Osmanlı Devletinde Para ve Banka, Osmanlıda Para
Orhan Bey zamanında (1327) kestirilen ilk para
"gümüş akçe", Fatih dönemine kadar (1479)
gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet, döneminin ihtişamını
yansıtmak için ilk Osmanlı altın lirası olan "Sw/tara'"leri
bastırtmıştır. Böylece o tarihten itibaren piyasada
çift metal para sistemine geçilmiştir. 9 Ocak 1881
tarihli yasayla Osmanlı Lirası para birimi olmuş ve
böylece altın esası yasallaşmıştır.
1897 tarihli Osmanlı İstatistik Yıllığı'na dayanarak
Prof. Dr. Tevfik Güran'ın aktardığı verilere göre;
1844-1897 döneminde Osmanlı devleti toplam 47,4
milyon Osmanlı lirası kadar madeni para basmıştı.
Bunun %71,8'i altm, %21,6'sı gümüş ve %66'sı da
bakır para idi.
Avrupa'da devlet desteğiyle üretilmiş malların,
Osmanlı piyasalarını işgal etmesiyle dış ticaret
açığı hızla büyüyünce, 17. yüzyıldan itibaren
paranın tağşişi (ayarın düşürülmesi) uygulamasına
gidilmiştir. Böylece arta kamu harcamalarını, para
miktarını artırarak karşılamak yoluna gidiliyordu.
Temel ödeme aracı durumunda olan "akçe"ler'm
değerlerine bağlı olarak, zaman zaman tedavülden
çekilmesi karşısında, para arzını arttırmak için
piyasaya yeni bir araç "para" çıkarıldı. Osmanlı-Rus
Savaşı'nın finansmanında kullanılmak üzere (1809),
"Beşlik" ve "Altılık" diye adlandırılan yeni para
çeşitleri piyasaya sürüldü.
Osmanlı Devletinde Para
Osmanlı Devleti'nde ilk kağıt para uygulaması, yani
"Kaime" (Kaime-i Mutebere-i Nakdiye) 1840 yılında
gerçekleşti. Devletin piyasaya sunduğu bu Kaime'ler
%12,5 faizli ve 8 yıl vadeli idi. Böylece çıkarılan
kaimeler ile daha çok devlet tahvilleri yerine kağıt
paranın kullanıldığı bir çeşit iç borçlanma yolu
açılmıştı. Bir çeşit borçlanma aracı durumundaydı.
Kaime'ler altın ve gümüş paralara ilişkili değildi.
İlk on yıl içinde miktar sınırlı tutulduğu halde,
daha sonra miktar önemli oranda arttı. Ard arda
gelen savaşlar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu'nun
büyük mali sıkıntı içine girmesiyle, "kötü para iyi
parayı kovar" kuralına uygun olarak "Akçe"ler
piyasadan çekildi. "Kaime"ler egemen oldu. Ülke I.
Dünya Savaşı'na girdiğinde tedavülde egemen para
"kaime" idi. Savaş yıllarında Almanya ve
Macaristan'dan sağlanan altın karşılığı kredi Düyunu
Umumiye îdaresi'ne devredilmiş ve İdare'nin
garantisi altında 6,5 milyon liralık kaime piyasaya
sürülmüştü. Savaş yılları boyunca altın sikkeler
piyasaya çıkmadı.
Toplam para hacmi 5-6 milyar kuruş civarındaydı.
Ayrıca iddihar edilmiş altın 2-3 milyon kuruş
değerindeydi. 1 Altın lira 100 kuruş, 4,3 Dolar, 18
Mark idi. İstanbul'dan uzak illerde ulusal para
yanında yabancı paralar da kullanılıyordu. Örneğin
Hicaz'da Riyal, Trabzon'da Ruble, Doğu illerinde
İran Parası tedavül ediyordu. (Türkiye Ekonomi
Tarihi)
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı
İmparatorluğu'nun para sistemi üç farklı para
biriminden oluşuyordu. Altın ve gümüş sikkeler ile
konvertibl banknotlar dolaşımdaydı. Osmanlı Banka-sı'nın
çıkardığı banknotlar yardımcı para niteliğindeydi.
İlk kağıt para 1915'te tedavüle çıktı. Hükümet
Osmanlı Bankası'nın karşılıksız kağıt para
basmaması için, Düyunu Umumiye İdaresi ile anlaştı.
Savaş yıllarında halk altın ve gümüş paraları
piyasadan çekti. Ülkenin her yerinde ufak para
sıkıntısı doğdu. 29 Aralık 1915'te çıkarılan yasa
ile "bir liralık kağıttan paralar ortalarından ikiye
bölündü ve her biri yarım lira sayıldı. Sorun
çözülmeyince, 8 Nisan 1916'da "Tevhidi Meskukât
Kanunu çıkarılarak yeniden altın para sistemine"
dönüldü. Bu Kanunla bir altın lira (100 kuruş)
7,216 gr altına eşit sayıldı. Ayrıca yasa gümüş
paralara ufaklık para işlevi verdi. Savaş sona
erinceye dek, Hükümet Almanya'dan aldığı borçları,
Düyunu Umumiye İdaresine aktararak kağıt para
basmaya devam etti. 1918'de mütareke imzalandığında
1 altın lira 333 kuruş idi. Kurtuluş Savaşı sonunda
625 kuruş oldu. 1930 yılında 1567 sayılı yasa
yürürlüğe girdiğinde kur 930 kuruş civarındaydı.
Osmanlılarda Para
Batı Avrupa Devletlerinde ticaret ve sanayiin
gelişmesini izleyen ve destekleyen bir süreç
içerisinde bankacılık sisteminin o-luştuğunu görmek
mümkündür. Özellikle büyük sınai yatırımlarının ve
uluslararası ticaretin finansmanında bankalar büyük
ve başarılı hizmetler vermiştir. İngiltere
örneğinde olduğu gibi ticaret, sanayi, taşımacılık
ve bankacılık sektörlerinin tam bir işbirliği içine
girmesi "sanayi devriminin" başarılmasında
belirleyici olmuştur.
Tanzimat Dönemi yenilikleri arasında bir yabancı
sermayeli banka kurulması önem kazanmıştı. Biri
İtalyan diğeri Fransız iki bankerin 1845'de kurduğu
İstanbul Bankası ülkede kurulmuş ilk yabancı
sermayeli ticaret bankası idi. Ancak yönetimin
başarılı olmaması bankanın 1850'de kapanmasına yol
açmıştı.
Osmanlı Devleti, Batı Avrupa'da yaşanan gelişme,
sanayileşme ve dışa açılma sürecini yaşamadığı
için, benzer bir bankacılık sistemine ihtiyaç
duymamış ve teşvik de etmemiştir. Sadece Hazi-ne'nin
iç ve dış borçlanmasını kolaylaştırmak ve sürdürmek
yönünde, özellikle yabancı bankaların hizmetine
ihtiyaç duyulmuştur.
Kırım Savaşı'ndan sonra Tanzimat Fermanı'na ek
olarak çıkarılan 18 Şubat 1856 tarihli "Hattı
Hümayun "da, ekonomik ve mali sistemi yönlendirmek
ve canlandırmak için bir banka kurulmasının önemine
yer verilmişti. Bu kararın ilanından çok kısa bir
süre sonra bir İngiliz sermaye gurubuna 500 bin
İngiliz Lirası sermayeli ve Bank-ı Osmani (Ottoman
Bank) adını taşıyan bir banka kurma izni verildi.
Kuruluşundan 7 yıl sonra 1863 yılında Banka, Bank-ı
Osmani-i Şahane'ye katılarak faaliyetine son verdi.
Günümüze Osmanlı Bankası olarak gelen bu banka,
(Fransız-İngiliz ortak sermayesi başlangıçta ve 30
yıl süreyle imtiyaz almıştı. Ancak bu imtiyaz süresi
dönem dönem uzatılmıştır.
Bankaya Hazine işlemleri yapma ve banknot çıkarma
yetkisi verildi. Ayrıca tüm ticari bankacılık
işlemleri yapma hakkı verilirken her türlü vergi ve
resimden muaf tutuldu. Banka 1863-1914 arasında
altın karşılıklı konvertibl banknotlar çıkarmıştı.
İlk iki yılda "ankes oranı %50 idi. Anlaşma
değiştirilerek bu oran %33'e indirildi. Banka
çıkardığı banknotları sadece İstanbul'da altına
çevirmekteydi. Savaş koşullarında zorunlu tedavül
kaçınılmaz hale gelmişti.
Osmanlıda Bankacılık
İkinci yabancı banka, merkezi Paris'te olan Kredi
Lyone'dir. Bu banka faaliyetlerine 1933 yılına kadar
devam etmiştir. 19. yüzyılın sonuna doğru ve 20.
yüzyılın başında Osmanlı İmparatorlu-ğu'nun İngiliz
ve Fransızlarla ekonomik ve mali ilişkileri
bozulurken, Alman ve İtalyanlarla hızla gelişmiştir.
Bu çerçevede Alman sermayeli iki banka; Deutsche
Orient Bank (1906) ile Deutsche Bank (1909) geldi ve
II.
Dünya Savaşı sonuna kadar da kaldılar. Alman
bankalarını iki İtalyan bankası, Banco Di Roma
(1911) ve Banco Commerciale Italiana (1919) izledi.
Birincisi halen faaliyetini sürdürmekte olup,
diğeri 1977'de Türkiye'deki şubelerini tasfiye
etmiştir. Daha başka yabancı bankalar da gelmiş,
fakat uzun ömürlü olamamışlardır. Gelen yabancı
bankalar, ülkeleriyle Osmanlı Devleti arasında
özellikle ticari ilişkileri geliştirmeye
çalışmışlardır. Ayrıca madencilik ve ulaştırma
alanına yatırım yapmayı tercih etmişlerdir.
Osmanlılar'in ulusal bankacılık girişimi Mithat Paşa
döneminde Ziraat Bankası (1863) ve İstanbul Emniyet
Sandığı (1868) ile başlamıştır. Mithat Paşa, Niş
Valiliği sırasında Ruscuk-Pirot yöresinde kurduğu
"Memleket Sandığı" ile Ziraat Bankası'nın temelini
atmıştı. Bu Sandıklar bugünkü anlamda bir
tarım-kredi kooperatifi olarak faaliyet göstermeye
çalışmışlardı. Mithat Paşa fon oluşturmak için "âşar"a
%1 oranında sandık payı zammı yapmıştı. Yaklaşık 20
yıllık bir deneyimden sonra Memleket Sandıkları
önce merkezi otoriteye bağlı Menafi Sandıkları'na
dönüştürüldü. Sonra 15 Ağustos 1888 tarihli bir
Nizamname ile sermayesi 10 Milyon Osmanlı Lirası
olan ve merkezi İstanbul'da bulunan Ziraat
Bankası'na dönüşmüştü. Bu aşamada Banka'nın sadece
tarım sektörüne kredi vermesi istenmişti. Menafi
Sandıkları bankanın şubeleri haline getirilmişti.
Bankanın ilk genel müdürü Mikael Portokalyan
(1888-1891) idi.
İstanbul Emniyet Sandığı, Mithat Paşa tarafından
Rusçuk'ta halkın tasarruflarını toplamak ve saklamak
üzere faaliyete geçirilen "Emniyet Sandığı "ndan
doğmuştur. 1868 yılında Sandığın merkezi İstanbul'a
taşınmıştı. Bir çeşit tasarruf bankası gibi çalışan
Sandık 1984 yılında Ziraat Bankası'na katılarak
faaliyetine son vermiştir.
Yerli
sermayeyle kurulan ilk banka İtibar-ı Millî Bankası
adıyla 1917'de kurulmuştu. Kuruluş yılında
personelin %90'ını gayri Türk kişiler oluşturuyordu.
Banka kayıtları Fransızca tutuluyordu ve ilk genel
müdürü Avusturyalı idi. Bu banka 1924 yılında T.İş
Bankası ile birleşti.
1908-1923 yılları arasında, 11'i İstanbul'da, 13'ü
Anadolu'da olmak üzere, 24 yerli banka kurulmuştur.
Genellikle il merkezi veya ilçe düzeyinde faaliyet
gösteren bu bankalardan 14'ü Cumhuriyet'in
ilanından sonra da ayakta kalmışsa da, bunların
sadece ikisi günümüze gelebilmiştir. Bunlar,
T.Ticaret Bankası (Adapazarı İslam Ticaret Bankası)
ve Milli Aydın Bankası (Tariş Bank)'dır. Ancak
örgütlenmemiş para piyasası, yani "tefecilik"
ülkenin her yerinde egemenliğini sürdürmekteydi.
Osmanlı Devleti 1884 yılında çıkardığı Murabaha
Nizamnamesi ile riba ve ticari faiz arasında ayrıma
gitmişti. Buna göre %9'dan fazla olan faiz oranı
murabaha kabul edildiğinden yasaklanmış %9'a kadar
olan faiz ise şer'i ve hukuki sayılmıştır. (Ekonomi
Tarih)
|