Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1985-1989)
1982 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra yapılan ilk
genel seçimde (6 Kasım 1983) T. ÖzaPın başkanı
olduğu Anavatan Partisi seçimi kazandı ve I. Özal
Hükümeti Aralık 1983'te göreve başladı. V. Plan'in
Ocak 1984'te yürürlüğe girmesi gerekiyordu. Özal
kendi partisinin ve kurduğu hükümetin programına
uygun bir "Plan" hazırlamak ve zaman kazanmak
gayesiyle önce 1984 yılı için bir "geçişprogramı"
hazırlayıp yürürlüğe koydu. Ardından da 1985-1989
yıllarını kapsayacak biçimde V. Plan'ın
hazırlıklarına girişti. 1984 Programı büyüme hedefi
%6,1 idi, fakat gerçekleşme %7,1 düzeyinde oldu.
Her hükümet değişikliğinde olduğu gibi Özal Hükümeti
de üst yönetim kadrolarında yeni atamalara girişti.
Fakat ilk kez önemli bir faktör ortaya çıktı. Üst
yönetim kamu sektörü dışından hatta yurt dışından
gelen mühendislere teslim edildi. Bu tarihten
itibaren kamu çalışanlarının hizmetlerini
kolaylaştıran ve Devlet'ten yana çıkan yasa,
yönetmelik, yönerge, tebliğ ve hatta gelenekler
"reform" veya "çağdaşlaşma "gerekçesiyle işlemez
hale getirildi veya yürürlükten kaldırıldı. Devletin
ekonomi üst yönetiminde Merkez Bankası Başkanı
dışında iktisat diploması olan yönetici kalmamıştı.
Örneğin Maliye Bakanı, DPT Müsteşarı, Hazine ve Dış
Ticaret Müsteşarı mühendis idi. Başbakan Özal,
Kamuoyuna şu izlenimi vermişti. "Türkiye 'de
ekonomiyi en iyi ben bilirim, bu da başarılı olmak
için yeterlidir..."
V.
Plan dönemi planlama tarihimizin en şanslı
dönemidir. Çünkü ilk kez bir siyasi iktidar veya bir
hükümet hazırladığı planı beş yıl kesintisiz ve
arızasız uygulama olanağı bulmuştur. Özal Hükümeti
Meclis'te büyük bir çoğunluğun desteğini alarak yola
çıkmış, dönem içinde 29 Kasım 1987'de erken genel
seçime gidilmiş ve yeniden Özal %36 oranında oy
almış olmasına karşılık 292 milletvekili ile
çoğunluğu sağlamıştır. Dolayısıyla önceki dönemlerde
tespit ettiğimiz siyasal çalkantı veya
istikrarsızlık ortaya çıkmamıştır. İktidara
gelişinin altıncı yılı içinde Özal mart 1989 da
halkın büyük tepkisiyle karşılaştı. Yapılan "yerel
seçimler"de ANAP'ın oy oranı %21'e düştü. Enflasyonu
%10'un altına çekemeyen, işsizliğe çare bulamayan
ve kamu kaynaklarının talan e-dilmesini önleyemeyen
Özal Hükümeti'ni, halk sessiz fakat bilinçli bir
demokratik yöntemle uyarmıştı.
1982 Anayasası'nın 166. maddesi "kalkınma
girişimlerinin" bir plana göre yürütülmesini
öngörmekteydi. Başta T. Özal olmak üzere V. Plan'ı
hazırlayanların büyük çoğunluğu "plan disiplini"
tanımayan "serbest piyasa düzeni''nin gereği olarak,
ekonomiyi günlük veya kısa vadeli önlemlerle yönetme
tavrı içinde oldular. Sanki yasal bir zorunluluk
olmasaydı. V. Plan kitabı ortaya konmayacaktı. Bu
yüzden olacak ki IV. Plan kitabı 700 sayfa civarında
olduğu halde V. Plan kitabı 205 sayfa ile en ince
plan kitabı özelliğini taşımaktadır.
Özal Hükümeti'nin 1985-1989 yıllarını kapsayan V.
Plan dönemi için öngördüğü başlıca ekonomik ve
sosyal hedefleri şöyleydi:
1) GSYİH piyasa fiyatlarıyla yılda ortalama %6,3
oranında büyüyecek,
2) Büyüme hızı tarımda %3,6, sanayide %7,5 ve
hizmetlerde %6,5 düzeyinde olacak,
3) İlk iki hedefe bağlı olarak 1989 yılı sonuna
göre, GSYİH i-çinde tarımın payı %15,5'e inerken
sanayiin payı %33,7'ye çıkacak,
4) Toplam 14,4 trilyonluk sabit sermaye yatırımının
6,1 trilyonunu özel kesim, 8,3 trilyonluk kısmını
da kamu kesimi gerçekleştirecek.
5) GSMH içinde sabit sermaye yatırımlarının payı
dönem sonunda %20,9'a yükselecek,
6) İç tasarrufların yılda ortalama %9,9 oranında
artması gerekecek,
7) Marjinal iç tasarruf oranı %29 düzeyine çıkacak,
8) Dış tasarrufların toplam tasarruflar içindeki
payı %11,8'den dönem sonunda %6,3 düzeyine düşecek,
9) İç tasarrufların GSMH'ya oranı 1989 sonunda
%20,5'e yükselecek,
10)Toplam ithalat yılda (dolar fiyatıyla) %13,4
oranında artarak dönem sonunda 18,3 milyar dolar;
ihracat % 15,7 artarak 14,5 milyar dolar düzeyine
ulaşacak,
ll)Dönem sonunda "dış ticaret açığı" 3,8 milyar,
"cari işlemler açığı "da 1,4 milyar dolar civarında
gerçekleşecek,
12) "...Dış para piyasalarında ödeme gücümüzü
zorlamayacak miktar ve koşullarda kredi temini hedef
alınacaktır ".
13) "AET ile ilişkiler ekonominin dışa açılma
politikasına da uygun olarak yeniden düzenlenecek ve
AET ile ekonomik bütünleşme konusunda gerekli
adımlar dönem içinde atılacaktır ".
Bu saydığımız başlıca hedeflere ulaşmak için ÖZAL
Hükümeti 1984 yılı başından itibaren iki ana hedefe
yönelik önlemlere öncelik vereceğini ve verdiğini
her fırsatta belirtmişti: 1) Enflasyonu aşağıya
çekmek, 2) Ödemeler bilançosu sorununu çözmek.
Devlet müdahalelerinin asgariye indirilip, "serbest
piyasa ekonomisi"n'm erdemlerine bağlı kalarak
yürürlüğe konan temel iktisat politikaları
şunlardı:
1) Sıkı para politikası ve mevduata pozitif reel
faiz verilmesi,
2) Özel yabancı sermayenin tüm faaliyet alanlarına
girişinin serbest bırakılması,
3) KİT'lerin özelleştirilmesine başlanılması,
4) Kamu yatırımlarının altyapı alanlarında
yoğunlaştırılması,
5) Günlük döviz kuru ilanına geçilmesi,
6) Döviz işlemlerinde büyük ölçüde serbestiye
geçilmesi,
7) İthalatta liberasyona geçilmesi, yasakların ve
miktar kısıtlamalarının istisnai kılınması,
8) İhracatın çok yönlü olarak teşvikine devam
edilmesi,
9) Altın ithalatının ve ihracatının serbest
bırakılması,
10)İstanbul Menkul Değerler Borsası'nın açılması ve
işlemeye başlaması...
Özal Hükümetinin uygulamaya koymaya çalıştığı ve
başlıcalarını yukarıda sıraladığımız politikaların
ortak hedefi "piyasa ekonomisi "ne geçişi
hızlandırmak ve tamamlamaktı. Fakat Hükümet bu
kararlan uyum içinde taviz vermeden ve uzun vadeli
olarak uygulamayı sürdürememiş ve sık sık
değişikliklere gitmişti. Doğru teşhislerin, doğru
tedavi ve ile sürdürülmesi mümkün olmamıştı. Çünkü
ekonominin yönetiminde "ekip çalışması" yerine "tek
adam" modeli egemen olmuştu. Özellikle DPT, Hazine,
Maliye ve Merkez Bankası üst yöneticileri arasında
uyum içinde bir çalışma düzeni sağlanamadığı için
kamuoyunun yönetime güveni sarsılmıştı. Başbakan'ın
kardeşi Yusuf ÖzaPın başında bulunduğu DPT
uygulamaya yönelik kararların alınmasında devre dışı
bırakılmıştı.
Tablo XIX-
Plan Dönemi Sonunda Ekonomik Durum (Milyon $)
|
Enflas- |
|
Dış Tica- |
işçi
Dö- |
Cari İş- |
Yıllar |
yon |
Büyüme |
ret açığı |
vizi |
lemler |
1984 |
50,3 |
5,9 |
3623 |
1807 |
-1407 |
1985 |
43,2 |
5,1 |
3385 |
1714 |
-1013 |
1986 |
29,6 |
8,1 |
3648 |
1634 |
-1465 |
1987 |
32,0 |
7,4 |
3967 |
2021 |
-806 |
1988 |
68,3 |
3,7 |
2673 |
1755 |
+1596 |
1989 |
69,6 |
1,9 |
4167 |
3040 |
+961 |
V. Plan'ın hedefleriyle gerçekleşme sonuçlarını
karşılaştırdığımızda ortaya çıkan olumlu ve olumsuz
gelişmeleri şöyle sıralamak mümkündür.
Önce başlıca olumsuz sonuçları hatırlamaya
çalışalım: 1) Özal halka enflasyonu %10'lara
indireceğini ve "ortctdireği" güçlendireceğini
söyleyerek halkın oyunu almıştı. Özal iktidarı
devraldığında yani 1983 yılı sonunda enflasyon oranı
%30 civarındaydı. V. Plan döneminin son yılı olan
1989'da bu oran %69,6'ya çıkmıştı. Bu oran anarşi ve
terörün kol gezdiği yeraltı ekonomisinin egemen
olduğu, 1979 yılı enflasyon oranı olan %64'ten
büyüktür. Ülkede çalışma barışı kurulmuş, yerli ve
yabancı özel sermayenin egemenliğine dayalı
"serbest piyasa" ekonomisine geçilmiş, fakat
hastanın ateşi yükselmeye devam etmiş... Çünkü kamu
kesimi söylenenin tersine büyümeye devam etmiştir.
Örneğin Konsolide bütçe dışında fonlar oluşturarak
kamu harcamaları artırılmış, Sermaye piyasasında
işlemlerin %87'sini kamuya ait menkul değerler
temsil eder hale gelmiş, TC Merkez Bankasının
kredilerinin %60'ını kamu kullanmış ve dönem içinde
kullanılan toplam dış kredilerin %85'ini kamu
yüklenmiştir...
2) Halkın büyük çoğunluğunun (ortadireğin)
özverisine dayandırılan ekonomik büyüme hızı
ortalama %5,1- düzeyinde gerçekleşmişti. Oysa Özal
Hükümeti'nin plan hedefi %6,3 idi. Yıllık büyüme
hızında görülen büyük dalgalanma veya istikrarsızlık
sektörlerin büyüme hızlarında ortaya çıkan
istikrarsızlığın sonucudur. Tarım, sanayi ve
hizmetler sektörleri için öngörülen ortalama büyüme
hızlarına ulaşılamamış, yani gerçekleşmeler
hedeflerin altında kalmıştı. Tarımda doğa
koşullarının egemenliği sürmüş, özellikle 1989
yılında yaşanan büyük kuraklık büyüme hızının anılan
yılda %-10,7 olarak gerçekleşmesine neden olmuştu.
Ayrıca ülkede kasaplık hayvan sayısı azalırken artan
nüfusa rağmen et üretimi de azalmıştır. Üretim
yetersizliği çok düzensiz biçimde ithalat yoluyla
kapatılmıştır.
3) Özal Hükümeti V. Plan döneminde sanayileşmeyi
özel sektörün kararlarına bırakarak, kamu kesimini
enerji, haberleşme, oto yol ve konut gibi altyapı
yatırımlarına yöneltmişti. Fakat sanayi sektöründe
istikrar içinde büyüme olmamış ve planlanan hedefin
altında kalınmıştı. TÜSİAD ve Sanayi Odaları
yetkilileri yüksek enflasyon ve yüksek kredi
faizleri karşısında sanayicinin yatırım yapmasının
mümkün olmadığını açıklamış olmaları,
sanayileşmenin neden yavaşladığını hatta 1988 ve
1989 yıllarında neden durduğunu anlamamızı
kolaylaştırmaktadır. Ayrıca ihracata yönelik mal
üretenleri değil de doğrudan ihracatçıyı yani
aracıyı Hükümetin desteklemesi sınai yatırımları
üzerinde caydırıcı etki yapmıştı. Bu uygulama kısa
zamanda ve çok sayıda hayali ihracatçıların ortaya
çıkmasına yol açtı.
4) Diğer yandan çok sınırlı sayıda mal dışında her
türlü ithalat serbest bırakılarak, sanayici olmak
yerine, ithalatçı olmak çok cazip hale getirilmişti.
Bu yüksek kârlı işten pay almak isteyen bazı
sanayiciler kendi üretimlerini kısıp, benzer veya
rakip malı ithal edip piyasaya verme yolunda
gitmişti. Birinci Özal Hükümeti
kurulduğunda toplam ithalat içinde tüketim
mallarının payı %2,6 iken 1989 yılı sonunda bu oran
%8,7'ye çıkmıştı.
5) Plan'ın son iki yılında ihracatta ulaşılan düzey
değişmemiş ve 11,6 milyar $ düzeyinde kalmıştı.
Bundan sanayi sektöründe karşılaşılan darboğazlar
etkili olduğu kadar, dış faktörlerinde etkisi
olmuştu. 1988 yılında İran-Irak Savaşı sona erince
bu ülkelere yönelik ihracat hızla azaldı. 1980'li
yılların ikinci yarısında ham petrol fiyatlarında
önce düşme sonra istikrar sağlanması, petrol
ihracatçısı ülkelerin, özellikle Arap ülkelerinin
Türkiye'den yaptıkları ithalatın önemli oranda
azalmasına neden olmuştu. "İhracata dayalı büyüme
modeli" işlemeyince, ihracatın GSMH içindeki payı
artması gerekirken azalmıştı. Zira bu pay 1985'te
%14,9 iken 1989'da %14,5 ve azalmaya devam ederek
1990'da da %12 olarak gerçekleşti.
6) Bu olumsuz gelişmeler kendiliğinden döviz
piyasasına yansıdı. 1984 yılında 375 lira olan ABD
Doları 1989 yılı sonunda 2141,7 TL oldu. 1984'te 20
milyar Dolar olan dış borç 1989 sonunda 41 milyar
Dolara ulaştı. Bu gösterge ülkenin hangi oranlarda
kaynak israfı içinde olduğunu kanıtlamaktadır.
Bozulan dengeler yurtdışına kaçan döviz miktarının
hızla artmasına neden olmuştur.
Plan dönemi içinde toplam dış borçlar katlanırken
dış borçların bileşimi de hızla değişmiştir. TÜSİAD
raporlarından aktardığımız dış borçların bileşim
tablosu şöyledir.
Tablo XX-
Dış Borçların Dağılımı (%) |
|
|
1984 |
1989 |
Kısa Vadeli Borçlar
Özel Krediler
Ertelenmiş Borçlar
Uluslararası Para Piyasaları
Proje-Program |
15,4
7,7
11,6
7,2
58,0 |
14,0
16,4
0,2
24,2
45,2 |
7) Ülke ekonomisinin üretim yapısında beklenen
gelişme ve değişmenin olmaması GSMH'nın oluşumunda
sektörler için öngörülen paylara ulaşılmasını
engellemişti. Plan dönemi sonunda tarımın payının
%15,5'e düşeceği ve sanayiin payının da %33,7'ye
çıkacağı öngörülmüş iken gerçekleşme sırasıyla %17,4
ve %28,3 olmuştur. Bu gösterge de plan döneminde
sanayileşmenin yavaşladığını doğrulamaktadır. Oysa
nüfusu yaklaşık %2,5 artan ve her yıl işgücü
piyasasına gelen yüzbinlerce genç insana iş
verebilmek için Türkiye'nin sanayileşmeyi sürdürmesi
gerekmekteydi... Özellikle iç göçleri yavaşlatmak,
İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük kentlerin
boğulmasını önlemek için, sanayileşmeye bölge ve
çevre boyutlarını da katarak belli bir plan
disiplini içinde devam edilmesi kaçınılmaz
görünmekteydi. Ayrıca kurduğu işi yürütemeyen
sanayici, turizmi ve hatta bankacının bu dönemde
Devlet'ten nasıl ve hangi ölçülerde yardım ve destek
gördüğü bilmdiğine göre, Kamuyu ve DPT'yi ekonominin
yönetimi dışında tutmaya veya göstermeye çalışılmış
olmasını anlamak kolay değildi.
8) Türkiye 1970-1989 yılları arasında "çift rakamlı
enflasyon" dan kurtulamamış bir ülkedir. Son V.
Plan döneminde "Sanayileşmiş Ülkeler "de enflasyon
oranı %5'e ulaşmamıştır. Adı "serbest piyasa
ekonomisi" olan ülkelerde eğer enflasyon veya hayat
pahalılığı düşürülemiyorsa, o ülkede gelir dağılımı
hızla tüm boyutlarıyla bozuluyor demektir. Bu
açıdan V. Plan dönemi "zenginin daha zengin,
yoksulun daha yoksul "lastiği dönemlerden biridir.
Ülkede tarım sektöründe çalışan aktif nüfusun oranı
%50'den fazla iken, bu çalışanların GSMH'dan
aldıkları pay 1989 yılı sonuna göre %17 civarında
kalmıştır. Bu göstergeyi Prof. Dr. S. Özmucur'un
İstanbul Ticaret Odası için yaptığı araştırma da
doğrulamaktadır. Özmucur'un sonuçlarına göre
1979-1989 arasında "mülk gelirleri''nin (faiz + kâr
+ rant) payı diğer gelirlerin aleyhine olarak hızla
artmış ve %42,9'dan %69,8'e çıkmıştır. Görülüyor ki
yüksek enflasyon ücretliler ve tarımda çalışanları
ezerken "mülk geliri" elde edenlerin refahını
artırmıştır. Bu dönemde Hükümet
"çok kazanandan çok vergi alma" yerine "ne
verirlerse al "ilkesine bağlı kalmış ve kamu açıklan
gerçek kamu gelirleriyle değil, iç ve dış borçlanma
yoluyla kapatılmıştı. TÜSİAD yayınlarına (1991)
göre toplam vergi yükü (vergi gelirleri/GSMH) 1983
de %16,8 iken 1988 yılı sonunda %14,2 ve 1989'da da
%15 olarak gerçekleşmişti. Türkiye'de vergi yükünün
ne derecede olduğunu bazı ülkelerle karşılaştırarak
göstermek mümkündür. 1989 yılı sonuna göre bu oran
Yunanistan'da %26, Norveç'te %32, Belçika'da %44 ve
İsveç'te %56 olarak gerçekleşmişti.
9) Devletin vergi gelirlerinin 1985 yılına göre
%17,6'sı borçların faiz ödemelerini
karşılayabilirken, dönem sonunda bu oran %33,5'e
çıkmıştı. Toplam iç borçlar çığ gibi kabarmış,
1984'te 4,2 trilyon TL iken 1989 sonuna göre 45,5
trilyona yükselmişti. Merkez Bankası yıllık
raporlarında yer alan verilere göre 1989 yılında iç
borç stokunda artış oranı %58 ve bu stokun GSMH'ya
oranı %26 dır. Toplam 45 trilyonluk bu iç borcun
bileşimi şöyle açıklanıyor: 28 trilyon TL konsolide
borçlar, 10,9 trilyon TL tahvil, 3,5 trilyon bono ve
2,5 trilyon lirası da vadeli avans... Ve çok daha
ilginç bir gösterge 1989 yılında' faiz ödemeleri ana
paranın %45'ine ulaşmıştı...
Plan döneminde sadece iç borçlarda değil dış
borçlarda da artış devam etmişti. Yine Merkez
Bankası verilerine göre 1984 ve 20 milyar $ olan
toplam dış borç miktarı 1989 sonunda 41 milyar $'a
yükselmişti. Bunun 35 milyar orta-uzun vadeli 6
milyarı da kısa vadeliydi. Yıl ortalaması kuru esas
alınarak hesaplandığında dış borç/GSMH oranı %50'yi
bulmaktadır. Hastalığın derecesini kavramak için
bazı ülkelerde bu oranın aynı yıl için ne olduğuna
bakalım, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının
"Uluslararası Başlıca Ekonomik Göstergeler" (1991)
adlı kitabından şu örnekleri verebiliriz...
Avusturya'da (dış borç/GSMH) %7,4, Danimarka %15, G.
Kore %14,4, İspanya % 8,7 ve Pakistan'da %35...
A. Nüfus-Kalkınma
Burada ülkenin toplam nüfusu ile ekonomik gücü
arasındaki ilişkiye bir açıklık getirmemiz
gerekiyor. Devletimizi yöneten mühendis kökenli
politikacılar bu dönemde Türkiye'nin nüfusunun 70
veya 100 milyona çıktığında Balkan ülkeleri başta
olmak üzere Avrupa ülkelerinin Türkiye'nin siyasi
askeri ve hatta ekonomik isteklerine karşı
çıkamayacaklarını sık sık ifade etmişlerdi. Şimdi bu
yargının veya beklentinin iktisadi açıdan
yanlışlığını ATLASECO (Uluslararası Ekonomik Atlas)'ın
verilerinden yararlanarak gösterelim.
Tablo XXI-Nüfus ve Ekonomik Güç ilişkisi (1989)
|
Nüfus |
GSMH |
Kişi başına |
Ülke |
(milyon) |
(Milyar
$) |
gelir
($) |
Norveç |
4,2 milyon |
93,1 |
22000 |
Finlandiya |
4,9 milyon |
114,7 |
23000 |
Danimarka |
5,1 milyon |
105,3 |
20500 |
Avusturya |
7,6 milyon |
126,7 |
16500 |
İsviçre |
6,7 milyon |
174,4 |
26000 |
İsveç |
8,4 milyon |
189,3 |
22500 |
TÜRKİYE |
55,2 milyon |
81,6 |
1500 |
Fransa |
56,1 milyon |
944,0 |
16900 |
Görülüyor ki Türkiye nüfusunun onda biri kadar veya
daha az nüfusa sahip Norveç, Finlandiya ve Danimarka
ortalama 100 milyar Dolarlık bir GSMH'ya
sahiptirler. Dolayısıyla kişi başına gelir düzeyi 20
bin Doları aşmıştır. Türkiye 1500 dolarla bu
ülkelerin onbeşte biri kadardır. Çünkü Türkiye'de
"amele" çok, vasıflı işgücü az... Onlarda aktif
nüfusun yaklaşık %95'i ileri teknoloji kullanan
verimi yüksek "sanayi" ve "hizmetler" sektörlerinde
çalışmaktadır... Oysa Türkiye'de aktif nüfusun
yarısı "tarım" sektöründe çalışır gözükmektedir...
Yani gizli işsizlik yaygındır. Tarım dışı
sektörlerde de "emek yoğun" teknoloji yaygın
olduğundan bu sektörlerde de Avrupa ülkelerine göre
verim çok düşüktür... Eğer Türkiye'yi yöneten
politikacıların beklentisi gerçekçi olsaydı;
Dünya'nın en kalabalık nüfusuna sahip ülkesi olan
Çin Halk Cumhuriyeti (1,1 milyar)'nin Dünya'nın en
zengin ülkesi (1989'da 416 milyar $) olması
gerekirdi. Oysa Çin nüfusunun yirmide biri kadar
nüfusa sahip Fransa'nın üretim gücü, Çin'in iki
katıdır. "Uygarlığın gerçek ölçüsü ne nüfus
çokluğu, ne kentlerin büyüklüğü, ne de üretim
bolluğudur. Gerçek ölçü ülkenin yetiştirdiği
insanların nitelikleridir".
V. Plan sonuna göre Türkiye dışında yaşayan Türk
vatandaşlarının sayısı üç milyona yaklaşmıştır.
Avrupa ülkeleri bu dönemde işgücü talep işgücü talep
etmedikleri hatta geri göndermek için her türlü
teşvik önlemleri aldıkları için, Türk işgücü
Ortadoğu ülkelerine (başta Suudi Arabistan, Libya
ve Irak olmak üzere) yöneldi. Türkiye'de 14-24 yaş
arasındaki gençlerde işsizlik oranı %16 olduğu için
iş bulamayan veya işinden memnun olmayan gençler ne
pahasına olursa olsun yabancı ülkelerde iş bulma
maceraya atılıyorlar, yasal olmayan yollardan
özellikle Avrupa ülkelerine girmeye çalışıyorlar.
Başka nedenler yanında özellikle bu nedenle tüm
Avrupa ülkeleri Türk vatandaşlarına "vize" koymuş
bulunuyor. Dünyanın en büyük borçlu ülkeleri arasına
giren Türkiye ve Türk vatandaşlarına Avrupa
kapılarının yeniden açılması için herhalde
nüfusumuzun 100 milyon olmasını bekleyeceğiz...!
Fakat 1989 yılında Türk işgücüne Sovyet Rusya
piyasası açıldı. İlk kez 932 işçimiz bu ülkeye Türk
müteahhitlerinin aldığı işlerde çalışmaya gitti.
Yurtdışında yaşayan Türk'lerin büyük çoğunluğunu
işçiler ve aileleri oluşturuyorsa da başta B.
Almanya olmak üzere ABD Kanada ve tüm Avrupa
Topluluğu ülkelerine yayılmış biçimde serbest meslek
icra edenlerle bir iş yeri sahibi Türk ailelerinin
sayısı da hızla artmıştır...
B. Ekonomiye Kazandırılan Yeni Boyutlar
Beşinci Plan dönemi içinde Özal Hükümetleri
ekonomiyi dışa açan, işleyişine esneklik getiren
kurumların ve araçların devreye girmesini
sağlamıştı. Bu olumlu karar ve araçların bozulan
dengelerin düzelmesine katkılarının sınırlı
kalmasında Hükümet'in enflasyonla mücadelesinin
başarılı olmaması etkili olmuştu. Ekonomiye yeni
boyutlar kazandıran olumlu gelişmelerin başlıcaları
şöyledir:
1) Özal, "Bankalar Kanunu"nu zorlayarak, "İslam
Bankacılığının "Özel Finans Kurumları" adıyla Türk
Mali Sistemine girmesinin yasal dayanağını
16.12.1983 gün ve 83/7506 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararıyla hazırladı. Bu Kararnameye dayanarak 1985
yılının başından itibaren "faizsiz bankacılık"
uygulamalarını başlatan ilk (Arap ülkeleri
sermayedarlarının öncülük ettiği) "Özel Finans
Kurumlan" faaliyete geçti. Al Baraka Türk A.Ş.,
(1985) ve Faisal Finans Kurum A.Ş. (1985) gibi.
2) Kambiyo mevzuatının sadeleştirilmesi ve
vatandaşların döviz bulundurmalarının 7 Temmuz 1984
tarihinden sonra serbest bırakılması,
3) Çağdaş ve Avrupa Topluluğu'nda uygulanan Katma
Değer Vergisi'nin 2 Kasım 1984 de yürürlüğe girmesi,
4) Sermaye Piyasasına yeni araçlar kazandırılarak 2
Aralık 1984'te Boğaz Köprüsü ve Ocak 1985'te de
Keban Barajı "Gelir Ortaklığı Senetleri "nin
piyasaya sürülerek fon yaratılması,
5) Bankalar Kanunu'nun yenilenmesiyle 25 Mayıs
1985'ten i-tibaren Türk Bankaları'nın dışa açılması,
yabancı bankaların ülkeye gelmesinin
kolaylaştırılması... 1980 yılında ülkede 4 yabancı
banka faaliyet gösterirken 1989 yılı sonunda 22'ye
çıkması ve yabancı sermaye girişinin artarak
sürmesi,
6) İstanbul Menkul Değerler Borsası'nın ilk
"seans"ını 2 O-cak 1986'da gerçekleştirmesi ve kısa
sürede benimsenmiş olması ve ilk Borsa aracılığıyla
özelleştirmeye 29.2.1988'de TELETAŞ ile
başlanılması,
7) TC Merkez Bankası'nın modern araç ve gereçlerden
yararlanarak 1986'dan itibaren "bankalarar ası para
piyasası", "açık piyasa işlemleri", "döviz piyasası"
ve "altın piyasası" gibi para piyasasının alt
piyasalarını faaliyete geçirmesi,
Para ve sermaye piyasalarının işleyişine yeni
boyutlar getiren 11.8.1989 tarihli "Türk Parası
Kıymetini Korumu Hakkında 32 Sayılı Karar" Türk
Lirasını konvertibl bir para durumuna getirme hedefi
yönünde önemli adımlar atılmasına yardımcı oldu...
Örneğin atılan adımlardan biriyle Türkiye'de
yerleşik kişilerin bankalar ve yetkili kuruluşlardan
3 bin ABD doları veya eşiti kadar döviz satın
alabilme olanağı getirildi. IMF'nin Nisan 1990'da
verdiği onaydan beri TL kısmi bir konvertibiliteye
sahip bir para durumundadır.
8) Otoyol ve Boğaz Köprülerinin "paralı geçiş"
sistemine bağlanarak kullananların ödemesi yoluyla
fon oluşturulması,
9) "Konut Fonu", "Savunma Sanayii Fonu", "Kamu
Ortaklığı" gibi 45 ek (toplam 104) fon
oluşturularak belli yatırım ve hizmetlerin
konsolide bütçe kaynaklan dışında finanse edilme
olanağının yaratılması,
10) İhracatın artması, çeşitlenmesi ve toplam
ihracat içinde sınai malların payının %70'e
ulaşması,
11) İhracatı arttırmak ve yabancı sermaye girişini
kolaylaştırmak için 1985 yılında 3218 sayılı
"Serbest Bölgeler Kanunu"nun çıkarılması ve 1987
yılında Mersin ve Antalya Serbest Bölgelerinin
faaliyete geçmesi,
12) Ekonomik kuruluşların ve iş adamlarının dış
dünyaya a-çılmasının teşvik edilmesi, desteklenmesi
ve deneyim kazanmalarının sağlanması yönünde 25
Mart 1987 tarihli ve 3332 sayılı Yasaya
dayanılarak; 21 Ağustos 1987 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı ile Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. (Türk
EXIMBANK)'ın faaliyete geçilmesi,
13) Avrupa Topluluğu'na 14 Nisan 1987'de tam üyelik
için başvurunun yapılması,
14) "Özelleştirme" programına 1987'de TELETAŞ ile
sınai mülkiyeti halka yaymak amacıyla başlanması,
Plan dönemi sonuna gelindiğinde kamu borçlarını
ödemek için bir araç olarak kullanılması,
15) Yapımına 1976 yılında başlanan ve GAP içinde
yeralan Türkiye'nin ikinci büyük barajı KARAKAYA
1988 yılında tamamlandı.
Beşinci Planın sonunda ekonomiyi yönetenlerin
karnesinde "geçer" notlardan çok "geçmez" notlar
vardı. Büyüme hızı hemen hemen durmuş, enflasyon
şahlanmıştı. Yani ekonomi "stagflasyon" sürecine
girmişti. Dış ticaret açığı en yüksek düzeye
çıkmıştı. İç ve dış borçlar artarken özel kesim
sınai yatırımları asgari düzeye inmiş... Ve en
önemlisi Özal Modeli'nin gücü olan ihracat 1989
yılma gelindiğinde artmaz olmuştu. İhracatın GSMH
içindeki payı 1984 yılı oranı olan %14 düzeyine
inmişti.
Beşinci Plan ile "Planlı Kalkınma"nm 25. yılı
tamamlanırken ekonomiyi yönetenlerin üç temel
iktisadi eleştiriye cevap vermeleri bekleniyordu.
1) Planlar büyümeye ağırlık verirken gelir
dağılımini ihmal ediyor, 2) Plancılar, yatırımcı
daireler ve kaynak dağıtan birimler arasında etkin
ve yeterli eşgüdüm sağlanamıyor, 3) Özendirmede
seçici olmak yerine, özel sektörden gelen her proje
teşvik ediliyor destekleniyor... Bu eleştirileri VI.
Planı hazırlayan plancıların ve Hükümet'in nasıl
algıladığını, Plan'ı incelerken ve uygulama
sonuçlarını belirlerken, birlikte değerlendirme
olanağı bulacağız...
Ayrıca Plan'lara "sürdürülebilir kalkınma" boyutu
kazandırılması zorunluluğu doğmuştu. Zira 1987'de
yayınlanan ve kısaca BRUNDLAND Komisyonu raporu diye
anılan bildiriye göre "...gelecek kuşakların
ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye
sokmaksızın bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını
karşılayabilen kalkınma süreci "sürdürülebilir"
niteliktedir. Büyüme çevre ile u-yumlu olduğunda
sürdürülebilir olmaktadır."
|