İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1968-1972)
İkinci Plan kendisini kapatılan Demokrat Parti'nin
siyasi mirasçısı sayan Adalet Partisi ve onun
başkanı olan Süleyman Demirel Hükümeti tarafından
hazırlanmıştır. 1967 yılından itibaren ülke
ekonomisinin yönetim ve denetimi Başbakan Demirel ve
Müsteşar Özal'ın elindedir. Birinci Plan'ın ilk
hazırlıklarına uzman mühendis olarak katılmış bu
iki insan, birkaç yıl sonra bu kez ekonomiye yön
veren iki tam yetkili durumuna gelmiştir. Demirel ve
partisi anti-devletçi, anti-plancı ve hatta
anti-laik görüş ve slo- ganlar ortaya atmaktan
kaçınmamıştır. Bu anlayış T. Özal yönetiminde
Devlet Planlama Teşkilatına da egemen olmuş ve örgüt
"takunyalı plancılar "m denetimine girmiştir.
İkinci Plan'ın matematiksel modeli, Tinbergen'in
kurduğu model üzerinde Hansen tarafından yapılan
bazı düzeltmelerle o-luşmuş, fakat özünde basit bir
Harrod-Domar modeli olma özelliğini korumuştur. İki
temel yenilik getirilmişti. Birincisi "çok sek-törlü"
bir model oluşturulmuş ve sektörler ulusal ve
uluslararası olarak ikiye ayrılmıştı. İkincisiyse
her türlü fiyat hareketi dışarıda bırakılmış, yani
reel piyasa fiyatları kullanılmıştır.
İkinci Plan'ın hedefleri ve stratejisini belirleyen
Yüksek Planlama Kurulu şöyle oluşmuştu: Başbakan S.
Dümeril, Maliye B. İhsan Gürsan, Tarım B. Bahri
Dağdaş, Sanayi B. Mehmet Turgut, DPT Müsteşar
Vekili Orhan Çapcı, İPDB Baran Tuncer, SPDB Enver
Ergun, KDB Cevdet Akanın.
Gerek Parti Programında ve gerekse Hükümet
Programında anti-devletçi ilkeler benimseyen Adalet
Partisi, Sovyetler'den sağlanan mali ve teknik
yardımla Birinci Planın son iki yılında büyük kamu
sınai yatırımlarına girişmişti. Hatta bu yakınlaşma,
başta ABD olmak üzere Batı Avrupa ülkelerini
tedirgin etmişti. İşte bu temel ilişkiden hareket
eden Demirel Hükümeti, işçi dövizleri girişinin
yıldan yıla artacağını da dikkate alarak, İkinci
Plan dönemi (1968-1972) içinde yıllık büyüme hızını
%7 olarak belirlemişti. Diğer temel hedefler
şöyleydi:
1) Ekonomide sanayi sektörü "sürükleyici" bir
nitelik kazanacak,
2) Sanayi sektörünün yıllık büyüme hızı %12 olacak
ve dönem sonunda GSMH içindeki payı %20,5 düzeyine
çıkacak,
3) Tarım sektörü ortalama olarak %4,1 oranında
büyüyecek,
4) Ekonomide enflasyonist veya deflasyonist
eğilimlerin önlenmesine çalışılacak.
5) Dış tasarrufların GSMH içindeki payı 1967
yılında %2 i-ken 1972'de %1,7'ye düşürülecek. Dışa
bağımlılık azaltılacak.
6) Yatırım harcamaları 1967'de GSMH'nın %19,9'u
iken, 1972 sonunda bu oran %24,3'e yükselecek.
7) Yurtiçi tasarrufların GSMH'ya oranı aynı yıllar
için %17,9'dan %22,6'ya çıkmış olacak,
8) Yıllık ortalama olarak ithalatın %7,9, ihracatın
%7,4 ve işçi dövizlerinin %5,5 oranında artacağı
hesabına dayalı olarak; 1972 yılı sonunda dış
ticaret açığının 395 milyon, cari işlemler açığının
ise 226 milyon dolar olacağı öngörülmüştü.
Başbakan Demirel tkinci Plan kitabına yazdığı
"Önsöz"de Plan'ın temel hedefini şöyle açıklıyor:
"İkinci Beş Yıllık Plan, Türkiye yi ham madde satıp,
mamul madde alan iptidai bir ekonomik bünyeden;
mamul madde yapıp satan sanayileşmiş bir bünyeye
götürme yönünde mühim bir adımdır".
Demirel Hükümeti, özel olarak sınai yatırımları
genel olarak tüm özel sektör yatırımlarını
desteklemeyi kolaylaştırmak ve yasallaştırmak için
28 Temmuz tarih ve 933 sayılı "Kalkınma Planının
Uygulanması Esaslarına Dair Kanun"u yürürlüğe
koymuştu. Bu yasa uyarınca, DPT içinde "Teşvik ve
Uygulama Dairesi", İkinci Planla birlikte faaliyete
geçmişti. Artık yeni bir dönem; "Teşvik Belgesi"
dönemi başlamıştı. Bu belgeyi alan kişi ve
kuruluşlar kredi, döviz bulmakta devletten yardım
gördüğü gibi,"vergi indirimi" ve "yatırım
indirimi"gibi kolaylıklardan da yararlanıyordu.
Ancak yasanın bazı maddeleri C.H.P.nin girişimiyle
Ekim 1969'da Anayasa Mahkemesi kararı ile
yürürlükten kaldırılmıştır.
1968 yılında Dünya'da ve Türkiye'de öğrenci
eylemleri -düzeni eleştiren- siyasal nitelik ve
süreklilik kazandı. Hükümet solcu öğrencilerin
eylemlerini polisle bastırmak yerine karşı, sağ
örgütlerin harekete geçmesini destekledi. Böylece
ülke siyasal ve sosyal nitelikli sokak kavga ve
çatışmaları dönemine girdi.
İkinci Planın ikinci uygulama yılı tamamlanırken, 12
Ekim 1969'da Genel Seçimler yapılmış ve S.
Demirel'in başında bulunduğu AP yeniden çoğunluğu
sağlayarak iktidarda kalmıştı. Hemen belirtmeliyiz
ki, Demirel Hükümetlerinin Devletin ve milletin uzun
vadeli çıkarları yerine oy getiren, seçim kazandıran
kısa vadeli iktisat politikalarını uygulamakta ısrar
etmesi, ekonomiyi ve rejimi çıkmaz sokaklara
sürüklemiştir. Demirel kendisine tartışmasız bağlı
olan "yeminliler" ile Parti'yi ve Hükümeti yönetmeye
girişince, Parti'nin ileri gelen senatör ve
milletvekillerinin muhalefetiyle karşılaştı. Ülkede
günden güne artan siyasal, toplumsal ve iktisadi
karışıklıklara son verilmesini isteyen
milletvekillerini, Parti'den ihraç etti. Bu olay
üzerine Adalet Partisi 72 senatör ve milletvekili
aynı istekleri içeren bir muhtırayı, 17 Ocak 1970'te
Demirel'e verdi. Bildiğinden şaşmayan Demirel'e
karşı çıkanlardan Ferruh Bozbeyli ve Sadettin
Bilgiç önderliğinde AP'den ayrılan senatör ve
milletvekilleri "Demokratik Parti"yi kurdular.
Yaygınlaşan öğrenci hareketleri ve grevler
karşısında Demirel, 1961 Anayasası'nın kurum ve
kurallarının yürütmenin elini kolunu bağladığı, iş
yapamadıklarını tekrar eder oldu.
1969 Genel Seçimlerinde Konya'dan bağımsız
milletvekili seçilen Prof. Necmettin Erbakan
Meclise girdi. 8 Şubat 1970'te Milli Nizam
Partisi'ni kurdu.
İktisadi darboğazı kısmen de olsa aşmak için Ağustos
1970'te TL %66 oranında devalüe edildi. Yani 1$ = 15
lira oldu. Bu yüksek oranlı devalüasyon ihracatı ve
işçi dövizlerinin girişini olumlu yönde etkiledi ve
sonraki yıllarda cari işlemler açığının hızla
kapanmasına olanak verdi.
Hükümet ekonomik, sosyal ve siyasal huzursuzlukları
denetiminden kaçırınca, 12 Mart 1971'de Silahlı
Kuvvetler duruma müdahale etti. Genelkurmay Başkanı
ve üç kuvvet komutanı tarafından imzalanan "12 Mart
Muhtırası"nda şöyle deniyordu:
"Parlamento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatıyla
yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve e-konomik
huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef
verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini
kamuoyunu da yitirmiş ve anayasanın öngördüğü
reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye
Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine
düşürülmüştür.
"Muhtıra" Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Senato
Başkanına verildi ve radyodan okundu. Birkaç saat
sonra Demirel Hükümeti istifa etti. Bu olay 1960'lı
yıllarda S. Demirel'in gerçek bir demokrasi
öncülüğüne fikren ve liderlik yetenekleri açısından
hazır olmadığını göstermişti.
19 Mart 1971 'de yeni hükümeti kurmakla Prof. Nihat
Erim görevlendirildi. Erim daha çok deneyimli
teknokratlara ağırlık veren bir hükümet kurdu. İlk
plancılardan olan ve o sırada Dünya Bankasında
çalışan Dr. Atilla Karaosmanoğlu ekonomik işlerden
sorumlu Başbakan Yardımcılığına getirildi. Dört yılı
aşan bir süredir DPT Müsteşarlığını yapan Turgut
Özal Başbakanlık Müşavirliğine alındı ve yerine
ikinci kez Memduh Aytür getirildi. Özal bir ay sonra
Dünya Bankasında bir iş bularak ABD'ye gitti. 1973
yılı sonuna doğru Türkiye'ye dönüp, 1975 yılına dek
Sabancı Holding Genel Koordinatörlüğü görevini
yürüttü. Daha sonra ticari sınai şirketlerde
yönetici veya ortak olarak çalıştı. Plan'ın son
yılının son ayına gelindiğinde yaklaşık yedi aydır
Başbakanlık yapan Ferit Melen ile DPT Müsteşarı
Memduh Aytür yeniden karşı karşıya gelmişlerdi.
Birinci Plan döneminde olduğu gibi kenara itilmek
yerine M. Aytür, OECD nezdinde Türkiye Daimi
Temsilciliğine atanarak uzaklaştırılmıştı. Başbakan
Melen kendisi gibi muhafazakar maliyeci olarak
nitelenen Hazine Genel Sekreteri Kemal Cantürk'ü
DPT müsteşarlığına getirmişti. Bürokrasiyi ve
bürokratlığı çok iyi bilen Cantürk bu görevde, 1977
yılı sonuna dek, kalmayı başarmıştı.
Erim Hükümeti siyasal ve sosyal düzeni kurtarmak
için 26 Nisan 1971'de onbir ilde sıkıyönetim ilan
etti. Daha sonra askerlerin ve büyük sermayenin
desteğini de alarak 1961 Anayasası'nın "temel hak
ve özgürlüklere" ait maddelerinde değişiklik
yapılarak bazı siyasal partiler, dernekler ve
dergilerin faaliyetleri yasaklandı. Hükümet sol
eğilimli görülen, profesör, öğretmen, yazar, sanatçı
gibi kişileri tutuklattı.
12 Mart 1971 müdahalesinin ardından sanayi kökenli
12 büyük işadamının öncülüğünde 2 Nisan 1971'de
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD)
kuruldu. Türkiye Odalar Birliği içinde temsil
ettikleri ekonomik güçleri oranında söz sahibi
olamayan büyük sanayiciler TÜSİAD ile kamuoyunu ve
siyasal iktidarı etkileme ve yönlendirme gücü
kazanmış oldu. Derneğin ilk başkanı Tekfen
Holding'in kurucularından Feyyaz Berker idi.
3 Aralık 1971'de Karaosmanoğlu ve on arkadaşı (Onbirler)
Hükümetten ayrıldılar. Bu kopmanın temelinde ekonomi
yönetiminde devletten yana olanlarla karşı
olanların çatışması vardı. Ortanın solunda
görülenler ayrılmıştı. Başbakan Erim giderek daha
çok yetki istemeye başlayınca Meclis'in
güvensizliğiyle karşılaştı. 17 Nisan 1972'de istifa
etmek zorunda kaldı. Önce Karaosmanoğlu, sonra Erim
ayrılmıştı, fakat teknik kadro yeni bir perspektife
göre Üçüncü Plan'ı hazırlamaya devam etmişti.
Bülent Ecevit ve arkadaşlarıyla anlaşmazlığı düşen
İsmet İnönü 1939'dan beri yürüttüğü Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanlığından 8 Mayıs 1972'de ve CHP
Milletvekilliğinden de Kasım 1972'de istifa ederek
aktif siyasetten çekildi. Anayasanın verdiği haktan
yararlanarak eski cumhurbaşkanı olarak Cumhuriyet
Senatosu üyesi oldu ve 25 Aralık 1973'de aramızdan
ayrıldı.
İkinci Plan döneminin üçüncü Hükümetini Ferit Melen
kurdu. Melen CHP'de ortaya çıkan "ortanın solu"
hareketine tepki göstererek ayrılan Prof. Turhan
Feyzioğlu ile Güven Partisini kurmuşlardı. Bu arada
İsmet İnönü'nün siyasal liderliğine son veren B.
Ecevit CHP, başkanlığını ele geçirmeyi başarmıştı.
İkinci Plan döneminde ortaya çıkan siyasal, sosyal
ve ekonomik kargaşa, giderek son yirmi yılda hukuk
devletini yıkmak, ülkenin bütünlüğünü parçalamak
biçiminde beliren örgütlü eylemlere dönüşmüştür.
Özellikle 1969-1981 yılları arasında ülkeyi sarsan
çalkantılar nedeniyle makro politikalar "günü
kurtarma" veya "yılı kurtarma " yönünde kısa vadeli
olmuştur.
İlginç olduğu kadar çok önemli iki ekonomik olay
yaşanmıştır bu dönemde. Bütün olumsuzluklara rağmen
İkinci Plan'da öngörülen ortalama büyüme hızına
ulaşılmış, yani gerçekleşme %7 olmuştur. Aşağıda
verilen tablodan da görüleceği gibi,ilk üç yılda
gerçekleşen büyüme hızı ortalamanın altında kalırken
son iki yılda ortalama aşılmıştır. Tarım ve sanayide
ortalamanın altında kalırken "Hizmetler" de hedef
aşılmıştır.
Tablo
XV-
İkinci Plan Döneminin Gerçekleşen Temel (Milyon
Dolar)
|
Yıllar |
Büyüme Hızı (%) |
Enflasyon
(%)
3,2 |
Dış Ticaret Açığı
(%)
- 267,2 |
İşçi Dövizleri
(%)
+ 107 |
1968 |
6,7 |
1969 |
5,4 |
7,2 |
- 264,4 |
+ 141 |
1970 |
5,8 |
6,7 |
-359,1 |
+ 273 |
1971 |
10,2 |
15,9 |
- 494,2 |
+ 471 |
1972 |
7,4 |
18.0 |
- 677,6 |
+ 740 |
Dönem başında GSMH içinde tarımın payı %27,9,
sanayiin %21,5, hizmetlerin %50,6 idi. 1972 sonuna
göre tarım %24,6, sanayi %22 ve hizmetler %53,3
olmuştur. Yani tarımda daralma "hizmetlerin "
genişlemesine gitmiş, sanayi sektörünün payı hemen
hemen sabit kalmıştır.
İkinci Plan döneminde tarım sektöründe gerçekleşen
ortalama büyüme hızı hedefe çok yakındır. Fakat bu
sektörde beklenen yapısal değişiklikler
gerçekleşmemişti. Siyasal istikrarsızlıklar
nedeniyle "toprak reformu" ele alınmamıştı.
Bitkisel üretimdeki artış büyük çapta ekilebilir
alanların genişletilmesiyle, yeni çayır ve
mer'aların daraltılmasıyla mümkün olmuştu. Bitkisel
üretimin doğal koşullara bağımlılığı değişmemişti.
Alt sektör olarak bitkisel üretim plan hedeflerine
yaklaşırken, hayvansal ve su ürünleri üretimi
hedefin çok altında kalmıştı. Orman ürünleri
üretiminde istikrar korunmuştur. Tarımda
makineleşme sınırlı kalırken, traktör sayısı 85
binden 156 bine çıkmıştı. Dönem başına 9,5 milyon
ton
olan buğday üretimi dönem sonunda 12,2 milyon ton
düzeyine çıkmıştı.
İkinci Plan'da sanayi sektörü için öngörülen
ortalama büyüme hızına ulaşılamadı. Oysa Hükümet bu
dönemde sanayileşmeyi özel sektör eliyle sürdürmek
için her türlü özendirici ve destekleyici önlemleri
almıştı. 1951 yılından beri özel sektöre uzun vadeli
yatırım kredisi veren T. Sınai Kalkınma Bankası
yanında 1964 yılından itibaren faaliyete geçen
Sınai Yatırım ve Kredi Bankası da kurulu veya
kurulacak özel sınai işletmelere orta vadeli yatırım
ve işletme kredisi vermeye başlamıştı. Ucuz ve bol
kredi, döviz ve işçilik yanında vergi yükünün
düşüklüğünü de dikkate alırsak, neden özel sektörün
sınai yatırımlarında patlama olmadığı sorusu akla
gelmektedir. Denebilir ki, dönemin siyasal
çalkantılarla dolu olması, yerli ve yabancı özel
sermayenin "bekle gör" politikası izlemesine yol
açmıştır.
Bu sonucu istihdamın sektörlere dağılımına bakarak
da görmek mümkündür. Nüfusu hızla artan bir ülkede,
yani Türkiye'de her yıl sanayi sektöründe
çalışanların sayısının artması gerekirken böyle
olmamıştı. 1968'de sanayide çalışanların oranı %11,8
iken 1972'de %10,7'ye düşmüştür. Özel sektör sınai
yatırımlarının genellikle küçük ölçekli ve montaj
nitelikli olması istihdam etkisini
sınırlandırmıştı.
Planlama deneyiminin ilk on yılında sadece 1971 ve
1972 yıllarında enflasyon oranı çift rakamlıdır.
Şimdi 1990'lı yıllardan geriye doğru baktığımızda
gelişmekte olan bir ülkede sağlanan bu sonucun
önemini çok daha iyi kavramak mümkün olmaktadır.
Oysa 1970'li yılların ilk yıllarında basın,
muhalefet, hatta üniversite öğretim üyeleri önce S.
Demirel'i sonra da tarafsız hükümetleri enflasyona
yenilmekle suçlamışlardı. 1970 yılından itibaren
işçi dövizlerinin katlanarak artması, önce emisyon
hacmini sonra da toplam para arzını çoğaltmaktaydı.
Dışardan kaynaklanan tüketim artışına üretim artışı
aynı düzeyde cevap veremeyince enflasyon oranı
yükselmişti. Plan döneminde yurtiçi tasarruf oranına
ulaşmak mümkün olmamıştı.
ikinci Plan döneminde "dış ticaret" açığı yıldan
yıla artmış, ve bu nedenle ihracatın ithalatı
karşılama oranı dönem başından %65 iken 1972 sonunda
%56,6'ya düşmüştü. Bu durum 1960-1977 arasında
Türkiye'nin GSYİH'nın ortalama %4'ünü ihraç etmesine
yol açmıştır, ki bu oran Türkiye'yi ihracat gücü en
düşük ülkeler arasına sokmuştur. Aynı dönemde 55
orta gelirli ülkede bu oran % 16-20 arasında
olmuştur.
İzlenen "sabit kur" politikası, ithalatı özendirici,
ihracatı caydırıcı sonuç doğurmuştu. 1970
devalüasyonu ile dolar 15 TL olarak uygulanırken,
12 Mart 1971 Askeri Müdahales'i sonrasında kurulan
hükümet, kuru 15 liradan, tırmanan enflasyona
rağmen, 14 liraya indirmişti. Oysa dünyada Ağustos
1971'den itibaren doların altın paritesinden
ayrılmasına ve fiilen başlıca ülkelerin paralarında
"dalgalı kur" sisteminin uygulanmasına geçilmişti.
Türkiye 23 Kasım 1970'te AET ile imzaladığı "Katma
Proto-kol"u, Temmuz 1971'de TBMM'nin onayına
sunmuştu. Bu tarihten itibaren Türkiye'nin yeni
sanayi yatırımları planlaması ve gümrük
duvarlarıyla bunları koruması yasal olarak mümkün
değildi. Ancak önce AET'nin genişlemesi, sonra
petrol krizinin aralıklı olarak dünya ekonomisini
sarsması, karşılıklı olarak öngörülen
yükümlülüklerin zamanında yürürlüğe konmasını
engellemiştir.
|