Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Dönemi (1979-1983) 

Üçüncü Plan'ın son yılı olan 1977 yılı içinde IV. Plan hazır­lıkları S. Demirel'in başında bulunduğu "İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti" tarafından başlatılmıştı. Ancak anılan Hükümet 31 Aralık 1977'de görevi bırakmıştı. Çok hassas bir çoğunlukla yeni Hükümeti B. Ecevit Kurmuştu. Yürürlükteki mevzuat uyarınca IV. Plan'ın 1 Ocak 1978'de yürürlüğe girmesi gerekiyordu. Oysa Ocak ayının ilk günleri hükümet kurma çalışmalarıyla geçmişti. Bu yüz­den Ecevit Hükümeti önce 1978 yılı için bir yıllık geçiş programı hazırlayıp yürürlüğe koymuş ve daha sonra da bu tabandan hareket ederek IV. Plan'ın hazırlıklarını başlatmıştı. Bu arada Devlet ku­rum ve kuruluşlarının üst yöneticileri başta DPT Müsteşarı olmak üzere değiştirilmişti. İlk kez bir öğretim üyesi iktisatçı Prof. Dr. Bilsay Kuruç (SBF), DPT'nin başına geçirilmişti. 

Plan'ı hazırlayıp yürürlüğe koyan hükümet ve teknik kadro daha Plan'ın birinci yılı tamamlanmadan Kasım 1979'da görevden ayrılmak zorunda kalmıştı. Çünkü 14 Ekim 1979 ara seçimlerinde başarısız olan Ecevit istifa etmişti. S.Demirel altıncı kez başbakan olurken T.Özal'ı da Başbakanlık Müsteşarlığına ve DPT Müsteşar Vekilliğine getirmişti. Birlikte "24 Ocak Kararları" diye anılan istikrar programını hazırlamışlardı. Tıpkı Ecevit gibi Demirel'de bir yıl dolmadan 12 Eylül 1980'de silahlı Kuvvetlerin "emir ko­muta zinciri" içinde müdahalesiyle görevden ayrılmak zorunda kalmıştı. Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları Ocak ayında verdikleri "uyarı mektubu" ile ülkede yaşanan siyasal, sos­yal ve ekonomik kargaşa karşısında, siyasal partiler arasındaki uzlaşmanın önemini vurgulamışlardı. Demirel tırmanan terör karşı­sında ülkenin birlik ve beraberliği için B.Ecevit'le görüşmekten kaçınıyor, hatta elini bile sıkmaktan uzak duruyordu. Süresi dolan Fahri Korutürk yerine (6 Nisan 1980) cumhurbaşkanı seçimi ya­pılması gerekiyordu. Bunun için siyasal partilerin görüşmesi ve uzlaşması önem taşıyordu. Oysa Başbakan Demirel konuyu önemli görmüyordu. Zira AP'li ve yakın arkadaşı Senato Başkanı İ.S. Çağlayangil, Cumhurbaşkanlığına vekalet ediyordu. Bu ciddiyet­sizlik Eylül 1980 müdahalesine dek sürmüştü.

12 Eylül müdahalesiyle tüm siyasal partiler kapatıldı. Siyasi parti liderleri göz altına alındı. Demirel Gelibolu içinde Hamzaköy'deki askeri birlikte 11 Ekim 1980'e dek gözetim altında kaldı. Genel Kurmay Başkanı (Kenan Evren) ve dört kuvvet ko­mutanından oluşan "Milli Güvenlik Konseyi" yasama ve yürütme yetkisini kendinde topladı. 

Ara rejimin özelliklerini yansıtan ve çoğunluğunu teknokratla­rın oluşturduğu yeni Hükümeti Emekli Oramiral Bülent Ulusu kurmuştu. İlginç bir gelişme bu hükümette ekonomik işlerden so­rumlu başbakan yardımcılığı görevini T.Özal yüklenmişti. Özal'ın isteği üzerine Maliye Bakanlığına Kaya Erdem, DPT Müsteşarlığı­na da Yıldırım Aktürk getirilmişti. Bu üçlü silahlı kuvvetlerin siya­sal sınırları tam bir denetim altına almasından sonra, 24 Ocak 1980'de başlatılan fakat başarılı olmayan "istikrar programını "m yeniden uygulamaya koymuştu. 1979-1980 yıllarında özellikle ülke ekonomisinin ana musluklarını eline geçirmiş bulunan "ye­raltı ekonomisi" güçlerinin beli kırılmıştı. Hızla "resmi ekonomi" genişlerken "yeraltı ekonomisi "küçülmüştü. 

Dördüncü Plan'ı hazırlayan Hükümet ve teknik kadronun bir yıl geçmeden görevden ayrılmış olmaları "Plan" uygulanabilirliği­ni ortadan kaldırmıştı. Sonraki Hükümetler yıllık programlarla kendi iktisadi ve sosyal politikalarını belirleme yoluna gitmişler­dir. Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu koşullan aşırı iyimser bir anlayışla değerlendiren Ecevit Hükümeti ve plancıları başlıca şu hedefleri öngörmüşlerdi: 

1) GSMH'nın yılda ortalama %8 oranında büyümesi,

2) Piyasa fiyatlarıyla tarım sektörünün %5,3, sanayiinin %9,9 ve hizmetlerin %8,5 oranında genişlemesi,

3) Ekonominin hızlı büyümesinde "sürükleyici sektör" olarak sanayi sektörünün büyürken yapı değişikliğine uğraması, imalat sanayii içinde tüketim mallarının payının 1978'de %42,1 iken 1983'te %36,8'e düşmesi, ara ve yatırım mallarının payının %57,9'dan %63,2'ye yükselmesi,

4)  GSYİH'nın oluşumunda piyasa fiyatlarıyla 1978'de sana­yiin payının %29 iken 1983'te %32'ye yükselmesi, tarımın payının %22'den %19'a düşmesi,

5)   Bu hızlı sanayileşmeye uygun olarak iç tasarrufların GSMH'ya oranının %16,4'ten %22,4'e yükselmesi öngörülmüştü.

6)  Plan 1575 milyar TL sabit sermaye yatırımı ve bunun %57'sini kamu kesiminin gerçekleştireceğini öngörmüştü.

7)  Dış ekonomik ilişkilerde aşağıdaki temel ilkeler hedef a-lınmıştı:

—  Dış ekonomik ilişkilerin çok yönlü olarak geliştirilmesi,

—  Dış satımın çeşitlendirilmesi ve sanayi mallarının payının %60'a çıkarılması,

—  Sınai yatırım hedeflerine uygun bir dışalım politikasının izlenmesi,

—  Birikmiş kısa vadeli dış borçların konsolide edilmesi,

—  Türkiye-AET ilişkilerinin gözden geçirilmesi, yükümlü­lüklerinin bir süre dondurulması ve  

AET'nin Türkiye'nin sanayileşmesine katkısının arttırılması öngörülmüştü.

IV. Plan'ın modeli teknik olarak III. Plan'ın modelinden farku değildir. Model girdi-çıktı tekniğine dayalı 64 alt sektörlü bir tu­tarlılık modelidir. Başlıca yenilikleri şöyledir: Sektör sayısının artmış olması, gelirin bölümlere ayrılmış olması, ve doğrusal denklemler yanında doğrusal olmayan denklemlerin kullanılması­dır. 

Plan modelinin işleyip işlemediği veya nasıl finanse edildiği konularına girmiyoruz, zira Plan uygulanmadı. Dönem öylesine siyasal, sosyal ve ekonomik olaylarla çalkalanmıştır ki değil "plan " uygulamak, vatandaşların "can ve mal güvenliğini" sağla­mak mümkün olmamıştır. Sokak kavgaları giderek silahlı çatışma­lara dönüşmüş, Devlet güçleri görev yapamaz hale gelmişti. 1979 ve 1980 yıllarında ülke hem siyasal hem de iktisadi açıdan "yer altı" güçlerine teslim olmuş durumdaydı. Dış düşmanlar ülkeyi bölüp parçalamak için, içerde işbirlikçiler bulmuşlardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir iç savaşa girdiği bu dönemde Anayasal kurum ve kuruluşlar aciz kalınca, 12 Eylül 1980'de Silahlı Kuvvetler ülke yönetimine el koydu. On gün sonra komşu iki ülke Irak ve İran arasında savaş başladı ve sekiz yıl sürdü. 

İçten ve dıştan kaynaklanan olağanüstü koşullara, özellikle, "yeraltı ekonomik güçlerin" egemenliğine karşın IV. Plan döne­minde açlıktan kitle halinde ölümler veya yaygın bulaşıcı hasta­lıklar olmamıştır. Buna karşılık aşağıda verilen tablodan da görü­leceği gibi bu dönemde Türk insanı yoksullaşmış, ekonomi gerile­miştir. Plan döneminde ortalama büyüme hızı %1,7 düzeyinde kaldı. Oysa plan ortalama %8'lik bir büyüme öngörmüştü. 

Tablo XVIII - Dördüncü Plan Döneminin Temel Göstergeleri 

Yıllar

Enflasyon Top.Eşya F.

Büyüme Hızı

Dış Açık (Milyon $)

İşçi Dövizleri (Milyon $)

Turizm (Milyon $)

1978

52,6

2,9

-2311

923

127

1979

63,9

-0,4

-2808

1694

185

1980

107,2

-1,1

-4999

2071

212

1981

36,8

4,1

-4231

2490

277

1982

27,0

4,5

-3097

2187

261

1983

30,5

3,3

-3508

1554

283

Önce genel bir tespit yapmalıyız. IV. Plan'ın öngördüğü temel hedef neydi? Gerçekleşme oldu mu? Böyle bir tartışma açmamız mümkün değil. Çünkü bu dönemi belirleyen koşulları belli bir iktisadi sistemin veya rejimin içine oturtmak ve analiz etmek ola­nağı yok. Sadece iz bırakan temel olayları vurgulamakla yetinece­ğiz. 

19-24 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'da bir cenaze töreni sı­rasında iki aşırı sağ partinin militanlarının başlattığı olaylar so­nunda 105 masum vatandaşımız ölmüştü. Ayrıca 176 kişi yaralan­mış ve 400 civarında da ev ve işyeri yıkılıp yakılmıştı. Olay laik Türkiye Cumhuriyeti ilkelerinin çiğnenmesi ve özellikle "Alevi" vatandaşlara karşı bir katliam girişimi olarak tarihimize geçmiştir. 

1) Plan döneminin ilk iki yılında enflasyon kontrolden çıkmış, 24 Ocak 1980'de yürürlüğe konan "istikrar tedbirleri"ne rağmen ekonomi tarihimizde ilk kez 1946'da %104 olan üç rakamlı enflas­yon 1980'de %107 olmuştur. Sanki ülke Savaş içindeymiş gibi anılan yıllarda büyüme hızı negatif sonuç vermiştir. Yaşanan döviz kıtlığı Kasım 1979'da petrol fiyatlarının 24 Dolara çıkmasıyla daha da büyümüş yatırımların ertelenmesine, üterimin daralmasına, mal kıtlıklarının ve kuyruklarının yaygınlaşmasına neden ol­muştu. "Yeraltı ekonomisi", aracılığıyla yani kaçak olarak ithalat ve ihracat, büyük boyutlara ulaşmıştı. Her iktisadi faaliyette hemen hemen "iki fiyat" vardı. Resmi ve karaborsa fiyat diye... Yasa dışı eylemlerden ürken iş adamları iş yerlerini satarak veya kapatarak, hatta yurt dışına kaçarak, kendilerini kurtarma yoluna gittiler... TÜRK-İŞ ve DİSK arasındaki sendika rekabeti kontrolden çıktığı için, 12 Eylül 1980 sonrası kurulan Hükümet, her türlü sendikal faaliyetleri askıya almış ve daha sonra DİSK'i kapatmıştı. Sanayi­leşme durmuş işsizlik büyük boyutlara ulaşmıştı. Sanayi ve hiz­metler sektöründe büyüme hızı son yirmi yılın en düşük düzeyine inmişti. 

2) Silahlı Kuvvetlerin desteğinde (Sıkıyönetim) B.Ulusu Hü­kümeti 1981 yılı başından itibaren "çalışma barışı"m can ve mal güvenliğini sağlayınca, "yeraltı ekonomisi"nm beli kırılınca ulusal ekonominin makro göstergeleri hızla ve büyük ölçüde olumlu yön­de gelişme gösterdi.

Güneydoğu Anadolu Projesi içinde yer alan Atatürk Bara-jı'nın ilk "yatak değiştirme" (derivasyon) tüneli inşaatının temeli 21 Ekim 1981'de ve gövde inşaatının temeli de 3 Kasım 1983'te Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından atıldı. 

GAP içinde yer alan Fırat üzerinde ülkenin en büyük baraj ve hidroelektrik santrali olacak Atatürk Barajı'nın temeli 1981 yılında atıldı. Büyük gecikmeyle Baraj ancak 1990 yılında su tutmaya başladı.

Enflasyon oranı büyük oranda düşmüş, büyüme hızı negatif i-ken %4,1 'lik pozitif bir orana yükselmişti. Dış ticaret açığı ihra­catta sağlanan önemli artışla küçülmüştü. Dolar kuru 1980 yılında 35 TL'den 77,5 TL'ye çıkarılmıştı. 1981'de %100'e yakın bir ayarlama ile 1 $ = 142 TL olmuştu. Bu ayarlama ihracatın, işçi dövizleri girişinin ve net turizm gelirlerinin önemli ölçüde artmasında etkili olmuştu. Çok daha önemlisi İran-Irak arasında 1980 yılı Eylül ayında başlayan hızla genişleyen savaş, Türkiye'nin bu iki sınır komşusuna yönelik ihracatının hızla artmasına neden ol­muştu. Ayrıca petrol ihracatıyla birdenbire zengin olan Körfez Ülkelerinden de büyük mal ve hizmet talebi gelmişti. 1981 yılı başından itibaren Türkiye'nin dış ticaretinde Ortadoğu ülkelerinin önemi hızla artmıştı. Türkiye'nin toplam ihracatı içinde Ortado­ğu'nun petrol ihracatçısı ülkelerinin de yer aldığı "serbest dövizli anlaşmalı ülkeler" grubunun payı 1979'da %26 iken üç yıl sonra 1982 sonunda %48'e yükselmişti. Buna karşılık OECD ülkelerine olan ihracatın payı azalmıştı. 

Ülke döviz darboğazını aşarken dış borç aramaya da çıkılma-mıştı. 1979'da 9,2 milyar dolar iken 1980'de 15,2 milyar dolara çıkan dış borçlar 1981'de 15,6 milyar düzeyinde kalmıştı. Net yabancı sermaye girişi, Plan döneminde ortalama 50 milyon dolar gibi düşük bir düzeyde gerçekleşti.

3) 12 Eylül 1980'den sonra genel olarak Batı Avrupa ülkele­riyle özel olarak Avrupa Topluluğu ile tüm ilişkiler askıya alın­mıştı. Yasa dışı bölücü örgütler bazı komşu ülkelerden de destek görerek ülkenin siyasal olduğu kadara ekonomik çıkarlarını da baltalamada başarılı olmuşlardı. Avrupa'da özellikle ikinci petrol krizinden sonra enflasyon içinde işsizlikle (stagflasyon) mücadele başlatılmıştı. Anılan ülkeler belli bir işsizliği göze alarak enflas­yonla mücadeleye öncelik verdiler. Özellikle petrol tüketimini azaltan önemli tasarruf tedbirleri yürürlüğe koydular, verimliliği artırmayı ve enflasyonu dizginlemeyi başardılar. Bu gelişmeler Avrupa ülkelerinde özellikle genç işsizlerde bir yabancı işçi düş­manlığının doğmasına ve yayılmasına yol açtı. Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde Türk işçilerini kesin dönüşe zor­layan eylemler yaygınlaşınca ilgili hükümetler de yasal yollardan bu girişimi destekleyen tedbirler yürürlüğe koydu. Avrupa ülkele­rinin artık yabancı işçileri kesin dönüşe zorladığı 1980'li yıllarda, Avrupa'da işsiz Türk işçi sayısı artarken kesin dönüşlerde başla­mıştı. Bu durum 1982 yılından itibaren işçi dövizlerinde hızlı bir düşmeye yol açmıştı. 

4) Dördüncü Plan döneminde 24 Ocak 1980'de yürürlüğe ko­nan "İstikrar Programı 'nın mimarları Başbakan S. Demirel ile T. Özal idi. Bugün "24 Ocak Kararları" diye anılan bu istikrar prog­ramının kısa vadede öngördüğü hedefler şöyleydi: 

— Mal darlıklarını gidermek, kuyrukları kaldırmak,

— Enflasyonu aşağıya çekmek,

— İhracatı artırarak dış ticaret açığını küçültmek,

— Büyüme hızını pozitif yapmak ve yükseltmek,

— Piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmak... 

Belirlenen bu ana hedeflere ulaşmak için 1980 yılı içinde aşa­ğıda sayılan önlemler yürürlüğe kondu. Ancak uygulama 12 Eylül 1980'den sonra "sıkı yönetim" altında Başbakan Yardımcısı T. Özal tarafından genişletilerek yürütülmüştür. Aralık 1983'te bu kez Başbakan T. Özal'm tam yetkide "24 Ocak Kararları''nıh felsefesine bağlı kalarak uygulamaya devam ettiğini görüyoruz. Özellikle 1980-1983 yılları arasında yürürlüğe konan ve IMF ile imzalanan "stand-by "anlaşması çerçevesinde belirlenen önlemle­rin başlıcaları şöyleydi: 

—  Para arzının kısılması ve "serbest faiz" e geçilmesi,

—  Türk Lirasının yüksek oranda devalüe edilmesi,

—  Kamu harcamalarının kısılması, bütçe açığının küçültül­mesi,

—  KİT ürünlerine açıklarını kapatmaları için zam yapma yet­kisinin verilmesi,

—  Sübvansiyonların asgariye indirilmesi ve fiyat kontrolleri­nin azaltılması,

—  Esnek kur, günlük döviz kuru uygulamasına geçilmesi,

—  Yabancı sermaye girişini hızlandıracak önlemlerin alınması,

—  İhracata dayalı sanayileşmeyi özendirirken, ihracata(vergi, ucuz kredi ve döviz kullanım kolaylıkları) sürekli destek verilmesi. 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi anti enflasyonist ve dışa açıl­mayı özendiren bu önlemler, 1981 yılının başından itibaren olumlu sonuçlar vermiştir. Ayrıca 1981 yılında özel sektörün beklediği iki yeni uygulama başlamıştı. Merkez Bankası 30 Nisan'dan itibaren "günlük döviz kuru" ilanına başladı. 30 Temmuzda da Sermaye Piyasası Yasası yürürlüğe girdi. Yasa uyarınca göreve başlayan Sermaye Piyasası Kurulu'nun başkanlığına Prof. Dr. İsmail Türk getirildi. Devlet Başkanı Kenan Evren'in telkini ve T. Özal'ın koordinatörlüğünde 2-7 Kasım 1981'de "İkinci Türkiye İktisat Kongresi" toplandı. Bu kongrede geçmişte yapılan hatalar, 24 O-cak Kararları ve sonrasında uygulanan politikalar geniş bir katılım sağlanarak tartışıldı. Ancak, Turgut Özal 1980'li yılların ilk yarı­sında sınırlı bir yapısal uyum politikasını, askerlerin himayesinde, aklına geldiği gibi, uyguladı. 

IV. Plan dönemi kapanırken ülke yeniden çoğulcu demokrasi­ye dönmüştü. Enflasyon aşağı çekilmiş, ihracat GSMH'nın %11'i düzeyine çıkmış, ihracat içinde sınai malların payı %64 olmuştu. Fakat temel çarpıklıklar, işsizlik gelir dağılımında kişi ve bölgelere göre dengesizlikler, sınai mallar piyasalarında tekelleşme eğilimi­ne bağlı olarak vurgun önlenememişti. Toplam dış borç miktarı 17 milyar dolar düzeyine ulaşmıştı. 

Banker Krizi 

1970'li yılların ikinci yarısında enflasyonun giderek hızlan­ması, banka mevduat ve tahvil faizlerini negatif hale getirdi. Örne­ğin 1979 yılı enflasyon oranı ve % 64 iken tahvil faizleri %30 ci­varındaydı. Sermaye piyasası yasası olmadığı için, mantar biter gibi ortaya çıkan BANKER'ler "ikinci piyasada" tahvil ve mev­duat sertifikalarını pozitif faizle halka satıyordu. Böylece Ban­ker'ler halkın tasarruflarını çekmeyi ve bankaları aşmayı başar­mışlardı. 

Hükümet Temmuz 1980'de mevduat ve plasman faizlerini serbest bıraktı. Böylece Banka-Banker rekabeti açığa çıktı. Kısa vadeyle para toplayıp uzun vadeli plasmanlara paraları aktaran bankerler zor durumda kaldı. Bu kez riski çok yüksek alanlara para aktarmaya giriştiler. 

Bu olaylar Ulusu Hükümeti'nin ekonomik işlemlerden so­rumlu Başbakan Yardımcısı T.Özal ve Maliye Bakanı Kaya Er-dem'in tanıklığında ceryan ediyordu. İşte o günlerde K. Erdem gazeteci Emin Çölaşan'a verdiği bir demeçte "Bankere para yatı­ran vatandaş kumar oynamıştır" deyince panik başladı. Paralarını geri almak isteyen halk bankerlere koşunca piyasalar alt üst oldu. Bankerler ard arda batmaya veya paralarla kaçmaya başladı. Hazi­ran 1982'de "bankerlerin babası" Kastelli de İsviçre'ye kaçtı. Hü­kümet olup bitenleri izlerken 900 civarında banker battı, 155 bin tasarrufçu 52 milyar TL kaybetti. 

Ayrıca İstanbul Bankası, Hisarbank ve Odibank kapandı. Diz-ginlenemeyen yüksek faiz uygulamasının yol açtığı facia ve kamu­oyunun baskısı karşısında Milli Güvenlik Konseyi Maliye Bakanı Kaya Erdem'in istifasını isteyince, ani bir kararla T. Özal'da Temmuz 1982'de görevinden istifa etti. T. Özal'ın yerine S. Refik Pasin, Maliye Bakanlığına da K. Evren'in danışmanı Adnan Başer Kafaoğlu atandı. 

Bu krizin getirdiği tek olumlu sonuç 10 yıldan beri engellenen 2499 sayılı Sermaye Piyasası Yasası'nın 28.7.198l'de çıkmasını kolaylaştırmış olmasıdır. 

Konsey, Danışma Meclisi ve Ulusu Hükümeti "Üçüncü Cum-huriyet"e geçişi sağlayacak olan 1982 anayasası hazırlanmasını sağlamış ve 7 Kasım 1982'de halk oylamasına sunmuştu. Anayasa yürürlüğe girdikten sonra hazırlanan yeni yasalara göre kurulan siyasal partilerle 6 Kasım 1983'te Genel Seçim'lere gidilmişti. Seçim sonunda Özal'ın başında bulunduğu Anavatan Partisi Mec-lis'te çoğunluğu sağladı. Bunun üzerine T. Özal 13 Aralık 1983'te yani IV. Plan'ın son yılında Başbakan olarak göreve başladı. Böy­lece Plan döneminde dört hükümet değişikliği ve buna bağlı olarak ekonomi üst yönetiminde büyük kadro değişimleriyle karşılaşıl­mıştır. Bu siyasal çalkantıların ekonomide zaman ve kaynak israfı­na yol açtığını unutmamak gerekir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005