat tarihinde önemli yeri olan devlet-özel sektör ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamasına yol açan, 13 önemli yasa yürürlüğe koydu. 1933 yılı ortalarında birbiri ardından çıkarılan düzenleme yasalarıyla ekonomiye yeniden iş­lerlik kazandırma dönemi başladı. Bu yasalar içinde ABD'nin planlama deneyiminde önemli yeri olan TVA (Tennessee Valley Authority)'nin kuruluş kanunu da vardır.

Bankacılık sistemini düzenleyen yeni yasa, bankaların borsa­lardaki spekülasyonları besleyecek krediler vermelerini engelleye­cek ve tasarruf sahiplerinin haklarını koruyacak yönde önlemler getirmişti. Devlet "Yeniden İnşa Finansman Kurumu" aracılığıyla bankalara ve sanayi kesimine aktardığı fonlarla, eşi görülmemiş düzeyde kredi sağlama yoluna gitmiştir. 

New Deal sanayi kesiminde üretim, piyasa ve işçi-işveren ko­nularında yenilikler içeren önlemler getirmişti. Sanayide durgun­luğu gidermek için aşırı üretimin engellenmesi, ücretlerin artırıl­ması, iş saatlerinin kısılması ve fiyatların yükselmesi öngörül­müştü. Özellikle yükselen ücretlerin toplam talebi canlandıracağı, dolayısıyla satışları artıracağı ve birikmiş stokların erimesine yol açacağı hesaplanmıştı. Özel kesime yönelik destekleyici ve özendi­rici önlemler yanında, kamu yatırımları ve hizmetleri için önemli fonlar ayrılmıştı. Bu alandaki çalışmaları düzenlemekle görevlen­dirilen PWA (Public Works Administration) 1933-1942 yılları arasında toplam 13,2 milyar dolarlık kaynak kullanarak yeni iş alanlarının açılmasına katkıda bulunmuştu. PWA aracılığıyla, anı­lan dönem içinde, 122 bin konut, 664 bin mil yol, 77 bin köprü ve 285 hava alanı yapımı tamamlanmıştı. 

Çıkarılan "Tarımsal Uyum Kanunu" ile tarım kesiminde üre­timin ve fiyatın belirlenmesinde devlete geniş yetkiler verilirken, üreticilerin satın alma gücünün bunalım öncesindeki düzeye yük­seltilmesi öngörülmüştü. Başkan Roosevelt ormanlaştırma, su bas­kınlarının önlenmesi ve toprağın korunması gibi projeleri yürürlü­ğü koyarak, ilk yıl içinde 300 bin kişinin işe alınmasını sağlamıştı. 1933-1942 arasında Kuzey Dakota'dan Teksas'a uzanan 200 mil­yonluk bir ağaç kuşağı meydana getirilmişti.

Başkan F.D.Roosevelt'in uyguladığı "New Deal" politikası ABD'nde olduğu kadar Batı Avrupa Ülkelerinde de yeni düşünce ve politikaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Roosevelt yöne­timi toplumdaki çeşitli çıkar gruplarının varlığını kabul eden ve bu grupların isteklerini uzlaştıran bir çözüm getirmiştir. Büyük iş çevrelerine karşı çeşitli Devlet kontrolleri uygulanırken, karşı bir güç olarak işçi kuruluşlarının örgütlenmesi ve güçlendirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca sanayi kesimiyle çıkarları çelişen tarım kesi­minin yeni bir güç olarak ortaya çıkmasına destek olunmuştur. Fakat yönetimin tüketicileri karşı bir güç olarak örgütleme çalış­maları yeterince başarılı olamamıştır.

F.D.Roosevelt yönetimindeki ABD ekonomisi güven veren göstergeleriyle, istikrarsızlık ve savaş içindeki Avrupa ülkelerin­den fonların ve altının ABD'ye akmasına ortam hazırlamıştır. 

Kısaca denebilir ki; Başkan Roosevelt'in "New Deal" döne­mi, ekonomik ve sosyal yönden çöken liberal kapitalizmi yeniden işler hale getirmek için, ekonominin işleyişine devletin en geniş ve sistematik şekilde müdahale ettiği dönemdir. 

3- Almanya ve Hitler 

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya yenilmişliğin ezik­liği içindeydi. Topraklarının bir kısmını kaybeden ve savaş tazmi­natı ödemek zorunda bırakılan Almanya'da enflasyon oranı 1921'de %46 iken, 1923'te hızla artarak %4950 düzeyine çıktı. Ayrıca Ülkenin altın stokuna, dış alacaklarına ve ticaret filosuna da el konulmuştu. Bu sosyo-ekonomik koşullar ülkede aşırı uçların güçlenmesine ortam hazırlamıştı. Nazi Partisi 1920-1924 arasında hızla örgütlenmiş ve ülkede etkinliğini duyurmaya başlamıştı. Ma­yıs 1924 genel seçimlerinde 32 milletvekili çıkararak ilk kez Mec-lis'e girmişti. Dört yıl sonra Mayıs 1928 seçimlerinde Nazi Partisi gücünü ve önemini kaybettiği için milletvekili sayısı 12'ye düş­müştü. Sisli havaları seven Naziler, 1929 Büyük Bunalımı'nın getirdiği çöküntü ve yoksullaşma karşısında yeniden sahneye çık­ma fırsatı buldular. Ülkede sınai üretim hızla düşerken, iflaslar ve işsizlik hızla yayılmaya başladı. Devlet bütçe açığını kapatmak ve Galip Devletlere savaş tazminatını ödemeye devam edebilmek için vergi gelirlerini artırmak zorunda kaldı. Ülkede her kesimden insa­nın kötümser ve bezgin olduğunu gören Naziler üç büyük sloganla ortaya çıktılar: Alman ırkının üstünlüğü, Yahudilere ve Komü­nistlere karşı sindirme savaşı... Eylül 1930'da yapılan erken genel seçimlerde Nazi Partisi, Sosyal Demokrat Parti'den sonra ikinci parti durumuna geldi. 1931 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı se­çiminde Nazi Partisi Hitler'i aday gösterdi. Seçimi Hindenburg %53 oyla kazanırken, Hitler %37 oranında oy aldı. 

Temmuz 1932'de yapılan genel seçimlerde Nazi Partisi Meclis'te birinci parti durumuna geldi. Bu tarihten itibaren ülke eko­nomisi ve sosyal yapısı kötüleşirken siyasal istikrarsızlık da artı­yordu. Çaresizlik içindeki Başkan Hindenburg 30 Ocak 1933'te Hitler'i başbakanlığa getirdi. Büyük sermayenin desteğini alan Hitler, SA ve SS'lerin silahlı müdahalesi ile bütün siyasî partileri kapatarak, II. Dünya Savaşı'nın bitişine kadar devam edecek olan "Nasyonel Sosyalizm" adı verilen düzeni uygulamaya girişti. 

Hitler bir yandan Yahudi Çingene ve Komünist Alman vatan­daşlarını imha ederken, diğer yandan işsiz, ümitsiz ve öfkeli Al­man gençliğini birleştirmek ve yönlendirmek için akla sığmayan çarelere başvurmaktaydı. Ülkede siyasî, askerî ve ekonomik ka­rarları tek başına almaya başlayan Hitler, işsizlikle mücadele için 4 yıllık bir plan uygulamaya koydu. Devlet gelirlerinin yetersiz, yok­sul halktan ek vergi almanın da mümkün olmadığın gören Hitler, para piyasasından, bankalardan borç almaya girişti. "Ben gidersem komünistler gelir" tehdidiyle büyük sermayeyi yanına almayı ba­şardı. Sınai işletmelere hazine bonosu karşılığında büyük siparişler verilerek, 5 milyona varan işsiz sayısını düşürme yoluna gidildi. Açık finansman politikasının enflasyon etkisini dizginlemek için fiyat kontrolleri yoğunlaştırılmış, ücretler dondurulmuş, sendikalar kapatılmış, bankalar denetim altına alınmış ve kamu yatırımları hızlandırılmıştı. Devlet silah sanayiine öncelik verirken bu alanda çalışan ve Hükümetle işbirliğine giren firmalara büyük fonlar akta­rıldı. 1938 yılı sonunda silahlanma harcamaları GSMH'nın %25'ini temsil eden bir öneme ulaştı. Buna karşılık işsizler 5,5 milyondan 400 bine düşmüştü. Ekonomide iç pazar genişlerken dışa açılmada kolaylaştı. Komşu ülkelere ve alacaklılara sanayi malı satıp, hammadde ve gıda malları ithalatını sağlayan ikili an­laşmalar yapıldı. 1936'da yürürlüğü konan "Dört Yıllık Plan"ın uygulanması görevi H. Göring ile İktisat Bakanı Dr. Schacht'a verilmişti. Başlangıçta dünya ham madde fiyatlarının düşüklüğü, Alman sanayiinin hızla toparlanmasında etkili oldu. Fakat durum tersine dönünce ekonominin makro dengeleri bozuldu.  

Liberaller silahlanma harcamalarının yavaşlatılmasında ve ithalatın artırılma­sında ısrarlı oldular. Fakat karşılarında Göring'i dolayısıyla Hitler'i buldular. Gerçekten Hitler'in uyguladığı "güdümlü eko­nomi modeli" "terör rejimi"rim desteğiyle 4 yıl sonra işsizliği ortadan kaldırmıştı. Ancak Batı Avrupa uygarlığının temeli olan "özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi" terk edilmiş, bunun yerine ırkçı, terörist, despot ve büyük çapta İtalyan Faşizm'ine yakın bir çağı dışı rejim Almanya'da 1933-1945 yılları arasında egemen olmuştur. 1932 yılından itibaren 142 Alman ve Avusturyalı bilim adamı Türkiye'ye sığındı. Ve çoğu 1945'e kadar Türkiye'de kaldı. 

Bunlar Hitler rejimine muhalif demokrat ve çoğunluğu Yahudi bilim adamlarıydı. Türkçe öğrenip Türkçe ders verdiler. Bu reji­min insanları II. Dünya Savaşı'nda 50 milyon civarında insanın ölümünün sorumlusu olarak hâlâ yargılanmaktadırlar. Ancak Hitler'i iktidara taşıyan büyük sanayici ve bankacılar, Nürnberg Mahkemelerinde ya beraat ettiler ya da çok az bir ceza ile kurtul­dular. 

4- Büyük Bunalım Karşısında Türkiye 

Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik tarihi içinde 1929 yılı o-lumsuz rastlantıların bir araya geldiği yıldır. Bu olumsuz gelişme­leri şöyle sıralayabiliriz: 

—  Gümrük tarifeleri yükselecek diye aşırı ithalata gidilmesi,

—  Büyük Dünya Bunalımı'nın dünya tarım ürünleri piyasa­sında talebi ve fiyatları hızla düşürmesi nedeniyle ihracat gelirlerinin beklenmedik düzeyde azalması,

—  Dış ticaret açığının rekor düzeye ulaşması ve Türk Lirası­nın hızla değer kaybetmesi,

— Osmanlı dış borçlarının ilk taksitinin vadesinin gelmesi... 

Görülüyor ki, genç Türk Devleti 1929 Dünya Bunalımının yı­kıcı etkilerine bütün boyutlarıyla katlanmak zorunda kalmıştır. Bu durumda ilkel bir tarım toplumu durumunda olan ülkenin nüfusu­nun çok büyük çoğunluğunu oluşturan çiftçiler hızla yoksullaştı. Örneğin, buğday fiyatları 13,5 kuruştan 3,5 kuruşa, tütün fiyatları 71 kuruştan 30 kuruşa düştü. 1929 yılı ortalarında tarım ürünleri­nin ortalama fiyatları düzeyine ulaşmak için çiftçiler 1939 yılını beklemek zorunda kaldılar. 1929 yılında cari fiyatlarla 2073 mil­yon TL olarak tahmin edilen GSMH, 1931 yılında 1391 milyon TL'na düştü. Dış ticaret açığı 1928 yılında 50 milyon lira iken, 1929 yılının sonunda 100 milyon lirayı aştı. Bunun sonucu olarak Atatürk'ü ve kamuoyunu üzen bir durum ortaya çıktı; Türk lirası önemli dövizler karşısında değer kaybetti. Örneğin 1928 yılında 956 kuruş olan İngiliz Sterlini, 1929 yılı sonunda 1081 kuruş oldu. Atatürk bu buhranı "... millî para buhranı" şeklinde niteleyerek Hükümetten ivedi ve köklü önlemler alınmasını istedi. Unutulma­malıdır ki, Ülkenin tüm dış ekonomik ilişkileri, o günlerde Os­manlı Bankası yöneticilerinin ve çok yakın çıkar ilişkileri içinde oldukları azınlıkların insafına terk edilmişti. (Türkiye Ekonomik Tarihi) 

Hükümet'in tepkisini ve bakış açısını Başvekil İsmet İnönü 11 Aralık 1929'da Meclis kürsüsünde şöyle açıklamıştı: 

"...Şimdi iktisadi açığın girift olan, güç olan asıl millî kısmına geliyorum. Devlet hayatında olduğu gibi millet ha­yatında da kendi menbaına yani istihsaline kifayet etmek endişesi; işte asıl büyük tedbir budur, Millet kendi istihsa­linden fazla sarfetmeyerek kanaatkar bir hayata girmek mecburiyetindedir..." 

Başbakan'ın halkı savurganlıktan uzak, tutumlu olmaya ve yerli malı kullanmaya çağıran bu konuşması TBMM'de olduğu gibi ülke düzeyinde de büyük destek buldu. G. Mustafa Kemal gönderdiği telgrafla Başbakan'ı kutlayarak görüşlerini onayladığı­nı göstermiştir. 

Hükümet ortaya çıkan olumlu ortamı dikkate alarak bir "Millî îktisad ve Tasarruf Cemiyeti" kurulmasını kararlaştırdı. TBMM Başkanı Kazım Özalp'in başkanlığında oluşturulan tüm milletve­killerinin üye olduğu Cemiyetin genel sekreterliğine iktisat vekilli­ği yapmış İzmir Milletvekili Rahmi Köken getirildi. Yazar Vedat Nedim Tör de Cemiyet'e "müşavir müdür" olarak katıldı. Kurucu üyeler arasında Hasan Saka, Celal Bayar, Yusuf Kemal Tengirşek, Fuat Umay, Rahmi Köken gibi devlet ve siyaset adamları vardı 

Çok kısa sürede Yurt düzeyinde örgütlenen bugünkü adı Tür­kiye Ekonomi Kurumu olan ve başkanlığını (2000-...) bu kitabın yazarının yaptığı Cemiyet'in ana amaçlan şöyleydi:

— Halkı israfla mücadeleye, tutumlu olmaya ve tasarruf et­meye alıştırmak,

— Yerli mallan tanıtmak, sevdirmek ve kullandırmak,

— Yerli malların miktarını, kalitesini ve rekabet gücünü ar­tırmak. 

Bu temel amaçlara uygun olarak her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında "Tasarruf ve Yerli Mallar Haftası" düzenlenmeye baş­landı. Hafta boyunca okullarda, camilerde, askerî birliklerde ve radyoda vatandaşa iktisadi bilinç verilerek ulusal çıkarlara uygun davranmaları istendi. Atatürk Öncü olmak için yerli mallardan yaptırdığı giysilerle, 17 Aralık 1929'da halkın önüne çıktı. Cemi­yet'in girişimiyle, Ankara'da 21 Nisan 1930'da "Milli Sanayi Nu­mune Sergisi" açıldı. İki gün sonra "Birinci Sanayi Kongresi" toplandı. Bu Kongreyi 1931 yılında toplanan "Birinci Ziraat Kong­resi" izledi. Hükümet bu amaçlara ve Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu koşullara uygun davranabilmek için yeni yasalara ihti­yaç duydu. 1930 yılının başından itibaren ardarda yürürlüğe konan ekonomik yasalarla Hükümet'e, ekonominin iç ve dış dengelerini kurma ve koruma olanakları verildi. 

Tasarruf önlemlerine rağmen hızla azalan Devlet gelirlerini artırmak ve temel kamu hizmetlerini sürdürmek için 30 Kasım 1930'da "İktisadi Buhran Vergisi Kanunu " yürürlüğe konmuştur.

Bu durumu Ord. Prof. Dr. Ömer C. Saraç şöyle özetliyor: 

"...Memleketin liderleri, liberalizm ve kapitalizme kar­şı o sıralarda dışarda ve Türkiye 'de marksist olmayan çev­relerce bile yapılan eleştirilerden de etkilenerek, 1923 'ten beri izledikleri iktisat politikasını değiştirmek lüzumunu duymuşlardır. Kabul edilen yeni politika Devletçiliktir."

Benzer bir değerlendirmeyi Prof. Dr. İsmail Türk şöyle yapı­yor: 

"1929 Buhranı memleketi özellikle çitçiyi büyük ölçü­de sarsmıştı, üreticinin mahsulü değerlendirilemiyor ve memleket sanayileşme yolunda mesafe katedemiyordu. Sa­nayimizi arzu ettiğimiz şekilde geliştirmek ve çok önemli sı­nai tesisleri kurabilmek için, Devlet'in bizzat teşebbüse geçmesi gerektiği anlaşıldı."

 1929 Büyük Bunalımı'nın yıkıcı etkileri, bütün dünyada oldu­ğu gibi, Türkiye'de de "piyasa ekonomisi" n& ve özel girişimciliğe olan güveni sarsmıştı. Her ülke kendi sosyo-ekonomik koşulları içinde çıkış yolları veya alternatif düzen arayışı içine girmişti. 1930 Türkiyesi'nde Prof. Dündar Sağlam'ın belirlediği gibi, parola değişti. Artık konuşulan veya kabul gören "özel teşebbüsün yapa­madığını devlet yapsın" görüşü değil, "ülke için yararlı ve gerekli olanı devlet yapsın" görüşü idi.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005