Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Cumhuriyet Dönemi Dış Ekonomik İlişkiler 

Lozan Antlaşması imzalandığı zaman 70 milyon liralık dış ti­caret açığı vardı. İhracatımızın ithalatı karşılama oranı %40 civa­rındaydı. Bir doların 180, bir sterlinin 801 kuruş olduğu 1923 yı­lında ülkenin dış ticareti yabancı bankalar aracılığıyla yürütülü­yordu. Bu bankalar eski alışkanlıklarını sürdürerek, ihracat mev­siminde Türk parasının değerini yükseltiyor, ithalatın yoğunlaştığı dönemde de düşürüyorlardı. Merkez Bankası'nın olmayışından ve bürokrasinin tecrübesizliğinden yararlanan yabancı sermaye, sinsi­ce uyguladıkları kambiyo oyunlarıyla dış ticaretin gelir artırıcı etkisini yok ediyorlardı. 

Osmanlı Borçlan ve Lozan Antlaşması'na bağlı "Ticaret Sözleşmesi"nin 18. maddesi beş yıllık süre için Türkiye dış ticarette 1 Eylül 1916 tarihli Osmanlı gümrük tarifelerini uygulamayı taahhüt etmişti. İthalatçı her türlü malı kolayca ithal edip iç piyasaya süre­biliyordu. Örneğin 1923 yılı ithalatının bileşimi şöyleydi: Dokuma (%38), buğday ve un (%9), şeker (%8), demir-çelik (%5), gaz yağı, pirinç, hurma makinaları, makina yağı, benzin ve çay. 1923-29 döneminde uygulanan dış ticaret politikası, Dünya'nın hemen hiç­bir ülkesinde olmayan derecede liberaldi. Dış ticaret sürekli açık veriyordu. Gümrük vergileri düşük, Türk Lirası altına bağlı ve serbestçe diğer dövizlerle değiştirilebilir durumdaydı. 1929 yılında içten ve dıştan gelen etkilerle Türk parasının değerinin hızla düş­mesi karşısında Hükümet 30 Mayıs 1929 tarihli yeni Gümrük Tari­fe Kanunu ile kısa sürede gümrük vergileri ve kambiyo kontrolü yoluyla dış ticaret açığını kapatmayı başardı. Dış ticaret açığına rağmen 1929'a dek Türk Lirası değerini korudu, dış açık ticari kredilerle kapatıldığından, ülke dış ödeme güçlükleriyle karşılaş­madı. Uygulanan devlet müdahaleleriyle 1930 yılından itibaren dünyanın içinde bulunduğu büyük bunalıma rağmen dış ticaret açık vermedi ve Türk parasının değeri de korundu. Dünya ticareti­nin daralmasına rağmen, Türkiye fizik miktarlarda ihracatını artırdığı halde, ihraç fiyatlarının düşmesi sebebiyle ihraç ürünleri üre­ticileri yoksullaştı. 1936 yılından sonra durum düzelmeye başladı.

Tablo- Atatürk Döneminde Dış Ticaret  (Milyon TL) 

Yıllar

İthalat

İhracat

Fark

1923

145,0

85,0

-60,0

1924

194,0

159,0

-35,0

1925

242,0

192,0

-50,0

1926

235,0

187,0

-48,0

1927

211,0

158,0

-53,0

1928

224,0

174,0

-50,0

1929

256,0

155,0

-101,0

1930

148,0

152,0

+4,0

1931

126,6

127,2

+0,6

1932

86,0

101,0

+15,0

1933

75,0

96,0

+21

1934

87,0

92,0

+5,0

1935

89,0

96,0

+7,0

1936

93,0

118,0

+25,0

1937

114,0

138,0

+24,0

1938

150,0

145,0

-5,0

Görüldüğü gibi cumhuriyetin ilk yedi yılında dış ticaret de­vamlı açık vermiştir. Bu durumun birinci nedeni, Savaş sonrası dönemle birlikte ithal talepleri üzerinden kısıtlamaların kalkmış olmasıdır. İkincisi ise, ithalat üzerinden alınan vergilerin çok dü­şük düzeyde sabit kalmasıdır. Ancak yine de Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki açıklarına göre durum daha iyiydi. Çünkü ülkede ihraç edilecek ürünlerin üretiminde artış sağlanmış­tı. Yukarıda açıklanan nedenlerle 1929 yılında ithalat ve dış ticaret açığı dönemin en yüksek değerlerini temsil etmektedir. Cari işlemler açığının büyümesinde dış ticaret açığı yanında, millileştiri­len yabancı şirketlerin tazminat taksitlerinin ödenmesi ve servetle­rini dövize çevirip yurtdışına çıkanların artmasıdır. Bu gelişmeler sonunda 1929 ve 1930 yıllarında TL, Dolar ve Sterlin karşısında değer kaybetti.

1930 yılından itibaren alınan yasal ve idari önlemlerle dış tica­ret devlet denetimine alınmış ve dış ticaret bilançosu fazlalık ver­miştir. Onbeş yıllık dönem içinde ithalat ve ihracatın en düşük olduğu yıl 1932'dir. Bir yandan devlet dış ticareti denetim altına alırken, diğer yandan dünya ticareti 1929 yılından itibaren, hızla daralmıştır. Özellikle tarım ürünleri ihraç eden Türkiye bu durum­dan büyük zarar görmüştür. 

1930'lu yıllarda yaşanan döviz darboğazını aşmak için 1933-1934'den itibaren 13 ayrı ülke ile imzalanan "Kliring" anlaşmala­rıyla ihracat ve ithalatın arttırılması sağlanmıştı. 

Tablo'dan da görüleceği gibi ilk yedi yılın aksine, ikinci yedi yılda ülke dış ticaret bilançosu her yıl fazlalık vermiştir. Hemen söyleyelim ki, Türkiye tüketim mallan ithal eden bir ülke iken, 1934'ten itibaren Birinci Sanayi Planı'na uygun olarak yatırım malları ithal etmeye başlamıştır.

Toplam ihracat içinde tarım ürünlerinin ağırlığı dönem içinde %80'in altına düşmemiştir. İthalatın birleşimiyse dönemin ikinci yarısında değişmiştir. İlk yıllarda önemli miktarda temel gıda malları, başta un, şeker ve çay olmak üzere, ithal ediliyordu. Ayrı­ca giyim eşyası olarak pamuklu dokuma, keten, yünlü ve ipekli dokumalar da ithalat içinde önemli yer tutuyordu. Üçüncü sırada inşaat malzemeleri önemini korumaktaydı. Dönemin ikinci yarı­sında bileşim değişmiş ve yatırım malları toplam ithalat içinde birinci sırayı almıştır.

Birinci Dünya Savaşı'na kadar ki dönemde İngiltere'yle ku­rulmuş ticari ilişkiler büyük önem taşımaktaydı. 1924-29 arasında­ki dönemde bu ilişki çok zayıflamıştır. Buna karşılık İtalya-Türkiye ticari ilişkileri hızla gelişmiş ve birinci 'sırayı almıştır. İkinci sıraya Almanya'nın üçüncü sıraya da ABD'niıı yükseldiğini görüyoruz. Ancak İtalya daha sonraki dönemde yerini kaybeder­ken, Almanya ve ABD yerlerini korumuşlardır. Sovyetler Birliği'yle Atatürk döneminde kurulan iyi ilişkilere rağmen, ticari iliş­kiler önce çok yavaş gelişmiş, sonra da gerilemiştir. 

Türk lirasının yabancı paralar karşısındaki değeri, 1920'li yıllarda piyasa koşullarından çok yabancı bankaların oyunlarına göre belirmekteydi. Dış ticaret açıkları, dalgalanmaya bırakılmış olan kuru, olumsuz yönde etkiliyordu. Tablo'te de görüleceği gibi Lira, 1930 yılı sonuna kadar dolar ve sterlin karşısında değer kaybetmiştir. Bu tarihten itibaren alınan yasal ve idari önlemlerle dış ticaret açıkları kapatılmış ve Türk lirası'nın yeniden değerlen­mesi sağlanmıştır.

Dönem sonunda ülkenin döviz rezervleri ve altın mevcudu dış ekonomik ilişkilerde sağlanan olumlu gelişmeleri yansıtmaktaydı. Örneğin TC Merkez Bankası'nın elinde biriken altın miktarı 26 tonu aşmıştı. 

Atatürk'ün savunduğu, öz kaynaklara dayalı bir kalkınma mo­deli olduğundan, bu dönemde yabancı sermaye girişi teşvik edil­memiştir. Ancak Gündüz Ökçün "Türk Anonim Şirketlerinde Ya­bancı Sermaye" başlıklı kitabında 1920-30 arasında yaygın olan kanının aksine; Türkiye'ye yabancı sermaye girdiğini ileri sür­mektedir. Bu girişin yabancı şirketlerin Türkiye'de şube açması veya kurulan anonim, limited ve kollektif şirketlere yabancı ser­mayenin ortak olması biçiminde gerçekleştiğini anlatmaktadır. Dönem içinde, 1930'da bir ABD kuruluşundan 10 milyon dolar, 1932'de S. Rusya'dan 8 milyon dolar ve 1938'de İngilizler'den 16 milyon Sterlin yabancı kaynak sağlandığını önceki bölümlerde açıklamıştık. 

Tablo- Lira'nın Sterlin ve Dolar Kuru (1925-39) 

Yıllar

1 Dolar Karşıtı TL

Sterlin/TL

1925

1,87

8,95

1926

1,93

9,35

1927

1,96

9,51

1928

1,97

9,57

1929

2,08

10,09

1930

2,12

10,32

1931

2,12

9,64

1932

2,11

7,41

1933

1,66

7,02

1934

1,26

6,25

1935

1,26

6,17

1936

1,26

6,25

1937

1,26

6,24

1938

1,26

6,16

1939

1,28

5,70

Birinci Dünya Savaşı sonrası SUL Misak-ı Millî sınırları dı­şında kaldı, karşılığında Türkiye'ye 25 yıl süreyle üretilecek pet­rolden Irak Devleti'nin alacağı payın %10'u verilecekti. Bu konu­daki anlaşma 1932'den sonra işlemeye başladı. Fakat izlenmesi yapılmıyordu. 1952'de Maliye Bakanlığı adına Cahit Kayra ile Büyükelçi Rahmi Apak, Nuri Sait Paşa ile görüşüp 50 milyon lira tahsil etmeyi başarmışlardı. Ancak 1958'de Irak'ta meydana gelen rejim değişikliği bu andlaşmanın da sona ermesine yol açmıştı.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005