Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Dönemi (1979-1983)
Üçüncü Plan'ın son yılı olan 1977 yılı içinde IV.
Plan hazırlıkları S. Demirel'in başında bulunduğu
"İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti" tarafından
başlatılmıştı. Ancak anılan Hükümet 31 Aralık
1977'de görevi bırakmıştı. Çok hassas bir çoğunlukla
yeni Hükümeti B. Ecevit Kurmuştu. Yürürlükteki
mevzuat uyarınca IV. Plan'ın 1 Ocak 1978'de
yürürlüğe girmesi gerekiyordu. Oysa Ocak ayının ilk
günleri hükümet kurma çalışmalarıyla geçmişti. Bu
yüzden Ecevit Hükümeti önce 1978 yılı için bir
yıllık geçiş programı hazırlayıp yürürlüğe koymuş ve
daha sonra da bu tabandan hareket ederek IV. Plan'ın
hazırlıklarını başlatmıştı. Bu arada Devlet kurum
ve kuruluşlarının üst yöneticileri başta DPT
Müsteşarı olmak üzere değiştirilmişti. İlk kez bir
öğretim üyesi iktisatçı Prof. Dr. Bilsay Kuruç (SBF),
DPT'nin başına geçirilmişti.
Plan'ı hazırlayıp yürürlüğe koyan hükümet ve teknik
kadro daha Plan'ın birinci yılı tamamlanmadan Kasım
1979'da görevden ayrılmak zorunda kalmıştı. Çünkü 14
Ekim 1979 ara seçimlerinde başarısız olan Ecevit
istifa etmişti. S.Demirel altıncı kez başbakan
olurken T.Özal'ı da Başbakanlık Müsteşarlığına ve
DPT Müsteşar Vekilliğine getirmişti. Birlikte "24
Ocak Kararları" diye anılan istikrar programını
hazırlamışlardı. Tıpkı Ecevit gibi Demirel'de bir
yıl dolmadan 12 Eylül 1980'de silahlı Kuvvetlerin
"emir komuta zinciri" içinde müdahalesiyle görevden
ayrılmak zorunda kalmıştı. Genel Kurmay Başkanı ve
Kuvvet Komutanları Ocak ayında verdikleri "uyarı
mektubu" ile ülkede yaşanan siyasal, sosyal ve
ekonomik kargaşa karşısında, siyasal partiler
arasındaki uzlaşmanın önemini vurgulamışlardı.
Demirel tırmanan terör karşısında ülkenin birlik ve
beraberliği için B.Ecevit'le görüşmekten kaçınıyor,
hatta elini bile sıkmaktan uzak duruyordu. Süresi
dolan Fahri Korutürk yerine (6 Nisan 1980)
cumhurbaşkanı seçimi yapılması gerekiyordu. Bunun
için siyasal partilerin görüşmesi ve uzlaşması önem
taşıyordu. Oysa Başbakan Demirel konuyu önemli
görmüyordu. Zira AP'li ve yakın arkadaşı Senato
Başkanı İ.S. Çağlayangil, Cumhurbaşkanlığına vekalet
ediyordu. Bu ciddiyetsizlik Eylül 1980 müdahalesine
dek sürmüştü.
12 Eylül müdahalesiyle tüm siyasal partiler
kapatıldı. Siyasi parti liderleri göz altına alındı.
Demirel Gelibolu içinde Hamzaköy'deki askeri
birlikte 11 Ekim 1980'e dek gözetim altında kaldı.
Genel Kurmay Başkanı (Kenan Evren) ve dört kuvvet
komutanından oluşan "Milli Güvenlik Konseyi" yasama
ve yürütme yetkisini kendinde topladı.
Ara rejimin özelliklerini yansıtan ve çoğunluğunu
teknokratların oluşturduğu yeni Hükümeti Emekli
Oramiral Bülent Ulusu kurmuştu. İlginç bir gelişme
bu hükümette ekonomik işlerden sorumlu başbakan
yardımcılığı görevini T.Özal yüklenmişti. Özal'ın
isteği üzerine Maliye Bakanlığına Kaya Erdem, DPT
Müsteşarlığına da Yıldırım Aktürk getirilmişti. Bu
üçlü silahlı kuvvetlerin siyasal sınırları tam bir
denetim altına almasından sonra, 24 Ocak 1980'de
başlatılan fakat başarılı olmayan "istikrar
programını "m yeniden uygulamaya koymuştu. 1979-1980
yıllarında özellikle ülke ekonomisinin ana
musluklarını eline geçirmiş bulunan "yeraltı
ekonomisi" güçlerinin beli kırılmıştı. Hızla "resmi
ekonomi" genişlerken "yeraltı ekonomisi "küçülmüştü.
Dördüncü Plan'ı hazırlayan Hükümet ve teknik
kadronun bir yıl geçmeden görevden ayrılmış olmaları
"Plan" uygulanabilirliğini ortadan kaldırmıştı.
Sonraki Hükümetler yıllık programlarla kendi
iktisadi ve sosyal politikalarını belirleme yoluna
gitmişlerdir. Türkiye'nin ve dünyanın içinde
bulunduğu koşullan aşırı iyimser bir anlayışla
değerlendiren Ecevit Hükümeti ve plancıları başlıca
şu hedefleri öngörmüşlerdi:
1) GSMH'nın yılda ortalama %8 oranında büyümesi,
2) Piyasa fiyatlarıyla tarım sektörünün %5,3,
sanayiinin %9,9 ve hizmetlerin %8,5 oranında
genişlemesi,
3) Ekonominin hızlı büyümesinde "sürükleyici sektör"
olarak sanayi sektörünün büyürken yapı değişikliğine
uğraması, imalat sanayii içinde tüketim mallarının
payının 1978'de %42,1 iken 1983'te %36,8'e düşmesi,
ara ve yatırım mallarının payının %57,9'dan %63,2'ye
yükselmesi,
4) GSYİH'nın oluşumunda piyasa fiyatlarıyla 1978'de
sanayiin payının %29 iken 1983'te %32'ye
yükselmesi, tarımın payının %22'den %19'a düşmesi,
5) Bu hızlı sanayileşmeye uygun olarak iç
tasarrufların GSMH'ya oranının %16,4'ten %22,4'e
yükselmesi öngörülmüştü.
6) Plan 1575 milyar TL sabit sermaye yatırımı ve
bunun %57'sini kamu kesiminin gerçekleştireceğini
öngörmüştü.
7) Dış ekonomik ilişkilerde aşağıdaki temel ilkeler
hedef a-lınmıştı:
— Dış ekonomik ilişkilerin çok yönlü olarak
geliştirilmesi,
— Dış satımın çeşitlendirilmesi ve sanayi
mallarının payının %60'a çıkarılması,
— Sınai yatırım hedeflerine uygun bir dışalım
politikasının izlenmesi,
— Birikmiş kısa vadeli dış borçların konsolide
edilmesi,
— Türkiye-AET ilişkilerinin gözden geçirilmesi,
yükümlülüklerinin bir süre dondurulması ve
AET'nin Türkiye'nin sanayileşmesine katkısının
arttırılması öngörülmüştü.
IV. Plan'ın modeli teknik olarak III. Plan'ın
modelinden farku değildir. Model girdi-çıktı
tekniğine dayalı 64 alt sektörlü bir tutarlılık
modelidir. Başlıca yenilikleri şöyledir: Sektör
sayısının
artmış olması, gelirin bölümlere ayrılmış olması, ve
doğrusal denklemler yanında doğrusal olmayan
denklemlerin kullanılmasıdır.
Plan modelinin işleyip işlemediği veya nasıl finanse
edildiği konularına girmiyoruz, zira Plan
uygulanmadı. Dönem öylesine siyasal, sosyal ve
ekonomik olaylarla çalkalanmıştır ki değil "plan "
uygulamak, vatandaşların "can ve mal güvenliğini"
sağlamak mümkün olmamıştır. Sokak kavgaları giderek
silahlı çatışmalara dönüşmüş, Devlet güçleri görev
yapamaz hale gelmişti. 1979 ve 1980 yıllarında ülke
hem siyasal hem de iktisadi açıdan "yer altı"
güçlerine teslim olmuş durumdaydı. Dış düşmanlar
ülkeyi bölüp parçalamak için, içerde işbirlikçiler
bulmuşlardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir iç savaşa
girdiği bu dönemde Anayasal kurum ve kuruluşlar aciz
kalınca, 12 Eylül 1980'de Silahlı Kuvvetler ülke
yönetimine el koydu. On gün sonra komşu iki ülke
Irak ve İran arasında savaş başladı ve sekiz yıl
sürdü.
İçten ve dıştan kaynaklanan olağanüstü koşullara,
özellikle, "yeraltı ekonomik güçlerin" egemenliğine
karşın IV. Plan döneminde açlıktan kitle halinde
ölümler veya yaygın bulaşıcı hastalıklar
olmamıştır. Buna karşılık aşağıda verilen tablodan
da görüleceği gibi bu dönemde Türk insanı
yoksullaşmış, ekonomi gerilemiştir. Plan döneminde
ortalama büyüme hızı %1,7 düzeyinde kaldı. Oysa plan
ortalama %8'lik bir büyüme öngörmüştü.
Tablo
XVIII
- Dördüncü Plan Döneminin Temel Göstergeleri
Yıllar |
Enflasyon Top.Eşya F. |
Büyüme Hızı |
Dış Açık (Milyon $) |
İşçi Dövizleri (Milyon $) |
Turizm (Milyon $) |
1978 |
52,6 |
2,9 |
-2311 |
923 |
127 |
1979 |
63,9 |
-0,4 |
-2808 |
1694 |
185 |
1980 |
107,2 |
-1,1 |
-4999 |
2071 |
212 |
1981 |
36,8 |
4,1 |
-4231 |
2490 |
277 |
1982 |
27,0 |
4,5 |
-3097 |
2187 |
261 |
1983 |
30,5 |
3,3 |
-3508 |
1554 |
283 |
Önce genel bir tespit yapmalıyız. IV. Plan'ın
öngördüğü temel hedef neydi? Gerçekleşme oldu mu?
Böyle bir tartışma açmamız mümkün değil. Çünkü bu
dönemi belirleyen koşulları belli bir iktisadi
sistemin veya rejimin içine oturtmak ve analiz etmek
olanağı yok. Sadece iz bırakan temel olayları
vurgulamakla yetineceğiz.
19-24 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'da bir cenaze
töreni sırasında iki aşırı sağ partinin
militanlarının başlattığı olaylar sonunda 105 masum
vatandaşımız ölmüştü. Ayrıca 176 kişi yaralanmış ve
400 civarında da ev ve işyeri yıkılıp yakılmıştı.
Olay laik Türkiye Cumhuriyeti ilkelerinin çiğnenmesi
ve özellikle "Alevi" vatandaşlara karşı bir katliam
girişimi olarak tarihimize geçmiştir.
1) Plan döneminin ilk iki yılında enflasyon
kontrolden çıkmış, 24 Ocak 1980'de yürürlüğe konan
"istikrar tedbirleri"ne rağmen ekonomi tarihimizde
ilk kez 1946'da %104 olan üç rakamlı enflasyon
1980'de %107 olmuştur. Sanki ülke Savaş içindeymiş
gibi anılan yıllarda büyüme hızı negatif sonuç
vermiştir. Yaşanan döviz kıtlığı Kasım 1979'da
petrol fiyatlarının 24 Dolara çıkmasıyla daha da
büyümüş yatırımların ertelenmesine, üterimin
daralmasına, mal kıtlıklarının ve kuyruklarının
yaygınlaşmasına neden olmuştu. "Yeraltı ekonomisi",
aracılığıyla yani kaçak olarak ithalat ve ihracat,
büyük boyutlara ulaşmıştı. Her iktisadi faaliyette
hemen hemen "iki fiyat" vardı. Resmi ve karaborsa
fiyat diye... Yasa dışı eylemlerden ürken iş
adamları iş yerlerini satarak veya kapatarak, hatta
yurt dışına kaçarak, kendilerini kurtarma yoluna
gittiler... TÜRK-İŞ ve DİSK arasındaki sendika
rekabeti kontrolden çıktığı için, 12 Eylül 1980
sonrası kurulan Hükümet, her türlü sendikal
faaliyetleri askıya almış ve daha sonra DİSK'i
kapatmıştı. Sanayileşme durmuş işsizlik büyük
boyutlara ulaşmıştı. Sanayi ve hizmetler sektöründe
büyüme hızı son yirmi yılın en düşük düzeyine
inmişti.
2) Silahlı Kuvvetlerin desteğinde (Sıkıyönetim)
B.Ulusu Hükümeti 1981 yılı başından itibaren
"çalışma barışı"m can ve mal güvenliğini sağlayınca,
"yeraltı ekonomisi"nm beli kırılınca ulusal
ekonominin makro göstergeleri hızla ve büyük ölçüde
olumlu yönde gelişme gösterdi.
Güneydoğu Anadolu Projesi içinde yer alan Atatürk
Bara-jı'nın ilk "yatak değiştirme" (derivasyon)
tüneli inşaatının temeli 21 Ekim 1981'de ve gövde
inşaatının temeli de 3 Kasım 1983'te Cumhurbaşkanı
Kenan Evren tarafından atıldı.
GAP içinde yer alan Fırat üzerinde ülkenin en büyük
baraj ve hidroelektrik santrali olacak Atatürk
Barajı'nın temeli 1981 yılında atıldı. Büyük
gecikmeyle Baraj ancak 1990 yılında su tutmaya
başladı.
Enflasyon oranı büyük oranda düşmüş, büyüme hızı
negatif i-ken %4,1 'lik pozitif bir orana
yükselmişti. Dış ticaret açığı ihracatta sağlanan
önemli artışla küçülmüştü. Dolar kuru 1980 yılında
35 TL'den 77,5 TL'ye çıkarılmıştı. 1981'de %100'e
yakın bir ayarlama ile 1 $ = 142 TL olmuştu. Bu
ayarlama ihracatın, işçi dövizleri girişinin ve net
turizm gelirlerinin önemli ölçüde artmasında etkili
olmuştu. Çok daha önemlisi İran-Irak arasında 1980
yılı Eylül ayında başlayan hızla genişleyen savaş,
Türkiye'nin bu iki sınır komşusuna yönelik
ihracatının hızla artmasına neden olmuştu. Ayrıca
petrol ihracatıyla birdenbire zengin olan Körfez
Ülkelerinden de büyük mal ve hizmet talebi gelmişti.
1981 yılı başından itibaren Türkiye'nin dış
ticaretinde Ortadoğu ülkelerinin önemi hızla
artmıştı. Türkiye'nin toplam ihracatı içinde
Ortadoğu'nun petrol ihracatçısı ülkelerinin de yer
aldığı "serbest dövizli anlaşmalı ülkeler" grubunun
payı 1979'da %26 iken üç yıl sonra 1982 sonunda
%48'e yükselmişti. Buna karşılık OECD ülkelerine
olan ihracatın payı azalmıştı.
Ülke döviz darboğazını aşarken dış borç aramaya da
çıkılma-mıştı. 1979'da 9,2 milyar dolar iken 1980'de
15,2 milyar dolara çıkan dış borçlar 1981'de 15,6
milyar düzeyinde kalmıştı. Net yabancı sermaye
girişi, Plan döneminde ortalama 50 milyon dolar gibi
düşük bir düzeyde gerçekleşti.
3) 12 Eylül 1980'den sonra genel olarak Batı Avrupa
ülkeleriyle özel olarak Avrupa Topluluğu ile tüm
ilişkiler askıya alınmıştı. Yasa dışı bölücü
örgütler bazı komşu ülkelerden de destek görerek
ülkenin siyasal olduğu kadara ekonomik çıkarlarını
da baltalamada başarılı olmuşlardı. Avrupa'da
özellikle ikinci petrol krizinden sonra enflasyon
içinde işsizlikle (stagflasyon) mücadele
başlatılmıştı. Anılan ülkeler belli bir işsizliği
göze alarak enflasyonla mücadeleye öncelik
verdiler. Özellikle petrol tüketimini azaltan önemli
tasarruf tedbirleri yürürlüğe koydular, verimliliği
artırmayı ve enflasyonu dizginlemeyi başardılar. Bu
gelişmeler Avrupa ülkelerinde özellikle genç
işsizlerde bir yabancı işçi düşmanlığının doğmasına
ve yayılmasına yol açtı. Başta Almanya olmak üzere
Avrupa ülkelerinde Türk işçilerini kesin dönüşe
zorlayan eylemler yaygınlaşınca ilgili hükümetler
de yasal yollardan bu girişimi destekleyen tedbirler
yürürlüğe koydu. Avrupa ülkelerinin artık yabancı
işçileri kesin dönüşe zorladığı 1980'li yıllarda,
Avrupa'da işsiz Türk işçi sayısı artarken kesin
dönüşlerde başlamıştı. Bu durum 1982 yılından
itibaren işçi dövizlerinde hızlı bir düşmeye yol
açmıştı.
4) Dördüncü Plan döneminde 24 Ocak 1980'de yürürlüğe
konan "İstikrar Programı 'nın mimarları Başbakan S.
Demirel ile T. Özal idi. Bugün "24 Ocak Kararları"
diye anılan bu istikrar programının kısa vadede
öngördüğü hedefler şöyleydi:
— Mal darlıklarını gidermek, kuyrukları kaldırmak,
— Enflasyonu aşağıya çekmek,
— İhracatı artırarak dış ticaret açığını küçültmek,
— Büyüme hızını pozitif yapmak ve yükseltmek,
— Piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmak...
Belirlenen bu ana hedeflere ulaşmak için 1980 yılı
içinde aşağıda sayılan önlemler yürürlüğe kondu.
Ancak uygulama 12 Eylül 1980'den sonra "sıkı
yönetim" altında Başbakan Yardımcısı T. Özal
tarafından genişletilerek yürütülmüştür. Aralık
1983'te bu kez Başbakan T. Özal'm tam yetkide "24
Ocak Kararları''nıh felsefesine bağlı kalarak
uygulamaya devam ettiğini görüyoruz. Özellikle
1980-1983 yılları arasında yürürlüğe konan ve IMF
ile imzalanan "stand-by "anlaşması çerçevesinde
belirlenen önlemlerin başlıcaları şöyleydi:
— Para arzının kısılması ve "serbest faiz" e
geçilmesi,
— Türk Lirasının yüksek oranda devalüe edilmesi,
— Kamu harcamalarının kısılması, bütçe açığının
küçültülmesi,
— KİT ürünlerine açıklarını kapatmaları için zam
yapma yetkisinin verilmesi,
— Sübvansiyonların asgariye indirilmesi ve fiyat
kontrollerinin azaltılması,
— Esnek kur, günlük döviz kuru uygulamasına
geçilmesi,
— Yabancı sermaye girişini hızlandıracak önlemlerin
alınması,
— İhracata dayalı sanayileşmeyi özendirirken,
ihracata(vergi, ucuz kredi ve döviz kullanım
kolaylıkları) sürekli destek verilmesi.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi anti enflasyonist ve
dışa açılmayı özendiren bu önlemler, 1981 yılının
başından itibaren olumlu sonuçlar vermiştir. Ayrıca
1981 yılında özel sektörün beklediği iki yeni
uygulama başlamıştı. Merkez Bankası 30 Nisan'dan
itibaren "günlük döviz kuru" ilanına başladı. 30
Temmuzda da Sermaye Piyasası Yasası yürürlüğe girdi.
Yasa uyarınca göreve başlayan Sermaye Piyasası
Kurulu'nun başkanlığına Prof. Dr. İsmail Türk
getirildi. Devlet Başkanı Kenan Evren'in telkini ve
T. Özal'ın koordinatörlüğünde 2-7 Kasım 1981'de
"İkinci Türkiye İktisat Kongresi" toplandı. Bu
kongrede geçmişte yapılan hatalar, 24 O-cak
Kararları ve sonrasında uygulanan politikalar geniş
bir katılım sağlanarak tartışıldı. Ancak, Turgut
Özal 1980'li yılların ilk yarısında sınırlı bir
yapısal uyum politikasını, askerlerin himayesinde,
aklına geldiği gibi, uyguladı.
IV. Plan dönemi kapanırken ülke yeniden çoğulcu
demokrasiye dönmüştü. Enflasyon aşağı çekilmiş,
ihracat GSMH'nın %11'i düzeyine çıkmış, ihracat
içinde sınai malların payı %64 olmuştu. Fakat temel
çarpıklıklar, işsizlik gelir dağılımında kişi ve
bölgelere göre dengesizlikler, sınai mallar
piyasalarında tekelleşme eğilimine bağlı olarak
vurgun önlenememişti. Toplam dış borç miktarı 17
milyar dolar düzeyine ulaşmıştı.
Banker Krizi
1970'li yılların ikinci yarısında enflasyonun
giderek hızlanması, banka mevduat ve tahvil
faizlerini negatif hale getirdi. Örneğin 1979 yılı
enflasyon oranı ve % 64 iken tahvil faizleri %30
civarındaydı. Sermaye piyasası yasası olmadığı
için, mantar biter gibi ortaya çıkan BANKER'ler
"ikinci piyasada" tahvil ve mevduat sertifikalarını
pozitif faizle halka satıyordu. Böylece Banker'ler
halkın tasarruflarını çekmeyi ve bankaları aşmayı
başarmışlardı.
Hükümet Temmuz 1980'de mevduat ve plasman faizlerini
serbest bıraktı. Böylece Banka-Banker rekabeti açığa
çıktı. Kısa vadeyle para toplayıp uzun vadeli
plasmanlara paraları aktaran bankerler zor durumda
kaldı. Bu kez riski çok yüksek alanlara para
aktarmaya giriştiler.
Bu olaylar Ulusu Hükümeti'nin ekonomik işlemlerden
sorumlu Başbakan Yardımcısı T.Özal ve Maliye Bakanı
Kaya Er-dem'in tanıklığında ceryan ediyordu. İşte o
günlerde K. Erdem gazeteci Emin Çölaşan'a verdiği
bir demeçte "Bankere para yatıran vatandaş kumar
oynamıştır" deyince panik başladı. Paralarını geri
almak isteyen halk bankerlere koşunca piyasalar alt
üst oldu. Bankerler ard arda batmaya veya paralarla
kaçmaya başladı. Haziran 1982'de "bankerlerin
babası" Kastelli de İsviçre'ye kaçtı. Hükümet olup
bitenleri izlerken 900 civarında banker battı, 155
bin tasarrufçu 52 milyar TL kaybetti.
Ayrıca İstanbul Bankası, Hisarbank ve Odibank
kapandı. Diz-ginlenemeyen yüksek faiz uygulamasının
yol açtığı facia ve kamuoyunun baskısı karşısında
Milli Güvenlik Konseyi Maliye Bakanı Kaya Erdem'in
istifasını isteyince, ani bir kararla T. Özal'da
Temmuz 1982'de görevinden istifa etti. T. Özal'ın
yerine S. Refik Pasin, Maliye Bakanlığına da K.
Evren'in danışmanı Adnan Başer Kafaoğlu atandı.
Bu krizin getirdiği tek olumlu sonuç 10 yıldan beri
engellenen 2499 sayılı Sermaye Piyasası Yasası'nın
28.7.198l'de çıkmasını kolaylaştırmış olmasıdır.
Konsey, Danışma Meclisi ve Ulusu Hükümeti "Üçüncü
Cum-huriyet"e geçişi sağlayacak olan 1982 anayasası
hazırlanmasını sağlamış ve 7 Kasım 1982'de halk
oylamasına sunmuştu. Anayasa yürürlüğe girdikten
sonra hazırlanan yeni yasalara göre kurulan siyasal
partilerle 6 Kasım 1983'te Genel Seçim'lere
gidilmişti. Seçim sonunda Özal'ın başında bulunduğu
Anavatan Partisi Mec-lis'te çoğunluğu sağladı. Bunun
üzerine T. Özal 13 Aralık 1983'te yani IV. Plan'ın
son yılında Başbakan olarak göreve başladı. Böylece
Plan döneminde dört hükümet değişikliği ve buna
bağlı olarak ekonomi üst yönetiminde büyük kadro
değişimleriyle karşılaşılmıştır. Bu siyasal
çalkantıların ekonomide zaman ve kaynak israfına
yol açtığını unutmamak gerekir.
|